Amerika'nın 'gölge dışişleri bakanlığı' diye tabir edilen Dış İlişkiler Konseyi'nin yayın organı Foreign Affairs'te yayımlanan makale, Lübnan'daki köklü sorunları, Hizbullah'ın etki alanını ve İsrail ile çatışma potansiyeline ilişkin endişeleri vurguluyor.
YDH- Amerika'dan yayın yapan forum Foreign Affairs'te yayımlanan makalenin yazarları Maryclare Roche ile Michael Robbins, Lübnan'da iç bölünmelere rağmen, Hizbullah'ın özellikle İsrail'in yürüttüğü soykırım savaşına karşılık olarak bölgesel duruşuna belli bir düzeyde desteğin olduğunu yazdılar.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu geçtiğimiz günlerde ülkesinin Gazze'deki askeri operasyonları sona ererken İsrail'in dikkatini kuzeydeki düşmanı olan Lübnanlı Şii grup Hizbullah'a çevireceğini açıkladı.
İki tarafın İsrail'in 1982'de Lübnan'ı işgali, 1985'ten 2000'e kadar ülkenin güney kısmını işgali ve 2006'da iki taraf arasında yaşanan geniş çaplı savaşa dayanan uzun bir çatışma geçmişi var.
Son yıllarda İsrail ve Hizbullah düşük ölçekli sınır ötesi saldırılar düzenliyordu; ancak Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği korkunç saldırının ve ardından İsrail'in Gazze'ye düzenlediği askeri harekatın ardından bu saldırıların sıklığı ve ölçeği arttı. Son haftalarda iki taraf arasında yeni bir büyük savaşın patlak verebileceğine dair endişeler arttı.
Eğer böyle bir savaş çıkarsa, bu savaş, uçurumun kenarında olan bir ülkede çıkacaktır. 2019'da Lübnan ekonomisinin neredeyse tamamen çökmesinden bu yana sıradan Lübnanlılar büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı.
Umutsuzluklarının derinliği, 'Arap Barometresi' adlı kuruluşumuzun Şubat ve Nisan 2024 tarihleri arasında gerçekleştirdiği, hem kentsel hem de kırsal yerler dahil olmak üzere ülkenin tüm bölgelerini ve tüm ana mezhep topluluklarını kapsayan ulusal temsili bir anketin sonuçlarından açıkça anlaşılmaktadır.
Tarihsel olarak Lübnan, Arap bölgesinin petrol üreticisi olmayan en varlıklı ve gelişmiş ülkelerinden biriydi. Ancak ülkedeki şartlar, özellikle son yıllarda önemli ölçüde kötüleşti ve tüm taifelerden sıradan Lübnanlılar arasında yoğun hayal kırıklığı ve öfkeyi körükledi.
Vatandaşların yaklaşık yüzde 80'i gıdanın bulunmasının ve satın alınmasının şu anda bir sorun olduğunu söylüyor. Yüzde 68'i geçen ay bazen ya da sıklıkla daha fazla yiyecek alamadan yiyeceklerinin tükendiğini belirtmiştir.
Eylül 2023'ten bu yana anket yaptığımız ve çoğunluğu Arap olan yedi ülke arasında Lübnanlı katılımcılar su, elektrik, internet erişimi ve sağlık hizmetleri konusunda bölgedeki en düşük memnuniyeti bildirmiştir.
Lübnanlı katılımcılar aynı zamanda haftalık elektrik kesintisi yaşadıklarını en çok söyleyenler oldu: Yüzde 92'lik bu oran, 7 Ekim'den hemen önce yapılan ankette bir sonraki en kötü performansı gösteren Filistin topraklarının 43 puan üzerinde.
Aynı durum, Lübnanlı katılımcıların yüzde 65'inin bildirdiği haftalık su kesintileri için de geçerli olup, bu oran bir sonraki en kötü performans gösteren ülkenin (yine Filistin toprakları) 17 puan üzerindedir.
Gelecek için de çok az umut var. Vatandaşların sadece yüzde 13'ü önümüzdeki iki ila üç yıl içinde durumun iyileşeceğini düşünüyor. Anket yaptığımız Arap toplumları arasında, Lübnanlı katılımcılar ebeveynlerinden daha kötü durumda olduklarını en çok söyleyenler oldu (yüzde 50'nin üzerinde) ve sadece yüzde 28'i çocuklarının kendilerinden daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olacağını düşünüyor.
Lübnan 7 Ekim'den önce de son derece ihtilaflı bir ülkeydi. Lübnan 1975'ten 1990'a kadar büyük ölçüde korkunç bir iç savaş yaşamış ve bu savaş ana taifelere [dini ve mezhebi topluluklara] belirli siyasi haklar tanıyan zayıf bir barış anlaşmasıyla sona ermiştir. Örneğin Lübnan'ın cumhurbaşkanı Hıristiyan, başbakanı Sünni ve meclis başkanı Şii olarak belirlenmiştir.
Ancak Hizbullah'ın son otuz yıldaki yükselişi bu güç dengesini temelden değiştirdi. Dünyadaki en ağır silahlı devlet dışı aktör olan Hizbullah, çoğu Batılı ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır.
Ancak Lübnan içinde yasal bir siyasi parti ve bir güvenlik gücü olarak faaliyet gösteriyor: Parti, özellikle güney ve doğuda olmak üzere ülkenin büyük bir bölümünü etkin bir şekilde yönetiyor.
Hizbullah ayrıca kontrol ettiği bölgelerde yaşayanlara normalde ulusal hükümet tarafından sağlanması gereken temel hizmetleri de sağlıyor. Parti, aslında devlet içinde devlet olarak faaliyet gösteriyor.
Ne ulusal hükümet ne de Lübnan Silahlı Kuvvetleri Hizbullah'a karşı koyabilecek kapasiteye sahip değil; bu da partinin Lübnan'ı İsrail ile tek başına bir savaşa sürükleyebileceği anlamına geliyor.
Arap Barometresi araştırması, Lübnan siyasetinde itici bir güç olmasına ve ülkenin güney ve doğusunda yoğunlaşan Şii nüfus arasında yüksek düzeyde desteğe sahip olmasına rağmen, Hizbullah'ın ülke genelinde yaygın bir desteğe sahip olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Yine de pek çok Lübnanlı, Hizbullah'ın bazı temel pozisyonlarını destekliyor. Lübnanlılar ezici bir çoğunlukla Filistinlilerin haklarını destekliyor ve İsrail'i Gazze'deki eylemlerinden dolayı kınıyor.
Bulgular, Hizbullah'ın bölgesel meselelerdeki rolüne verilen desteğin Şii olmayan Lübnanlılar arasında arttığını açıkça ortaya koyuyor ki bu da neredeyse kesin olarak partinin Gazze'deki savaşın ardından İsrail'e karşı gösterdiği direnişten kaynaklanıyor.
İsrail'in Hizbullah'a saldırmak için Lübnan'ı işgal etmesi halinde partiye olan desteğin daha da artması muhtemeldir.
Güven meselesi
Arap Barometresi araştırması, Hizbullah'ın Lübnan'daki önemli etkisine rağmen, Lübnanlıların nispeten azının onu desteklediğini ortaya koyuyor. Sadece yüzde 30'luk bir kesim Hizbullah'a 'oldukça fazla' ya da 'büyük ölçüde' güvendiğini söylerken, yüzde 55'lik bir kesim ise 'hiç güvenmediğini' belirtiyor.
Güven düzeyleri dini ve mezhebi topluluklara göre büyük farklılıklar gösteriyor. Şii nüfusun yüzde 85'i Hizbullah'a 'büyük ölçüde' ya da 'oldukça fazla' güvendiğini söylüyor.
Buna karşılık Sünnilerin ve Dürzilerin sadece yüzde dokuzu, Hıristiyanların ise yüzde altısı aynı şeyi söylüyor.
Arap Barometresi'nin 2022'de Lübnan'da yaptığı son anketten bu yana Hizbullah'a duyulan güven Şiiler arasında yedi puan artarken Hristiyanlar, Sünniler ve Dürziler arasında değişmedi.
Lübnanlılar arasında Hizbullah'ın bölge siyasetindeki rolüne yönelik geniş bir destek de söz konusu değil.
Sadece üçte biri Hizbullah'ın bölgesel siyasete dahil olmasının Arap dünyası için iyi olduğuna 'katıldığını' ya da 'kesinlikle katıldığını' söylerken, yüzde 42'lik bir çoğunluk kesinlikle katılmadığını belirtiyor.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Lübnanlı Şiiler Hizbullah'ın bölgesel meselelerdeki rolünü en yüksek oranda olumlu bulurken (yüzde 78), Sünnilerin sadece yüzde 13'ü, Hıristiyanların yüzde 12'si ve Dürzilerin yüzde 16'sı olumlu buluyor.
Bununla birlikte, Hizbullah'ın bölge siyasetindeki rolünün olumlu olduğu algısı 2022'den bu yana dokuz puan artmıştır ve dikkat çekici bir şekilde bu destek artışı, bu konudaki görüşleri son iki yılda değişmeyen Şiilerden gelmemektedir.
Bunun yerine, artan destek Dürziler arasında on puanlık, Sünniler arasında sekiz puanlık ve Hristiyanlar arasında yedi puanlık bir artışla diğer mezheplerin üyelerinden gelmektedir.
Bu artış muhtemelen Hizbullah'ın kendisine verilen derin destekten ziyade İsrail'e karşı duruşuna duyulan sempatiye işaret etmektedir.
Tüm mezheplerden Lübnan vatandaşları İsrail'in Gazze'deki askeri harekatından dehşete düşmüş durumda.
"Çatışma" ile "soykırım" arasında değişen yedi terimden oluşan bir listede, İsrail'in Gazze'deki operasyonlarını tanımlamak için kullandıkları en yaygın terimler "soykırım" (katılımcıların yüzde 36'sı bu terimi seçti) ve "katliam" (yüzde 25).
Bu arada, Lübnanlıların yüzde 78'i İsrail'in Gazze'yi bombalamasının "terörist bir eylem" olduğunu söylerken, Hizbullah'ın Kuzey İsrail'deki saldırılarını "terörizm" olarak görenlerin oranı sadece yüzde 11'dir.
Hizbullah'ın başlıca hamisi İran'dır, dolayısıyla Lübnanlıların İran'a bakışlarının Hizbullah'ın bölge siyasetindeki rolüne ilişkin tutumlarını yansıtması şaşırtıcı değildir.
Lübnanlıların yüzde 36'sı İran'a 'çok olumlu' ya da 'biraz olumlu' bakarken, mezhepsel bölünme bir kez daha göze çarpıyor:
Şiilerin yüzde 80'i İran'a olumlu bakarken, Dürzilerin sadece yüzde 26'sı, Sünnilerin yüzde 15'i ve Hıristiyanların yüzde 15'i İran'a olumlu bakıyor.
Bu düşük genel destek seviyesine rağmen, İran'a yönelik bu olumlu görüşler 2022'den bu yana yüzde sekiz puan artmıştır ve bu artış esas olarak Şii olmayanlar arasındaki görüşlerin değişmesinden kaynaklanmıştır.
İran'ın imajı en çok Dürziler (dokuz puan), ardından Hristiyanlar (beş puan) ve Sünniler (dört puan) arasında iyileşmiştir.
Özellikle Lübnan'daki Şii olmayan mezhepler arasında İran'a yönelik kayma, ABD'ye yönelik destekteki çöküşle birlikte gerçekleşmiştir.
2024'te Lübnanlıların sadece yüzde 27'si ABD'ye olumlu bakarken, bu oran 2022'de yüzde 42'ye düşmüştür. [Amerika'ya yönelik olumlu görüşlerdeki azalmanın veriye döküldüğü cümlelerde 2022 yılında %42; 2024'te ise %27 olması gerekirken metinde bu şekilde yazılmış./YDH]
Amerika'ya en olumlu yaklaşanlar Hıristiyanlar (yüzde 49) olurken, onları Dürziler (yüzde 32) ve Sünniler (yüzde 25) takip ediyor.
Şiiler arasında ise bu oran son derece düşük: yüzde beş.
Değişim en dramatik şekilde Dürziler arasında yaşanmış ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yönelik olumlu görüşler yüzde 31 puan azalmıştır.
Olumlu görüş Hıristiyanlar arasında 13 puan, Sünniler arasında 11 puan ve Şiiler arasında sekiz puan düşmüştür.
Hizbullah'ın konumunun Lübnanlıların Gazze'deki durumu nasıl gördüğüne göre şekillendiği konusunda çok az şüphe var.
Ancak grubun kazanımlarına rağmen, politikaları ve eylemleri mezhepler arası çok fazla destekle sonuçlanmamıştır. Ulusal düzeyde vatandaşların sadece yüzde 12'si Hizbullah'a siyasi bir parti olarak yakınlık duyuyor.
Şiiler, ülkedeki tüm partiler arasında üyelerinin yüzde birden fazlasının kendilerini Hizbullah'a en yakın hissettiklerini söylediği tek Lübnan mezhebidir. Şiiler arasında bile Hizbullah'a en yakın hissettiğini söyleyenlerin oranı sadece yüzde 39. Bu oran hiçbir siyasi partiye yakın hissetmediğini söyleyenlerin oranıyla (yüzde 37) hemen hemen aynı.
Düşmanımın düşmanı
Gazze'deki savaşın önemi göz önüne alındığında, anketten çıkan bir sonuç biraz şaşırtıcı. Arap Barometresi'nin Eylül 2023'ten bu yana anket yaptığı yedi ülkedeki Arap nüfusu arasında tek başına Lübnanlılar, Biden yönetiminin Filistin meselesi yerine Orta Doğu'da ekonomik kalkınmaya öncelik vermesi gerektiğini söylüyor.
Lübnanlıların çoğunun Filistinlilere karşı muazzam bir empati hissettiği ve Washington'a karşı derin bir şüphecilik beslediği düşünüldüğünde, bu bulgu Lübnan'daki koşulların ne kadar vahim hale geldiğinin altını çiziyor.
Gerçekten de Lübnanlı katılımcılar yabancı aktörlerden yardım alma fikrine genel olarak sıcak bakıyor; Lübnan hükümetinin 2022 yılında ülkeyi kurtarmak için Uluslararası Para Fonu ile yaptığı anlaşmayı, bazı şartları popüler olmasa da, destekleyenlerin oranı yüzde 62.
Lübnanlılar yabancı aktörlere yöneliyor çünkü devam eden siyasi ve mali kriz vatandaşların kendi hükümetlerine olan güvenini ve dini liderlerine olan inancını yok etti.
Lübnan vatandaşları, Arap Barometresi'nin anket yaptığı ülkeler arasında siyasi liderlere ve kurumlara en düşük düzeyde güven duyan ülke.
Ankete katılan her on Lübnanlıdan dokuzu hükümete, parlamentoya, cumhurbaşkanına veya başbakana ya hiç güvenmediğini ya da çok az güvendiğini belirtmiştir.
Lübnan vatandaşlarının yüzde 94'ü hükümetin performansından memnun olmadığını söylüyor. Dahası, her dört kişiden üçü dini liderlere güvenmediğini söylerken, yüzde 65'i dini liderlerin de dindar olmayanlar kadar yolsuzluğa meyilli olduğunu belirtiyor.
Kayda değer bir güvenilirliğe sahip olduğu düşünülen tek kamu kurumu, katılımcıların yüzde 85'inin güvenini kazanmış olan Lübnan Silahlı Kuvvetleri'dir; bu oran Hizbullah'a ya da diğer aktörlere duyulan güvenden çok daha yüksektir.
Tüm mezheplerin mensupları Lübnan ordusuna benzer düzeyde güven duyduklarını ifade etmektedir. Bu durum, Lübnan ordusunun Lübnan'daki tüm mezheplerin üyelerini bünyesinde barındırması ve ülkedeki en büyük işveren olması, askerler ve aileleri için çok önemli bir güvenlik ağı sağlamasıyla ilgili olabilir.
Hem İsrail hem de Hizbullah aralarındaki çatışmayı tırmandırma ihtimalini düşünürken, yeni bir savaşın hangi bağlamda gerçekleşeceğini göz önünde bulundurmalılar: Lübnan'da yoğun bir güvencesizlik dönemi yaşanıyor.
Lübnan vatandaşları büyük ölçüde Hizbullah'a (ve İran'a) karşı temkinli olmaya devam ediyor, ancak neredeyse hepsi İsrail'in Gazze'deki savaşından dehşete düştü ve bazıları Hizbullah'ın İsrail'e karşı savaşını giderek daha fazla onaylar hale geldi.
Bu temel mantık -düşmanımın düşmanı dostumdur- İsrail'in örgüte karşı daha büyük bir savaş başlatması ve özellikle de İsrail güçlerinin Lübnan'ı işgal etmesi halinde daha da güçlenecektir.
İsrail'in Lübnan'da başlatacağı bir askeri harekat, sıradan vatandaşların halihazırda karşılaştığı zorlukları önemli ölçüde artıracak ve pek çok kişi Hizbullah'ı desteklemeyi vatanlarını savunmanın pragmatik bir yolu olarak görmeye başlayacak ve İsrail'in hedeflerine ulaşması daha da zorlaşacaktır.
Aynı zamanda Hizbullah savaşın Lübnan'a yayılmasına neden olan taraf olarak görülürse, 7 Ekim'den bu yana Lübnan'ın Şii olmayan nüfusundan kazandığı sınırlı desteği de kaybedebilir.
Sıradan Lübnanlılar anavatanlarında bir savaş istemiyor. Eğer bir savaş çıkarsa ve Hizbullah'ı suçlarlarsa Hizbullah'ın popülaritesi düşebilir.
Lübnanlıların İsrail'in Gazze'deki eylemlerine ilişkin son derece olumsuz görüşleri göz önüne alındığında, Hizbullah'a verilen sınırlı desteğin azalmasının İsrail'e yönelik görüşlerde olumlu bir değişikliğe yol açması pek olası görünmüyor. Bu da birçok Lübnanlının zaten zor olan koşullarını daha da zorlaştıracak bir savaşta her iki ana aktöre de karşı çıkmasına neden olacaktır.
Çeviri: YDH