İran'ın füze saldırıları, işgalcilerin hava savunma sistemlerini nasıl felç edip askeri üslerini yok etti?

Füzeleri engellemek için tasarlanan Demir Kubbe, ‘Rafael’ şirketine yapılan önceki siber müdahalelerden elde edilen verileri kullanan İranlı bilgisayar korsanları tarafından devre dışı bırakıldı.

İran'ın “Vade-yi Sadık-2” (Gerçekleşen Vaat-2) adlı füze operasyonu, modern askeri stratejide belirleyici bir an ve İran ile Siyonist işgalciler arasında devam eden çatışmalarda önemli bir olaydır. 

Siyonist rejime yönelik en önemli saldırılardan biri olan bu operasyon, geleneksel savaşların ötesine geçerek modern savaş taktiklerinin sınırlarını benzeri görülmemiş seviyelere genişletti. 

Siyonist rejim, Batı'nın geniş desteğiyle 75 yılı aşkın süredir yenilmezlik ve askeri üstünlük imajına sahip. 

Ancak İran'ın saldırısı ve daha önceki ‘el-Aksa Fırtınası’ operasyonu bu efsaneyi yerle bir etti ve İsrail rejiminin savunma yapısındaki zayıflıkları ortaya çıkardı.

Onlarca yıldır Siyonist rejim, müttefiklerinin, özellikle de ABD ve Avrupalı ​​güçlerin desteğiyle, kendisini Orta Doğu'da zaptedilemez bir kale olarak sundu. 

Bu imaja teknolojik gelişmeler, istihbarat yetenekleri ve başta ‘Demir Kubbe’ olmak üzere savunma sistemleri katkı sağladı. 

Ancak ‘Gerçekleşen Vaat-2’ operasyonu, bu görüntünün değiştirilemez bir gerçeklik değil yapay bir görüntü olduğunu gösterdi.

Saldırının çarpıcı yönlerinden biri, İsrail'in kilit askeri tesisleri üzerindeki yıkıcı etkisiydi. Hatta aralarında "Ma'ariv" gazetesinin de bulunduğu İsrail medyası bile isteksizce ağır zararları kabul etti. 

Bu hasarlar arasında Nakab Çölündeki ‘Nevatim’ hava üssünün büyük çapta imhası, "Tel Nof" ve "Hatzarim" üslerinin imhası ve Mossad karargahının hasar görmesi yer alıyor. 

Bu nadir itiraf, Siyonist rejimin saldırılarda verilen hasarı küçümsemeye veya gizlemeye yönelik alışıldık stratejisindeki bir boşluğu gösteriyor.

İran'ın Siyonist rejimin askeri ve istihbarat ağlarının kalbine vurma yeteneği, savaşta bir değişimin işaretidir. 

Bu operasyon askeri varlıkların fiziksel olarak imha edilmesiyle sınırlı değildi; daha ziyade, füze saldırıları, siber saldırılar ve psikolojik operasyonların bir kombinasyonunu içeren modern hibrit savaşın yüksek karmaşıklığının ve koordinasyonunun bir göstergesiydi.

Gerçekleşen Vaat-2 operasyonunun önemli bileşenlerinden biri de siber savaşın hayati rolüydü. 

İran'ın, İsrail'in teknolojik üstünlüğünün sembolü olarak bilinen ‘Demir Kubbe’ sistemini devre dışı bırakabilmesi, günümüz savaşlarında siber yeteneklerin giderek artan önemini gösteriyor. 

Füzeleri engellemek için tasarlanan Demir Kubbe, ‘Rafael’ şirketine (bu sistemin tasarımından sorumlu şirketlerden biri) yapılan önceki siber müdahalelerden elde edilen verileri kullanan İranlı bilgisayar korsanları tarafından devre dışı bırakıldı. 

İsrail'in savunma altyapısında, özellikle de Demir Kubbe projesi ve Davud’un Sapanı’nda yer alan Batılı şirket ‘FireEye’ya yapılan saldırı, İsrail'in savunma sistemlerinin arızasını daha da ağırlaştırdı. 

Radarların ve füze rampalarının devre dışı bırakılmasıyla İran'ın füzelerinin yüzde 90'ından fazlası amaçlanan hedefleri vurdu. 

Bu evrim, siber uzayın hayati bir savaş alanı haline gelmesi nedeniyle savaş yöntemlerinde temel bir değişikliği temsil ediyor. 

Düşmanın savunma sistemlerini uzaktan felç edebilme yeteneği, İran'ın İsrail'e karşı yürüttüğü savaşın karmaşıklığının bir kanıtıdır ve güç dengesinde İran lehine önemli bir değişime işaret etmektedir.

Üstelik siber unsur yalnızca savunma sistemlerini devre dışı bırakmakla da sınırlı kalmadı. 

İran güçleri ayrıca işgal altındaki bölgelerdeki SMS sistemlerine sızdı ve bölge sakinlerine yanıltıcı mesajlar göndererek onlara sahte bir şekilde saldırının sona erdiği ve barınaklarını terk edebilecekleri konusunda güvence verdi. 

Bu psikolojik savaş taktiği işgal altındaki toplumda daha fazla kafa karışıklığına ve dehşete neden oldu ve işgalci güçleri içeride istikrarsızlaştırdı.

İran'ın füze ve siber saldırıları yıkıcı olsa da, Hamas güçlerinin Tel Aviv'deki bir tren istasyonuna eş zamanlı kara operasyonu da anlamlıydı. 

İsrail güçlerinin hava tehdidine odaklandığı kara saldırısı, birden fazla cephedeki saldırıları koordine etmenin ne kadar etkili olduğunu gösterdi. 

Füze, siber ve kara saldırılarının birleşiminden oluşan böylesi eş zamanlı bir operasyonun gerçekleştirilebilmesi, Siyonist rejime karşı asimetrik savaşta yeni bir sayfaya işaret ediyordu.

Bu kara saldırısı direnişin genel stratejisinin önemli bir parçasıydı. Bu operasyon, işgalcilere karşı birleşen farklı birimler arasındaki operasyonel birliği gösterdi ve modern savaşın artık tek bir alanla sınırlı olmadığı inancını güçlendirdi. 

Aksine, stratejik hedeflere ulaşmak için birlikte çalışan elektronik, hava ve yer unsurlarının birleşimidir.

Bu operasyonun dikkat çekici yönü, Batı istihbaratının ve teknolojisinin işgal rejimini böyle bir saldırıya karşı korumadaki bariz başarısızlığıydı. 

Onlarca yıl boyunca Batı, özellikle ABD, İsrail'in savunma sistemlerinin geliştirilmesine milyarlarca dolar yatırım yaptı; bu mali ve teknolojik destek, Siyonist rejimin bölgede yenilmez bir güç imajının oluşmasına yardımcı oldu. 

Ancak ‘Gerçekleşen Vaat-2’ operasyonu bu sistemlerin üstünlüğü efsanesini yok etti.

Batı'nın tepkisi, kısmen Demir Kubbe ve ‘FireEye’ gibi sistemlerin düzgün çalışmamasından duyulan utanç nedeniyle nispeten sessiz kaldı. 

İran'ın saldırısının verdiği hasarın boyutu ve etkinliği, bu sistemlerin gelişmiş füze ve siber tehditlere karşı güvenilirliği konusunda ciddi soruları gündeme getirdi.

Operasyon aynı zamanda küresel güç dinamiklerinde daha geniş bir değişime işaret ediyor. 

İran, füze ve siber yeteneklerini geliştirmeye devam ederek yalnızca işgalci rejime değil aynı zamanda Batı'nın bölgedeki daha geniş hegemonyasına da meydan okudu. 

Sahadaki siyasi ve askeri gerçeklere bakılmaksızın yalnızca teknolojiye güvenmek başarısız bir stratejidir.

Gerçekleşen Vaat-2 operasyonu, modern savaş için birkaç önemli ders içeriyor. 

Birincisi, bu operasyon, savaşların sonucunun belirlenmesinde siber yeteneklerin artan önemini vurgulamaktadır. 

Düşman savunma sistemlerini uzaktan devre dışı bırakma yeteneği, herhangi bir askeri çatışmanın dengesini önemli ölçüde değiştirebilir. 

Bu, bir tarafın daha az konvansiyonel askeri güce sahip olabileceği ancak bu zayıflığın teknolojik yeniliklerle telafi edildiği asimetrik savaşta özellikle önemlidir.

İkincisi, operasyon koordineli çok alanlı operasyonlara olan ihtiyacı gösterdi. Eş zamanlı füze, siber ve kara saldırıları, düşmanın kafasını karıştırmak için savaşın çeşitli unsurlarının nasıl bir araya getirilebileceğini gösterdi. 

Bu düzeyde bir koordinasyon yalnızca teknik uzmanlığı değil, aynı zamanda gelişmiş planlama ve yürütmeyi de gerektirir.

Üçüncüsü, saldırı tüm Batı savunma mimarisinin zayıflığını ortaya çıkardı ve yalnızca teknolojik üstünlüğe güvenmenin yetersiz olduğunu gösterdi.

Son olarak ‘Gerçekleşen Vaat-2’ operasyonu, İran ile işgalci rejim arasında devam eden çatışmada önemli bir an olarak kabul ediliyor. 

Bu operasyon, yenilmezlik mitini yerle bir etti, İsrail savunma sistemlerinin zayıflıklarını açığa çıkardı ve modern savaşlarda siber savaşın artan önemini vurguladı. 

Siyonist rejim bu saldırının ardından toparlanmaya çalışırken, küresel askeri stratejinin daha geniş kapsamlı sonuçları açık: 

Rejim artık korunaklı değil; İran, Hamas ve Hizbullah Batı ve İsrail'e dair tüm efsaneleri yok etti ve gelecekte devam edecek çatışmalar onlar için daha da yıkıcı ve daha kanlı olacak.