Riyad-Tahran kutuplaşmasında Suudilerin yanında duran Kahire, Suriye ve Hizbullah konusunda Suudilerle mesafeli durmaya özen gösterirken Ankara’nın Suudilerle mesafeli olduğu herhangi bir sorun gözükmüyor.
İslam İşbirliği Örgütü’nün İstanbul’da yapılan 13. zirve toplantısında alınan kararlar, bu örgütün adeta fiili olarak ‘Suudi İşbirliği Örgütüne’ dönüştüğünü gösterdi.
Körfez İşbirliği Örgütü’nün doğal lideri olan Suudi Arabistan’ın 10 Mart’ta Arap Birliği’ne, 15 Nisan’da da İslam İşbirliği örgütüne kendi kararlarını dikte edebilecek bir nüfuz kazanabilmesi hiç kuşkusuz Riyad açısından çok büyük bir diplomatik zafer.
Çünkü Körfez İşbirliği Örgütü’nün, Arap Birliği’nin ve İslam İşbirliği Örgütü’nün işlevselliği tartışmalı olsa da Suudi Arabistan, doğrudan kendi çıkarlarını ilgilendiren politikalarını artık bu örgütlerin kararı haline getirebiliyor.
Örneğin 2011’den başlamak üzere Yemen ve Bahreyn’e yönelik her müdahale, doğrudan Riyad’ın çıkarlarıyla ilgili bir meseleyken Körfez İşbirliği Örgütü çatısı altında yapılan bu müdahaleler, BM nezdinde de meşru sayılan eylemlere dönüştürülebildi.
Benzer şekilde Hizbullah’ın terör örgütü listesine alınması da yalnızca ve doğrudan Suudi Arabistan’ın tutumunu yansıtıyordu; ancak bu karar da önce Körfez İşbirliği Örgütü’ne ardından da 10 Mart’ta Arap Birliği’ne onaylatmış oldu.
Suudi Arabistan’ın doğrudan kendi çıkarlarını ilgilendirdiği halde İslam İşbirliği Örgütü’nün İstanbul’da yapılan 13. zirve toplantısında 57 İslam ülkesinin kararı haline getirilen hususlar şunlar:
1- Hizbullah: Suriye, Bahreyn, Kuveyt ve Yemen'deki terörist faaliyetlerde bulunduğu, terörist hareketleri ve grupları desteklediği, üye ülkelerin güvenliğine ve istikrarına zarar verdiği gerekçesiyle kınandı.
2- Yemen: Suudi Arabistan tarafından desteklenen Mansur Hadi’nin temsil ettiği anayasal düzen desteklendi.
3- Sudan: Yemen savaşı için Suudi koalisyonuna asker veren Sudan’ın dış borçlarının silinmesi için uluslararası topluma; Sudan’ı teröre finansal destek veren ülkeler listesinden çıkarması için de ABD’ye çağrı yapıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkındaki kararı ve suçlamalar, Sudan'ın iç işlerine müdahale olarak nitelenip reddedildi. Mahkeme kararının kalıcı olarak yürürlükten kaldırılması çağrısında bulunuldu.[1]
4- İran: Suudi Arabistan’ın iç işlerine müdahale etmekle suçlanan İran'ın, bölge ülkeleri ile Bahreyn, Yemen, Suriye ve Somali gibi üye ülkelerin içişlerine müdahalesinden ve teröre desteğini sürdürmesinden üzüntü duyulduğu bildirildi.[2]
Suudilerin Körfez İşbirliği Örgütü’ndeki liderliği
Kendi bölgesinin en büyük ülkesi olarak Körfez İşbirliği Örgütü’nün doğal lideri olan Suudi Arabistan’ın bu örgütteki tek rakibi Katar’dı.
Umman’ın bağımsız, Kuveyt’in her zaman güçlüden yana olan dengeci tutumu, Birleşik Arap Emirlikleri ile Bahreyn’i her zaman yanında bulan Suudi Arabistan’ı Katar’a karşı her zaman üstün kılıyordu.
Katar’ın Arap Baharı’ndaki başarısız liderliğinden dolayı ABD tarafından oyundan alınması, Suudilerin bu örgütteki liderliğini pekiştirmekle kalmadı; Arap Birliği’nde de belirleyici olmasının yolunu açtı.
Suudilerin Mısır’la ilişkileri ve Arap Birliği’ndeki liderliği
Suudi Arabistan’ı Arap Birliği’nin liderliğine taşıyan süreç, aslında çok ironik bir şekilde en önemli Arap rakibi olan Katar sayesinde başladı.
Çünkü Katar ve Türkiye liderliğindeki Arap Baharı, Mısır’ın Arap dünyasındaki tarihsel liderliğini zayıflattı. Katar ve Türkiye’nin Mısır üzerindeki nüfuzuna son veren Suudi Arabistan destekli 2013 darbesi ise Suudileri adeta Mısır’ın ‘patronu’ haline getirdi.
Mısır’ın Yemen savaşına asker vermemesi ve gerek Suriye konusunda, gerekse Hizbullah’ın terör örgütü ilan edilmesi hususunda farklı düşünmesi,[3] Suudilerin Mısır üzerinden Arap Birliği’ne lider olmasını engelleyemedi.
Zira 10 Mart’taki Arap Birliği toplantısında “İsrail’in adamı” olarak nitelenen Hüsnü Mübarek’in son Dışişleri Bakanı Ahmed Ebulgeyt’in Arap Birliği genel sekreterliğine seçilmesi ve Hizbullah’ın terör örgütü ilan edilmesi, Mısır’ın değil Suudilerin kararıydı.
Suudilerin Türkiye ile ilişkileri ve İslam İşbirliği Örgütü’ndeki liderliği
Suudiler, Kahire’de Arap Birliği’nin fiili liderliğine Mısır sayesinde kavuşurken, İstanbul’da İslam İşbirliği Örgütü’nün fiili liderliğine de Türkiye sayesinde taşındı.
Çünkü Ankara ile Riyad arasındaki çelişkiler, Kahire ile Riyad arasındaki çelişkilerden çok daha keskin olmasına rağmen, Suudiler Mısır’la kurduğu ilişkinin bir benzerini Türkiye ile de kurmayı başardı.
Zira Türkiye, bölgesel liderliğini Suudilerin desteklediği Mısır’daki 2013 ‘darbesi’ sebebiyle kaybetmişti; ancak bu darbe yüzünden başta Mısır olmak üzere tüm müttefikleriyle ilişkilerine zarar verme pahasına “değerli yalnızlığı” seçse de Suudileri asla yalnız bırakmadı.
Müslüman Kardeşler’e yönelik mesafeli tutumları sebebiyle Batılıları suçlamasına rağmen, onları terör örgütü ilan eden Suudilere en küçük bir eleştiri bile yapmadı.
Pakistan ve Lübnan bile Suudi kralının oğlu Muhammed bin Salman’ın bir sabah namazı sonrasında kurduğu 34 üyeli ‘İslam Ordusu’nda yer aldığını basından öğrendiğini açıklarken, Türkiye, bu orduyu desteklemekte tereddüt etmedi.
Özetle Yemen, Irak ve Suriye konularında Suudi yetkililerin diliyle İran’ı suçlayan[4] Ankara’nın Suudi önceliklerine verdiği destek, bu önceliklere Mısır’ın verdiği destekten çok daha fazla oldu.
Suudilerin liderlik sırrı
Suudi Arabistan’a özgü önceliklerin Arap Birliği’nin ya da İslam İşbirliği Örgütü’nün kararı haline gelmesi, sadece Mısır ve Türkiye faktörleriyle izah edilemeyebilir. Ancak şu etkenler, İran’ı yalnızlaştırmaya çalışan Suudilerin İsrail’e geniş manevra imkanı sunan bölgesel liderliğini pekiştiriyor.
1- Suriye, Irak ve Yemen konularında mezhebi renk verilerek keskinleştirilen Suudi Arabistan-İran kutuplaşması.
2- Türkiye ve Mısır gibi iki büyük bölge ülkesinin çok bariz bir şekilde Suudi nüfuzu altında bulunması.
3- Kendini mevcut kutuplaşmaların dışında tutmaya çalışan Umman, Cezayir, Tunus gibi bölge ülkelerinin bağımsız rolleriyle mevcut dengeyi bozabilecek güce sahip olamamaları.
Riyad-Tahran kutuplaşmasında Suudilerin yanında duran Kahire, Suriye ve Hizbullah konusunda Suudilerle mesafeli durmaya özen gösterirken Ankara’nın Suudilerle mesafeli olduğu herhangi bir sorun gözükmüyor.
Belki de bundan dolayı İran’daki hükümet yanlısı Şehrvend gazetesi, İslam İşbirliği Örgütü’nde İran ve Hizbullah’a yönelik kararları “Türkiye ve Arabistan’ın İran’a yönelik ortak komplosu”[5] diye okuyor.
[1] Haberler. 15 Nisan 2016. İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Zirvesi Sonuç Bildirisi Açıklandı http://www.haberler.com/islam-isbirligi-teskilati-13-zirvesi-sonuc-8361992-haberi/
[2] AA. 15 Nisan 2016. İİT sonuç bildirisinde İran'a eleştiri http://aa.com.tr/TR/dunya/iit-sonuc-bildirisinde-irana-elestiri/555675
[3] YDH. 28 Mart 2016. Mısır’dan Suudilere soğuk duş http://www.ydh.com.tr/HD14534_misirdan-suudilere-soguk-dus.html
[4] Vatan, 26 Mart 2015. "İran'ın Yemen'den kuvveti, gücü neyi varsa çekmesi lazım" http://www.gazetevatan.com/-iran-in-yemen-den-kuvveti-gucu-neyi-varsa-cekmesi-lazim--754346-gundem/
[5] Şehrvnend, 15 Nisan 2016. توطئه مشترک ترکیه و عربستان علیه ایران http://shahrvand-newspaper.ir/News:NoMobile/Main/61423/