YDH- İranlı yazarlardan Nasır İmani, Meclis Başkanı Yardımcılarından Ahmed Tevekkuli’ye yakınlığıyla bilinen Elif adlı internet sitesinde yayımlanan yazısında cumartesi günü yapılan mahkemede yapılan “itiraf”larla iddianamede yöneltilen suçlamalar arasındaki ilgisizliği ortaya koyuyor.
YDH- İranlı yazarlardan Nasır İmani, Meclis Başkanı Yardımcılarından Ahmed Tevekkuli’ye yakınlığıyla bilinen Elif adlı internet sitesinde yayımlanan yazısında cumartesi günü yapılan mahkemede yapılan “itiraf”larla iddianamede yöneltilen suçlamalar arasındaki ilgisizliği ortaya koyuyor.
Belli bir siyasi cenahın önde gelen birçok isminin yabancılarla işbirliği yaparak rejimi devirmeye çalışmak suçlamasıyla yargılanması ile siyasi alanda yeni, son derece ciddi ve olağanüstü boyutlar taşıyan bir aşamaya girilmiş oldu.
Sayın Musevi ve Kerrubi’nin seçimlerden sonra zafer kazandıkları kuruntusuna kapılarak iddialarını ispat için yasalara uygun olmayan yollara başvurmaları bir bahis konusu; devrimden önce ve sonra belli bir siyasi geçmişi olan, hemen hepsi önemli devlet görevlerinde bulunan belli bir siyasi cenahın liderlerinin yabancılarla işbirliği yaparak kadife devrimle İslam Cumhuriyeti’ni devirmesi ayrı bir bahis konusudur.
Bu mahkemenin iddiaları, Musevi’nin sol cenahıyla veya reformcu cenahın önde gelen 50 ismiyle sınırlı kalmamaktadır.
Sayın Haşimi Rafsancani’nin, Musevi’nin ve Hatemi’nin adları zikredilerek ve Rehber’den vs. intikam gibi hususlar söz konusu edildiğine göre görünen o ki bu iddialar çok yakında bunlara da yöneltilecektir.
Nitekim muhtemelen bu mahkeme, bunun zeminini yaratmaya yöneliktir. Zira eğer bu 50 kişi tarafından ülkede bir darbe yapılacak idiyse o zaman doğal olarak bu maceranın asli unsurları olarak isimleri söz konusu edilen bu üç kişinin de yargılanması gerekiyor; aksi taktirde bu mahkeme sadece ikinci dereceden failleri yargılamış olacak.
Pek acaba bu mahkemeyi düzenleyenler, ülkenin siyasi hayatında attıkları adımın son derece kapsamlı ve etkili boyutları konusunda hiç kafa yormuşlar mıdır?
Söz konusu üç kişinin faraza yasalara aykırı davranmış olması ve ülkede karışıklıkların çıkmasına zemin yaratması (ki bu da ayrı bir yargı ispatını gerektirir) bir mesele; mahkeme savcısının ülkenin iki büyük siyasi cenahından birini, yabancılarla işbirliği yaparak rejimi devirmeye çalışmakla suçlaması ayrı bir meseledir.
İlk mahkemede konuşan iki sanık, en fazla seçimlerde hile yapıldığı konusundaki kendi yanılgılarını ve son yıllarda siyasi konularda kendi yaptıkları hataları söylemiş oldular. Bu itiraflarla veya açıklamalarla belli kişilerin ülkede darbe yapacağı meselesi arasında oldukça büyük bir fark var.
Seçimlerden sonra yaşanan ve her iki tarafın da kusurlarının bulunduğu acı olaylar, yeni bir boyut kazanıyor ve birçok siyasi lideri ve hatta nizamın temel direklerinden olan isimleri içine alıyor.
Görünen o ki mesele artık kuruntu, hata ve yasalara aykırı yöntemlere başvurma meselesi olmaktan çıktı. Şimdi darbeden, İslam Cumhuriyeti’ni yabancı ülkelerin propaganda imkanlarıyla ve paralarıyla yıkmaktan söz ediliyor. Üstelik bunun da heyecanlı veya kandırılmış birkaç genç tarafından değil, devrimde ve İslam Cumhuriyeti’nde büyük payı olan büyük şahsiyetler tarafından yapıldığı belirtiliyor.
Mahkeme, ülkede bir kadife devrim yapılacağı iddiasında bulunuyor. Bu durumda işini tamamladığında şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde, yasal olarak, belgelere ve sanıkların itiraflarına dayanarak söz konusu kişilerin bunda ne tür bir rol oynadıklarını aydınlatması gerekiyor.
Elbette şunu belirtmeden de geçmememiz gerekiyor. Salt sanıkların bazı kişiler aleyhindeki ifadeleri yargısal bir belge niteliğinde değildir. Bu konudaki belirsizlikler, yeni siyasi gerginliklere sebep olacaktır.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu