İsrail rejimi ve Batılı destekçileri, yıllardır Hizbullah’ı içten zayıflatmaya çalıştı; ancak bu tören, bu çabaların başarısız olduğunu gösterdi.
Hizbullah’ın şehit liderleri Hasan Nasrullah ve Haşim Safiyuddin’in cenaze töreni, yalnızca büyük liderlerle vedalaşma merasimi değildi. Taraftarlarını da muhaliflerini de oldukça şaşırtan bir kudret, vahdet ve istikamet ilanıydı.
Bu töreni sadece Hizbullah’ın iç motivasyonunu artırmak için düzenlenen duygusal bir etkinlik olarak görenler, bu tarihi anın derin anlamını kavrayamadılar. Bu olay yalnızca bir yas değil; meydan okuma, güç ve direnişe sarsılmaz bağlılık mesajıydı.
Bu cenaze törenine eşlik eden geniş katılım da bir trajediye verilen tepki değil, mücadelede süreklilik ilanıydı.
Bu tören, Hizbullah’ın yalnızca bir askeri güç olmadığını, aynı zamanda köklü sosyal ve siyasi bir yapı olduğunu gösterdi.
Bu olay incelendiğinde, Hizbullah’ın gücünün yalnızca liderlik, silahlanma veya savaş alanındaki zaferlerden kaynaklanmadığı; halkla olan organik bağlarından, jeopolitik değişimlere uyum sağlama yeteneğinden ve Lübnan sınırlarını aşan strateji ve vizyonundan beslendiği açıkça görülmektedir.
Yasın ötesinde: Direniş ve kontrolün kanıtı
Geleneksel anlamda cenaze törenleri bir son, bir veda ve yas anıdır. Ancak Hizbullah liderlerinin cenaze töreni tamamen farklı bir çerçevede yer aldı.
Bu tören bir son değil, devamlılığın ve değişimin yeniden vurgulanmasıydı.
Sokakları dolduran büyük kalabalık, sadece bir bağlılık gösterisi yapmadı; bu manzara, Hizbullah’ın Lübnan toplumundaki köklü yerinin canlı bir kanıtıydı.
Birçok gözlemcinin beklentisinin aksine, bu tören bir zayıflık anı değil; sağlamlaşma ve güçlenme anıydı.
Tören, Hizbullah’ın gücünün yalnızca liderlerinden kaynaklanmadığını, sosyal tabanından organik bir şekilde doğduğunu gösterdi.
Halk, pasif bir şekilde Hizbullah’ı takip etmiyor; aksine, bu halk, partinin temelini ve gücünün kaynağını oluşturuyor.
Tarihte birçok siyasi hareket, liderlerinin suikasta uğraması veya kaybından sonra varoluşsal krizler yaşamıştır.
Safları dağılmış, ideolojileri sarsılmış ve toplumsal tabanları zayıflamıştır.
Hizbullah’ın düşmanları da benzer bir plan yaparak Hasan Nasrullah’ın şehadetiyle partinin kaosa sürükleneceğini umuyordu.
Ancak bu cenaze töreni, Hizbullah’ın gücünün kişilerde değil; kurumsal yapısında, sağlam yönetim sisteminde, askeri organizasyonunda ve toplumsal seferberlik kapasitesinde yattığını gösterdi.
Bu törenin, olağanüstü bir düzen ve en ufak bir aksaklık yaşanmadan gerçekleştirilmesi, üstelik böylesine büyük bir kalabalık içinde, başlı başına güçlü bir mesajdı.
Bu olay, Hizbullah’ın tabanı üzerindeki kontrolünün yalnızca liderliğe bağlı olduğu düşüncesini çürüttü.
Bu an, geçici bir olay değil; Hizbullah’ın destekçileri üzerindeki etkisinin en duygusal anlarda bile ne kadar sağlam kaldığının bir kanıtıydı.
Güç tanımını değiştiren toplumsal seferberlik
Bu olayın en dikkat çekici yönlerinden biri, katılımcıların geniş ölçekli seferberliğiydi. Tören yalnızca Hizbullah’ın doğrudan destekçileriyle sınırlı kalmadı; ulusal ve hatta uluslararası bir fenomen haline geldi.
Dünyanın 80’den fazla ülkesinden katılımcılar bu törene iştirak etti ve bu da onu modern Arap dünyasının en önemli kitlesel seferberliklerinden biri haline getirdi.
Bu düzeydeki katılım, Hizbullah’ın düşmanlarının yıllardır yaydığı birçok anlatıyı çürüttü. Birincisi, bu tören, Hizbullah’ın Lübnan’daki Şii toplumuna sınırlı ve izole bir güç olmadığını gösterdi.
Farklı mezhep, millet ve geçmişlerden gelen katılımcıların varlığı, Hizbullah’ın etkisinin geleneksel destekçi çevresinin çok ötesine geçtiğini kanıtladı.
Bu hareket, yalnızca bir Lübnan veya bölgesel aktör değil; küresel direnişin bir sembolüdür.
İkincisi, bu tören Batı’nın Hizbullah’ın destek tabanını kaybettiği yönündeki iddialarını boşa çıkardı.
Eğer Hizbullah’ın tabanı zayıflıyor olsaydı, böylesine büyük bir seferberlik mümkün olamazdı.
Aksine, bu olay, Lübnan ve bölgedeki birçok siyasi partinin hayal bile edemeyeceği bir halk desteği seviyesini ortaya koydu.
Bu kitlesel gösteri, bir başka mesajı da beraberinde getirdi: Hizbullah’ın düşmanları, yalnızca bir askeri güç veya siyasi kanatla değil; milyonlarca insanın desteğini arkasına almış, köklü bir toplumsal-siyasi güçle karşı karşıyadır.
Hiçbir askeri baskı, ekonomik yaptırım veya siyasi izolasyon, böylesine meşru bir halk desteğine sahip bir hareketi kolayca yok edemez.
Hizbullah’ın organizasyon gücünü ortaya koyan tören
Bu tören aynı zamanda Hizbullah’ın disiplinli organizasyon yapısının bir göstergesiydi; bu da onu bölgedeki diğer silahlı ve siyasi gruplardan ayıran belirgin bir özelliktir.
Yoğun duygusal atmosfere rağmen bu etkinlik tam bir kontrol altında gerçekleştirildi.
Yüzbinlerce kişi düzenli bir şekilde hareket etti, hiçbir güvenlik sorunu yaşanmadı ve tek bir silah ateşlenmedi; bu, Arap dünyasında bu ölçekteki toplumsal hareketlerde neredeyse benzeri görülmemiş bir durumdur.
Bu yalnızca kalabalık yönetimi değil; Hizbullah’ın siyasi, askeri ve toplumsal disiplini açısından da bir yansıma idi.
Bu organizasyon seviyesi, Hizbullah’ın düşmanlarına açık bir mesaj verdi: iç bütünlüğü hâlâ sapasağlam.
İsrail rejimi ve Batılı destekçileri, yıllardır Hizbullah’ı içten zayıflatmaya çalıştı; ancak bu tören, bu çabaların başarısız olduğunu gösterdi.
Hizbullah, yalnızca savaş meydanlarında değil; kriz anlarında da geniş destekçi ağı ve mükemmel yönetim kapasitesiyle ayakta kalmayı sürdürüyor.
Teröre karşı stratejik zafer
Seyyid Hasan Nasrallah’ın suikastının ardından, bazıları bunun Hizbullah’ın çöküşünün başlangıcı olacağını düşündü; ancak bu olayın ardından gelişen süreç, tam tersini kanıtladı.
Hizbullah hızla kendini toparladı, siyasi ve askeri operasyonlarını kesintisiz sürdürdü ve yenilmez bir güç olduğunu gösterdi.
Sonunda İsrail rejiminin ateşkesi kabul etmek zorunda kalması, bir yenilgiyi kabullenmekten başka bir şey değildi.
Eğer Hizbullah çöküşün eşiğinde olsaydı, İsrail kesinlikle son darbeyi vurmak için bu fırsatı değerlendirirdi. Ancak tam tersine, düşman Hizbullah’ın hâlâ güçlü, karşı saldırı kapasitesine sahip ve stratejik bir vizyon doğrultusunda hareket eden bir güç olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak, Hizbullah’ın şehit liderlerinin cenaze töreni bir zayıflık anı değil; bu hareketin direniş, disiplin ve stratejik derinliğinin bir göstergesiydi.
Bu olay, Hizbullah’ın yalnızca hayatta kalmadığını, direnişin yeni bir aşamasına geçtiğini gösterdi.