Ayetullah Hamanei: Din alimleri mezhep bölücülüğü karşısında susmamalı

img
Ayetullah Hamanei: Din alimleri mezhep bölücülüğü karşısında susmamalı YDH

SAAF-İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei, yayınladığı hac mesajı




SAAF-İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamenei, yayınladığı hac mesajında ABD liderliğindeki güçlerin istihbarat örgütlerinin, başta Irak ve Lübnan olmak üzere tüm İslam dünyasında ihtilaf ve tefrika virüsü yaydıklarını belirterek Din âlimlerinin mezhep adına girişilen bölücü çabalar karşısında susmaması gerektiğini söyledi. 

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Hamd Âlemlerin Rabbi Allah içindir. Salât olsun Seyyidu'l-mürselin Muhammed Mustafa'ya, onun pâk Ehl-i Beyt'ine ve sadık sahabesine.

 

Hac mevsimi, her yıl olduğu gibi bu yıl da manevi müjdeleriyle ulaşmış ve İslam dünyasının önüne değerli ve paha biçilmez bir fırsat sunmuş bulunuyor. İştiyaklı yürekler her yöreden o mukaddes mekânlara ulaşmak için çırpınmaktadırlar; fakat bu arzuya ulaşmış olan mutlu kimseler bu büyük topluluğun ancak küçük bir bölümünü oluşturmaktadırlar ve işte bu da sürekli coşmakta olan bu pınarın kalıcılığını sağlamaktadır.

 

Kardeşlerin, mahbubun evinde yıllık buluşması, kalpleri bir yandan yaratılış kıblesine ve diğer yandan ayrı düşmüş dostlara kavuşturmakta ve İslam ümmetinin varlığına hem manevi hem de siyasi yönde, yeni bir canlılık ve neşe kazandırmaktadır. 

 

Maddi kirlerden arınıp her yerde ve her işte (kalp nuruyla) yalnızca yüce Allah'ı görmek, kısa bir dönem için bile olsa insan için büyük bir kazanım ve azıktır. Haccın bütün adabı ve amelleri, hacı adayının böyle bir manevi deneyim edinmesi ve bu lezzeti kalbinin derinliğinde hissetmesi içindir.

 

Haccın siyasi açıdan temel ekseni ise, İslam ümmetinin ortak kimliğini göstermektir.

 

Mümin kardeşlerin birbirlerinden uzak kalmaları kötü düşünceli kimselere meydan verir ve Müslümanlar arasında tefrika tohumunu yeşertir. İslam ümmeti çeşitli milletlerden, soylardan ve değişik mezheplere mensup kimselerden oluşmuştur.

 

Yerkürenin hassas ve önemli bir bölgesinde coğrafi yayılımı beraberinde getiren bu çeşitlilik, bu güçlü yapının etkin bir özelliği sayılabilir, onların ortak birikimlerini, kültürlerini ve tarihlerini bu geniş alanda daha işlevli ve etkin kılabilir ve sonuçta değişik insani ve doğal yetenek ve güçleri kendi hizmetine alabilir.

 

Batı sömürgeciliği İslam ülkelerine girişinden beri bu noktayı dikkate almış ve sürekli olarak tefrikacı faktörleri kışkırtmaya koyulmuştur.

 

Sömürgeci siyasetçiler, İslam ümmetinin ortak kimliğinin hayata geçmesi halinde onların siyasi ve iktisadî sultalarının son bulacağını iyice biliyorlardı.  Bu yüzden uzun vadeli ve geniş çaplı bir çaba içine girerek Müslümanların arasındaki ihtilafları körüklemeye koyuldular.

 

Onlar halk tabakalarının gaflet içinde olmalarından, siyasi ve kültürel alanlardaki (Müslüman) yetkililerin zaaf ve kararsızlığından yararlanarak bu iğrenç siyasetle İslam ülkelerine sulta kurma konusunda ilerleme kaydettiler.

 

Geçen yüzyıl boyunca İslam ülkelerindeki kurtuluş hareketlerini bastırabilmeleri, bu ülkelere sulta kurmada ilerleme kaydetmeleri, bu bölgelerdeki despot ve gaddar yöneticileri destekleyerek doğal kaynakları yağmalamaları, insani kaynakları yok ederek Müslüman milletleri bilim ve teknoloji kafilesinden geride bırakmaları bu tefrika ve ayrılıktan kaynaklanmıştır. Öyle bir ayrılık ki bazen düşmanlık, çekişme ve kardeşine kıyma derecesine varmıştır.

 

 Doruk noktası İran'da İslam Cumhuriyeti’nin doğuşu olan İslami uyanışın başlamasıyla Batı sömürgeci bloğu büyük bir tehlikeyle karşı karşıya geldi. Doğu ve Batı öğreti ve ideolojilerinin yenilgiye uğraması böylece sömürgecilerin mutluluğun tek yolu olarak göstermeğe çalıştıkları değerlerin yenilgiye uğraması, Müslüman kitleler arasında İslami uyanışı daha da kökleştirmiş ve müstekbirlerin bu ilahi ışığı söndürme çabalarındaki sürekli yenilgileri, Müslüman milletlerin kalplerindeki ümit fidanını yeşertmiştir.

 

Siyonist işgalden kurtulma prensibine bağlı bir hükümetin işbaşına gelmiş olduğu Filistin'le, Filistin milletinin geçmişteki güçsüzlüğü ve inziva halini ve garipliğini birbiriyle karşılaştırmak,

 

Hak uğruna canlarından geçmiş Lübnanlı Müslümanların; Amerika, Batı ve münafıkların her türlü yardımlarını esirgemedikleri İsrail'in mücehhez ordusunu yenilgiye uğrattıkları Lübnan ile Siyonistlerin istedikleri zaman hiçbir engelle karşılaşmadan istedikleri kadar ilerleyebildikleri Lübnan ile mukayese etmek,

 

Amerikanın kibirli burnunu yere sürten ve gururla Irak'ın sahibi olduklarını dile getiren ordu ve siyasetçileri siyasi, askeri ve ekonomik sorunlar yığınına saplanıp kalmalarını sağlayan Irak milletinin durumunu, Amerika'nın desteğine yaslanarak ölümcül bir suskunluğu halka hâkim kılan kan içici yöneticinin dönemindeki durumuyla karşılaştırmak,

 

Amerika ve Batı'nın bütün vaatlerinin yalan olduğunun ortaya çıktığı, Batı cephesinin ortaklaşa gerçekleştirdiği askeri işgalin, söz konusu ülke için yıkım, fakirlik ve halkın topluca kıyımı ve uyuşturucu madde mafyasının gün geçtikçe güçlenmesinden başka bir sonuç sağlamadığı Afganistan'ın durumunu dikkate almak,

 

Ve İslami ülkelerdeki genç kuşağın İslami değerlere sarılarak Amerika ve Batı'ya karşı gün geçtikçe daha bir artan nefretle yetişmeleri… İşte bu noktalara dikkat etmek başta Amerika olmak üzere Batılı müstekbirlerin çöküş ve yenilgi halinde olan siyasetlerini ve karşı karşıya bulunduğu bedbahtlık ve zavallılığı iyice gözler önüne sermekte ve birliğe dayalı İslami kimliği müjdelemektedir.

 

Bugün Amerika devleti, Batı kapitalizmi ve Siyonistlerin habis önderleri İslami uyanış gerçeğini kavramış durumda ve bu gerçek karşısında silah ve askeri gücün bir işe yaramayacağını itiraf ederek tüm güçlerini siyasi oyunlardan ve yöntemlerden yararlanma yolunda seferber etmişlerdir.

 

Bugün ister siyasi, kültürel ve dini seçkinler ve şahsiyetler isterse halk kitleleri her zamankinden daha fazla uyanık olmalı ve düşmanın hilelerini tanıyıp onlara karşı koymalıdırlar.

 

Kuşkusuz onların en etkin hilelerinden biri ihtilaf ateşini alevlendirmektir. Onlar para ve çaba sarf ederek gecikmeden Müslümanları kendi aralarındaki ihtilaflarla uğraştırmayı ve tekrar bir takım gafletlerden, yanılgı ve bağnazlıklardan hareketle bizleri birbirimizin canına düşürmeyi planlıyorlar.

 

Bugün İslam dünyasındaki her bölücü hareket tarihi bir günahtır. İnatçı bir tavırla Müslümanların büyük bir kesimini boş bahanelerle tekfir edenler, batıl zanlara dayanarak Müslüman fırkaların mukaddesatına hakaret edenler, İslam ümmetinin izzetine vesile olan canlarından hak yolunda geçen Lübnanlı gençleri sırtından hançerleyenler, Amerika ve Siyonistlere hoş görünmek için Şii bir hilalden söz edenler, Iraktaki Müslüman halka hizmet eden hükümeti yenilgiye uğratmak için güvensizliği ve kardeş kıyımını yayanlar ve Filistin milleti tarafından seçilen ve sevilen HAMAS hükümetini her yandan baskı altına alanlar, bilseler de bilmeseler de İslam tarihinin ve gelecek kuşakların nefretle anacakları ve gaddar düşmanın uşakları olarak tanımlayacakları suçlular ve canilerdirler.

 

Dünyanın hangi yöresinde olursa olsun Müslümanlar şu gerçeği bilmelidirler: Artık İslam'ın tahkir edilme ve gerileme dönemi sona ermiş ve yeni bir dönem başlamıştır. Müslümanların sürekli olarak Batı'nın kültürel ve siyasi pençesinde tutsak kalmaya, düşüncede, pratikte, ferdi ve toplumsal tutum ve davranışta onları taklit etmeye mahkûm oldukları düşüncesi bizzat Batılıların kendi eliyle ve onların azgınlık, gurur ve aşırılıkları sonucu Müslüman kitlelerin beyninden silinmiştir.

 

Batı; özellikle Amerika’nın egemenliği döneminde işlediği açık zulümleri, mantık dışı tutumları ve hadsiz hesapsız azgınlık ve gururu sonucu İslam dünyasında nefret edilen bir olguya dönüşmüştür.

 

Onların Filistin halkına karşı tutumları ve diğer yandan kan içici vahşi Siyonist rejime karşı tavırları, Siyonist rejimin nükleer silaha sahip olduğunu itiraf etmesine karşı tavırlarıyla İran'ın nükleer enerjiden barışçıl amaçlarla yararlanmasına karşı tavırları, Lübnan'a askeri saldırıyı desteklemeleri ve saldırgana silah ve siyasi destek sağlamaları ve diğer yandan Lübnanlı fedakâr genç mücahit ve direnişçilere karşı düşmanca tavırları, Arap ülkelerinden sürekli haraç alırken sürekli Siyonist rejime haraç vermeleri, İslam'ın mukaddesatına hakaret edenleri savunurken, Batının Papa gibi yüksek makamlarının bu yüce dine açıkça hakaret etmeleri diğer yandan da holokost ve Siyonizm gerçeği hakkında araştırma yapmayı, hatta soru işareti oluşturmayı bile suç saymaları, demokrasi adına Irak'ta ve Afganistan'a askeri saldırı, kıyım ve tahribat yapmaları ve buna karşılık Filistin'in, Irak'ın, Latin Amerika’nın, Amerika ve Siyonistlerin piyonlarının işbaşına gelmedikleri her yerde halk tarafından seçilmiş ve halkın yanında yer alan hükümetlere karşı komplo düzenlemeleri ve terörizmle mücadele yaygarasını koparıp diğer yandan Irak'taki azgın teröristlerle gizli görüşmeler düzenlemeleri ve onlara yardım etmeleri ve bunlara benzer tutumları, işte bu gibi mantık dışı ve düşmanca tutum ve tavırları, Müslüman halkların bütün gerçekleri görmelerinin sağlamış ve İslami uyanışa yardımcı olmuştur.

 

Bugün isteseler de istemeseler de İslam dünyasında derin kökleri olan bir hareket başlamıştır. İşte bu hareket kendine uygun bir zamanda İslam ümmetinin yeniden istiklale, izzete ve onurlu bir hayata kavuşmasına yol açacaktır.

 

Bu dönem, belirleyici ve tarihi bir dönemdir. Seçkinler, ulema ve aydınların omuzlarında ağır bir yükümlülük bulunmaktadır, her türlü zaaf, gevşeklik ve art niyetli davranışları (İslam adına) bir faciaya yol açabilir.

 

Din âlimleri mezhep adına yapılan bölücü çabalar karşısında susmamalıdırlar, aydınlar gençliğe ümit ruhunu aşılamakta kendilerine düşeni yapmaktan geri durmasınlar, siyasetçiler ve yöneticiler kendi halklarını sahnede tutsunlar ve onlara güvensinler. Müslüman devletler kendi aralarındaki dayanışmayı güçlendirsinler ve bu gerçek güçten emperyalist sultacıların tehdidi karşısında yararlansınlar.

 

Bugün Amerika ve İngiltere'nin istihbarat teşkilatları, Irak'ta, Lübnan'da, Kuzey Afrika ülkelerinde ve güçleri dâhilinde olan her yerde tüm güçleriyle ihtilaf ve tefrika virüsünü yaymaktadır. Hac toplantısı bizde bu tehlikeli hastalığa karşı bağışıklık meydana getirmelidir.

 

Bu ilahi toplantı, "Allah’a ve peygamberine itaat edin ve (birbirinizle) çekişmeyin, yoksa zayıf düşersiniz ve gücünüz kaybolup gider. Sabredin (direnin), kuşkusuz Allah sabredenlerle beraberdir" (Enfal: 46) buyuran ayeti sürekli bizim gözlerimizin önüne dikmelidir.

 

Bugün müşriklerden beri olduğunu ilan etmek, onlardan uzak olduğunu bildirmek bütün Müslüman milletlerin fıtratından ve kalbinden duyulan bir nidadır ve hac dönemi bütün milletler tarafından bu nidanın yüksek sesle yankılanacağı tek noktadır.

 

İşte bu fırsatı iyi değerlendirin, İslam ümmetine ve vaat edilen Mehdi'ye (Allah'ın selamı ona olsun ve onun zuhurunu yakın eylesin) dua ederek kendinizi bu denizde yıkayın.

 

Allah'tan hepiniz için muvaffakiyet, saadet ve haccınızın kabul edilmesini diliyorum.

 

Seyyid Ali Hamanei

 

3. Zilhicce. 1427