İşgal altındaki Suriye'ye ait Golan Tepeleri'nin halkı, Suriye miraslarına güçlü bir bağlılık göstererek İsrail'in benlik duygularını aşındırma girişimlerini etkili bir şekilde engelledi. El-Meyadin'deki makale, Mecdel Şems saldırısını bu gerçekliğin ışığında inceliyor.
YDH- El-Meyadin'de yayımlanan makalenin yazarı Ahmed Karakira, Golan Tepeleri sakinlerinin İsrail işgaline karşı tarihsel direnişini ve İsrail makamlarının uyguladığı baskıcı önlemlere rağmen İsrail vatandaşlığını kabul etmeyi kararlılıkla reddettiklerini ve işgalin Golan'ı gerçek Arap kimliğinden ve çevresinden izole etme ve koparma konusundaki başarısızlığını vurguluyor.
İsrail işgali altındaki Suriye'nin Golan Tepeleri, geçtiğimiz Cumartesi günü bir füzenin Dürzi kasabası Mecdel Şems'teki bir futbol sahasına düşerek 12 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden olmasının ardından manşetlere taşındı. İsrail suçu Hizbullah'ın üzerine atmakta gecikmedi ve Lübnanlı grubun kasabayı bir "İran roketi" ile hedef aldığını iddia etti. "Kahraman" rolünü oynayan işgalci İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da ofisinden yapılan açıklamaya göre "İsrail'in bu canice saldırıyı cevapsız bırakmayacağını ve Hizbullah'ın bunun bedelini daha önce ödemediği kadar ağır ödeyeceğini" söyledi. Hizbullah ise İsrail'in 1967'de Golan Tepelerini işgal etmesinden bu yana pek çok sakininin İsrail vatandaşlığını reddettiği Mecdel Şems'i hedef aldığını yalanladı.
Lübnanlı Direniş grubu yaptığı açıklamada "Mecdel Şems'in hedef alındığına dair bazı düşman medya ve çeşitli medya platformlarında yer alan iddiaları kategorik olarak reddettiğini" belirtti. Açıklamada "İslami Direniş'in bu olayla hiçbir bağlantısı yoktur" denildi. Daha sonra Axios, Amerikalı bir yetkiliye dayandırdığı haberinde Hizbullah yetkililerinin BM'ye Golan Tepeleri'ndeki olayın İsrail'in önleme füzesinin Golan'ın en büyük kasabası olan Mecdel Şems'teki çocuk parkına isabet etmesi sonucu meydana geldiğini söylediğini aktardı. Ayrıca, bazı medya kuruluşlarının muhabirleri isimlerini vermedikleri bazı görgü tanıklarının sahaya bir önleme füzesinin düştüğünü gördüklerini ancak İsrailli yetkililerin misillemesinden korktukları için kamera önünde konuşmayı reddettiklerini belirttiklerini aktardı.
Birkaç gün sonra İsrail işgal güçleri Beyrut'un güney banliyölerine bir saldırı düzenleyerek Hizbullah'ın üst düzey askeri lideri Seyyid Fuad Şukr'un öldürülmesine neden oldu. Şukr için düzenlenen büyük cenaze töreninde bir konuşma yapan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, İsrail rejiminin Beyrut'a yönelik saldırısını Mecdel Şems'teki olaya bir "yanıt" olarak göstermeye çalıştığını söyledi. Direniş'in bu suçlamayı ve kapsamlı bir soruşturmanın ardından sorumluluğu da reddettiğini yineleyen Nasrullah, "bizim saldırımız olsaydı, hata bile olsa sorumluluğu üstlenecek cesarete sahibiz ve bu konuda emsallerimiz var" dedi.
Ayrıca Seyyid Nasrullah, gerçeği gösteren ve çok sayıda askeri uzman tarafından bile öne sürülen büyük kanıtlara rağmen "İsrail'in Mecdel Şems'teki olayın bir İsrail önleme füzesinden kaynaklandığı hipotezini kabul edemeyeceğini" belirtti. Direniş'i suçlamanın amacının işgal altındaki Golan'ın Dürzi halkı ile Hizbullah ve onun arkasındaki Şii mezhebi arasında mezhep çatışmasını körüklemek ve böylece Aksa Tufanı'nın Araplar ve bölge halkı arasındaki birlik ve dayanışmaya yönelik en önemli kazanımlarını baltalamak olduğunu" belirtti.
Hizbullah lideri, "Dürzi toplumu liderlerinin farkındalığı ve sağlam duruşları sayesinde" bu çekişmenin bastırıldığını ve etkisiz hale getirildiğini teyit ederek, Dürzilerin siyasi ve ruhani liderlerine duruşlarından dolayı teşekkür etti. Kasabada Cumartesi günü saldırının kurbanları için bir cenaze töreni düzenlenirken İsrail Kanal 13, Mecdel Şems sakinlerinin törene katılan Başbakan Benjamin Netanyahu'nun Likud partisi üyelerine saldırdığını bildirdi. Bu arada İsrail haber sitesi Walla, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in kasabaya gelişinde ret ve protestolarla karşılaştığını belirtti. "Defol git buradan. Seni burada istemiyoruz, seni katil" diye bağıran kasabalılar, İsrailli bakanı çocukların kanından faydalanmakla suçladı.
El-Meyadin muhabiri Hana Muhammed merminin düştüğü yeri ziyaret etti ve İsrail'in saldırının arkasında Hizbullah'ın olduğu yönündeki söylemine karşı çıkan kasaba sakinlerinin tanıklıklarını topladı. Suriye Arap Haber Ajansı (SANA) da Mecdel Şems sakinlerinin Netanyahu'yu "faşist" ve "suçlu" olarak nitelendirerek kasabadan kovmaya çalıştıklarını bildirdi. Netanyahu Mecdel Şems'e üst düzey güvenlik yetkililerinden oluşan bir konvoyla birlikte gelmişti. El-Meyadin'in işgal altındaki topraklardaki muhabiri Netanyahu'nun yerel saatle 14:00 sularında Mecdel Şems'a vardığını ve kasabanın İsrail tarafından atanan konsey başkanı tarafından idari bir binada karşılandığını bildirdi. Netanyahu görünmemek için binanın arka kapısından içeri girmiş.
Haberin kasaba sakinlerine ulaşmasının ardından, söz konusu binanın dışında toplanan yüzlerce kişi Netanyahu'nun işgal altındaki Suriye kasabasına yaptığı ziyareti protesto etti. Göstericiler İsrail başbakanını "çocuk katili" ve "suçlu" olarak suçladılar. El-Meyadin'e konuşan yerel halk, Netanyuahu'nun kasabaya yaptığı ziyaretin 15 dakikadan fazla sürmediğini, olayın İsrail başbakanını karşılamayı reddeden kasaba sakinlerini öfkelendirdiğini söyledi. El-Meyadin ayrıca bazı yerel halkın Netanyahu'nun gelişi öncesinde İsrail işgal güçlerinin evlerini ve çatılarını koruma noktası olarak kullanmasına izin vermediğini de tespit etti. Bugüne kadar Mecdel Şems sakinlerinin büyük çoğunluğunun Suriyeli kimliğini koruması ve sadece %20'sinin İsrail vatandaşlığını kabul etmiş olması dikkat çekicidir. İsrail medyası daha önce, 2018 yılında İsrail işgal makamları tarafından düzenlenen yerel seçimlerde yaklaşık 12 bin kişilik nüfustan sadece 272 kişinin oy kullandığını bildirmişti.
İsrail'in Suriye'ye ait Golan Tepelerini yasadışı işgali
Mecdel Şems olayının ardından Golan Tepeleri'ndeki mevcut durumu daha iyi anlamak için, bu bölgenin İsrail rejimi işgalinden bu yana tarihine bakmak çok önemlidir. 1967 yılında Arap ve İsrail güçleri arasında yaşanan ve Altı Gün Savaşı olarak bilinen savaşta İsrail, Gazze Şeridi, Batı Şeria, Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri'ni işgal etmeyi başarmıştı. Golan, 1.860 kilometrekarelik bir alana yayılmakta ve Suriye'nin toplam yüzölçümünün %1'ini oluşturmaktadır. Haziran 1967 savaşı sırasında "İsrail" bu bölgenin yaklaşık 1 bin 250 kilometrekaresini işgal etmiş, Suriye ise Ekim 1973 savaşının ardından 100 kilometrekaresini geri almıştır. İsrail işgal güçleri Golan nüfusunun %95'inden fazlasını -yaklaşık 140 bin Suriye vatandaşını- yerinden etti ve toplam 340 köy ve Kuneytra şehrini kapsayan köylerini yıktı.
Yerleşimci-sömürgeci bir rejim olarak İsrail, Suriye köylerinin kalıntıları üzerinde kademeli olarak 33 tarım yerleşimi ve en az 26 bin yerleşimci nüfusuyla Katzrin şehrini kurdu. Ayrıca, bazıları yerleşim yerlerinin içinde ve çevresinde olmak üzere, yaklaşık iki milyon mayın içeren 76 mayın tarlası yerleştirdiler. Şu anda "İsrail", 1949 Ateşkes Anlaşması uyarınca 100 kilometrekarelik askerden arındırılmış bölge de dahil olmak üzere Golan Tepeleri'nin yaklaşık 1.176 kilometrekaresini işgal etmektedir. İşgal altındaki Golan Tepeleri'nde beş köy bulunmaktadır: Mecdel Şems, Mesada, Bukata, Eynkiniya ve Gahajar. Yerel verilere göre, beş köyün sakinlerinin yaklaşık %10'u tarım sektöründe çalışıyor ve İsrailli yerleşimciler tarafından kullanılan 110 bin dönüme kıyasla tarım için yalnızca yaklaşık 21 bin dönüm kullanıyor.
Golan halkı yüzyıllardır olmasa da onlarca yıldır bölgeyi ekip biçiyor ve başta elma olmak üzere zeytin ve meyveleriyle ünlü. Ancak, sınırlı su kullanımı yerel sulama ihtiyaçlarını karşılamamakta, çiftçiler yılda yaklaşık beş milyon milimetre küp su almakta ve bu da tarımsal üretim miktarını etkilemektedir. BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi'ne göre, genişleyen İsrail yerleşimleri ve faaliyetleri, ayrımcı fiyatlandırma ve ücretler yoluyla Suriyeli çiftçilerin suya erişimini kısıtladı. Araştırmacı Scott Kennedy'nin Golan Dürzileri: Şiddet İçermeyen Direniş Örneği başlıklı çalışmasına göre, Golan'daki ana su kaynaklarından bazıları yerleşimciler tarafından özel kullanım için ele geçirildi ve diğer su kaynakları kısmen İsrail'de kullanılmak üzere yönlendirildi. Orta Golan aynı zamanda hayvancılık açısından en zengin bölgelerden biri olarak biliniyor, ancak İsrail işgalinin otlakları gasp etmesi nedeniyle bu sektör yerel ekonomiden yok oldu.
İsrail hükümeti, vahşi doğasını yansıtan bir hareketle, 1981 yılında Knesset tarafından kabul edilen "Golan Tepeleri Yasası" ile Golan Tepeleri'ni resmen "ilhak" etti ve bu kararı "hükümsüz, geçersiz ve uluslararası yasal etkisi olmayan" olarak kabul eden uluslararası kararları ihlal etti. 28 Kasım 2023'te Birleşmiş Milletler tarafından da teyit edilen bir duruş. BM ve uluslararası toplumun bu toprakların "ilhakını" tanımamasına ve uluslararası hukukun Golan Tepeleri'ndeki 33 İsrail yerleşimini yasadışı saymasına rağmen, "İsrail" attığı adımın tanınması için umutsuzca çabaladı ve nihayet 2019 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump tarafından tanındı. Ardından işgal altındaki Golan Tepeleri'nde Trump'ın adını taşıyan yeni bir yerleşim kuruldu. Joe Biden'ın 2020'de göreve gelmesinden sonra bile, yönetimi kararı tersine çevirmedi ve bölgeden işgal altındaki Suriye toprakları yerine "kuzey İsrail" olarak bahsetti. Aynı bağlamda, 26 Aralık 2021'de, o dönemde Naftali Bennett tarafından yönetilen İsrail hükümeti, bölgeye 23 bin yerleşimciyi çekmeyi amaçlayan bir milyar dolarlık bir başlangıç bütçesiyle, 2030 yılına kadar Golan'daki Yahudi nüfusunu iki katına çıkarma planını onayladı.
Golan sakinleri İsrail vatandaşlığını reddediyor, Suriye kimliğini onaylıyor
İsrail'in geçersiz kararları, işgal altındaki topraklarda yaşayanların kendi kaderlerini tayin etme haklarını savunmalarını engellemedi. 1981'de Golan Tepeleri sakinlerinin %90'ından fazlası İsrail "vatandaşlığını" reddetti. Filistinli bir avukat ve insan hakları aktivisti olan Jonathan Kuttab, 1983 yılında verdiği bir röportajda "İsrail kimlik kartlarını kabul edenlerin genellikle tüm toplum tarafından dışlandığını" hatırlattı. "İsrail kimliğini kabul eden herkesin gerçekten de kendini toplumdan kopardığına karar verdiler, 'Artık bizden biri değiller, artık Dürzi değiller'" diyor. Scott Kennedy de Golan Dürzileri: Şiddet İçermeyen Direniş Örneği adlı çalışmasında konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alarak şunları yazmıştır:
"İsrail kimliğini kabul edenler bedel ödeyecekti: çok az kişi onlarla konuşuyor ya da evlerine giriyordu; topluluk etkinliklerine, düğünlere ya da cenazelere davet edilmiyorlardı; ve dini toplantılara alınmıyorlardı. Ölüleri cemaatin dualarından mahrum bırakıldı. Üzerlerinde öylesine büyük bir sosyal baskı vardı ki, birkaç inatçı dönek dışında hepsi kartlarını iade etti. Tövbe edenlerin ise kamuoyu önünde tövbe etmeleri ya da kapı kapı dolaşarak komşularından özür dilemeleri ve hapse atılanların ailelerine destek olmak için para yardımında bulunmaları gerekiyordu."
Kuttab'a göre, İsrail Knesset'i Golan'ın "ilhakına" izin veren bir yasayı kabul ettikten sonra, bölge sakinleri İsrail hükümetine başvurarak, kendilerini İsrail vatandaşlığına zorlayacak olan kararın iptali için dilekçe verdiler. Talepleri reddedilince, işgal makamlarının önlemlerine uymayacaklarını açıkladılar. Kuttab, "İsrail bize ne isterse yapabilir, mesela topraklarımıza el koyabilir. Bizi öldürebilirler. Ama bize kim olduğumuzu söyleyemezler. Kimliğimizi değiştiremezler" dediğini aktardı Golan köylülerinin. "İlhak" kararının ardından Golan sakinleri İsrail diktasına karşı koymak amacıyla kahramanca bir şiddet içermeyen direniş başlattı.
Bu adımları detaylandıran Kennedy, işçilerin çalışmayı reddetmesinin işgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki endüstriyi birkaç hafta boyunca kesintiye uğrattığını ve yaşlılar ile gençlerin ekinleri hasat etmek için İsrail'in dayattığı sokağa çıkma yasaklarına meydan okuduğunu belirtti. İsrail askerleriyle karşı karşıya gelen kadın grupları en az 16 silah ele geçirdi ve bunları ordu subaylarına teslim ederek askerlerin geri çekilmesini talep etti. Silahlar bazen tutukluların serbest bırakılması karşılığında takas edildi. Grevden yararlanan bir köy, İsrail makamları tarafından yıllardır finansman ve izin verilmeyen büyük bir kanalizasyon projesini tamamladı. Grev sırasında ayrıca hendekler kazıldı ve boru hatları döşendi.
Köylüler, mahsulün herkes tarafından paylaşılacağı anlayışıyla topluluk çapında ağaç ilaçlama gibi kooperatif ekonomik yapılar geliştirmeye başladılar. Ayrıca kendi okullarını da kurmaya başladılar. Dört ay sonra, İsrailli yetkililer Golan sakinlerini İsrail "vatandaşlığını" kabul etmeye zorlama çabalarının askıya alınacağını belirtti. Bölge sakinleri, 1 Nisan 1982'de İsrail'in kendilerine "vatandaşlık" dayatma çabalarının sona ereceğine inandırıldı, ancak "İsrail" Golan halkına yönelik baskıcı önlemlerini daha da artırdı.
Bir medya karartmasının ortasında, tahminen 14 bin - 15 bin İsrail askeri bölgeye baskın düzenledi ve 43 günlük bir kuşatma uygulayarak köylerin elektrik ve suyunu kesti ve birçok evi tahrip etti. Bir gösteride dokuz kişi yaralandı ve yakındaki hastanelere giden ambulans hizmetleri engellendiği için en az iki kişi hayatını kaybetti. Her gün en az 150 kişi gözaltına alındı, on dördü dört ila beş ay hapis cezasına çarptırıldı ve çoğu İsrail kimliği taşımadığı için para cezasına çarptırıldı. Kuşatma sırasında İsrail askerleri kapı kapı dolaşarak Suriye döneminden kalma kimlik belgelerine el koydu ve bunları İsrail kimlikleri ile değiştirdi. Ertesi sabah, Golan'ın çeşitli köylerinin meydanları atılmış İsrail kimlikleriyle doluydu; bu da köy sakinlerinin, doğrudan kişisel zarar tehditlerine ve toplumsal baskıya katlanmak zorunda kalmaları anlamına gelse bile, İsrail kimliğini kesin olarak reddettiklerinin bir işaretiydi.
Bölge sakinlerinin şiddetli direnişi, topraklarına ve Suriyeli Arap kimliklerine bağlılıkları sonucunda İsrail hükümeti sonunda kuşatmayı kaldırdı, askerlerini geri çekti, kontrol noktalarını kaldırdı ve Golan sakinlerini yalnız bıraktı. Ancak bugün, Golan sakinlerinin çoğu, öncelikle işyerlerine seyahat etmek için, statülerinin yerleşik ve vatandaş olmayan olarak tanımlandığı İsrail kimlik kartlarını istemeyerek taşıyor. Onların durumu, İsrail "vatandaşlığını" reddeden işgal altındaki Kudüs'ün doğu kesimi sakinlerinin durumuna benziyor. İsrail medyası, işgal altındaki Golan Tepeleri sakinlerinin, "İsrail" bölgeyi 1967'de işgal ettikten ve 1981'de "ilhak" ettikten sonra bile anavatanları Suriye ile yakın bağlarını koruduklarını vurgulamaktadır; bu da işgalin Golan'ı gerçek Arap kimliğinden ve çevresinden izole etmeyi ve koparmayı başaramadığını kanıtlamaktadır.
İsrail'in işgal altındaki Golan Tepeleri'nde yaşayanların hareketlerine getirdiği kısıtlamalara rağmen, bölge sakinleri hala Mecdel Şems'ı Suriye'nin kurtarılmış bölgesinden ayıran bir tepeye çıkıyor ve hafta sonları ve tatillerde ayrı düştükleri akrabalarıyla iletişim kurmak, selamlaşmak, iyi dileklerini iletmek ve sohbet etmek için hoparlörler kullanıyor, bu da bölgeye "Bağıran Tepe" adının verilmesine neden oluyor. İsrail rakamlarına göre, Golan'da yaşayan 21 bin Dürzi'den sadece 4,300'ü İsrailli olarak kabul edilirken, bunların bir kısmı daha önce vatandaşlığı kabul etmiş ebeveynlerinden "yasal statülerini" miras olarak almış, büyük çoğunluğu ise kendilerini Suriyeli olarak tanımlamaktadır.
Yukarıda bahsi geçen tarihi detaylar, işgal altındaki Golan Tepeleri sakinlerinin İsrailizasyonunu amaçlayan İsrail yasalarına tarihsel olarak direndiklerinin kanıtıdır. Görünen o ki "İsrail" Mecdel Şems olayını Golan'daki işgalini daha da sıkılaştırmak ve halkını Suriyeli Arap kimliğinden koparmak için bir bahane olarak kullanıyor.
Silahlı direniş
Silahlı direnişle ilgili olarak Eduardo Ebullatif'in çalışması Golan Tepeleri'nde İsrail işgaline karşı askeri direnişin izini sürmüştür. Direniş üyeleriyle yapılan görüşmelere dayanan çalışma, İsrail'in bölgeyi işgal etmesinin hemen ardından Golan'dan yaklaşık 50 kişilik bir genç grubun gizli bir Direniş hareketi oluşturduğunu ortaya koymuştur. Kurucu üyelerden birine göre, grubun amacı Suriye ordusuna istihbarat sağlamaktı ve herhangi bir dini, ailevi, aşiretsel ya da mezhepsel bağ olmaksızın tamamen üyelerinin vatanseverlik duygularıyla hareket ediyordu. Üç operasyonel hücreden oluşan bu Direniş ağının ana faaliyeti istihbarat toplamak ve Suriye ordusuyla iletişim kurmaktı.
Ayrıca 12 gençten oluşan bir grup, Golan'daki İsrail askeri alanlarının yakınına mayınlar yerleştirerek askeri Direnişlerini tırmandırdı ve 1200 roket içeren bir İsrail tank mühimmat deposuna başarılı bir saldırıyla sonuçlandı. Direniş hücresinin ortaya çıkarılmasının ardından, bazı üyeler İsrail hapishanelerinde 25-32 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve ikisi İsrail işgal güçlerinin elinde öldürüldü.
Çeviri: YDH