“Suriye’de Süpermen değil, halkın desteklediği cumhurbaşkanı var”

img
“Suriye’de Süpermen değil, halkın desteklediği cumhurbaşkanı var” YDH

YDH- Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, Çek Cumhuriyetinde yayımlanan Literarni Noviny gazetesine verdiği röportajın çevirisini sunuyoruz.




-7-8 yıl önce Suriye’nin Batı ile iyi ilişkileri vardı. Dünya Bankası’nın önerdiği reformlar uygulanıyor, John Kerry, 2010’da size ‘aziz dostum’ diye hitap ediyordu. Bir gecede ne oldu da her şey değişti ve diktatör olarak anılmaya ve Hitler ile mukayese edilmeye başlandınız? Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?

- Aslında değişen ben değilim. Ne ben, ne politikalarımız, ne değerlerimiz ne de ilkelerimiz... Batı ile sorun yeni bir şey değil. BU, tamamen bizim bağımsız politikalarımızla ilgili. Aslında Batı’nın bu sorunu başka ülkelerle de var. Suriye onlardan sadece biri.

2008-2010 yılları arasında Batı ile ilişkilerimiz çok iyiydi; ama karşılıklı saygı temelinde değildi. Örneğin Fransa, Suriye’nin İran’ın nükleer meselesinde rol oynamasını istiyordu. Ama maksatları Suriye’yi İran’ın nükleer meselesine katmak değil, İran’ın kendi çıkarlarına aykırı olacak adımlar atmaya ikna edilmesini sağlamaktı. Biz bunu reddettik.

Bizden işgalcilik sona ermeden, Filistin’e ve diğer bölge ülkelerine yönelik saldırılar durdurulmadan önce bölgede Direniş aleyhine tavır almamız istendi. Biz bunu reddettik. 

Bizden Avrupa ile kendi çıkarlarımıza aykırı olacak şekilde Avrupa ile ortaklık anlaşmaları imzalamamızı istediler. Onların ürettiği mallar için bizim ülkemizi pazar yaparken bize pazarlarında çok küçük bir pay veriyorlardı. Bunlar, işte bu ilişkiye dair birkaç örnek.

İşte bu yüzden bu kararı verdiler. Şu an aynı durum Rusya için tekrar ediyor. Yaklaşık 20 yıl önce Rusya Batı’nın yakın dostuydu. Ama Rusya bir anda düşman oldu. Batı bir anda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i düşman olarak göstermeye başladı ve aynı şekilde Rusya’ya karşı bir propaganda savaşı uygulamaya kondu.

Meselenin demokrasi, özgürlükler veya bölge halklarını desteklemekle bir ilgisi yok. Bu iddianın en açık örnekleri Libya’daki durum ve Suriye’de Batı’nın desteklediği her gün süren cinayetlerdir.

-Fransa’da yaşanan olayları duymuşsunuzdur. Terörle mücadele konusundaki görüşünüz nedir?

- Masum insanların öldürülmesi söz konusu olduğunda siyasi ihtilaflar veya paralellikler bir yana, bu bir terörizmdir. Biz dünyanın neresinde olursa olsun masum insanların öldürülmesine karşıyız. Bu bizim temel ilkemizdir. Biz Suriye’de diğer ülkelerden çok daha fazla bunun acısını yaşadık. Biz dört yıldır bu tür terörizmin acısını yaşıyoruz ve bu terör sebebiyle binlerce insanımızı kaybettik. Bu sebeple biz Fransa’daki kurbanların ailelerinin acılarını paylaşıyoruz, onlara başsağlığı diliyoruz.

Bununla birlikte burada Batı’ya şunu hatırlatmak isterim. Suriye krizinin başlarında terörün desteklenmesinin doğuracağı sonuçlar konusunda Batı’yı uyarmıştık. Terörizmi desteklemeniz, onlara siyasi bir şemsiye oluşturmanız doğru değil; çünkü bunun sonuçları sizin ülkelerinizi ve halklarınızı etkileyecek dedik.

Bizi dinlemediler. Batılı politikacılar dar ufuklular. Birkaç gün önce Fransa’da yaşanan olaylar bizim sözlerimizin doğru olduğunu ispat etti. Bu olaylarda hesaba çekilmesi gereken Avrupa’nın politikalarıdır; çünkü bizim bölgemizdeki olaylardan, Fransa’daki olaydan ve belki de Avrupa’nın diğer ülkelerinde daha önce yaşanan olaylardan Avrupa sorumludur.

-Size göre terörle mücadele için en iyi yol nedir?

- Terörizmle mücadele ve teröristlerle mücadeleyi birbirinden farklı görmek gerekiyor. Bugünkü gerçeklikten bahsediyorsak, teröristlerle mücadele etmeliyiz; çünkü onlar masum insanları öldürüyorlar ve bizim de halkı savunmamız gerekiyor. Bu en önemli ve zorunlu yoldur.

Ama eğer terörizmle mücadeleden söz edeceksek bu iş için orduya değil doğru politikalara ihtiyaç var. Kültür yoluyla cehaletle mücadele edilmelidir. Tıpkı yoksullukla mücadele için iyi bir ekonominin uygulanması gibi... Bunun yanında terörizmle mücadele için ülkeler arasında istihbarat paylaşımı olmalıdır.

Sorun, Afganistan’da yapıldığı gibi çözülemez. Bundan ABD’nin 2001’de Afganistan’da yaptıklarını kastediyorum. ABD Kongresi’nden bir grup Şam’a gelmişti. Afganistan işgalinden New York saldırılarının intikamının alınması olarak söz ettiler.

Ben dedim ki sorun o şekilde tedavi edilemez; çünkü terörizmle mücadele kanser tedavisi gibidir. Kanser tümörü ikiye bölünerek ya da onun bir kısmı çıkarılarak kanser hastalığı tedavi edilemez. Tümörün tamamen alınması gerekir.

Afganistan’da yapılan tümörün ikiye bölünmesiydi. Bunun sonucu olarak da hızla yayıldı. İşte bu yüzden doğru politikalar, ekonomi ve kültüre yoğunlaşmak gerektiğine inanıyoruz.

-AB’nin ya da AB üyesi ülkelerin geçen yıllara göre Suriye politikasını değiştirmeye başladığını düşünüyor musunuz?

- Yavaş ve belirsiz bir değişim oldu; ama açıkça hata yaptıklarını itiraf etme cesaretleri yok. Buna cesaret edemiyorlar; çünkü bazıları bu konuda çok aşırıya gittiler.

Suriye’yi şeytanlaştırdılar; cumhurbaşkanını, ordusunu, ülkeyi, her şeyi... dört yıl sonra kendi kamuoylarına ne diyebilirler? Hata yaptık diyebilirler mi? Bunu yapabilecek güçte değiller.

İşte bu yüzden bölgede terörizmin varlığını itiraf ediyorlar; ama olanların sorumlusu cumhurbaşkanıdır diyorlar.  Başka şeyleri itiraf edemiyorlar bu yüzden küçük bir değişim oldu.

Biz bazı yetkililerle çeşitli düzeylerde temas halindeyiz. Tabi bu temaslar ilan edilmiyor. Biz söz konusu ülkeleri ve yetkililerinin isimlerini zikretmiyoruz. Bu yetkililer, AB’nin Suriye politikasının yanlış olduğunu ve bunu düzeltmek istediklerini söylüyorlar.

Bizim için sorun değil, mesele sevmek ya da nefret etmek meselesi değil, ülkelerin çıkarlarıdır. Ama ben hızlı bir değişim olacağını düşünmüyorum. Çünkü şu an hiçbir Avrupa ülkesinde ciddi bri çaba gözlemlemiyoruz.

- Suriye cumhurbaşkanını şeytanlaştırdıklarını söylediniz. Bu suçlama konusundaki görüşünüz nedir? Örneğin sizin cumhurbaşkanlığından çekilmemeniz, Suriye’deki savaşın tek sebebidir diyorlar.

- Hiçbir cumhurbaşkanı 4 yıldır süren böylesi bir krizin içinde halkının desteği olmadan iktidarında kalamazdı. Ayrıca biz ABD’nin, birçok Avrupa ülkesinin, birçok bölge ülkesinin saldırı hedefindeyiz. Bunlardan bazıları sınır komşumuz... Lübnan’daki bazı çevreler ve Körfez ülkeleri milyarlarca dolar harcadılar. Peki tüm bunlara rağmen halkın desteği olmadan nasıl ayakta kalabildi?

Eğer bir süpermenden söz etmiyorsak bu son derece açık ve kimsenin inkar edemediği bir mesele... Suriye’de süpermen yok, insan var. O halde bu gösteriyor ki Suriye halkı cumhurbaşkanını destekliyor.

Ben burada Suriye halkının milyonlarca kişiden oluşan çoğunluğundan bahsediyorum... Halk cumhurbaşkanını destekliyor; çünkü biliyor ki Suriye’deki olaylar, Katar’ın verdiği paralarla Suriye’de devrim var denerek yapılan gösterilerle başladı.

Daha sonra Katar’ın ve Suudi Arabistan teröristleri destekledi, ardından Türkiye de onlara katıldı. Suriye’deki teröristlere lojistik yardımlar ve ikmal yolları oluşturuldu. Tabi Ürdün ve Lübnan’daki bazı çevreler de bunda rol aldı.

Suriye için yapılan bütün bunların cumhurbaşkanı ile ya da onun görevinde kalması ile bir ilgisi yok.

Öte yandan diğer bir soru da şudur: Suriye’de IŞİD ve el-Kaide’nin varlığının Suriye cumhurbaşkanının görevde kalması ile ne ilgisi var? Bu iki şeyin birbiriyle ne ilgisi var? 11 Eylül 2001’de New York’taki kulelere saldırının sebebi George Bush’un ABD başkanlığı görevini sürdürmesinden kaynaklandığı, Bush’un bir başkası ile değiştirilmesi durumunda 11 Eylül olmayacaktı denilebilir mi?  Bunlar gerçekçi olmayan mantık dışı sözler.

Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar; ama yalan yayınlar ve biraz önce söylediğim sebeplerden dolayı ısrar ediyorlar. Onlar, Katar ve Suudi Arabistan’ın cahil ve bilgisiz yöneticilerinin sözlerini dinlediler.

Onlar, değerlerini petro-dolarlara sattılar ve bu iki ülkenin ardına düştüler. Suriye’de yaşananların asıl sebebi budur, cumhurbaşkanının çekilmemesi ya da görevinde kalmayı sürdürmesi değil.

-Çek Cumhuriyeti’nde de çok yaygın olan bir diğer iddia daha var. Sizin kendi halkınızı öldürdüğünüz söyleniyor, bu konuda ne diyorsunuz?

- Cevabı kendi içinde... Nasıl olur da bir cumhurbaşkanı kendi halkını öldürür, halkı ona karşı olur, tüm dünya ona karşı olur; ama o tüm bunlara rağmen görevinde kalabilir? Bu cumhurbaşkanını o makamda tutabilen güç nedir? Bunun cevabı kendi içindedir.  

Bunlar gerçekçi sözler değil, demin de söylediğim gibi meselenin cumhurbaşkanının çekilmemesi ile bir ilgisi yok.

Biz halkımızı savunuyoruz. Ben, Suriye halkının desteğine sahip olduğum için ülkeyi savunabiliyorum. Cumhurbaşkanı halkını öldürerek, terörizmle mücadele edemez, dünya ile mücadele edemez, koltuğunda kalamaz. Bunlar gerçekçi olmayan sözler...

- IŞİD veya en azından Avrupa’nın gözüyle radikal İslam bölgede güçlendi ve giderek yayıldı. Siz de bu olgunun 10 yıl ya da benzeri bir süre içerisinde ortadan kaldırılabileceğini düşünüyor musunuz?

- Biz, mutedil Müslümanlar, aşırı İslam’ı İslam olarak görmüyoruz. Hizbir dinde aşırılık yoktur. Ne İslam’da ne Hıristiyanlıkta ne de Yahudilikte... Tüm dinler mutedildir. Eğer bir aşırılık varsa dinden sapma vardır.

Eğer radikal İslam’ı sizin kullandığınız anlamda kullanırsak sanıyorum söylediğiniz doğru... Çünkü en az 40 yıldır Arabistan’ın parasıyla, Vehhabi yorumları ve radikal İslam tohumları bölge halklarının zihinlerine ekildi.

Bu, gerçek İslam’dan sapmış son derece aşırı yorumlar, bölgedeki terörizmin temelini oluşturuyor. İşte bu sebeple, bu paralar bu yolda ve bu sebeplerle dini okullara ve televizyon kanallarına harcandıkça bu iş devam edecektir. Sadece bizim bölgemizde değil, Avrupa’da da yayılmaktadır. Fransa’da yaşanan son olaylar, bunun açık bir göstergesidir.

Demek istediğim şu Paris’teki olaylar sebepsiz değil. Bu saldırıların sebebi bazı kişilerin gidip Hz. Peygamberin karikatürlerini yapanlardan intikam almak istemesi değildir.

Bu mesele, ortaçağa ait aşırı ideolojilerin doğal bir sonucudur ve bunun da kaynağı Suudi Arabistan’dır.

Dünya, bu tür bir terörizmle sonuçlanan aşırı ideolojileri desteklemek için pompalanan paraları durdurmadıkça bu ideolojinin yakın gelecekte azalacağına dair bir işaret olamaz.

- Ocak ayında muhaliflerle hükümet arasında yapılacak görüşmelerden sonuç alınacağını bekliyor musunuz?

 - Bana göre Rusya’nın Suriye’yi destekleyen tutumu, teröre karşı savaştan kaynaklanıyor. Bu önemli bir tutumdur. Rusya aynı zamanda siyasi yolun kapılarını açtı. Bizim tutumumuz da bu tutumla uyumludur.

Biz, hiçbir siyasi fırsatı kaybetmek istemiyoruz. Pratikte de bunu uygulamaya çalışıyoruz. Bunu başarabilirsek iyi olur; ama başaramazsak da bir şey kaybetmeyiz.

Biz, Rusya’ya müzakere başlatmak için gitmiyoruz; müzakerelerin başlatılacağı Suriye’nin bütünlüğü, terörizmle mücadele ve ordunun desteklenmesi gibi temel ilkeleri görüşmek için gidiyoruz.

Bu görüşmelere ilişkin öngörüme gelince... Gerçekçi olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biz bireysel şahsiyetlerle uzlaşma halindeyiz. Muhaliflerden söz ederken bir şeye muhalif olan bir şahısla görüştüğümüzü kastetmiyoruz. Her şahsın muhtelif konularda muhalif olması mümkündür.

Siyasi anlamda muhalif, yerel veya parlamenter temsilcileri olan, ülkesindeki halk üzerinde etkisi olabilen, yabancılar için değil ülkesi için çalışan bir parti veya koalisyondur. Muhalif kavramının dünyada da anlamının bu olduğunu düşünüyorum.

Şu an çeşitli şahsiyetlerle görüşüyoruz. Bunlardan bazıları ulusal şahsiyetler, bazıları ise ne bir nüfuza sahip ne de Suriye halkının dikkate değer bir parçası. Bazıları ise Katar, Arabistan, Fransa, Amerika vb.nin bir kuklası durumundalar ve ulusal menfaatler için çalışmıyorlar. Bir kısmı ise aşırı düşüncelerin temsilcileri.

Binaenaleyh, Rusya’nın bu konudaki çabalarının başarılı olması da başarısız olmadı da mümkün. Bununla birlikte Rusya’nın çabasını destekliyoruz. Hükümet olarak Moskova’ya gidip söylediklerini dinlemek gerektiğine inanıyoruz.

Eğer söyledikleri, Suriye’nin ve halkının yararına olursa ileri adım atarız, olmazsa da onları ciddiye almayız.