'Gazze savaşı' ve 'İsrail ordusunda mental çöküş' bağlamında bir ilk olduğu iddia edilen Ha-makom raporu, Batı destekli İsrail askeri medyasının sansür mekanizmasıyla sahadaki gerçekliğin çelişkili içeriğini gözler önüne serdi.
YDH- Bu senenin ortalarında, Gazze savaşının başlamasından bu yana ruh sağlığı hizmeti talep eden İsrailli askerlerin sayısının kayda değer ölçüde arttığı bildirildi.
Haaretz, ''artışın hem askere alınan askerler ve yedekler hem de asker aileleri arasında görüldüğünü'' kaydetti.
Tel Aviv merkezli, bağımsız araştırmacı gazetecilik portalı Ha-makom'da yayımlanan bir rapor İsrailli askerlerin yıpranma oranının yüksekliğini odağına alıyor.
Askerden kaçmak isteyen askerlerin oranındaki yüksekliğe de değinen rapor, hapse atılma korkusu ve ailelerinin taciz edilmesi endişesi ile İsrail askerlerinin askerliğe devam etmek zorunda bırakıldığını öne çıkardı.
Rapora göre, İsrail askerleri ''siyah'' bayrak çekti -askeri argoda bu, depresif, yıpranmış ve motivasyonsuz oldukları anlamına geliyor.
“Sessiz ve susturulmuş ret: Düzenli savaşçılar artık savaşmaya devam etmek istemiyor” başlıklı araştırma inceleme raporu, İsrail ordusunun ''yelkenlerinde kalan küçük rüzgarın da tükenmek üzere'' olduğunu duyuruyor.
İsrail ordusundaki 'Burada ne yaptığımızı anlamıyoruz'' seslerinin çığlığa dönüştüğünü kaydeden rapora göre, ordudan komando tugayına, Givati'den paraşütçülere, tüm piyade birliklerinden giderek daha fazla asker, askerliği reddetmekten başka seçenekleri olmadıklarını ifade ediyor.
Rapora göre, Nahal Tugayı askerleri ev tatiline gittikten sonra orduya bir daha dönmedi; 30 askerden oluşan bir müfrezeden sadece altısı geldi ve geri kalanlar kaçtı.
20'den fazla işgal askeri ebeveyni ve askeri personeliyle yapılan görüşmeler ''tükenmişlik ve amaçsızlık'' olgusunun paraşütçüler, Givati ve komando tugaylarında da bir vakıa olduğunu gösteriyor.
''İsrail askerleri için tükenmişlik sendromunun yetersiz bir terim olduğunu'' kaydeden rapor, askerlerin Gazze savaşının ''nafile ve anlamsız olduğunu'' düşünmelerinden ötürü anlamsızlıkla boğuştuklarını gündeme getirdi.
Askerlerin annesinin takma isimlerle röportaj verdikleri raporda, anneler ordu tarafından taciz edildiklerini, oğullarının yaşadıklarını anladıklarını ve komutanlarla birlikler arasındaki kopukluğu ifade ettiler.
Piyade birliklerinden birinde keskin nişancı olarak görev yapan bir askerin babası olan Ofer şunları dedi:
“'Oğlum bizim işimiz kaçırılanları geri getirmek, bizim işimiz intikam almak' dedi ve oraya mutlu bir şekilde gitti. Ama zamanla motivasyonu kayboldu. Bugün motivasyon sıfır.”
Rona takma isimli kadın Ha-makom'un raporuna verdiği röportajda şunları dile getirdi:
''Koğuşlar boş, ölü ya da yaralı olmayan herkes zihinsel olarak hasar görmüş durumda. Savaşmak için geri dönen çok az kişi kaldı ve onlar da tam olarak iyi değil. Bu süreç ordunun Lübnan'daki cinayetlerinden önce başladı. Oğlum o zamandan beri bana şöyle diyor: 'Lübnan'a hangi orduyla girmeyi düşündüklerini bilmiyorum ama tabura geri dönmeyeceğim.''
Rapora göre, birçok asker Gazze'de savaşmaya devam etmeyi reddediyor ve orduya ayaklarını sürüye sürüye geliyor.
Komando birliklerinden birine çağrılan bir asker sessizce komutanına gidip yapamayacağını söylüyor ve savaş dışında bir pozisyona alınıyor ya da geçici olarak başka bir pozisyona transfer ediliyor.
Raporda şu vurgu öne çıkarıldı:
''İsrail'in savaşı sona erdi: Askerlerin içlerini dolduran birliktelik ve görev duygusu artık yok''
''Bu savaşın bir amacı yok''
Birçok ebeveyn, işgal askerlerinin moral çöküntüsünün Nisan ayında, İsrail ordusunun Gazze'deki karışıklığıyla başladığını, tatmin ve anlam duygularının zayıfladığını söylüyor.
Rapora göre, İsrail askerlerini ''öldüren'' şey koşullar ve görünürde bir sonu olmayan savaşın süresi.
İsrail askerlerinin Gazze'de gördükleri, ordudaki kayıplar ve yüksek hayal kırıklığı seviyesi ''adanmışlıklarını zedeledi''
Bir ebeveyn asker oğlunun kendisine şunları söylediği aktarıyor:
''Biz ördek gibiyiz. Menzilde ve sahada ne yaptığımızı anlamıyoruz. Kaçırılanlar ikinci ve üçüncü kez denemede de geri dönmüyor ve bunun sonsuz olduğunu ve askerlerin yolda yaralandığını ve öldüğünü görüyorsunuz.”
Fiziksel koşulların sinyalleri
Ha-makom'daki rapor, ''İsrailli askerlerin her türlü iletişimden mahrum bırakıldıklarını, telefonlara ya da dış dünyayla herhangi bir bağlantıya erişimlerinin olmadığını'' bildiriyor.
Daha önce Gazze Tümeni'nin kuzey tugayını yöneten Tugay Komutanı Albay Ami Biton, morallerinin bozulmasını önlemek için bu izolasyonun sürdürülmesinin şart olduğuna inandığını ifade etmişti.
Rapora göre, İsrail askerleri neredeyse bir yıldır plastik bir torbaya kaka yapıyorlar.
60 günde bir duş alıyorlar.
Sazan ya da ton balığı ile besleniyorlar.
Duydukları tek müzik Hava Kuvvetleri'nin gümbürtüleri ve havadaki koku ölüm ve çürüme kokusu.
Paraşütçü tugayının üyeleri 82 gündür ayakkabılarını çıkarmadıklarını ve kendilerine kümes hayvanları sektöründen aldıkları asgari tayınları yansıtan bir terim olan “boğazlar” dediklerini bildiriyor.
Aralarında, askeri hiyerarşinin içinde bulundukları duruma kayıtsız kaldığı ve onları sadece “topyekün zafer” arayışında bir araç olarak gördüğü düşüncesi hakim.
''Sisteme inancımı kaybettim''
Uri adlı askerin bıkkınlık dönüşümü, birliğinden üç subayın Han Yunus'ta bir evde kaldıkları sırada bir tanksavar füzesiyle öldürüldüğü trajik olayın ardından başladı.
Uri'nin yaptığı bir söyleşide anlattığı gibi, bu olayın yarattığı travma hala peşini bırakmıyor.
Füze başka bir yönden vurulduğunda subayların binanın ikinci katında nasıl toplandıklarını, birbirlerine yakın bir şekilde pencereden dışarı baktıklarını anlatıyor.
Duygusal olarak yıpranmış olmalarına rağmen çatışmalara katılmaya devam ettiler ve birçok kez aynı bölgelere geri döndüler.
Ancak zaman geçtikçe yorgunluk baş göstermiş ve daha önce girilen yerlere geri dönmenin ardındaki mantığı sorgulamaya başlamış.
Temmuz ayında, Gazze'deki bir başka görevden hemen önce, görevlendirmeyi reddetme kararı alan Uri son olarak şunları dile getirdi:
“Tam bir resim sunmuyorlardı. Sonunda sisteme olan inancımı kaybettim. Savaş alanından çıktığım gün bir asker yanıma geldi ve bunu nasıl yaptığımı sordu. O da kaçmak istedi ama cesaret edemedi.
Ertesi gün bir manevraya giderken otobüsten indi ve artık bunu yapmayacağına karar verdi. Onunla çok kötü konuştular. Ona 'Askerlik belgeni alıp kıçına sokabilirsin' demişler.
Bu askerin babası savaşırken kalp krizi geçirmiş ve o yine de savaşmaya devam etmiş. Sonunda ordudan serbest bırakıldı.”
Büyük asker açığı
Rapor, ''bazı askeri birliklerde, askerlerin yaşadığı psikolojik sıkıntıları ele alma yaklaşımının genellikle sert olduğunu, sosyal dışlanma, aşağılanma ve ekonomik haklardan mahrum bırakılmanın yanı sıra, kimliklerinin ayrılmaz bir parçası ve gurur kaynağı olan savaşçı unvanlarının geri alınma tehdidi ile duygusal şantaja başvurulduğunu'' açıklıyor.
Rapora göre, İsrail ordusundaki büyük asker açığı, zihinsel olarak yaralanan ve tedaviye ihtiyaç duyan kişileri de savaşın içinde bırakıyor.
İsrail ordusundan bu süreçleri yaşamış bir asker şunları aktarıyor:
''Orduya ne verdiğinizin, orada ne yaşadığınızın, ne yaptığınızın hiçbir önemi yok. Sizi dünyadaki en aşağılık şeye dönüştürüyorlar. 7/24 psikolojik tedavi, bütün departmanla birlikte, hiçbir etkisi olmayan bir hizmet...''
Piyade tugaylarından birinde savaşan bir askerin kardeşi, ağabeyinin Gazze'den eve döndüğünde odasında uyumayı reddettiğini, zar zor yemek yediğini ve büyük bir ruhsal sıkıntı içinde olduğunu söylüyor:
“Sadece 20 yaşındaki bir çocuğun devlete karşı hissedebileceği görev duygusuyla mücadele ettikten sonra bir üstüyle görüşmek istedi.”
Bu olay Haziran ayında, Knesset'in ultra Ortodoksların zorunlu askerlikten muaf tutulması ve hizmetin muvazzaf ve yedek askerlere genişletilmesini desteklemekle meşgul olduğu bir dönemde gerçekleşti.
Buna ek olarak, işgal askerleri, 7 Ekim'de ya da çatışmalar sırasında kaybedilen ya da tahrip edilen savaş ekipmanları için para cezasıyla tehdit edildiklerini ve kayıptan sorumlu olduklarını imzalayana kadar yeni ekipman verilmediğini anlatıyorlar.
Rapor, ''İsrail ordusunun ruh sağlığının ve askerlere psikolojik yardım sağlama ihtiyacının farkında olmakla övündüğünü, ancak askerlerin ifadelerinin bunun aksini kanıtladığını'' aktarıyor.
Araştırma inceleme raporunun sonlarına doğru ''İsrail askerlerinin Lübnan'dan sonraki süreçte bıkkınlık dönüşümlerinin daha da arttığı ve artık haklarını aramak için başka yollara başvuracağı'' yönünde rejime tehditvari bir sesle çağrılarda bulunuluyor.