YDH- Avi Yesawich, İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde yayımlanan makalesinde Arap ülkelerinde yaşanan rejim değişikliği süreçlerinin İran’da da yaşanacağını öne sürüyor.
YDH- Avi Yesawich, İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde yayımlanan makalesinde Arap ülkelerinde yaşanan rejim değişikliği süreçlerinin İran’da da yaşanacağını öne sürüyor.
Arap rejimlerinin devrildiği gibi, muhtemelen İran halkı da yakında aynısını yapmayı amaçlayacak.
Bölgedeki Arap rejimlerinin çöküşünü izlerken çoğu İranlının nasıl hissettiğini, insan ancak hayal edebilir.
Şimdiye dek, Tunus, Mısır ve Yemen’in halkları (görünüşte) kendi gaddar ve baskıcı diktatörlüklerinden azat oldular. Libya iç savaşın ortasında, Suriye’deki protestolarsa, Beşşar Esed’in kendi halkını kanlı ve manyakça bastırışından itiş gücü alarak hâlihazırda tam gaz devam ediyor. Bahreyn’de de gösteriler bitmek bilmiyor.
Oysa bölgede öne çıkan milletlerden biri, iki yıl önce kendi sokaklarındaki kitlesel eylemleriyle Arap devrimine esin vermekten en azından kısmen kesinlikle sorumlu olan biri, şaşırtıcı şekilde sessiz kaldı: İran.
İran’ın durumu irkiltici şekilde ironik. 13 Haziran 2009’da, yüz binlerce İranlı, İran’daki belli başlı halk merkezlerine akın ederek 1979 İslam Devrimi’nden beri görülmemiş bir tutku ve iştiyak hissi sergiledi. Muhtelif siyasi, dini ve etnik kökenlerden gelen bu İranlılar, anlamlı bir soruya cevap taleplerinde birlik oldular: “Oyum nerede?”
Fakat rejim süratle ve acımasızca cevap vererek çoğunluğu barışçıl, şiddet kullanmayan eylemcileri bastırdı, sonucu ise düzinelerce ölüm ve yüzlerce masum yaralı oldu. Gösterilerin başlamasından 18 ay kadar sonra, İranlılar bastırılmış Arap komşularının otoriter rejimlere karşı kalabalık, büyük oranda başarılı isyanlar başlatırken bakıp seyrettiler.
İranlı bir meslektaşımla bir müzakere esnasında, devam eden Ortadoğu hengâmesi konusunda İranlıların çoğunluğunun nasıl hissettiğini sordum. Çoğu İranlının, Arap komşularının yılların zulüm ve baskısından kurtulup beklenmedik özgürlüğü güvence altına aldıklarını seyrederken onlara gıpta ettiklerini söyledi. Onun hemşerileri Arap milletlerinin başarılarından neşe duysa ve onları desteklese de, dediğine göre, İranlılar teokratik rejimlerinin demir pençesinden muzdarip kalmaya devam ediyorlar.
“Elbette canımız sıkkın,” diye ekledi, “ironi duygusu nerdeyse tahammül edilmez.”
Meslektaşım ayrıca, çoğu İranlının İran hükümetinin böylesi yerel girişimlerin tümünü sistematik olarak ezerken Arap devletlerini desteklemesindeki aşikâr ikiyüzlülüğüyle dalga geçmeden edemediğini de iğneleyici bir şekilde söyledi. Hakikaten bu acı ironi, tahammül etmesi ağır bir yük olsa gerek. Lakin İran halkının dirençli olduğuna ve değişim umutlarının muazzam meşakkat karşısında bile kararlı kaldığına temin etti beni.
Önce Suriye, sonra İran
Rejimin düşüşünün propagandasında askeriyenin tarafsız veya hatta aktif bir rol oynadığı Mısır, Tunus ve Yemen’in aksine, İran ve Suriye’de ordu aygıtı insanlık dışı emirleri infaz etmede hiçbir sıkıntı duymuyor.
Siyasi elitler vatandaşının halk iradesinden bariz bir şekilde kopuk ve özgürlük için haykıran masum erkekleri, kadınları ve çocukları katletmek için cebir kullanmakta sıfır tereddüt gösteriyor. Yine de, bu protestolar kritik kitle noktasına vardı ve arzulanan sonuçlara ulaşılana kadar da dağılacak gibi gözükmüyorlar.
Suriye rejimi muhtemelen Arap dünyasında en baskıcı olanı, belki İran’dan bile daha bedhah. Şimdiye dek, çoğunluğu Sünnilerden oluşan fakat Alevi elit tarafından hükmedilen Suriye ordusu, mümkün olan her fırsatta cinayet ve şiddete başvurarak, Esed’in emirlerine uymada istikrar gösterdi. Lakin Esed’in rejimindeki çatlaklar genişliyor ve yakında da gemiyi yüzdürmek imkânsız olacak.
Yüzlerce Baas Partisi üyesi ve din adamları son günlerde Suriye kasabalarındaki kıyımı protesto etmek için istifa etti ve askerden firarların sayısı artmakta.
Suriye rejiminin çöküşü İran için bölgedeki en önemli müttefiklerinden birinin kaybıyla sonuçlanarak bir felaket olacaktır. İran ve Hizbullah ajanlarının Suriye’de gösterileri şiddetle bastırmasında Esed’e yardımcı olmaya çalıştıklarına dair çeşitli raporlar bunu doğruluyor. Karşılığında, “Ne İran ne Hizbullah” sloganları Suriye sokaklarında sıklıkla duyuluyor.
Bu arada, uluslar arası kınamalar yerkürenin her yanından akın ediyor ve STK’lar ve insan hakları grupları, Deraa, Homs, Lazkiye, Halep ve diğer belediyelerdeki kitlesel medeni hak ihlallerindeki çirkinliği avaz avaz haykırıyorlar.
Suriye, İran’ın Arap dünyasına giden köprüsü görevini görüyor ve Esed’in düşüşü, İran’ın yalnızca dış politikası için değil, iç istikrarı için de güçlü çatallanmalar yaratabilir. Tahran rejimine yönelik memnuniyetsizlik ve sabırsızlık duyguları iltihaplanmakta ve her an patlamaya meyilli.
İranlılar, kültürlü, çeşitli, zeki ve fevkalade gururlu bir ulus. Nüfusun bir kısmı şu anki hükümetten açıkça hayal kırıklığı duyuyor, belki şimdi her zamankinden daha fazla. Etraflarındaki neredeyse bütün belli başlı Arap hükümetleri halk ayaklanmalarıyla düşerken, İran halkı gaddarlıktan azat oluşlarını çağırmanın sıra dışı imkânı yanlarından geçip giderken boş boş dikilecek mi?
Arap baharı yakında Yeşil Hareket’e hayat soluğu vererek 2009 eylemlerinin ruhunu yeniden yakalama ve yaklaşık iki yıl önce başlayan dönüşümü tamamlama ilhamını sağlayabilir. Meşhur İranlı-Kanadalı gazeteci Maziar Bahari’nin ifade ettiği gibi, “İslam Cumhuriyeti, ismi dışında tamamen yok olalı çok oldu. Hamanei bunu daha bilmiyor gibi işte.”
Avi Yesawich, şu an Tel Aviv Üniversitesi’nde Çatışma Çözümü ve Meditasyon’da master yapmaktadır. Cornell Üniversitesi mezunu, İsrail ordusunda eski muharebe eri ve İsrail ordusu aktivizm websitesi www.friendasoldier.com da yazardır.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu