Silahların ötesine geçen Direniş'in kökleri kültüre dayanır ve tarihsel süreçte anlamların gelişmesine ve sembolikleşmesine olanak tanır.
YDH- Filistin mücadelesindeki direniş kavramını, nesillerin kolektif ruhunu içererek siyasi hizipleri aşan kültürel bir değer olarak incelemeye tabi tutan Ramzy Baroyd ile -Romana Rubeo'nun makalesini Keda Bakış YDH için çevirdi.
***
Silahlı olsun ya da olmasın Filistin Direnişini eleştirmek, direnişin kolektif güçlenme, onur ve umut duyguları da dahil olmak üzere psikolojik etkilerini anlamamak anlamına gelmektedir. Ancak direniş, tüfek ya da roketatar gibi silahlardan çok daha fazlasıdır.
Bu araçlar direnişin sadece bir yönüdür ve önemli bir halk desteği olmadan kayda değer bir etki yaratmaları pek olası değildir. Nihayetinde, herhangi bir kalıcı direniş biçimi kültürde derinlemesine kök salmalı ve zaman geçtikçe gelişmesine ve yeni bir önem kazanmasına izin vermelidir.
Filistin mücadelesinde direniş kavramı karmaşıktır ve Filistinli nesillerin ortak bilincine derinlemesine işlemiştir, bu da direnişin çeşitli grupların ve siyasi örgütlerin sınırlarını aşmasını sağlar.
Kefiye, bayrak, harita ve anahtar gibi semboller bu direnişi temsil etse de, bunlar yalnızca daha derin fikirlerin, inançların ve ilkelerin sembolleridir. İsrail'in bu sembolleri zayıflatma, yasaklama veya karşı koyma çabalarına rağmen, bu girişimleri başarısız olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
2000'li yılların başında İsrailli moda tasarımcıları, geleneksel Filistin atkılarına benzemesi amaçlanan İsrail kuffiyehlerini tasarlama girişiminde bulundu. Ancak bu İsrail atkıları, ağırlıklı olarak mavi rengi içermeleri nedeniyle farklı bir özelliğe sahipti.
Daha yakından incelendiğinde, Filistin ulusal sembolünün bir çakması, Davud'un Yıldızı'nı akıllıca bir şekilde içeren bir manipülasyonu olduğu ortaya çıktı.
Bu durum kültürel kapkaççılık olarak kategorize edilebilir. Ancak gerçek çok daha karmaşıktır. Orta Doğu'da yaygın olarak kullanılan bir boyun ya da başörtüsü olan kuffiyeh ya da Hatta'nın yaratıcısı Filistinliler değildir.
Bunun yerine, kefiye direniş, isyan, dayanışma gibi önemli sembolizmler yüklediler. Kefiyenin önemi kısmen İsrail'in politikaları ve kısıtlamaları nedeniyle artmıştır.
Tarihi Filistin topraklarının, özellikle de Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'nin kontrolünü ele geçiren İsrail, Filistin bayrağının sergilenmesini derhal yasakladı.
Bu yasak, Filistinlilerin sembolik bir şekilde bile olsa siyasi hedeflerini ifade etme kabiliyetlerini sınırlamaya yönelik daha geniş bir çabanın sadece bir yönüydü.
İsrail askeri yönetimi, her Filistinlinin evinde bulunan ortak bir eşya olan kefiyenin yaygın kullanımını durduramadı. Sonuç olarak, kefiye kısa sürede Filistin kimliğinin ve meydan okumanın güçlü bir sembolü olarak ortaya çıktı ve bazen yasaklanan bayrağın yerini aldı.
Kefiyenin kökenleri, Filistinlilerin 1947-48 yıllarında Siyonist güçler tarafından anavatanlarından sürülmeleri olan Nakba'dan uzun yıllar öncesine dayanmaktadır.
Gerçekten de, 1936-39 Filistin grevi ve isyanından Nakba sırasındaki Filistin direnişine, 1950'lerin başındaki Fedai hareketine ve günümüze kadar devam eden Filistin'in çağdaş tarihindeki herhangi bir ayaklanma incelendiğinde, kefiyeh Filistin davasının belki de en önde gelen sembolü olarak sürekli önemli bir konuma sahip olmuştur.
Ancak, 1987'deki Birinci İntifada'ya kadar kefiye, Filistin ve Filistinlilerle küresel dayanışmanın bir sembolü olarak gerçek anlamda uluslararası tanınırlık kazanmadı.
Dünya o zamanlar sadece taşlarla silahlanmış güçlü bir çocuk orduların, ağır silahlarla donatılmış İsrail ordusuna cesurca karşı koymasına tanık oluyordu.
İki tür sembol
İsrail kültürel sembollerine karşı Filistin kültürel sembollerinin 'sembolizmini' tartışırken, iki farklı sembol kategorisinden bahsettiğimizi vurgulamak gerekir. Birinci kategori karpuz gibi soyut ancak temel temsilleri kapsarken, ikinci kategori Mescid-i Aksa gibi somut ve önemli temsilleri kapsamaktadır.
Mescid-i Aksa Filistin maneviyatı, tarihi ve milliyetçiliği için büyük önem taşımaktadır. İşgal altındaki Filistin şehri Doğu Kudüs'te yer alan Mescid-i Aksa, hem bir sembol hem de fiziksel bir yapı olarak hizmet vermektedir.
İsrail, Mescid-i Aksa'nın altında Yahudilerin ruhani inançları ve uygulamaları için büyük önem taşıyan Yahudi Tapınağı'nın kalıntılarının bulunduğunu iddia ederek Filistinlilerin iddialarına karşı çıkarak Mescid-i Aksa'ya uzun zamandır endişeyle bakmaktadır.
Dolayısıyla el-Aksa sadece siyasi amaçlar için kullanılan bir sembol olarak görülmemelidir. Aksine, önemi Filistin direnişinde daha derin bir anlamı kapsayacak şekilde gelişmiştir. El Aksa'nın korunmasının, Filistin halkının bütünlüklü bir ulus olarak varlığını sürdürmesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
Ünlü İsviçreli dilbilimci Fernand de Saussure, her bir işaret ya da sembolün, işaretin fiziksel tezahürünü ifade eden bir 'gösteren' ve temsil ettiği temel kavrama atıfta bulunan 'gösterilen'den oluştuğunu ileri sürmektedir.
Örneğin, bir harita tipik olarak bir bölgenin veya bölgenin fiziksel özelliklerini ve belirli özelliklerini gösteren görsel bir tasvir olarak tanımlanırken, söz konusu bölge Filistin'de olduğu gibi işgal altında olduğunda anlamı değişebilir.
Sonuç olarak, Filistin'in sınırlarının görsel tasviri, Filistin halkının zaman içinde maruz kaldığı tarihsel adaletsizlikleri temsil eden güçlü bir sembole dönüşmüştür.
Aynı süreç, İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği etnik temizliğin kurbanları olan mültecilere ait anahtarlara da uygulanmıştır.
Tek fark, köyler var olup sonra yok olurken, anahtarın Nakba'dan önce ve sonra fiziksel bir nesne olarak var olmasıdır.
Ev ve kapı belki artık yok; ama bir gün kapıyı ve evi de restore etme umuduyla, sembolik olarak geçmişin ikilemini açan fiziksel bir anahtar hala var.
Bu açıdan bakıldığında, Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar uzanan toprak parçası sadece kum, su, ot ve taş olmaktan çıkmış ve tamamen başka bir şeyin temsili haline gelmiştir.
'Nehirden Denize' sloganının ne gerçek topografyaya ne de politikaya atıfta bulunduğunu belirtmek gerekir. Bu slogan, yıkıcı bir tarihsel olayın tarihi Filistin'e büyük bir adaletsizlik, acı ve incinme getirdiği anlayışına dayanmaktadır.
Bu adaletsizlikle yüzleşmek parçalara ayrılamaz ve bu yüzleşme, toprağın ama daha da önemlisi o toprağın yerli sakinlerinin onurlarını, haklarını ve özgürlüklerini geri kazanmalarını sağlayacak bütünlüklü bir süreçle gerçekleşmelidir.
Filistinlilerin sembolleri atalarının anavatanlarına dönme ve uzun süredir kendilerinden esirgenen hak ve adaleti geri alma özlemlerini somutlaştırırken, İsrail'in sembolleri yalnızca doğrulanamayan eski, dini iddiaları ileri sürüyor.
Karpuzlar ve kırmızı üçgenler
Bazı semboller, Aksa Tufanı Operasyonu başlamadan önce de kullanılmasına rağmen, 7 Ekim'den sonra daha fazla popülerlik kazanmıştır.
Örneğin karpuz, Filistin'in çağdaş tarihi boyunca, özellikle de İsrail'in Filistin bayrağını bulundurmayı ya da sergilemeyi yasakladığı dönemlerde sıkça kullanılmıştır.
Bu meyve sadece Filistin topraklarının bereketini sembolize etmekle kalmıyor, aynı zamanda bayrağın renklerini de sergiliyor: siyah, kırmızı, beyaz ve yeşil.
Bir diğer ilişkili amblem de kızıl üçgendir. Küçültülmüş bir kızıl üçgen, el-Kassam tarafından oluşturulan videolarda pratik bir araç olarak ortaya çıkmaya başladı, sadece bir Yasin-105 veya bir RPJ mermisi veya başka bir şey tarafından vurulmadan önce belirli bir İsrail askeri hedefini belirtmek için.
Zamanla kırmızı üçgen, Kassam videolarının yaratıcıları tarafından başlangıçta amaçlanmış olsun ya da olmasın, yeni bir önem kazanmaya başladı.
Kırmızı üçgen bir sembol olarak bazı kişiler tarafından Filistin bayrağıyla, özellikle de sol tarafta, beyaz bölümün üzerinde, siyah ve yeşil arasında yer alan kırmızı üçgenle ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte, küçük kırmızı üçgenin kökeni önemsizdir.
Kırmızı üçgen de, diğer Filistin sembollerine benzer şekilde, zaman ilerledikçe yeni yorumlar ve anlamlar kazanacak.
Kültür ve karşı kültür
İsrail, Filistinlilerin kültürel gelenekleriyle ilişki kurmalarını veya bu gelenekleri tanıtmalarını engellemeyi amaçlayan yasalar çıkararak İsrail kefiyeyi de dahil olmak üzere Filistin kültürünü zayıflatmak için çaba sarf etmiştir.
İsrail, Filistinlilere ait sembolleri kendine mal ederek farklı bir strateji uygulamıştır. Bu uygulama giyim, mutfak ve müzik gibi çeşitli alanlarda sıklıkla görülmektedir. İsrail, 2021 yılında düzenlenen Miss Universe Güzellik Yarışması sırasında yarışmacıların bir Arap Bedevi şehri olan Rahat'ı ziyaret etmelerini sağladı.
Karmaşık işlemeli giysileri, mutfak lezzetleri, melodik ezgileri ve sayısız kültürel ifadeleriyle karakterize edilen Bedevi kültürünün Filistinli Arap mirasının ayrılmaz bir parçası olduğunun farkında olmayan güzellik yarışması katılımcıları, #visit_israel hashtag'ini kullanarak deneyimlerini sosyal medyada coşkuyla paylaştı ve buna "bir Bedevinin hayatında bir gün" olarak atıfta bulundu.
Bu tür olaylar İsrail'in ne derece aldatıcı olduğunu gösterebilir ama aynı zamanda İsrail'in kültürel aşağılık duygusunu da büyük ölçüde açığa çıkarır.
İster Davut yıldızlı bayrak, ister Yahuda Aslanı ya da Harbu Darbu gibi ulusal savaş şarkıları olsun, İsrail'in sembollerine hızlıca bakıldığında, bunların büyük ölçüde İncil'deki referanslardan ve İsrail'in varlığından önce de var olan dini kahramanlıklardan alındığı görülmektedir.
Dahası, Filistinlilerin sembolleri atalarının anavatanlarına dönme ve uzun süredir kendilerinden esirgenen hak ve adaleti geri alma özlemlerini somutlaştırırken, İsrail'in sembolleri yalnızca doğrulanamayan eski, dini iddiaları ileri sürüyor.
Bu gözlem, neredeyse bir asırlık Siyonist sömürgeciliğe ve 75 yıllık resmi devlete rağmen İsrail'in Filistin topraklarıyla ve Orta Doğu'nun farklı kültürleriyle gerçek bir bağ kuramadığını göstermektedir.
Bölgenin gelecekteki tarihinde önemli bir yer edinmeyi henüz başaramayan Siyonist sömürgeciye rağmen bu tarih şüphesiz o toprakların yerli sakinleri olan Filistin halkı tarafından yazılacaktır.