YDH- Talib es-Sarraf, İran’ın Arapça yayın kuruluşu el-Alem televizyonunda yayımlanan analizinde Ayetullah Sistani’nin Irak’taki demokratik süreçlere olan etkisini değerlendiriyor.
YDH- Talib es-Sarraf, İran’ın Arapça yayın kuruluşu el-Alem televizyonunda yayımlanan analizinde Ayetullah Sistani’nin Irak’taki demokratik süreçlere olan etkisini değerlendiriyor.
Bu hafta ne yazmalı diye düşünürken insanın aklına, bu gün bütün Irak halkını meşgul eden malum konudan daha makbul bir şey gelmiyor. Hepinizin tahmin edebileceği gibi bu konu yakın bir gelecekte gerçekleştirilecek olan Irak seçimleri.
Seçimler ile birlikte Iraklı siyasi liderler Irak halkının maslahatı için yerine getirilmesi gereken kanunları çıkarabilecek ve uygulamada gerekecek yasamaları yerine getirebilecek salahiyeti elde etmiş olacaklar.
Bu seçimlerle birlikte salahiyeti eline alan siyasetçiler bir İslam devletinin gereği olan Allah’ın hükümleri ile çağdaş hukukun gereklerini bir arada dikkate alarak Irak halkına hizmet etmeye çalışacaklar. Bu çağdaş bir İslam devletinin olmazsa olmaz şartıdır.
Yine, yeni meclisin üyeleri çağdaş hukuk ve İslam şeriatının gereklerini dikkate almak sorumluluğunu yüklenerek meclise girmiş olacaklar.
Ancak bu konuda bazı çekincelerimiz ve sorularımız var. Acaba seçimlerle birlikte gelecek olan meclis bu sorumluluğu üstlenmiş ve yerine getirebilecek kabiliyete sahip olacak mı? Allah ve toplum bunların icraatlarından memnun kalacak mı?
Bütün bu soruların mevcudiyetini koruduğu bir ortamda birisi de çıkar ve iyi de Irak’ta Irak halkının taleplerinin tahakkuk etmesinin tek yolu seçimlerdir derse, bu iddianın ispatı ya da güvenilirliği nedir?
Şimdi 2003 yılında işgalin ardından devrilen diktatörlüğün ardından bu demokrasi denen şey bize altın bir tepsi içinde sunulmuş mu oluyor? Irak’ta demokrasiyi tesis etmek isteyen kim? Mahatma Gandi mi yoksa Nelson Mandela mı yoksa George W. Bush mu?
Bu soruların cevabını Irak’ın kendine özel şartları olduğu ve Irak’ta demokrasi tesisinin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiği şeklinde verebiliriz.
Çağdaş devletler açısından asıl olan seçimler ve demokrasidir, bu nedenle bütün büyük devletlerin demokrasi mefhumuna saygı duyması ve anlamını bulandırma girişiminden uzak durması gerekmektedir.
İkinci olarak da Irak’ta Saddam’ın devrilmesinin ardından demokrasi ve seçimlere birinci dereceden ve yüksek sesle çağrı yapan kimdir diye soracak olursak bunun Ayetullah Uzma Seyyid Ali Sistani olduğunu görürüz.
Çok şükür Allah Irak halkının çektiği ezaya bir son verdi; zira o bekler ama ihmal etmez. Allah’tan geçen yüzyılda talebimiz bizi Baas yönetiminden kurtarması idi; şimdi o bize bir de ilim ve hilim sahibi bir liderlik de nasip etti.
Bizim liderliğimiz Allah’tan korkan ve Resulünün izinden giden bir liderliktir. Nasıl böyle olmasın ki? Zira hem Ayetullah Sistani hem de diğer Merciler Hz. Peygamberin sünnetine riayet etme çabası üzerine yaşamaktalar.
Bizim mercilerimiz kendi maslahatlarından çok Müslümanların ve Irak halkının maslahatını düşünmektedirler.
Müslüman olsun ya da olmasın bilgi sahibi bütün analizciler Irak’ta demokrasinin tesisinin en büyük müessis ve teşvik edicisinin Ayetullah Sistani olduğunu söylüyorlar. Bu gerçeği dünyada ilk dillendiren kişi büyük düşünür Noam Chomsky’dir.
O bu gerçeğe,’’Irak’ta Amerika ve İngiltere’nin bütün muhalefetine rağmen demokrasiyi tesis eden adam Ayetullah Sistani’dir. Amerikalılara göre muharip kuvvetler sorun teşkil etmemektedir; çünkü onlarla herhangi bir düzlemde savaşabilirler. Amerika’yı asıl korkutan şey geniş çaplı barışçıl halk hareketleridir ki Irak’ta bunun başını Ayetullah Sistani çekmektedir.
Ayetullah Sistani, seçimler konusunda geri adım atmamıştır, bu ise Amerika ve İngiltere’yi geri adım atarak seçimleri kabul etmek zorunda bırakmıştır. Amerika ve İngiltere’de bu hali görünce Şiilerin aleyhine dönmüşlerdir, şu anda ise bu çerçevede yapılan manevraları görmektekiyiz.’’ ifadeleri ile işaret etmektedir.
Chomsky’in söylediklerine ek olarak İngiltere’nin en saygın dergilerinden olan Financial Times 2006 yılının üçüncü ayındaki sayısında Irak’taki seçimlerin Ayetullah Sistani’nin ısrarı ile gerçekleştiğini yazdı.
Ayetullah Sistani, başını Amerika’nın çektiği işgal güçlerinin seçimlerin ertelemesi için öne sürdüğü üç maddeyi reddederek seçimler konusunda direnince işgal kuvvetleri seçimlerin yapılmasını kabul etmek zorunda kaldı.
Bu nedenle Amerikalı diplomatlar Amerika ve Irak arasında bir sonraki meclisi Baasçılar ve Suudi müttefiki Vahhabiler ile doldurmak amacı ile mekik diplomasisi takip ediyorlar. Bu sayede meclisi Amerikan, Suudi ve Siyonist istihbaratın emirleri ile hareket eden bir kuruma dönüştürmek istiyorlar.
İşte tam bu noktada da Irak’ın üzerine titreyen merciiyyet Irak’ın düşmanlarının bu türden girişimlerine fırsat vermeyecektir.
Merciyyet seçimlerin yaklaşması ile birlikte bu gelişmelere gözünün kapalı olmadığını göstererek seçim kuruluna iletilen mesajında hazırlanan seçim listelerinde Irak halkının maslahatını önceleyen en layık isimlerin yer alması gerektiğini belirtti. Bunun yanında seçmenlerden de Irak halkının maslahatı için çalışacak en temiz ve en güvenilir kimseleri seçmesini talep etti.
Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan’ı korkutması gereken en önemli durum Irak halkının İmam Sistani’nin yöntemine göre hareket etmesi olur herhalde. Zira bu durumda bu üçlünün gelecekteki planla ve projeleri için büyük bir zorluk oluşmuş olacaktır. Yani Irak halkının merciiyyetin önerilerini dinlemesi demek Irak’ın zenginliklerinin başkaları için değil de Irak halkının menfaatleri için kullanılması demek olacaktır.
Bu seçimlerden sonra ise bir soru daha ortaya çıkacak ki o da; acaba Irak halkı işgal kuvvetlerinin daha fazla Irak’ta kalmasını istiyor mu?
Eğer bu soruya verilere göre cevap verecek olursak; 2006 yılında Irak Üniversiteleri tarafından yapılan araştırmaya göre Irak halkın yüzde 80’i Amerika’yı ülkelerinde istemiyor. Aynı sene Washington’daki Amerikan Brookings Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre Irak halkının yüzde 80’inden fazlası Amerika’nın Irak’tan çekilmesinin daha yararlı olacağını belirtiyordu.
Hal böyle olunca Irak halkı önümüzdeki seçimlere işgal güçleri ve müttefiklerinin açık müdahalesini nasıl karşılar sizce?
Bir toplumdaki siyasi olayların zeminini belirleyen önemli şey millet meclisi seçimleridir. Ayrıca eğer millet meclisi bir ülke için eğer yüksek yargı anlamına da geliyor ise, aday ve seçmenin zımnen o ülkenin kanun ve hukuk kültürü üzerinde müttefik olmaları germemektedir. Ayrıca seçmenin seçeceği adayın şahsiyetinden de bir noktaya kadar haberdar olması gerekmektedir. Çünkü seçmenin tercihi meclisin yapısını hatta yürütme kuvvetinin de kaderini tayin edecektir.
Çağdaş devletlerde seçim demek siyasetçinin kaderinin belirlendiği yer demek. Bu türden çağdaş yönetimlerde seçimler ile çok önemli siyasetçiler tarih sahnesinden silinebilir ve bunların yerine yenileri gelebilir.
Örneğin İngiltere Parlamentosunun Margaret Thatcher, John Major ve Dennis Healiy gibi önemli isimlerinin seçimlerle siyasi arenadan silinmesi bunun önemli örneğidir. İş Arap yönetimlerine gelince Arap siyasetçiler ömürlerinin sonlarına kadar oturdukları koltukları parselleyerek orada kalmayı temel hedef haline getiriyorlar.
Seçim kampanyası meselesinde de Irak’ın durumu çağdaş ülkeler ile pek benzerlik göstermiyor. Çünkü Çağdaş ülkelerde seçim propagandası belirlenen seçim tarihinden birkaç hafta önce başlayıp seçimlerden bir gün önce biter; ancak Irak’ta seçim propagandasına bir sınırlama getirilmiş değil.
Önümüzdeki seçimlerde Irak’ta gerçekleşmesi muhtemel en kötü şey seçimlerde halk tarafından değil de birileri tarafından belirlenmiş kimselerin mecliste bulunması olur.
Bu nedenle böyle bir duruma imkan verecek zeminin ortadan kaldırılması gerektiği gibi, aksi bir durumda Irak’ta önümüzdeki dört sene boyunca karanlığa gömüleceği de açık bir gerçektir. Zira böyle bir durumda meclis Amerika, İsrail ve Suudi Arabistan tarafından Irak’ta gerçekleştirilmek istenen mezhep çatışmalarının engelleyicisi değil, menşei durumuna gelecektir.
Ancak Irak halkı güneyden kuzeye bu oyunun üstesinden gelmeyi başaracaktır; zira Irak halkının başında Necef’teki merciiyyet makamı bulunmaktadır. Elbette bunun yanında bazı farklı olumlu etkenler de bulunmaktadır.
Bu dini müessesenin bin yıldan fazla bir geçmişi vardır ve belki de dünyadaki en eski dini müesseslerden biridir. Bu müessese tarihi boyunca aydınlatıcı bir kandil olarak halkın önünde bulunmuş, hiçbir zaman sultanların tarafında yer almamış ve her zaman halkın yanında yer alarak onların maslahatına hareket etmiştir.
Irak’ta siyasi partilerin bu kadar fazla olması bu partileri Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail’in kucağına itmiştir. Bunun böyle olduğunu Joseph Biden’in bölgeye yaptığı ziyaretleri artırmasından, Suudi emirlerin televizyon önünde Siyonistler ile toklaşmasından ve Amerikan Dışişleri Bakanı’nın bölgeye olan ziyaretlerini artırmasından anlıyoruz.
Bütün bu hareketlilik Irak’taki seçime etki edecektir; çünkü Irak’ta birçok ülkenin çıkarları çakışıyor ve bu ülkeler Irak’ın kaderi üzerinde egemen olmak istiyorlar. Bu bağlamda önümüzdeki meclis ülkenin önümüzdeki dönemde kaderine hükmedeceği için, meclis Suudiler ve müttefikleri olan Amerikan ve Siyonist istihbaratına hizmet edebilecek bir yapıya dönüştürülmek isteniyor.
Onun için bu güçler Irak içinde çok hareketli bir şekilde faaliyet gösteriyorlar ki Irak’ın gelecekteki resmini kendileri çizebilsin.
Ancak bu zevat bilmelidir ki yeni nesil ve merciyyet, bunların önünde bir set oluşturacak ve Irak’ın Vahhabi olmasına ya da Vahhabilerin bir oyuncağı olmasına müsaade etmeyecektir.
Irak halkının çoğuna göre Joseph Biden’in vasıtası ile gerçekleştirilmek istenin Irak’a müdahil olma hali kabul edilemez bir durum. Suudi ve Siyonist istihbaratının Irak’ta gerçekleştirmek istedikleri reddedilen istekler. Zira bazı siyasi analizcilere göre Amerika’nın bu türden Irak iç siyasetine müdahil olma isteği bütün siyasi ve iktisadi taleplerini akamete uğratacak.
Amerika’nın, Irak iç siyasetine bu denli müdahil olma girişimlerini Batı basının değerlendirme biçimini ele alacak olursak, Washington Post‘ta 20.01,2010 tarihinde “Amerikan Yönetimi’nin Irak’ta yaşanan seçim krizine müdahil olması gerekmektedir” başlıklı yazısını burada zikretmek yerinde olur.
Bu yazıda Irak hükümetinin 500 kişinin adaylığını yasakladığını yazarken, seçimlere katılacak aday sayısı olan 6650 kişi gibi uçuk bir rakamı zikretmemesi ilgi çekici. Aslında Amerika’nın bu tür uçuk rakamları destekleyerek neyi hedeflediği zikredilmeli. Amerika bu türden uçuk bir rakam ile Irak halkını parçalayarak onu yönetme peşinde.
Bu yazıya göre bu beş yüz kişinin adaylığının iade edilmesi gerekiyor, çünkü bunların Baasçı olduğu yönündeki iddia kabul edilebilir gözükmüyor.
Yine bu yazıya göre yasaklananların içinde Savunma Bakanından Irak’taki en önemli Sünni guruplardan birinin lideri bulunuyor, bu nedenle bu yasaklama Arap demokrasi tarihindeki en büyük talihsizliklerden biri imiş. Hatta öyle ki Irak’ta mezhep savaşının çıkmasına ve Irak’ın bölünmesine bile neden olabilirmiş.
Yine yazıya göre bu icraatları anlamak istiyorsak arkasındaki isme bakmamız gerek imiş ki bu isim de İran yanlısı kötü şöhreti ile bilinen Ahmet Celebi imiş. Bu zat Sünnilerin seçimden elenmesi için elinden geleni yapıyormuş. Yani ne olması lazım Irak’ta bütün işlerin Amerika indinde muteber adamlarca mı yapılması lazım. Onları uygun görmediği kimseler Irak’ın maslahatını düşünemezler mi?
Yine bu makaleye bütün belirtilen nedenlerden dolayı Amerika Irak’taki seçim krizine müdahil olmalı ve bu şahısların adaylığının iadesine sağlamalı imiş ki gerçekten de Joseph Biden bu konuda büyük himmet ve gayret içinde.
Birileri Irak’ta basın yayın organları vasıtası ile eski Baas yönetimine özlem meydana getirmek istiyor.
Ancak Necef’teki merciiyyet ve onunla birlikte olan fazilet sahibi âlimlerimiz halkı seçim sandıklarına çağırarak, Irak halkının maslahatı için hareket edecek adaylara oy vermeye teşvik ediyor. Suudilerin ve Siyonistlerin değil Irak halkının selameti için çalışacak adaylara oy vermeleri için insanları uyarıyor.
Merciyyetin adaylar için ön gördüğü en önemli iki özellik önce Allah’ın iradesini dikkate alarak hareket etmesi. İkincisi de Irak halkının iradesini Allah’ın iradesinden sonra birinci sıraya koyması.
“Sizler için Allah’tan gayrı yardımcı ve veli oktur.”
Çeviren: Emrah Kekilli
http://www.alalam.ir/detail.aspx?id=98654