• 08/01/10 - 01:00
  • Yazar: Bret Stephens / Arutz Sheva
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İsrail’de yayımlanan Arutz Sheva gazetesi, Bret Stephens imzasıyla yayımladığı bu makalede İsrail’in İran’a şimdiye kadar neden bir askeri operasyonda bulunmadığının sebeplerini analiz ediyor.




    YDH- İsrail’de yayımlanan Arutz Sheva gazetesi, Bret Stephens imzasıyla yayımladığı bu makalede İsrail’in İran’a şimdiye kadar neden bir askeri operasyonda bulunmadığının sebeplerini analiz ediyor. 

     

    “Netanyahu’nun (henüz) neden sürecin başlaması için emir vermediğine dair dört teori var.” Spotuyla yayımlanan yazıda İsrail yönetiminin İran’a saldırı emrini dört sebepten dolayı veremediği belirtilerek İran’ın nükleer programının sadece İsrail’in sorunu olmadığı sonucuna varılıyor.

     

    İsrail İran’ı neden henüz bombalamadı? Bu, Benjamin Netanyahu’nun beyniyle bir telepatik bağlantım olduğunu sanan insanlardan bana sıklıkla gelen bir soru.

     

    Bağlantım yok; ama uzun bir zaman yılın ilk altı ayı içinde bir saldırının meydana geleceğinden emindim. Olmadığına göre, nedenini düşünmeye değer.

     

    Ama öncelikle, bundan önceki düşüncemi açıklayayım. 2008 baharında, bu konuda yoğun bir spekülasyon vardı: Daha yeni gizli bir Suriye reaktörüne saldırı emri vermiş olan Başbakan Ehud Olmert, İran üzerine bir İsrail hava saldırısını ciddi ciddi düşünüyordu.

     

    İsraillilerin; özellikle bir terslik çıkması durumunda, kendilerini diplomatik olarak koruyup böyle bir baskın için ihtiyaç duyacakları lojistik desteği vereceğine inandıkları Başkan Bush’un gitmesine yalnızca birkaç ay kalmıştı.

     

    İran’ın nükleer silahlanma çabasını durdurduğunu (şimdi bildiğimiz gibi, yanlış olarak) iddia eden Aralık 2007 Ulusal İstihbarat Değerlendirmesi’nin yayınlanması ABD’nin saldırmasının büyük olasılıkla ihtimal dışı olduğu anlamına geliyordu.

     

    Son olarak, İsrailli planlayıcılar, saldırıyı ne kadar geciktirirlerse, anlamlı sonuçlar elde etmenin o kadar zorlaşacağını anlamışlardı. İran’ın; olanaklarını kuvvetlendirmek, savunmasını geliştirmek ve nükleer materyallerini dağıtmak için daha fazla zamanı olacaktı.

     

    Peki, öyleyse İsrail neden harekete geçmedi? Pek çok sebepten en akla yakını; Sayın Olmert’in İran üzerine bir İsrail hava saldırısının çok büyük bir kumar olduğuna ve İran’ın nükleer programını durdurmak için her diplomatik, politik veya gizli yol araştırılmadan saldırmanın acele olacağına inanmış olması.

     

    Sonra Tahran’la görüşmek için zamanla sınırlı önerisiyle Barack Obama geldi, ardından bunu da rejimin devrilmesi umutlarını kısa süreliğine uyandıran İran’ın seçim sonrası karışıklığı izledi.

     

    Geçen yılın sonunda, iki umudun da kaybedildiği ortadaydı. Obama yönetimi tarafından üzerine kafa yorulmakta olan sınırlı yaptırımların İran’ı nükleer teşebbüsünden caydıracak nitelikte olmadığı ortadaydı. Bu teşebbüslerin ürün vermeye adım adım daha çok yaklaştığı ortadaydı. Ve yönetimin kendi kendine askeri eyleme geçmek konusunda hastalıklı olduğu ortadaydı.

     

    Bunların tümü; Sayın Obama’nın diplomasisini layıkıyla haklı kabul etmiş olan İsrail’in –Sayın Netanyahu’nun daha şahin liderliği altında- er ya da geç saldıracağına beni ikna etmişti. Açıkça yanılmışım.

     

    Yani? Buyurun işte önemlilik ve akla yakınlık derecesindeki artışa göre sıralanmış dört teori:

     

    Birincisi; İsrailli askeri planlayıcıların herhangi bir saldırının başarılı olma (ya da makul bir bedelle başarılı olma) ihtimalinin düşük olduğu sonucuna varmış olması. Belki; ama bu analizler İsrail’in nükleer bir İran’a dair korkularının derinliğini ve bunu durdurmak için başvurmaya hazır olduğu çareleri takdir etmekte başarısız oluyor.

     

    İran üzerine başarılı bir hava saldırısı belki İsrail’in kabiliyetinin dış yüzeyinde kalıyor olabilir, ama İsrailli üst düzey askeri ve siyasi liderler tamamen ötesinde kalmadığında ısrar ediyorlar.

     

    İkinci bir teori; İsrail’in hem saldırı hem savunma kanadında askeri kabiliyetlerini geliştirirken uygun zamanı kollaması. Dün İsrail, İran’a karşı bir hava saldırısına mukabele etmek için Hamas ve Hizbullah’ın kullanabileceği türden kısa menzilli roketlerden korunmak için tasarlanan “Demir Kubbe” füze savunma kalkanının testlerini tamamladı. Sistem kasımda kullanıma geçecek.

     

    İsrail ayrıca teslimatı 2015’e kadar ertelenen ve çok daha pahalı olan F-35’e bir alternatif olarak F-15’in yarı gizli bir sürümünün satın alımı üzerinde düşünüyor. İsrail’in neye karar verdiği, neye niyetlendiğinin önemli bir göstergesi olabilir.

     

    Üçüncü teori İsrail politikasının iç dinamikleriyle ilgili. Sayın Netanyahu bir hava saldırısı arzu edebilir, ancak Savunma Bakanı Ehud Barak, Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Personel Şefi Gabi Aşkenazi ve belki ayrıca Mossad şefi Meir Dagan’nın da rızası olmaksızın saldırı emri vermeyecektir.

     

    Bu iç kabinenin, Sayın Barak’ın oluşturduğu tereddütlü istisna hariç, bir hava saldırısına eşit oranda karşı olduğu söyleniyor. Ama Sayın Aşkenazi ve Sayın Dagan, birkaç ay içinde görev sürelerini tamamlayacaklar ve Netanyahu’nun onların yerine seçeceği kişilerin hükümetin hava saldırısına bakışında esaslı bir yeri olacak.

     

    Son olarak, İsrailli liderler tarihi önemser. İran’a düzenlenecek muhtemel bir askeri saldırı ile İsrail’in, 1981’de Irak’ın Osirak reaktörünü hızlı ve etkili yok edişi arasındaki rutin kıyaslamaları bir kenara bırakalım.

     

    New York Üniversitesi’nde Ortadoğu öğretim görevlisi olan Michael Doran’ın bana hatırlattığı üzere, İsrailli liderler 1956’daki Süveyş Savaşı’nın derslerine muhtemelen dikkatsiz sayılmazlar. O zaman, İngiltere, Fransa ve İsrail tarafından Mısır’daki Cemal Abdünnasır’ı (birçok yönden zamanının Mahmud Ahmedinejadı) küçük düşürmek için düzenlenen başarılı bir askeri operasyon, kendisini İsrail ve geleneksel Avrupalı yandaşlarından gözle görülür şekilde uzaklaştırarak Araplara yaltaklanabileceğini sanan Eisenhower yönetiminin kararlaştırılmış siyasi aleyhtarlığıyla ters düşmüştü. Tanıdık geliyor mu?

     

    Şimdiyse Obama yönetiminin İran’a karşı askeri seçeneklerini yeniden gözden geçirebileceği konuşuluyor. Umalım öyle olsun. İsrail diğer seçeneklerinin tükendiğini hesapladığı zaman eninde sonunda İran’a saldırmaya gönüllü olabilir, tıpkı daha önce Altı Gün Savaşları’nda yaptığı gibi. Ama İsrail’in hatalar için taktik payı dar olacak, özellikle etkili bir saldırı saatler değil günler gerektireceği için. Ve gireceği politik riskler muazzam olacak.

     

    Sayın Doran’ın işaret ettiği gibi, 1956’da en azından BM Güvenlik Konseyi’nin iki üyesinin diplomatik desteğine güvenebilirdi. Bugün, ABD İsrail’in son kayda değer dostu.

     

    Bu tatsız bir pozisyon ve İsrail’in yurtdışındaki dostları bol keseden nutuk atmasalar iyi ederler. İran yalnızca İsrail’in sorunu değil. Kendi korkunç tehlikesini çözmek de yalnızca İsrail’in sorunu olmamalı.

     

    (Yazarın izniyle Wall Street Journal’dan alıntılanmıştır)

     

    http://www.israelnationalnews.com/Articles/Article.aspx/9619

     

    Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu

     

    

    Makaleler

    Güncel