Suriye'nin Lazkiye ve Tartus kırsalında, Alevilerin ayaklanması sonrası onlarca sivilin hayatını kaybettiği katliamlar yaşandı. HTŞ rejiminin olayları "bireysel hatalar" olarak açıklaması tepki çekerken, uluslararası toplumdan şiddetin durdurulması çağrıları geldi.

YDH - Lazkiye ve Tartus kırsalındaki köylerde yaşayanlar, onlarca sivilin hayatını kaybettiği katliamlarla sarsıldı. Sivillerin, meydanlarda ve evlerinde öldürüldüğü bildirildi.
Bu olaylar, eski Suriye ordusu subaylarının oluşturduğu grupların, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimi militanlarına saldırmasıyla başlayan çatışmaların ardından yaşandı.
Kuzeydeki şehir ve köylerdeki camilerden yapılan "cihat" çağrıları, mezhep temelli katliamların önünü açtı ve bu durum halen devam ediyor.
Yayımlanan fotoğraf ve videolar, mezhep temelli cinayetleri gözler önüne seriyor. Bu durum, Şam'daki yabancı yetkililer ve Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi tarafından da doğrulandı.
Ancak HTŞ rejimine bağlı İçişleri Bakanlığı, bu olayları "bireysel hatalar" olarak nitelendirdi.
HTŞ rejiminin kontrolündeki SANA ajansı, bakanlık kaynaklarına dayandırdığı haberinde, "Eski rejimin kalıntılarının bir dizi polis ve güvenlik personelini öldürmesinin ardından, büyük ve örgütsüz halk kitleleri sahile yöneldi, bu da bazı bireysel ihlallere yol açtı. Suriye halkının genelini temsil etmeyen bu ihlalleri durdurmak için çalışıyoruz," ifadelerini kullandı.
Bu suçları gerekçelendirme çabası, bazı soruları beraberinde getiriyor: Katliamlar nasıl "bireysel hatalar" olarak tanımlanırken, failler nasıl "kitleler" olarak nitelendirilebilir?
Bu kitlelerin silahlara nasıl sahip olduğu ve yüzlerce kilometrelik yolu katederek katliamların yaşandığı köylere nasıl ulaştığı da merak konusu.
HTŞ’nin Savunma Bakanlığı, daha önce güvenlik gerginliklerinin yaşandığı bölgelere takviye birlikler gönderdiğini açıklamıştı.
Fakat medya kuruluşları tarafından çekilen görüntüler ve sosyal medyada yayımlanan videolar, sahile katliam amacıyla gelen Suriyeli olmayan (Özbek, Türkistanlı, Mısırlı ve Kuzey Afrikalı Araplar) savaşçıların varlığını ortaya koyuyor.
Yayımlanan video ve fotoğrafların yanı sıra, sahil sakinlerinin sosyal medya hesaplarında açılan taziye defterleri de dikkat çekiyor.
Ayrıca, helikopterlerin güdümsüz mühimmat veya "varil bombaları" kullanarak rastgele bombardıman yaptığına dair videolar da yayımlandı.
Bu durum, HTŞ rejiminin "eski rejimin kalıntılarını" ortadan kaldırma vaadiyle de çelişiyor. HTŞ militanlarına eşlik eden medya kuruluşları, Lazkiye ve Tartus kırsalının bazı bölgelerinde devam eden çatışmalar nedeniyle meydana gelen veya gelmesi beklenen katliamları görmezden geliyor.
Bu suçların kurbanlarının sayısına ilişkin kesin bir istatistik bulunmamakla birlikte, şu ana kadar şu bölgelerde katliamlar yaşandığı kesinleşti: Lazkiye-Halep yolu üzerindeki bazı köyler, Ceble ve Kardaha civarı, Tartus kırsalındaki Banyas'ın el-Kasun mahallesi ve Hama kırsalındaki Kamhana ve Salhab.
Çok sayıda köy sakini; özel mülklerine yönelik saldırılara, hırsızlıklara, aşağılama, sindirme ve kaçırma olaylarına maruz kaldı.
Kaçırılanların, aralarında yaşlı şeyhlerin de bulunduğu, akıbeti bilinmiyor.
HTŞ rejiminin Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Enes Hattab, ilk soruşturmaların, Suriye sahilindeki suçların arkasında eski askeri ve güvenlik liderlerinin olduğunu gösterdiğini söyledi.
Hattab, X platformunda yaptığı paylaşımda, "dış güçlerin onları yönlendirmesinin arkasında olduğunu" iddia etti.
Sosyal medyada Suriyeliler tarafından yapılan paylaşımlarda, "güvenlik güçlerine yönelik saldırılar" kınandı.
Faillerin yargılanması, kan dökülmesinin durdurulması, mezhep temelinde katliam yapılmasının engellenmesi ve faillerin cezalandırılması talep edildi.
16 siyasi oluşum, parti ve hareketin imzaladığı bir çağrı yapıldı. Bu oluşumlar arasında şunlar yer alıyor: Suriye Demokratik Meclisi (Suriye Demokratik Güçleri'nin siyasi kanadı), Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi-İntifada, Suriye İçin Üçüncü Akım, Halkın İradesi Partisi ve Demokratik Çalışma Hareketi (yeni bir hareket).
Çağrıda, "Suriyeli kanı Suriyeliye haramdır. Öncelik, aklıselimi ve mezhepsel ve dini fitnelerden uzak, birleştirici ulusal söylemi hâkim kılmaktır. Ülkenin dış ve iç düşmanlarına fırsat verilmemelidir," ifadeleri kullanıldı.
"Herhangi bir taraftan gelebilecek herhangi bir dış müdahale", "uluslararası koruma" ve "Siyonistlerin açık veya gizli müdahaleleri" reddedildi.
Güvenlik çözümlerinin geçmişte ve şimdi ulusal krizlerden bir çıkış yolu sağlamadığı, aksine onları derinleştirdiği belirtildi.
Ülkenin krizlerinden çıkış yolunun, tüm Suriyeliler arasında gerçek bir ulusal diyalog ve dengeli ve geniş temsili bir ulusal birlik hükümetinin gerçek bir giriş olabileceği kapsamlı bir siyasi çözüm olduğu vurgulandı.
Siyasi cephede, Suudi Arabistan, Suriye'deki olaylara ilişkin tutumunu açıklayan ilk ülke oldu ve görev süresi sona eren Suriye hükümetine istikrarı sağlama konusunda destek verdiğini açıkladı. Bu açıklamayı Türkiye ve Katar izledi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, Moskova'nın Suriye'deki durumun tırmanmasından duyduğu endişeyi dile getirdi.
Bakanlık, "Moskova'nın Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan desteğini" vurguladı.
Açıklamada, "Suriye liderlerini kan dökülmesini durdurmak ve sivillerin kurban olmasını önlemek için ellerinden geleni yapma” çağrısı yapıldı.
Bakanlık, "Suriye'deki durumun normalleşmesine katkıda bulunan etkili ülkelerin" katkıda bulunmasını umduğunu belirterek, "gerginliğin hızla azaltılmasını sağlamak için yabancı ortaklarla yakın koordinasyon içinde çalışma taahhüdünü" yineledi.
Avrupa'dan gelen ilk tepkide, Almanya'nın Suriye Özel Temsilcisi Stefan Schnie, Suriye'nin batı bölgelerindeki can kaybından duyduğu "büyük şoku" dile getirdi. Herkesi barışçıl çözümler bulmaya, "ulusal birlik, kapsamlı bir siyasi diyalog ve geçiş dönemi adaleti" için çaba göstermeye çağırdı.
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen de "sahil bölgelerindeki şiddetli çatışmalar ve cinayetlerle ilgili haberlerden" ve "sivil kayıplara ilişkin rahatsız edici raporlardan" derin endişe duyduğunu ifade etti.
Pedersen, "Tüm tarafların itidalli davranması ve uluslararası hukuka uygun olarak sivillerin korunmasına tam olarak saygı gösterilmesi acil bir ihtiyaçtır," değerlendirmesini yaptı.
Bununla beraber Pedersen, "Tüm taraflar, gerginliği tırmandırabilecek, çatışmayı şiddetlendirebilecek, etkilenen toplulukların acısını artırabilecek, Suriye'yi istikrarsızlaştırabilecek veya güvenilir ve kapsayıcı bir siyasi geçişi baltalayabilecek her türlü eylemden kaçınmalıdır," diye konuştu.