Hizbullah'ın sükunetini açıklayan iç ve dış nedenler

img
Hizbullah'ın sükunetini açıklayan iç ve dış nedenler YDH

"Hizbullah, yürütülen temasların atmosferine uzak değil ve İranlıların 'perde arkasında' yürüttüğü hareketliliğe dair bazı işaretleri bekliyor."




YDH - Hizbullah, hem iç yapılanmasını güçlendirmek hem de olası bir savaşı önlemek amacıyla geçmişe kıyasla çok daha gerçekçi bir tutum sergileyerek "zaman kazanma" stratejisi izliyor. Ed-Diyar gazetesi yazarı İbrahim Nasruddin'in yorumuna göre direniş, İsrail'e ve Lübnan iç siyasetine dair "kırmızı çizgilerini" korurken, devletin şekli tavizlerine göz yumsa da, ülkenin kimliğini ve toplumsal yapısını tehdit edecek fiili normalleşme adımlarına karşı sert bir duruş sergileyeceğinin sinyalini veriyor.

Hizbullah, iç, bölgesel ve uluslararası dengelere yaklaşımında hiç bugün olduğu kadar "gerçekçi" olmamıştı.

Tabanı nezdinde zaman zaman "kışkırtıcı" bulunan o sükûnetin, aslında tartışmaya kapalı gördükleri birçok temel dosya ve mesele karşısında sergilenmesinin nedeni de budur.

Fakat Hizbullah'ın, savaşın ağır sonuçlarına ve halen durmaksızın devam eden yansımalarına rağmen direniş liderliğine olan güveni sarsılmayan tabanını ikna etmeye çalıştığı bir bakış açısı var.

Peki, Hizbullah gelişmeleri nasıl ele alıyor ve neye güveniyor?

Hiç şüphe yok ki, her türlü örgütsel düzeydeki iç "yapılanma süreci", Hizbullah liderliğinin önceliğini oluşturuyor. Liderlik, hazırlık seviyesini mevcut ve gelecekteki meydan okumaların düzeyine çıkarmak için adeta zamanla yarışıyor.

Hizbullah'ın içindeki atmosfere hâkim kaynaklara göre, son savaşta kaybedilen tüm beşeri ve lojistik kayıpları telafi etmek amacıyla gece gündüz sürdürülen hummalı çabaların önüne hiçbir şey geçemez.

Direniş, "zaman kazanmak" amacıyla İsrail saldırılarının yol açtığı neredeyse günlük kayıpları bu yüzden sineye çekiyor.

Zira mevcut yıpratma savaşı kötü bir gerçeklik olsa da, kendi tabanını yeni bir savaşın dehşetinden uzak tutmak dikkate alındığında, en kötüsü sayılmaz. Ancak Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım daha önce "sabrın da bir sınırı olduğunu" ve sessizliğin uzun sürmeyeceğini ilan etmişti... Peki ama ne zamana kadar?

Kimsenin elinde güvenilir ve net cevaplar yok; ancak söz konusu kaynakların bilgilerine göre Hizbullah, İsrail'in aşmasına izin vermeyeceği "kırmızı çizgileri" örtülü bir şekilde çizmiş durumda.

Bu çizgiler sadece örgütsel yapısının hedef alınmasıyla sınırlı değil, aynı zamanda kamuoyuna açıkça ilan etmekten kaçındığı, ancak düşman tarafından gayet iyi bilinen başka hususları da kapsıyor.

Düşman, bu sınırları aşmanın, eldeki "imkânlarla" açık bir çatışmaya girmek anlamına geleceğini çok iyi biliyor. Bu imkânların hacmi veya etki düzeyi bilinmese de, herkes mevcut ve etkili olabilecek kapasitelerin varlığının farkında.

Yine de caydırıcılığın yeniden tesis edilip edilmediği meselesi kesinleşmiş değil; bu durum, seviyenin anlaşılması için bir çatışma "provasına" ihtiyaç duyan genel şüphelerin gölgesinde belirsizliğini koruyor.

Bu bekleyiş sürerken, siyasi yaklaşım da inşa süreciyle eş zamanlı yürüyor. Fakat burada da Lübnanlı yetkililerin farkında olduğu ve Hizbullah'ın aşılmasını asla kabul etmeyeceği "kırmızı çizgiler" mevcut ki şu ana kadar böyle bir durum yaşanmadı.

Bu nedenle, kimseye fayda sağlamayacak iç "sarsıntılardan" kaçınmak adına gelişmeler sükûnetle ele alınıyor.

Hizbullah bu sebeple Başbakan Nevaf Salam ile iletişim hatlarını iyileştirmeye çalıştı ve ilişkiler "buzlanma" evresinden "soğukluk" evresine geçti. Cumhurbaşkanı Jozef Aun ile iletişim ve diyalog kanalları açık kalmaya devam ederken, Meclis Başkanı ile ilişki ise "tek vücut" halidir ve dokunulmazdır.

Bu bağlamda, ateşkes denetleme komitesine sivil bir başkan atanmasına yönelik yaklaşım, adıma dair çekincelere rağmen sakin karşılandı. Bu çekinceler, adımın öncelikle karşılıksız olması ve temsil düzeyinin "teknik olmamasından" kaynaklanıyordu.

Eski Büyükelçi Simon Kerem'e yönelik tutum ise son derece olumsuz. Şartlar farklı olsaydı bu durumun "hazmedilmesi" kolay olmazdı; ancak bunun bir emrivaki olarak dayatılması olumsuz bir "mesaj" niteliği taşısa da, şu an için etkisiz.

Zira Kerem'in önündeki hareket alanı dar ve bu adımı kendi fikir ve kanaatleri doğrultusunda ileriye taşıma gücüne sahip değil.

Hizbullah liderliği, savaşı önlemeye yönelik yoğun çabaların bir parçasını oluşturan bu atamayı zorunlu kılan tüm koşulların kapsamlı izahıyla birlikte, Cumhurbaşkanlığından bu konuda bir taahhüt aldı.

Ancak İsrail zihniyetini gayet iyi bilen Hizbullah, Lübnan'dan daha sonra isteneceklerin çok daha ağır olacağının farkında.

Yine de aşamaları yakmak (acele etmek) istemiyor; bölgesel ve uluslararası diplomatik hareketliliği izliyor ve Lübnan sahasındaki baskıyı hafifletecek bir uzlaşıya yol açabilecek belirli çıkar kesişimlerine bel bağlıyor.

Gelen bilgilere göre Hizbullah, yürütülen temasların atmosferine uzak değil ve İranlıların "perde arkasında" yürüttüğü hareketliliğe dair bazı işaretleri bekliyor. Bu girişim başarılı olursa, ülkeye nefes almasını sağlayacak bir doz "oksijen" verilebilir.

Öte yandan, Washington'dan gelen raporların işaret ettiği üzere, Amerika Birleşik Devletleri, ekonomik diplomasi yoluyla "İsrail" ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri iyileştirmek için hummalı bir çalışma yürütüyor.

Bu süreci, Başkan Donald Trump'ın Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi bir araya getirme girişimi ve taraflara yeni bir gaz anlaşması dayatma çabasıyla Mısır üzerinden başlatmak istiyorlar.

Bilgilere göre, Trump'ın damadı Jared Kushner öncülüğündeki Amerikan planı, "İsrail" ile Arap ülkeleri arasında teknoloji, yapay zekâ ve enerji alanlarında ekonomik teşviklerin belirlenmesine odaklanıyor ve Lübnan da bunun uzağında olmayacak.

Bu "sızma girişimi", Hizbullah'ın sınırlarını belirlediği kural gereği reddedilecektir. Bu kural, şekli tavizlerin sınırlarını aşan her türlü Lübnan adımının "kırmızı çizgilerin" ihlali sayılacağını öngörür.

O zaman "durumun gereği yapılacaktır"; çünkü fiili tavizler vererek ülkeyi içeriden çökertme denklemi, hükmen bugünkünden farklı yeni bir aşamaya girmek anlamına gelecektir.

Lübnan'ın kimliğini yok etmeyi ve onu fiili bir normalleşme sürecine sokmayı hedefleyen bu durum, Hizbullah'ın sadece silahını değil, aynı zamanda tabanını ve sivil toplumunu hedef alan varoluşsal bir savaşa girmek zorunda kalacağı anlamına gelir.

Bu nedenle, devletin adımları "zaman kazanma" stratejisine hizmet ettiği sürece bir sakınca yoktur ve Hizbullah yardım edilmesi gereken yerde yardım sunmaya sadık kalacaktır; tıpkı Litani'nin güneyinde yaptığı gibi.

Ancak devlet erkânının bildiği sabitlere dokunulursa, özellikle de tabanın toplumsal altyapısını hedef alan Amerika'nın baskılarına boyun eğilirse, o zaman verilecek tepki de buna orantılı olacaktır.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel