SAAF-İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Malezya’da toplanan İslam Konferansı
SAAF-İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Malezya’da toplanan İslam Konferansı Örgütü’nde İsrail’in Lübnan ve Filistin’e yönelik saldırıları konusunda sert eleştirilerde bulundu. Ahmedinejad’ın yaptığı bu konuşmayı arkadaşımız Habib Coşkun çevirdi.
Bismillahirrahmanirrahim
Toplantının Değerli yöneticileri
Ekselansları
İran milletinin ve benim sıcak selamlarımı kabul edin.
Öncelikle değerli kardeşim ekselans Malezya Başbakanı ve İslam Konferansı Başkanı Sayın Abdullah Bedavi’ye İslam ülkelerinin başkanlarını veya temsilcilerini bir araya getirme ve azgın Siyonist rejimin Lübnan’a yapmış olduğu vahşi saldırıyı inceleme ve değerlendirme fırsatı sunduğu için teşekkür ederim.
Ekselansları, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki Batılı güçler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir giriş ve ön hazırlık yaparak savaştan zarar görenlerin zararını giderme bahanesi ile Filistin topraklarına Siyonist Rejimi yerleştirip orada yeni bir devlet oluşturdular.
Bunun için bir milletin topraklarını gasp edip milyonlarca insanı mülteci haline getirdiler. Binlerce insanı katlettiler, binlercesini de esir ettiler. Gerçekte holokost iddialarını Filistin topraklarında hayata geçirdiler. Sonradan oluşturulan bu rejim her tür temel hukuk ve meşruiyetten yoksundur.
Sonraları daha da açığa çıktı ki bu rejim gerçekte İslami bölgelerin kalbinde sürekli bir tehdit karakolu olarak oluşturulmuştu.
Bölge devletlerinin önemli bir kısmının bu rejimin muhtemel saldırılarını ve tehditlerini dikkate alması ve bilimsel gelişme ve ilerlemeler kaydetmesi, bu gayri meşru rejim için tehdit oluşturuyor bahanesiyle güç sahibi devletlerin engeliyle karşılaşmaktadır.
Bu rejimin varlığı ile bölge ülkeleri sürekli bir hakaret ve aşağılanma ile yüz yüzedir. Bu rejimin hamiliğine soyunan Batılı ülkeler, bölge ülkelerini zalimce anlaşmalara zorlayarak bu gasıp rejimin menfaatlerini kollamakta, onun emniyetini sağlamakta ve meşru olmayan çıkarlarını bölgede temin etmektedirler.
Bu azgın rejimin Ortadoğu’daki varlığı sürekli bir fitne ve ihtilaf vesilesi olmaktadır. Bugün İslam ülkelerinde görülen ihtilafların önemli bir kısmı bu gasıp rejimin meydana getirip oluşturduğu ve icra ettiği şeylerdir.
Bu zorba rejimin misyonu, süper güçlere rahat bir hareket alanı oluşturmak için tehdit, saldırı ve tefrika icat etmektir. Bunun mukabilinde de bu güçler onların varlığını korumakta, emniyetini sağlamak yolunda güçlerini birleştirmekte ve beraber hareket etmektedir. Batılı güçler kendi menfaatlerinin bu rejimi korumakta olduğunu biliyorlar.
Son haftalarda Lübnan’da gelişen ve şu anda devam etmekte olan olaylar sırasında ABD, İngiltere ve birçok Batılı devletin Siyonist rejime verdiği propaganda desteğiyle, siyasi ve maddi yardım konusunda hiçbir sınır tanımaması, Milletlerin tayin etmiş olduğu insan hakları, devletlerin hâkimiyeti, halkların kendini yönetmesi gibi bütün insani iddiaları bu gayri meşru rejime kurban etmekte ve bunları kökten ayaklar altına almaktadır.
Sivil insanların, kadınların, çocukların savunmasız insanların öldürülmesinden kaçınmayı ve yasaklanmış kimyasal silahların kullanılmamasını öngören konvansiyonlar, bu devletlerin desteğini alan bu azgın rejim için hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Bu devletlere göre Lübnan, kendi haklarını savunmamalıdır. Lübnan halkının oluşturduğu Hizbullah, bugün İslami Direniş olarak anılmakta Lübnan topraklarını, halkın can ve malını savunmaktadır. Bu gücün kenara çekilmesini istemek Siyonistlerin Lübnan’ın merkezine kadar gelip her türlü saldırıyı gerçekleştirmesini istemekle eş anlamlıdır.
Bunların yanında her tür haksız katliam ve aralıksız bombardımanlar, gasıp rejimin kendisini savunması olarak nitelendirilmektedir.
Bu azgın rejime yapılan yersiz ve sınırsız savunma öyle bir noktaya ulaştı ki BM Güvenlik Konseyi de bunlara kurban edilmektedir.
Ülkelerin meşru haklarını korumak, ülkelerin güvenliğini savunmak, bölgede ve dünyada güvenliği sağlamak, zorba güçlere engel olmak için baskı oluşturup çaba sarf etmek Güvenlik Konseyi’nin en önemli vazifesidir. Ancak bunların asli görevlerinden geri bırakıldığını ve ateşkesin sağlanmasının engellendiğini görmekteyiz. Bu durumda BM’nin ne gibi bir itibarı olabilir? Birkaç güç sahibi zorba BM Güvenlik Konseyi’ni siyasi emellerinin bir aracı olarak kullanmakta ve kendi menfaatlerinin temini yönünde kullanmaktadır. Bu, BM için acı bir faciadır.
Lübnan’a yapılan saldırı bir devletin diğer bir devlete saldırısı değildir. Bu saldırıyla çeşitli geniş hedeflerin güdülmekte olduğu kesindir. ABD Dışişleri Bakanı bunu açıkça ilan etmiştir. Savaşın yeni bir Ortadoğu oluşuncaya dek devam edeceğini söylemekte ve bu da Lübnan’ın daha önceden yapılmış bir planın sonucu olarak bu saldırıya kurban edildiğini ortaya koymaktadır.
Onlar bu saldırı ile İslam dünyasının önemli bir gücünü, kendi arzuları ve zorba istekleri için yıkmak ve yok etmek istemektedirler. Onlar Lübnan’a tamamen hâkim olmak eğer bunu başaramazlarsa orayı da aynen Irak’ta yaptıkları gibi terörist eylemlerle korkutarak bölgeyi güvensiz kılmak, sonra da Siyonistlerin yanında yeni bir güvenlik gücü oluşturarak şahsiyetsiz, zelil Siyonist hükümetini güçlendirmek istemektedir. Onlar ayrıca işgal topraklarındaki direniş güçlerini ve halkın seçtiği hükümeti zayıflatmak ve sahneden uzaklaştırmak istemektedirler.
Gasıp rejimin Filistin topraklarında neler yaptığını bütün dünya izlemektedir. Savaş uçakları, tank ve toplarla savunmasız insanları bombardıman etmekteler veya gizli örgütleri ile onları terör etmekteler. Onlar bölgede menfaatlerine mani ve muhalif olanları bertaraf edebilmek için yeniden Siyonistlerin tasallut edebileceği bir ortam oluşturmak istemekteler.
Ekselansları ve değerli dostlar
Lübnan’ın uluslar arası tanınmış sınırlarından her tür mütecaviz def edilmelidir. Lübnan’ın sınırlarının barış ve emniyetini bizzat kendi halkının sağlaması ve her tür yabancı gücün ne şekilde ve ne adla olursa olsun kabul edilemez olduğu bilinmelidir. Kesinlikle adil bir şekilde BM kurallarına tabi olarak Lübnan’ın birliği korunmalıdır.
Mültecilerin yerlerine dönmesi için uygun şartlar oluşmalıdır. Esirler değiştirilmelidir. Lübnan’ın uğradığı zararlar saldırgan ve onun destekçileri olan ve bu işte onunla ortak olan ABD ve İngiltere tarafından karşılanmalıdır. Bu iki ülke Lübnan’da işledikleri cinayetlerin cevabını vermelidir.
İslam ülkeleri Lübnan devletine ve halkına gördükleri zararda yardım etmeliler ve ülkenin onarımında onlara her tür desteği vermeliler ve Lübnan devleti ile ortak bir yapı oluşturmalılar.
Şu önerileri de ekliyorum:
İslam ülkelerinin bu uyduruk rejimle gizli ve açık her ne anlaşmaları varsa derhal kesilmeli.
ABD ve İngilizler bu saldırıda asıl rolü oynamalarından ve onlara yardım eden diğer devletler de bu desteklerinden dolayı kınanmalı ve yalnız bırakılmalılar. ABD ve gasıp İsrail’in BM Güvenlik Konseyinin üyesi olma salahiyetleri yoktur. Zira onlar bu Güvenlik Konseyi’nin maksat ve hedefinin zıddına hareket etmektedir. Onlar adalet ve güvenliği değil; saldırı ve savaşı savunmaktadır.
Bu gün İslam ülkelerinin halkları Lübnan ve Filistin halkının yanında yer almaktadır. Devletler öyle bir ortam oluşturmalıdır ki halkın desteği açığa çıksın ve onların ihtiyaçları giderilsin.
Maalesef işgalci rejim Lübnan’la olan savaşı sırasında defalarca Filistin topraklarında, örneğin Gazze’de onlarca masum insanı katletti, evlerini viran etti ve işgalci rejim, buna devam etmektedir, devletler ve milletler bundan gafil olmamalıdır.
Değerli Başkan
Ekselansları ve Değerli Beyefendiler
Bugün İslam milletlerinin omzunda çok ağır ve tehlikeli bir mesuliyet vardır. Bu toplantı şu anki saldırının ve daha sonra olabilecek saldırıların önlenmesi için önemli bir etken olabilir.
Daha önce belirtilip vurgulandığı gibi fitnelerin baş kaynağının, gasıp işgalci Siyonist rejim olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bölgenin kurtuluşu da ancak ve ancak Filistin topraklarında içerde ve dışarıda bulunan Filistinlilerin tamamının yer alacağı tek parça Filistin devletinin oluşturulması ile mümkündür.
Tek yol budur; bu zorba rejim olduğu sürece bölgeden karışıklıklar ve tehditler eksik olmayacaktır. 60 yıllık tecrübe yeterlidir.
İran İslam Cumhuriyeti alınan kararları takip etmek amacıyla İslam ülkelerinin toplantı yapmasını desteklemektedir. Son olarak Lübnan halkına ve bu vahşi saldırıda yakınlarını kaybedenlere baş sağlığı diler onların derdini paylaşırım.
Malezya Başbakanı Ekselansları Sayın Bedavi’ye bu toplantıyı düzenlediği için teşekkür ederim. Bu toplantının müspet sonuçlara vesile olmasını ümit ederim.
Vesselamu aleykum verahmetullah ve berakatuh.