YDH- İran’da yayımlanan Cumhuri-i İslami gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüccetulislam Mesih Muhaciri, ülkesinde yaşanan siyasi bunalımı değerlendirdiği bu yazısında her iki taraftaki aşırılık yanlılarının ülkeyi bir çıkmaza sürüklediğini savunuyor.
YDH- İran’da yayımlanan Cumhuri-i İslami gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüccetulislam Mesih Muhaciri, ülkesinde yaşanan siyasi bunalımı değerlendirdiği bu yazısında her iki taraftaki aşırılık yanlılarının ülkeyi bir çıkmaza sürüklediğini savunuyor.
Bu günlerde olaylar, tedbirlerden daha hızlı gelişiyor. Böylesi bir durum, bir toplum için iyi bir gösterge değil. Nabzı normal atan bir toplum için tedbirlerin hızının, olayların hızından fazla olması gerekiyor.
Ayetullah Muntezeri’nin cenaze töreninde ve ondan sonra yaşanan olaylar, şu gerçeği ortaya koymaktadır ki, toplumda canlarının istediği gibi davranan ve kimseye de aldırış etmeyen kontrol dışı akımlar bulunmaktadır. Bu tür olaylar onlar için herkese kendi yollarında ilerlemekte olduklarını, örfi, yasal ve ahlaki kurallara bağlı olmadıklarını göstermeleri bakımından bir fırsat oluşturuyor.
Kum’daki cenaze merasiminde atılan ve geçtiğimiz günlerde de tekrar edilen sloganlar, toplumsal, ahlaki ve yasal sınırlardan açık bir sapmaydı. Bu sapmanın en açık göstergesi, itirazcı akımın liderlerinden hiçbirinin bu sloganları kabul etmemesi ve etmeyecek olmasıdır.
Bu sapkın sloganlara tepki gösterilmesi, her ne kadar maceranın bu tarafında da ifrat davranışlar sergileniyor olsa da doğal bir durumdu. Aynı şekilde şu da doğaldır ki, birileri çizgi dışına çıktığında diğerlerinin oturup onları izlemekle yetinmesi de sahneye çıkanlardan son derece mantıklı ve kusursuz davranmaları da beklenemezdi.
Bu, ifratı doğuran bir ifrattır. Bir taraf çizgiyi aşmayı normal görecek kadar dizginsizleşince karşı tarafın da buna uygun şekilde tepki geliştirmesi doğal olacaktır.
Şimdi sorulması gereken soru şudur: Bu durum daha ne zamana ve nereye kadar devam edecektir? Niçin bu olayların süratini dizginlemek, daha sonra da bu olayların temelinde yer alan sorunları çözerek onu durdurmak için çare düşünülmüyor?
Bu sorulara cevap vermenin aslında çok zor olmadığının ortaya çıkması için şu birkaç kilit noktaya değinmek istiyoruz.
1- Birileri son birkaç ayda yaşanan olayların İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesine yol açacağını düşünüyor idiyse bu kişilerin kendi anlayışlarından ve olayları analiz etme güçlerinden şüphe etmeleri ve kendilerini bu tür kuruntulardan kurtarmak için çare aramaları gerekiyor. İslam Cumhuriyeti’ni halk kurdu ve geçen 30 yıl boyunca da tüm komplolar ve tehlikeler karşısında bu nizamı halk savundu, tüm olaylarda da bu nizamı hiçbir şeyle değişmeyeceklerini ortaya koydu. İslam Cumhuriyeti nizamının İran halkına armağan ettiği istiklal ve azamet, bu halkın tüm benliğinde hissettiği bir gerçekliktir. Halk bunun kıymetini çok iyi bilmektedir ve bu nizamın ilkelerini savunmak için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğunu da defalarca göstermiştir. Bu nizam, aşura hareketinin bir pırıltısıdır ve bunun kurucusu olan aşuranın evladı İmam Humeyni, halkın ruhunun derinliklerine kök salmıştır.
2- Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olarak katılan ve seçim sonuçlarına itiraz ettikleri için bugün itirazcı akımın liderleri olarak bilinen kişiler, İslam Cumhuriyeti nizamına ve temelini velayet-i fakihin oluşturduğu anayasasına sağlam bir inançla inanmaktadırlar. Onlar, bu nizamda en küçük bir sıyrık oluşmasını bile istemedikleri gibi, onu korumak için her türlü çabayı gösterecek ve gerekli fedakarlığı da yapacaklardır. Bu kişiler nizama hizmet, hatta onun oluşumu konusunda parlak bir geçmişe sahiptir. Onun korunmasını da kendi canlarının korunmasından daha gerekli görmektedirler. Onlar hala bu inançtadırlar ve bu görevi yapma konusunda hiçbir şeyi engel olarak görmemektedirler. Onlar, sapkın “İran Cumhuriyeti” sloganını, İran halkının düşmanlarının üretimi olarak görmektedirler ve onu şiddetle reddetmektedirler.
3- Kendilerini bu akıma mensup kılan ifratçıların hesabı ile bu liderlerin hesabı farklıdır. Sapkın sloganlar ve sınırları ve çizgileri aşan adımlar ifratçıların malıdır ve onların bu liderlerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Hatta bu ifratçılar arasında düşmanlar için çalışan, hedefleri sorunun çözümünü, birlik ve beraberliğin sağlanmasını engellemek ve sonunda da İslam Cumhuriyetine darbe vurmak olan unsurlar da bulunmaktadır.
4- İfratçıların şimdiye kadar itirazcı akıma birçok büyük zararlar verdiği gerçeğini dikkate alarak bu akımın liderlerinin kendileriyle onlar arasındaki sınırı belirlemesi gerekmektedir. Bu gerçeklik onlardan ve düşmanlardan her türlü suiistimal fırsatını alacak bir açıklıkla ortaya konmalıdır.
5- Yabancı medya propagandalarının ahengi göstermektedir ki onlar geçen birkaç aylık olayları suiistimal etme konusunda şahısları da geçerek dini yönetimin esaslarını tartışmaya açmaya yönelmişlerdir. Bu, İslam Cumhuriyeti nizamı kurulduğu günden bu yana düşmanların ulaşmaya çalıştığı noktaydı; ancak şimdiye kadar bu konuda çaba gösterdikçe umutsuzlukları artmıştı. Bugün ihtilaf alanının genişlemesi maalesef düşmanlara yardım etmiş, onları bu konuda şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde umutlandırmıştır.
6- Bu şartlarda, kalem, söz ve görüş sahiplerinin, özellikle de din alimlerinin uyanık olması ve ihtilafları körüklemekten sakınması gerekiyor. İhtilafların varlığını inkar etmek mümkün değildir. Ancak, onları büyütmekten ve körüklemekten sakınmak mümkündür. Bazıları ne biçim bir adet başlattılar. Her gün tanınmış ve parlak bir geçmişi olan bir din alimini çeşitli suçlamalarla taşlamakta ve onu devrim kampından ayrı görmektedirler. Bu ne yanlış bir adet çıkarmaktır ki her gün bir merciyi tuhaf suçlama ve etiketlemelerle devrimden ve nizamdan ayrılmakla itham etmektedirler. Böylece dini hakimiyeti sınırlı ve hususi göstererek İslam İnkılabı Rehberi’nin “insanları salt dile getirdikleri farklı görüşleri yüzünden nifakla ve velayet-i fakih karşıtı olmakla suçlamayın” şekildeki açık ve net sözlerine rağmen niçin bazıları beğenmedikleri herkesi münafıklıkla ve velayet-i fakih karşıtı olmakla suçluyor. Bazıları bunu bir ifrat olarak görmeyebilir; ancak hiç şüphe yok ki bu işler, Amerika’nın, İngiltere’nin ve İsrail’in değirmenine su taşımaktır. Onlar, propaganda borazanları ile devrimi ve İslam Cumhuriyeti nizamını yalnızlaşmış ve yalıtılmış göstermeye çalışıyor. Üst düzey din alimlerini, taklit mercilerini ve toplumdaki aydın kesimleri İslam Cumhuriyeti nizamından uzaklaşmış gibi göstermeye gayret sarf ediyor.
Bu, devrimin ve İslam Cumhuriyeti nizamının düşmanlarının söz konusu edip propagandasını yaptığı, içerideki bazı kişilerin de aşırı davranışlarıyla onayladıkları büyük bir yalandır. Bu tür davranışlar, İslam İnkılabı Rehberi tarafından ilan ve hatta tekrar edilen “azami ölçüde kucaklama, asgari ölçüde dışlama” siyasetinin zıddıdır.
Bütün bu hususları bir araya getirdiğimizde şu sonuca varmamız mümkün: Mevcut tartışmaların daha fazla devam ettirilmemesi gerekiyor. İnsaflı ve mantıklı bir çözümle bu yanlış yolun kapatılması gerekiyor. İslam Cumhuriyeti nizamının ilkelerini korumanın zarureti dikkate alınarak anayasada da yer alan şeyler herkesin ortak kabulüdür. Geri kalan hususlarda ise her iki taraf da ifratçılarını, ortaklaşa kabul edilen esaslara dayanarak alacağı tedbirlerle dizginlemelidir.
Hiç kimse, ifratçıları kontrol etmenin imkansızlığı gibi bahaneler ileri sürerek mevcut duruma izah getiremez ve bu durumun devam etmesini isteyemez. Bu durum; halka, ülkeye, devrimin öngördüğü ilke ve ideallere ve nizama zarar vermektedir. Herkes bu hassas konuda sorumlu davranmalıdır. Hoşgörü, tahammül, ilke ve ideallere bağlılık ve bu kutsal hedefe ulaşma konusunda açık bir tutum sergilenmesi gerekmektedir ve tıpkı bir makasın iki ağzı gibi ülke çıkarlarına ve ulusal menfaatlere saldıran iki tarafın aşırılarının gittiği yanlış yol kapatılmalıdır.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu
http://www.jomhourieslami.com/1388/13881007/index.html