Akdeniz'deki jeopolitik mücadele halen devam etmektedir. Mevcut jeopolitik ortam istikrarsız ve merhametsizdir.
Suriye, Batı Asya ve Ukrayna'daki son olaylar, küresel güç dinamiklerini yeniden şekillendirmeyi amaçlayan kasıtlı bir jeopolitik manevraya işaret ediyor. Bu çatışmanın merkezinde, Rusya'nın önemli bir jeopolitik ve ekonomik arter olan Akdeniz'e erişimini kısıtlamaya odaklanmış olan ABD ve NATO yer almaktadır.
Birçok analist Siyonist rejimin Suriye'deki eylemlerini Direniş Ekseni’ni zayıflatma ve Hizbullah'ın ikmal hatlarını kesme çabaları olarak görse de bunun altında yatan motivasyonlar çok daha karmaşık ve stratejiktir. ABD ve NATO stratejilerinin uzantısı olarak hareket eden Siyonist rejim ve Türkiye, Rusya'nın Akdeniz'deki etkisini azaltmaya çalışmaktadır ki bu hamlenin kapsamlı ve kalıcı etkileri olması muhtemeldir.
Akdeniz'in stratejik önemi
Akdeniz her zaman tartışmalı bir jeopolitik bölge olmuş, küresel ticareti, askeri taktikleri ve enerji dinamiklerini önemli ölçüde etkilemiştir. Rusya için Tartus'taki deniz üssü, Batı Asya'daki gücünü yansıtmada ve sıcak sulara erişimi güvence altına almada hayati bir rol oynamaktadır. Bu stratejik dayanak Rusya'nın Batı'nın deniz hakimiyetine karşı çıkmasını ve Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve daha uzak bölgelerde erişimini genişletmesini sağlamıştır. Bununla birlikte, değişen jeopolitik ortam bu avantajlı konum için bir tehdit oluşturmaktadır.
Beşşar Esed hükümetinin ABD, Türkiye ve NATO'nun doğrudan desteğiyle devrilmesi Rusya'yı bölgeden tamamen çıkarabilir. Bu girişim sadece İran'ın etkisini azaltmayı amaçlamıyor; Rusya'nın varlığını azaltmaya yönelik kasıtlı bir stratejiyi temsil ediyor ve böylece deniz gücünü yansıtma ve Avrupa'nın güney sınırları boyunca çıkarlarını koruma kapasitesini sınırlıyor.
İki cephede savaşmak: Suriye ve Ukrayna
Rusya askeri ve diplomatik olmak üzere iki cepheli bir savaş veriyor. Batı'nın ülke ekonomisini zayıflatmak için tasarladığı yaptırımlara rağmen Rusya, ekonomik kaynaklarını ve pazarlarını çeşitlendirerek bu yaptırımların etkilerini hafifletmeyi başardı. Ancak NATO'nun Rusya'nın batı sınırlarında artan askeri varlığı, Doğu Avrupa'daki güvenlik çıkarlarına doğrudan bir meydan okuma teşkil etmektedir. Aynı zamanda, Türkiye'nin Suriye'deki agresif rolü Rusya'nın bölgedeki etkisini zayıflatmıştır.
İsrail'in Rusya karşıtı kampanyadaki rolü
İsrail'in Suriye'deki askeri tesislere yönelik devam eden saldırıları Rusya'nın stratejik değerlendirmelerine karmaşık katmanlar ekledi. Başlangıçta İran'ın Suriye'deki varlığını azaltma çabaları olarak çerçevelenen bu eylemler artık ikili bir amaca hizmet ediyor. Suriye'deki silahlı grupların bir ölçüde istikrara kavuşmasıyla birlikte İsrail, Rusya'nın Suriye'nin güvenilir bir müttefiki olarak konumunu aşındırmayı ve böylece Moskova için ek operasyonel engeller yaratmayı amaçlıyor.
İsrail, ABD ve NATO arasındaki işbirliği, Rusya'nın hem Akdeniz hem de Suriye'deki dayanaklarını zayıflatarak Batı Asya'daki etkisini azaltmaya yönelik ortak bir hedefin altını çiziyor.
Rusya'nın acilen harekete geçmesi gerekiyor
Bu zorluklar göz önüne alındığında, Rusya'nın özellikle Lübnan'daki bölgesel stratejisini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Moskova geleneksel olarak Hizbullah'la dolaylı kanallar üzerinden ilişki kurmuş, Batı'nın yaptırımlarını delmek ve İsrail'i kışkırtmak için müdahalesini sınırlandırmıştır. Ancak hızla değişen bölgesel dinamikler artık daha agresif bir yaklaşım gerektiriyor.
Hizbullah ile doğrudan askeri ve diplomatik işbirliğine girmek hem bölgesel düşmanlara hem de uluslararası rakiplere güçlü bir sinyal verecektir. Askeri bağların güçlendirilmesi NATO'nun Akdeniz'deki varlığını azaltabilir ve Rusya'nın izolasyondan kaçınmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, süregelen güvenlik sorunlarıyla boğuşan Lübnan, Rus savunma teknolojilerinden ve stratejik ittifaklarından kazançlı çıkacaktır.
Moskova'nın stratejik zorunlulukları
Zaman daralıyor. Diplomatik itidal tavrını sürdürmek Rusya'nın kenara itilmesi ihtimalini arttırıyor. Moskova'nın Batı Asya'daki stratejisini yeniden değerlendirmesi ve Akdeniz'deki nüfuzunu sağlamlaştırmanın sıkı bir askeri ve siyasi angajman gerektirdiğini kabul etmesi elzemdir.
Stratejik tavsiyeler:
1. Hizbullah'ın doğrudan ve dolaylı olarak silahlandırılması: Gelecekteki İsrail saldırılarını caydıracak ve Lübnan'ın savunma kapasitesini arttıracak uzun vadeli bir askeri ortaklık kurulması.
2. Diplomatik ittifakları genişletmek: Çin ve İran gibi yükselen güçlerle ve ABD ve NATO hakimiyetine meydan okumaya hazır bölgesel aktörlerle bağları güçlendirmek.
3. Stratejik mesajları teşvik etmek: NATO'nun yarattığı tehditleri vurgulamak ve Rusya'nın eylemlerini uluslararası yasal standartlara uygun koruyucu önlemler olarak çerçevelemek için uluslararası medya platformlarından yararlanın.
Sonuç: Kritik bir dönüm noktası
Akdeniz'deki jeopolitik mücadele halen devam etmektedir. ABD ve NATO'nun Rusya'nın stratejik üslerini yok etmek için askeri baskı, ekonomik yaptırımlar ve diplomatik izolasyonu da içeren çok yönlü kampanyası devam ediyor. Moskova, bölgesel nüfuzunun hesaplı ve kararlı müdahalelere bağlı olduğunun farkında olarak hızlı ve dikkatli hareket etmelidir.
Mevcut jeopolitik ortam istikrarsız ve merhametsizdir. Bu eşgüdümlü çabalara karşı koymada gösterilecek herhangi bir tereddüt Rusya'nın Akdeniz'deki rolünü periferik bir oyuncu konumuna indirgeyebilir ki bu da ülke için kabul edilemez bir senaryodur.
Rusya'nın bu hayati bölgedeki varlığını ve güç projeksiyonunu sürdürmesi, askeri, diplomatik ve ekonomik stratejilerle birlikte cesur ve zamanında alınacak kararlara bağlıdır.