Beyaz Saray, yeni bir düşman belirlemeye çalışıyor

img
Beyaz Saray, yeni bir düşman belirlemeye çalışıyor YDH

SAAF-Lübnan'da yayın yapan El-Menar televizyonu Filistin İslami Cihad hareketi lideri Dr. Ramazan Abdullah Şullah ile




SAAF-Lübnan'da yayın yapan El-Menar televizyonu Filistin İslami Cihad hareketi lideri Dr. Ramazan Abdullah Şullah ile bölgedeki gelişmeleri değerlendiren bir röportaj yaptı. Röportajın bazı bölümlerini arkadaşımız Furkan TORLAK çevirdi.

 

El-Menar: Sizce neden yenilen sanki İsrail değil de Lübnan’mış gibi Hizbullah’ın zaferi tanınmamaya, inkâr edilmeye yahut küçük görülmeye çalışılıyor?

 

Arap çevreler Hizbullah'ın zaferini küçümsemeye çalışıyor!

 

Dr. Ramazan: Birçok çevre tarafından Direniş kazanmamış, Lübnan’da ümmet zafer elde etmemiş de kazanan taraf İsrail’miş gibi utanç verici bir girişim var. Özellikle de Arap çevrelerinde! Geçtiğimiz onlarca yıl boyu böyle bir kültür oluştu. Ne yazık ki ümmet acizlik ve yenilgiye alıştı. İşte bu da bizleri ABD ve İsrail yörüngesinde gelişen projelere çekilmeye sürüklüyor. İşte eğer birileri gelip de bu söylemi bozuyor, bu söylemin üstüne çıkıyorsa bu, ortada karşı konulmaz bir gücün değil de aciz bir ümmet gerçeğinin bulunduğunu ortaya koyuyor

 

Direniş Lübnan’da devlet değil! Bir devletin imkânlarına ve düzenli bir orduya da sahip değil! Ancak yüzlerce mümin mücahit savaşçı basit silahlarla İsrail’i yenmeyi başardı. Bu da İsrail’in bölgedeki temellerini sarstı. İsrail yendi mi yenildi mi, bırakalım İsrailliler buna karar versin. İsrailliler bu konuda ne söylediler? Birçok örnek vererek vakit harcamak istemiyorum; ama İsraillilerin feryatlarını hep birlikte işittik ki bu durum medyaya olanca çıplaklığıyla yansıdı.

 

Bu zaferin değerini düşürmeye çalışanlar bize böyle bir zaferin olmadığını, zira bizim kaderimizin yenilgi olduğunu söyleyeme çalışıyorlar. Onlara göre kaderimiz İsrail'e boyun eğmek, kul-köle olmak ve İsrail'e hizmet etmektir. Bu tür yaygaraları yapanlar sanki Siyonistlerin reklâmcılığına soyunmuşlardır. Eğer gerçeği öğrenmek istiyorlarsa, gerçekten düşünür, siyasetçi ve aydınsalar Direniş'in değil bizzat İsraillilerin ne yazdıklarına bir baksınlar. Evet, bu zaferin bir bedeli vardır. Ancak bu şekilde saldırıya uğradığı halde tarih boyunca hiçbir dünya halkı bedel ödemeden, kanını, canını, toprağını, izzetini savunabilmiş midir?!

 

Hizbullah zafer kazanmıştır!

 

Lübnan'da gerçekleşen hangi ölçüt esas alınırsa alınsın bir zaferdir. Olmert'in ve Savunma bakanının halk desteği düşmüş; tabanın yüzde 70'i kendisine güveni yitirmiştir. Onun kararı ahmakça ve hatalı bir karardı. Siyonist Savunma Bakanı'na yüzde 80 güven yoktur. Kendileri savaş sırasında ilan ettikleri hiçbir hedefi gerçekleştirememişlerdir. Ne güvenliği sağlamış, ne Hizbullah'ı ortadan kaldırabilmiş, ne de Gazze şeridinde esir alınan askerleri sonrası ordularının karizmasını kurtarabilmişlerdir. Düşünce sahiplerinin tamamı İsrail yenilgisinden söz etmektedir.

 

Örneğin iki gün önce Eian Halt "İsrail doğuşundan bu yana en tehlikeli kırılma aşamalarından birini yaşamaktadır" dedi. Bu adam İshak Rabin'in divan başkanlığı görevini yürütmüştü ve İsrail'in önde gele generallerinden biriydi. Kendisi "İsrail devleti ağlayabilseydi gözyaşı denizinde boğulurduk" demiştir. Ehud Miri de "İsrail sanki lanetlenmiş gibiydi" diyor ve oluşum içerisinde olan biteni anlatıyordu. Bugün İsrail, bizim bildiğimiz İsrail değildir. Bunun nedeni de bu son savaş; Direniş gücünün 33 günlük sıkı duruşudur.

 

Yeşil ışık yakanlar Hizbullah 3 günde biter sanıyorlardı!

 

Masa altından yeşil ışık yakanlar belki de üç gün içerisinde Direniş için her şeyin biteceğini düşünmüşlerdi. Uçaklar gelecek ve Direniş gücü komutanlarını Guantanamo'ya götüreceklerdi. Belki böyle sandılar; ancak direniş bir örneklik gösterdi. İsrail istihbaratındaki bilgileri, her açıdan rezil etti…

 

El-Menar: Hizbullah’ın bu savaşa gizli yahut yarı gizli bir askeri yapıyla girdiği ve başarılı olduğu söyleniyor. Ancak Filistin’deki direnişin kendisini göstermeye yatkın olduğunu görüyoruz. Siz bu hadiseyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Dr. Ramazan: Açık konuşmak gerekirsek, bu soruya verilecek cevap bir tür öz eleştiri niteliğinde olacaktır. Ben bizim kültürel bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Filistin ve Lübnan’daki direnişlerin arasında bir kültürel farklılık söz konusu! Buna zemin hazırlayan şey de Lübnan’daki direnişin tek olması, Filistin’de ise direniş gruplarının çokluğudur. Direniş grupları ve örgütlerinden bahsediyorsak bir rekabetten ve medyada reklâmlardan, medyatik rekabetten bahsediyoruzdur. Eylemlerin reklâmında bir yarıştan bahsediyoruzdur. Bu intifada boyunca cihad ve direnişin en kötü görüntüsü de işte bu medya mücadelesidir. Siyonist saldırı sırasında patlatılan bir tank dolayısıyla medyada üstlenme yarışı başladı.

 

Hizbullah’ı örnek almalıyız!

Ben burada tüm Filistinli grupların en başta da İslami Cihad’a bağlı Kudüs Seriyyeleri’nin bu tür kampanyalardan uzak durmaları çağrısında bulunuyorum. Bu noktada Lübnan direnişi örnek alınmalıdır. Lübnan direnişinin karşısında da aynı askeri yapıya ve silahlara sahip düşman vardır. Zafer kazanmış kardeşlerimizden bir şeyler öğrenmemiz ayıp değildir. Bu tür olumsuzlukları ortadan kaldırmamız ve reklâma dur, dememiz mümkündür. Sessizce çalışmayı öğrenmeliyiz.

 

Lübnan’da direniş “Onlara karşı yapabildiğiniz kadar güç hazırlayın” taktiğiyle çalışmış ve 2006’da herkesi şaşırtmıştır. Eğer sessizce, reklâmsız ve dikkatlice yapılan hazırlık olmasaydı böyle olmazdı. Lübnan’da olan bitenler dünyadaki harp akademilerinde ve tüm ordularda etüt edilmelidir. Hizbullah son ana kadar İsrail’in istediği şehrini istediği vakit füzelerle vurabiliyordu. Son ana kadar böyle bir güç nereden geldi? Eğer düşmanını ve merkezleri bilen bir komuta olmasıydı böyle olur muydu?

 

Siyonist düşman bir gün kara harekâtı istiyoruz dedi, diğer gün istemiyoruz dedi. Bir gün hava, bir gün kara harekâtı kararı alıyor, bir gün kara birliklerini geri çekelim diyordu. İsrail bu savaşta son ana kadar hangi kriterlere göre değerlendirirsek değerlendirelim askeri, siyasi, güvenlik açısından perişan oldu. İnsanlara bir dev gibi lanse edilen İsrail’in Hizbullah’ın yanına yaklaşmayı bile beceremediğini gördük.

 

El-Menar: Kimileri bir eksene dikkat çekiyor. Ortada İran-Suriye-Hizbullah ile Hamas ve Cihad hareketlerinin temsil ettiği Filistin ekseni. Bu eksenle kastedilen nedir? Bilfiil böyle bir eksen mevcut mudur? Bu ağızla konuşmalarının nedeni nedir?

 

Dr. Ramazan: Ortada ABD ve İsrail için çalışanların bir yalanı vardır. Bunlar ümmetin şereflilerini suçlamakta, öteki taraf için çalışmaktadırlar. Söz konusu güçler ümmet için mücadele eden, ümmetin topraklarını ve iktidarını savunan ve tecrübelerini birbirleriyle paylaşan güçlerdir.

 

Neden ABD-İsrail’le değil de İran’la birlikte olmak suçlanma gerekçesi oluyor?!

 

Soruyorum: Lübnan’da yahut Filistin’de suçlamaya çalıştıkları kimlerdir? Biz İran veya Suriye’yle aynı eksende bulunduğumuz için mi suçlanıyoruz? Hamas, Aksa Şehirleri Tugayları ve tüm direniş bununla mı suçlanıyor… Pekâlâ, bir buçuk milyar Müslüman’a, İslam ümmetine soruyorum: Ey Cemaat! İran suçlama nedeni oldu, buna karşın İsrail töhmet nedeni olmadı?! Irak’ı ve Afgansitan’ı işgal eden ABD töhmet nedeni olmadı?! ABD, özgürlük, demokrasi getirme, diktatörlüğü, terörü ve teröre destek verenleri ortadan kaldırmayı bahane etti! Şimdi Irak’ta eskiden olan iyilikler de ortadan kalktı. Tüm bunların sorumlusu kim? Sorumlusu ABD değil mi?! ABD “bizim dostumuz” olmuş, kimse onla birlikte olmaktan dolayı suçlanmıyor! Filistin halkını Lübnan’da, Beyt Hanun’da bombalarla katleden, bölgenin yan kesicisi olan İsrail “yârimiz” olmuş; ama töhmet nedeni olmuyor?! Ama İran töhmet nedeni!

 

Arapların, Şah İran’ıyla değil İslami İran’la anlaşmazlığı var!

 

Bu meseleyi olanca şeffaflığıyla ve o ya da bu tarafa kaydırmadan anlatmaya çalışayım. Bölgedeki sorun İran değil İsrail’dir. İran bir İslam devletidir. Evet, İran, Arap değildir; mezhebi olarak Sünni değildir. Ancak İran haritada 48 yahut 63 senesinde birden peyda olmamıştır! İran bölgede tarihi derinlikleri bulunan bir devlettir ki Allah İran’ı İslam’la izzetlendirmiş, İran Müslüman olmuştur. ABD’yle birlikte çalışan İran Şahı Türkiye-İsrail-İran üçgeninin bir parçasıydı. O zamanlar İran, Arapların gözünde şimdiki gibi düşman gözükmüyordu. Ama Filistin halkını destekleyen İran, Lübnan halkını destekleyen İran, Kudüs’e sımsıkı sarılan, Kudüs gününde tören düzenleyen, Sünni ve Şiiler arasında ihtilaf olsa da İslam’ı kendisine ilke edinen İslami İran’ı istemiyorlar.

 

Araplar ya karışmayız ya İsrail’le işbirliği yapın, diyorlar!

 

İsrail eskiden olduğu gibi bölgede düşmanlığı üzerine çeken bir ülkedir. Eğer diyorsanız, ey Araplar! Körfez’den okyanusa kadar size sesleniyorum! Haydi, Filistin’i kurtaralım! İsrail’i denize dökelim! Araplar İsrail’i yok etmek ve denize dökmek istiyorlardı. Batı medyasında böyle deniliyordu. Ama İsrail şimdi düşman sayılmıyor; Arapların düşmanlığını çeken bir merkez sayılmıyor. Arap topluluğu mudur, İbrani topluluğu mudur nedir, adını tam bilmiyorum ama Araplar orada toplanacak, ya “Kana’da, Beyt Hanun’da olan bitenle ilgilenmiyoruz” diyecekler ya da aracı olacaklar, “Ey Filistinliler, Ey Lübanlılar, Ey İsrailliler, akıllı olun, Filistin topraklarında beraber yaşamanız gerekiyor” diyecekler. Bugün o toprakları İsrail olarak tasavvur ediyorlar.

 

Bölge, rejimler aleyhine patlayacak

 

Ortada İsrail’le çalışan, İsrail için çalışan bir grup var. Lübnan’a savaş açılınca İsrail’e masa altından yeşil ışık yakanlar var. Direnişin başını ezin, Lübnan’ı Hizbullah’ın başına yıkın, Beyt Hanun’u Cihad-ı İslami’nin ve Filistin direnişinin başına yıkın, diyenler var. Tüm bu olan biteni bölge halklarının kabul etmesi mümkün değildir. Bölge, rejimler aleyhine patlayacaktır. Yoksa İsrail’in bizi katletmesi ve halkların suskun beklemesi mi bekleniyor! Bazen kalkıp mezhebi boyuttan bahsediyorlar.

 

Beyaz Saray ümmete yeni bir düşman belirlemeye çalışıyor!

 

Değerli kardeşim, İhvan-ı Müslimin Genel Başkanı Şii değildir. Bakın, görün direniş hakkında ne diyor? Şeyh Kardavi Şii değildir. Sokaklara çıkıp Lübnan’daki direnişin liderinin resimlerini taşıyan milyonlara bakın, tamamı Sünni değil mi? Bu insanlar düşmanlarını ve hasımlarını tanıyan insanlardır. Bu insanların fıtratları, vicdanları ve İslam’ları durudur. Beyaz Saray’dan gelen aldatıcı akımın benliklerinde bir etkisi yoktur. Ama bu kutuplaşmanın yönünü değiştirmek için ümmete yeni bir düşman belirlenmeye çalışılıyor.

 

Bugün öne sürülen düşman İran’dır. Sonra da Suriye… Neden? Çünkü ABD ve İsrail’e boyun eğmeyi reddediyorlar! Çünkü direniş Filistin halkının hakkıdır, diyorlar. Lübnan direnişinin Lübnan’ı ve bağımsızlığını koruma hakkı vardır, diyorlar. Durum böyle olunca Suriye terörü besleyen ülke oluveriyor. Arap simsarlar, ABD ve İsrail hesabına çalışarak Suriye’nin karşısında beliriyor, İran’ı kuşatma altına almaya çalışıyor. Bugün “İran tehlikesi” diye adlandırılan bir şey icat edilmeye çalışılıyor!

 

İran, Arap ve Müslüman halkların dostudur

 

Çok kısa söyleyeyim: Ortada bir İran tehlikesi yoktur. İran tehlike değildir. İran, bizim Araplar olarak, Müslümanlar olarak dostumuzdur. Bölgedeki tüm Arap ve Müslüman halkları, Sünniler olarak Araplar olarak İran’ın direnişe yardım elini uzattığına inanıyoruz. Mezhepçi bir proje fiiliyata dökülürse -ki ben bunun yaşanacağına inanmıyorum- Filistin meselesi de taifeci bir kimliğe çekilecektir. Biz bunu asla kabul etmeyiz. Bu ümmetin akıllı ve onurlu insanları bunu kabul etmeyecektir. Direniş'in liderinin  “mezhep fitnesine elini uzatmak isteyeninin eli ve dili makasla kesilmelidir” dediğini hepimiz işittik. İster Filistin’de, ister Lübnan’da, ister Irak’ta…

 

Hâlihazırda Irak’ta yaşanların gerçekten de üzüntü verici olduğunu biliyorum. Ancak yaşananların nedeni o yahut bu taraf değil bizzat ABD’dir. Bir taife diğer taifeye yanlış yaparsa çözüm yolu yalnızca diyalogdur. Bu münasebetle söyleyeyim; biz Lübnan’da zafer kazanan şerefli direnişin, direniş iddiasında bulunup da masum insanları katledenlerin değil diğer bir şerefli direnişin yanında olmasına saygı duyuyoruz.