İsrail'in siyasi geleceği İran'a vereceği temkinli yanıta bağlı

img
İsrail'in siyasi geleceği İran'a vereceği temkinli yanıta bağlı YDH

Biden'ın İran'a karşı birleşik bir koalisyon oluşturma çabası, İsrail'in askeri bir ittifak arayışında olduğunu gösterirken Netanyahu, yeni bir Orta Doğu şekillendirme fırsatı karşısında bir yol ayrımında duruyor.




YDH- Geçtiğimiz hafta sonu İran'ın İsrail'e yönelik büyük füze ve insansız hava aracı saldırısının engellenmesinde aktif rol oynayan dikkat çekici uluslararası bir koalisyon vardı.

İsrail tarihinde Amerikan hükümetinin himayesi altında geniş bir stratejik, istihbari ve diplomatik ortaklığın kurulduğu ilk örnek bu değildi.

İsrail'in en çok okunan gazetesi Isral Hayom'da yayınlanan bir analizde, bu koalisyonun, 1950'lerin sonunda şekillenen ve İsrail'in yanı sıra İran (devrim öncesi döneminde), Türkiye ve Etiyopya'yı da içeren "çevre ittifakı"ndan kaynaklandığı yazıyor.  

Makale, bu ittifakın temelinde üyelerin bölgede güçlenmesini güvenliklerine ve rejimlerine doğrudan ve ciddi bir tehdit olarak algıladıkları radikal ve militan bir aktörden duydukları korku yattığını savunuyor. Zira gerçekten de o dönemin Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır liderliğindeki devrimci Mısır, bölgedeki son Batı yanlısı kalelerin statüsünü daha da zayıflatmak ve onları şiddetli bir kaosa sürüklemek için tüm bölgede harekete geçmişti.

Söz konusu, Israel Hayom'da yayınlanan analizinde Amerikan-İsrail ilişkileri uzmanı Abraham Ben-Zvi ''Bugün İsrail ile birlikte hareket eden koalisyon, 1959'da ortaya çıkandan çok daha kapsayıcı bir hal aldı ancak bu durum, ortak ve ciddi bir tehdidin gölgesinde, yakın geçmişte kısmi ya da gerilim ve sürtüşmelerle dolu olan ortaklıkların kurulması ve geliştirilmesinin tekrar tekrar hızlandırıldığını göstermektedir.'' diye yazıyor. 

Askeri bir ittifakın gerekliliği

Amerikan yönetiminin bugünkü rolü, "çevre ittifakına" yaptığı katkıdan önemli ölçüde farklılaştı.

.Altmış beş yıl önce, Washington İsrail'in ilan edilmiş müttefiki olmadan önce bile ABD, kötüleşen Mısır sorununa müdahil olmasıyla ilgili her konuda mümkün olduğunca düşük bir profil sergiledi ancak bu kez ABD Başkanı Joe Biden'ın koalisyonun tüm iplerini bir araya getirme çabası yoğun ve İran'a yönelik açık tehditler eşliğinde gerçekleşti.

Beyaz Saray'ın "Şer Ekseni "ne karşı güç, güvenilirlik ve kararlılık yansıtması, seçim yılının zirvesinde kuşkusuz hayati önem taşıyor.

Ben-Zvi, İran-Rusya-Çin ekseni karşısında herhangi bir zayıflık ya da tereddüt belirtisinin, Amerikan güçlerinin Kabil'den aceleyle geri çekilmesiyle ilgili anıları canlandıracağını ve böylece Amerikan kartalının "kağıttan kartal" olduğu imajını daha da güçlendireceğini öngörüyor.

Amerikan-İsrail ilişkileri uzmanı ''Dolayısıyla, kararlı bir düşmana karşı etkili bir şekilde hareket eden böylesine karmaşık bir koalisyonun oluşturulması, askeri bir ittifakın gerekliliğine dair ikna edici bir kanıt teşkil etmektedir. Bu durum özellikle Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump'ın çok taraflı tüm taahhütlerinden kademeli olarak ayrılma ve Amerikan anakarasına çekilme arzusu göz önüne alındığında geçerlidir.'' diye makalesini sürdürüyor. 

Belirleyici bir olay

İsrail'in koalisyondaki rolü konusunda Ben-Zvi, İsrail Hava Kuvvetleri'nin eylemlerinin ılımlı Müslüman-Sünni dünyanın İsrail ile bağlarını güçlendirmede katkıda bulunduğunun inkar edilemeyeceğini savunuyor. 

Amerikan-İsrail ilişkileri uzmanı şöyle diyor: ''İsrail'in bu durumda askeri gücünü göstermesi, yeni bir bölgesel koalisyonun şekillenmesine yardımcı olabilecek ve İbrahim Anlaşmalarına stratejik ve operasyonel önem kazandıracak çok önemli bir andı. 7 Ekim olayı, İsrail'in terör tehditlerine karşı kendini savunmaya hazır olup olmadığı konusunda ortaklar arasında şüpheler uyandırdı.''

Tüm bunların çıktısı,  Benjamin Netanyahu'nun önemli bir yol ayrımında bulunduğunu gösteriyor.

Geçtiğimiz yıl boyunca Netanyahu, İsrail Devleti'nin diplomatik, güvenlik ve sosyal hedeflerini ilerletmek yerine kendi siyasi bekasını düşünmeye öncelik verdi ve bunu tercih etti ancak bu kez işler farklı olabilir.

Ben-Zvi ''İbrahim Anlaşması"nın ikinci aşaması olacak yeni, istikrarlı ve birleşik bir Orta Doğu yaratmak için eşsiz bir fırsat penceresi açılıyor. Bu katman, Suudi Arabistan'ın başını çektiği yeni bölgesel aktörler tarafından doldurulacak ve mevcut altyapıyla birlikte İsrail'e daha fazla güç ve güvenlik sağlayacak, geniş uluslararası meşruiyetten bahsetmeye bile gerek yok.'' diye devam ediyor. 

''Kısıtlama güvenlikten ödün vermeyecektir''

Makalenin sonlarına doğru Ben-Zvi ''soğukkanlı ve hesaplı bir değerlendirmeyle, ulaşılabilecek bu ihtimalleri tehlikeye atıp, bunun yerine Filistinlilerin Gazze Şeridi'nin kuzeyine geri dönmesi ve hatta savaştan sonra Gazze Şeridi'ni yönetecek Araplar arası gücün niteliği (Hamas'ı veya vekillerini hiçbir şekilde içermemesi koşuluyla) gibi konularda ısrar etmenin makul olup olmadığı'' sorusunu ortaya atıyor. 

Amerikan-İsrail ilişkileri uzmanı Ben-Zvi, ''Netanyahu'nun sağcı ortaklarına olan bağımlılığı, diğer şeylerin yanı sıra, belli bir bedeli olsa bile mirasını güvence altına alacak yeni bir gerçekliğin yaratılmasından daha mı ağır basıyor? Ve İsrail'in caydırıcılık politikasını bağlamı ve özel koşulları göz ardı eden katı bir doktrin olarak görmek gerekli midir?'' diye soruyor.

Fars Körfezi Savaşı'nda dönemin Başbakanı İzak Şamir, Irak'ın Sucüd füze saldırılarına karşılık vermemeye karar verdi. Şamir, bu doktrine dogmatik bir şekilde bağlı kalmanın, Irak'ın Kuveyt'i işgalinin ardından ABD Başkanı George H.W. Bush'un Saddam Hüseyin'e karşı kurduğu geniş koalisyondaki Arap desteğini zorlayacağını ve böylece birliği zayıflatacağını doğru bir şekilde anlamıştı.

İsrail'in itidal politikası caydırıcılık doktrinini etkiledi mi? Tam tersine, Amerikan hükümeti ve Kongresi'nin İsrail'e itidalinden dolayı sunduğu bol miktarda yardım ve hibe, İsrail'in eylemsizliğinin önemli bir telafisiydi, ki bu eylemsizlik gerçekten gerçekleştirilseydi ve koalisyonun dağılmasına yol açsaydı, İsrail'in güvenliğini ve uluslararası konumunu ciddi şekilde zayıflatacaktı.

Ben-Zvi analizini şöyle sonlandırıyor. ''Sonuç açıktır: İsrail, İran'ın saldırısına kontrollü, temkinli ve sınırlı bir karşılık vermekle yetinmezse, şiddetli ve radikal bir girdabın içine sürüklenme tehlikesi, İran'ın provokasyonuna karşı elde ettiği kazanımları silip geçersiz kılabilir ve böylece eldeki diplomatik ve stratejik atılımları tehlikeye atabilir. Böyle bir tepkinin ötesine geçilmesi, şu anda bölgedeki hakimiyetlerini güçlendiren Ruslarla ve intikamcı Ayetullah rejimiyle işleri daha da karmaşık hale getirebilir.''

 



Makaleler

Güncel