YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Süleyman Takiyuddin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’le Suudi Kralı Abdullah arasında yapılan zirveyi değerlendiriyor.
YDH- Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi yazarı Süleyman Takiyuddin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’le Suudi Kralı Abdullah arasında yapılan zirveyi değerlendiriyor.
Eğer Şam’da düzenlenen zirvenin işlevsel içeriğini okuyacak olursak bu zirvenin Araplar arasındaki ciddi çekişmeleri önleme amaçlı bir zirve olduğunu söyleyebiliriz.
Bu seviyede zirve Suriye ve Suudi Arabistan arasındaki kötü havayı izale etmeyi başarabildi. Bunun yanında Lübnan’ında içinde olduğu birçok olay ve alanda diyalog ve yardımlaşma zeminin ortaya çıkması ümitlerini yeşertti.
Ayrıca Arap dayanışmasına ve Arapların selameti için çalışmanın önemine vurgu yaparken, bölgesel ve uluslar arası durum ve bu alanda meydana gelen değişikliklerin birlikte okunmasına yardımcı olunması gereği dile getirildi.
Ancak iki taraf da bazı konulardaki görüş ayrılıklarını muhafaza etti. Bunlar içerisinde İran-Arap ilişkileri, Irak’ın geleceği ile ilgili formüller, Filistin dosyası zikredilebilir. Buna karşın iki taraf da Irak’ın birliği konusu ve İsrail’in bölgede yaptıklarının kınanması konusunda müttefikler.
Buna karşın iki taraf bu sorunların nasıl çözülmesi gerektiği konusunda bir ortak yol bulamadılar. Ancak bölge yönetimin kademeli olarak diyalog yoluyla bir uzlaşma zemini meydana getirebileceği yönünde bir iyimserlik oluştuğu gayet açık.
Sonuç olarak birçok ihtilaf noktasının askıda kalması tarafların ortak bir açıklama yapmasına mani olmakla birlikte taraflar olumlu bir havanın varlığına ve genel bir uyumun söz konusu olduğunu şiddetle vurgu yaptılar.
Özetle zirve bizatihi önemli. Zira zirvenin Amerika’nın itirazlarına rağmen gerçekleşmesi ve birçok Arap ülkesinin güvenlik meseleleri nedeniyle çekişme halinde iken toplanması çok önemli.
Ancak bu durumda bile önümüzde Arapların uyumlu hareket edeceği bir dönemin olduğu şeklinde bir düşünceye kapılmak yanlış olur. Ya da Arap ulusal güvenliği noktasında ortak bir anlayış zeminine yakın zamanda geçiş olacağını düşünmek de yanlış olur.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın Amerikan elçisi George Mitchell’e yakın gelecekte Filistinliler ile bir barışı mümkün görmüyoruz demesi bir tesadüf olmasa gerek. Bu durum Amerika-İsrail işbirliği ve ortak manevra çerçevesinde değerlendirmek de gerekir aslıda.
İsrail Genel Kurmay Başkanı Aşkenazi İran’a, Gazze’ye ve Güney Lübnan’a yapılacak askeri bir operasyona destek almak için Batılı ülkeleri gezdi. İsrailli yöneticiler geçtiğimiz dönemde sıkça 1701 sayılı kararı değiştirilerek Lübnan’daki dengenin değişmesine olan isteklerini dillendirdiler.
Bazı Lübnanlı yerel güçler Amerika, İran, Suriye, Filistin diyalogunu bir askeri operasyonun takip edebileceği ihtimalini düşünmekteler ve bu abartı sayılmaz. Zira bu sayede mevcut güç dengelerini değiştirmek mümkün olacak. Mezhebi ve etnik fitneyi canlandırmayı amaçlayan bazı güvenlik olaylarının ortaya çıkması bu bundan uzak değerlendirilmemeli.
Şu açık ki Amerika bütün gücü ile Araplar arasında fitne çıkarmak ve Araplar arasında ortak yönetimi felce uğratmak için çabalamakta. Bu şekilde Filistin sorunun çözümü için ortak çaba engellenmiş olacak.
Şüphe yok ki Suudi Kralı’nın Şam zirvesine olumlu yanıt vermesi Arap çatışmasına dur demek ve Arap dünyasını başından sonuna sarmış olan kötü durumun farkına varma ve doğuracağı sonuçların idrak edilmesi için önemli bir çaba.
Yemen’deki yangın Suudi Arabistan sınırında yaşanmakta, Lübnan’da siyasi boşluk ve güvenlik sorunu ile yaşanan kriz gittikçe derinleşmekte. Filistin, halkını yönetecek kimsenin olmadığı bir yetim vaziyetinde. Oslo barışı teslim olmaktan ince bir çizgiyle ayrılan uzlaşma hayalleri önünde gittikçe erimekte.
Ancak Arap ilişkileri arasında bir köprü kurmak Arap yönetimlerinin farklı tehdit algıları ve durumu farklı yorumlamaları nedeniyle hayli zor bir iş.
Yine de Araplar arasında hasıl olan bu olumlu hava karşında iyimser olanlara iştirak ediyoruz ve bu girişimlerin devam etmesini arzu ediyoruz. Ancak Arap dünyasının yeni Siyonist saldırı karşında yol haritasından yoksun olması ikili zirvelerle hal edilemeyecek kadar büyük bir çıkmaz.
Yani Arapların bu girişimleri karşısında iyimser olmak saflık mı oluyor diye bazen kendime sormuyor da değilim.
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1360&ChannelId=31472&ArticleId=1173&Author=سليمان تقي الدين