«İsrail'in askeri güçlerinin saflarındaki insan kaynağı krizini çözmek için acil bir çaresizlik içinde olduğu ortaya çıkarken, yetkililer muhtemelen “yenilmez ordu” imajını korumak için yabancı paralı asker kullanımını örtbas ediyor.»
YDH- The Cradle'da, ''Short on troops, Israel turns to mercenaries'' başlığıyla yayımlanan makalenin yazarı, Çatışma Analizi uzmanı Muhammed Nadir el-Ömeri, İsrail'in ordusundaki önemli insan gücü eksikliğini gidermek için paralı askerler ve Etiyopyalı Yahudilerin işe alınması da dahil olmak üzere geleneksel olmayan stratejilere giderek daha fazla bel bağladığını vurguluyor; rejimin bağımlılıklarının sadece acil askeri personel ihtiyacını vurgulamakla kalmadığını, aynı zamanda artan şüphecilik ve siyasi bölünmenin ortasında İsrail ordusunun tarih içinde dayattığı yenilmezlik algısını zayıflatma tehdidinde bulunduğunu belirtiyor. El-Ömeri, İsrail'de devam eden iç ve dış baskıların yarattığı kırılganlığı gözler önüne sererken, İsrailli yetkililer tarafından açıklanan gerçeklikle uyumsuz askeri kayıp rakamlarını örnekleyerek, İsrail ordusu içinde büyüyen bir krizin altını çiziyor; hem acil insan gücü ihtiyacını hem de hükümetin şeffaflığı ve hesap verebilirliği konusunda halk arasında artan şüpheciliği ortaya koyuyor.
Gazze ve Lübnan'daki askeri kayıpların gerçek boyutunu açıklamaları yönünde artan iç baskı altındaki İsrailli yetkililer, muhtemelen gerçeği olduğundan daha az gösteren rakamlar yayınladı.
Savunma Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre, 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı Operasyonunun başlamasından bu yana yaklaşık 12 bin asker ve subay yaralanmış ya da rehabilitasyona ihtiyaç duymuştur. Bu sayıya İsrail'in Lübnan sınırı boyunca başlattığı ve Tel Aviv tarafından “sınırlı kara manevrası” olarak tanımlanan operasyon sırasında yaralanan 910 kişinin yanı sıra, subay ve askerler arasında 760'tan fazla ölüm ve kalıcı olarak sakat kalan 140 kişi de dâhildir.
Her ne kadar taraflı olsa da bu itiraflar, 1948'de devletin kuruluşundan bu yana en önemli siyasi bölünmeyi yaşayan İsrail toplumunda artan şüpheciliği körükledi.
İktidarı elde tutma mücadelesi
Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın görevden alınmasının ardından şüpheler arttı: Lübnan direnişinin her gün ölümcül saldırılar düzenlediği bir ortamda İsrail savaş gücünü nasıl ayakta tutmayı planlıyor?
Başta Haredim olmak üzere dini grupların zorunlu askerliğe karşı çıkması, Gallant'ın görevden alınması, ordudan ayrılma oranının yüzde 17'nin üzerine çıkması, bir yılda bir milyon kişiye ulaşan ve 1948'den bu yana en yüksek seviyeye ulaşan tersine göç dalgası ve savaş şoku geçiren yedek askerlerin Gazze ve Lübnan sınırındaki dehşet verici savaş alanlarına dönme konusunda giderek artan isteksizliği ordunun karşılaştığı zorlukları gittikçe artırdı.
Bilhassa tehlikeli kuzey cephesi, Güney Lübnan'da tarih tekerrür ederken, Hizbullah'a karşı orada görev yapan İsrail askerleri için sürekli bir korkunun sembolü haline geldi.
Temmuz ortasında kabul edilen Haredim zorunlu askerlik yasasının insan gücü açığını kapatmakta yetersiz kalmasının ardından, yetenekli savaşçıların “büyük eksikliği” İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hükümetini bir dizi alışılmadık seçeneği araştırmaya zorladı.
Paralı askerlere yönelmek
Bu seçeneklerin birçoğu on binlerce paralı askerin kullanılması, batılı istihbarat örgütlerinden yardım alınması ve Yahudi milisler de dahil olmak üzere konvansiyonel olmayan savaşçıların görevlendirilmesi etrafında şekilleniyor.
Son yetmiş yıldır, birbirini izleyen İsrail yönetimleri, Aşkenaz ve Sefarad Yahudilerine göre 'daha düşük statüde' olduklarını gerekçe göstererek, ırkçılıkla dolu İsrail'e Afrikalı Yahudilerin - Etiyopyalı 'Falaşa'ların - toptan göçünü ya da vatandaşlığa alınmasını teşvik etmekte isteksiz davrandı.
Sonuç olarak, 20 bini işgal devletinde doğmuş olan sadece 80 bin civarında Etiyopyalı Yahudi İsrail vatandaşlığına sahip. Ancak bugün, insan gücüne ihtiyaç duyan Savunma Bakanlığı, İsrail'e yasadışı yollardan girmeye çalıştıkları ya da vizelerini geçirdikleri için hapiste olan Falaşa'lara af çıkarmaya başladı.
Yaşları 18 ila 40 arasında değişen bu kişiler, askere alınmaları şartıyla hızlı bir şekilde vatandaşlığa alınıyor. Siyonist örgüt ‘el-Haris’ de Etiyopya'da faaliyet göstermekte ve Etiyopyalı Yahudileri vatandaşlık, iş fırsatları ve savaştan sonra İsrail'de ikamet etme vaatleriyle işe alıp eğitmektedir. Ekim 2024'e kadar, sadece bin 400'ü kadın olmak üzere 17 binden fazla Falaşa'nın işe alındığı tahmin ediliyor.
Almanya'nın sömürgen işbirliği
Netanyahu yönetiminin bir diğer girişimi de Afganistan, Libya ve Suriye'den gelen sığınmacıları silah altına almak için Alman istihbaratı ve Almanya'daki Siyonist örgütlerle işbirliği yapmak. Geçtiğimiz yedi ay boyunca Değerler Girişimi Derneği ve Alman-İsrail Derneği (DIG), savaştan zarar görmüş Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelen bu mültecileri İsrail'e paralı asker olarak kaydetmek için çalıştı.
Aylık 4 bin ila 5 bin Avro arasında değişen maaşlar ve hızlı bir şekilde Alman vatandaşlığı teklif edilen pek çok kişi bu mücadeleye katıldı. Haberler sadece Eylül ve Ekim ayları arasında yaklaşık 4 bin göçmenin vatandaşlığa kabul edildiğini gösteriyor.
Bu değişim, bir zamanlar İsrail ile Filistinli ya da Lübnanlı gruplar arasındaki esir takası anlaşmalarında arabuluculuk yapan, ancak şimdi işgal devletine karşı ahlaki bir yükümlülük kisvesi altında İsrail'in askeri hedeflerine sesli ve maddi olarak küresel destek veren Berlin'in pozisyonundaki önemli bir değişikliği vurgulamaktadır.
Almanya'nın Gazze'deki soykırımı ve Lübnan'daki terörü destekleme politikası, Berlin Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock tarafından Lübnan'a yaptığı son ziyaret sırasında ve ardından Eylül ayı sonunda Alman Parlamentosu Bundestag'da yaptığı konuşmada dile getirildi:
“Almanya İsrail'in güvenliğini kendi ulusal güvenliğinin bir uzantısı olarak görmektedir. Bu nedenle Almanya İsrail'in kendini savunma hakkını desteklemekte ve bunun için mümkün olan her türlü desteği sağlamaktadır.”
Alman hükümetinin açık desteği politika açıklamalarının ötesine uzanıyor. Savunma Bakanlığı, Akdeniz'de UNIFIL bünyesinde görev yapan Alman savaş gemilerinin tanımlanamayan insansız hava araçlarını düşürdüğünü ve Hizbullah'la bağlantılı olduğundan şüphelenilen Lübnanlı bir deniz kaptanının kaçırılması gibi operasyonlarda İsrail Deniz Kuvvetlerine lojistik destek sağladığını duyurdu.
Bu militarist ittifak ve Almanya'nın Hizbullah'ın roket saldırılarına karşı istihbarat toplamadaki rolü, Berlin'in “Nazi geçmişini telafi etme” arzusuyla Tel Aviv'e verdiği desteği daha da pekiştirdi.
Aksa Tufanı Operasyonu'nun başlamasının ardından Almanya, Arap ve Müslüman ülkelerden vatandaşlık başvurusunda bulunanlara daha fazla kısıtlama getirerek, vatandaşlığa kabul için turnusol testi olarak İsrail'i eleştirmeme veya Filistinlilere sempati göstermeme sözü vermelerini şart koştu.
Kasım 2024'ün başlarında Almanya, insan gücü açığını kapatmak amacıyla bu Arap ve Müslüman başvuru sahiplerinin zorunlu askere alınmasını öngören bir yasa çıkardı. Ancak bu zorunlu askerlik Almanya'da hizmet etmeyi içermeyecekti ki bu da mültecilerin birçoğunu nerede ve kimlerle savaşacakları konusunda temkinli olmaya itti.
Umutsuz zamanlar
Şin Bet ve Mossad da dahil olmak üzere İsrail istihbarat teşkilatları, Lübnan içinde müttefik edinmeye yardımcı olmak için dağılan Güney Lübnan Ordusu (SLA) milislerinin kalıntılarıyla da yeniden bağlantı kurdu. Bu militanlar ya Hizbullah mevzilerinde casusluk yapacak ya da 1982'deki savaşta olduğu gibi provokasyonlarla bölgesel bir tırmanma yaşanması halinde Hizbullah'a karşı silahlanacaklardı.
Bu arada İsrail istihbaratı, işgal ordusuna Avrupalı paralı askerler kazandırmak için Avrupalı ajanslar ve -Siyonist Eric Prince tarafından yönetilen Blackwater da dahil olmak üzere- paralı asker toplama şirketleriyle işbirliği yaptı.
Bu uygulamanın geçmişi 2023'e kadar uzansa da, son zamanlarda askere alma çabaları arttı. İspanyol El Mundo gazetesinin Kasım 2023'ün sonlarında bildirdiği üzere, Vidio Diaz Flores adlı 28 yaşındaki bir İspanyol paralı asker, Blackwater tarafından Filistin'de savaşmak üzere haftalık yaklaşık 4 bin Euro karşılığında işe alındığını itiraf etti.
İsrail, özellikle bir direniş roketinin Metula yerleşimini hedef alması sonucu altı 'yabancı işçinin' öldürülmesinden sonra, bu tür işe alım girişimlerini gizli tutmaya çalıştı.
Bu faktörler bir araya geldiğinde, İsrail'in askeri güçlerinin saflarındaki insan kaynağı krizini çözmek için acil bir çaresizlik içinde olduğu ortaya çıkarken, yetkililer muhtemelen “yenilmez ordu” imajını korumak için yabancı paralı asker kullanımını örtbas ediyor.
Tel Aviv'in paralı askerlere olan bağımlılığı, ABD'nin 2003'ten sonra Irak'taki yaklaşımını yansıtmaktadır. Bu strateji sadece azalan asker sayısına geçici bir çözüm olarak değil, aynı zamanda bu paralı askerlerin çoğunun İsrail vatandaşı olmadığı göz önüne alındığında yasal sorumluluktan kaçmanın bir yolu olarak da hizmet ediyor.
İşgal ordusunun bir zamanlar sarsılmaz olan imajındaki çatlaklar genişliyor ve artan iç ve dış zorluklara dayanıp dayanamayacağı belirsizliğini koruyor.
Çeviri: YDH