YDH- Kapitalizme karşı her türlü direnişin inşasına yardımcı olma sürecinde, bugünün Marksist bir analizini ortaya koyan Counterfire'da yayımlanan analiz, Batı'nın Orta Doğu'daki çıkarlarını koruyan bir garnizon devleti olarak yerleşimci-sömürgeci projesi İsrail'in stratejik yoksunluğuna dikkat çekiyor.
Counterfire'a göre, İsrail'in askeri eylemlerinden bir yıl sonra bölge çalkantı içinde ve İsrail ciddi ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerle boğuşuyor.
İsrail'e yönelik devam eden uluslararası tiksinti dalgası karşısında tutarlı bir çıkış stratejisi olmadan ilerleyen İsrailli siyasi liderler yükselen direniş ve küresel kınamalara karşı net bir stratejiden uzak.
Gazze'de bir yıl süren soykırım ve Batı Şeria'da buna eşlik eden vahşetin ardından, tüm bölge şimdi feci bir yangının eşiğinde duruyor.
Uzmanlar, İsrail içindeki bölünmelerin 7 Ekim'den çok önce derinleştiğini ve ulusal bütünlüğü ve ABD çıkarlarını tehdit ettiğini savunuyor.
Bunun bedelini en ağır şekilde ödeyen Filistin ve şimdi de Lübnan halkları olsa da, İsrailliler içinde ortaya çıkan kayda değer sosyal gerilimleri ve ciddi siyasi farklılıkları da göz ardı etmemek gerekiyor.
İsrail'de 7 Ekim'i kutlamak için düzenlenen resmi törenler bile anlaşmazlık ve hırçınlık kaynağı oldu, Counterfire bu protesto ve itirazların İsrailliler arasında çok güçlü bir hoşnutsuzluk ve belirsizlik seviyesini ortaya koyduğunun açık olduğunu belirtti.
Times of Israel'e göre, Ulaştırma Bakanı Miri Regev, yönetime yöneltilen eleştirileri ve boykotu ''gürültü'' olarak niteledi.
İsrail'in, devletin kuruluşundan bu yana eşi benzeri görülmemiş uzun süreli askeri operasyonları büyük bir ekonomik etki yarattı.
İsrail Merkez Bankası'nın eski yöneticilerinden Karnit Flug, 'son gerginliklerin daha uzun ve yoğun bir savaşa dönüşmesi halinde, bunun ekonomik faaliyet ve büyüme üzerinde daha ağır bir bedeli olacağı' uyarısında bulunuyor.
CNN, '7 Ekim saldırısı ve ardından gelen İsrail soykırımından önce, Uluslararası Para Fonu'nun İsrail ekonomisinin bu yıl %3,4 gibi imrenilecek bir oranda büyüyeceğini tahmin ettiğini' belirtiyor.
Şimdi ise ekonomistlerin tahminleri %1 ile %1,9 arasında değişiyor.
Gelecek yılki büyümenin de önceki tahminlerden daha zayıf olması bekleniyor.
Ancak yüksek enflasyon merkez bankasının teşvik edici önlemler almasını imkansız kılıyor.
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tüm bunların kısa vadeli sorunlar olduğunu öne sürse de diğerleri Smotrich'ten daha kuşkulu.
Askeri çabaların maliyeti çok büyük ve ekonomi üzerindeki etkisi de kayda değer.
Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü, 'sonuç ne olursa olsun İsrail'in uzun vadede ekonomik zarara uğramasının beklendiğini' öne sürüyor.
Bu ay The Guardian gazetesi İsrail'de giderek artan sayıda doktor ve vasıflı profesyonelin geleceklerine dair karamsarlık nedeniyle ülkeyi terk ettiği rahatsız edici bir 'beyin göçü' yaşandığını yazdı.
Özellikle yüksek teknoloji sektöründe belirgin olan bu eğilim, laik, liberal İsraillileri dini muhafazakarlığa meyilli bir toplumdaki rollerini yeniden değerlendirmeye sevk eden demografik ve siyasi değişimlerin etkisiyle 7 Ekim saldırılarının öncesinden beri devam etmektedir.
2015 yılında İsrail'in Yahudi nüfusunun %45'i kendini laik olarak tanımlarken, son veriler ilkokul öğrencilerinin sadece %40'ının laik olduğunu gösteriyor.
Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi aşırı sağcı liderlerin yükselişi bu değişimi vurgulamaktadır. Temmuz ayında yayınlanan bir rapor yaklaşık yarım milyon kişinin İsrail'i terk ettiğini ve Yahudi göçünün azaldığını gösterirken, 7 Ekim olaylarının ardından yaşananlar göçü yoğunlaştırdı.
İbrani Üniversitesi tarafından Mart ayında yapılan bir anket, yurtdışındaki İsraillilerin %80'inin geri dönmeyi planlamadığını ortaya koydu.
CNN Business'ın bu ayki bir manşeti 'İsrail ekonomisi genişleyen savaşın bedelini ağır ödüyor' diyor.
New Left Review'da yazdığı yazıda, Siyonizm karşıtı İsrailli tarihçi Ilan Pappé, İsrail toplumunda ortaya çıkan bölünmeleri inceledi ve bunları Siyonist projenin uzun vadede hayatta kalması için ölümcül sonuçları olan temel bir çatlağın kanıtı olarak sundu.
Tüm bu anlaşmazlıkları 'İsrail Yahudi toplumunun parçalanması' olarak tanımlıyor.
Siyonist varlık, şu anda ortak bir zemin bulamayan iki rakip kamptan oluşuyor.
Pappé bu iki karşıt kampı sırasıyla 'İsrail Devleti' ve 'Yahudiye Devleti' olarak nitelendiriyor.
İlk kampı 'daha seküler, liberal ve çoğunlukla orta sınıf Avrupalı Yahudilerden ve onların soyundan gelen, 1948'de devletin kurulmasında etkili olan ve geçen yüzyılın sonuna kadar devlet içinde hegemonik konumda kalan Yahudilerden' oluşuyor olarak tanımlıyor.
“Liberal demokratik değerleri“ savunmalarının, Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında yaşayan tüm Filistinlilere çeşitli şekillerde dayatılan apartheid sistemine olan bağlılıklarını etkilemediğini” belirtmekten çekinmiyor.
Öte yandan Yahudi Devleti, 'işgal altındaki Batı Şeria'nın yerleşimcileri arasında gelişmiştir' ve geçmişin değerlerinden ve iddialarından bir kopuşu temsil ediyor.
İsrail'deki siyasi manzara, Kasım 2022 seçimlerinde Netanyahu'nun zaferini garantileyen seçmen tabanı tarafından domine ediliyor; uzmanların analizlerinde genel olarak bu grup ''aşırılıkçı ve sanal dünyada yaşayan hayalperestler'' olarak servis ediliyor.
Bu grubun kademeli bir mülksüzleştirmeye ve yerleşimciliğe yönelik bir toleransı yok ve etnik silmeyi sonuna kadar destekliyorlar.
İsraillilerin çoğunluğunun Filistin nüfusunu en aza indirme konusunda güçlü bir kararlılıkları olduğu gözlemleniyor.
Gazze'de, Batı Şeria'da ve şimdi Lübnan'da gördüğümüz dehşet, bu kampın arzuladığı sömürge projesini tamamlamak için pervasız ve tavizsiz çabasını yansıtıyor.