Alevi katliamının gölgesinde: Suriye federasyona mı gidiyor?

img
Alevi katliamının gölgesinde: Suriye federasyona mı gidiyor? YDH

Suriye, kıyı bölgelerindeki Alevi katliamlarının gölgesinde, HTŞ rejimi ile yerel güçler arasında yapılan anlaşmalarla yeni bir siyasi düzene doğru ilerliyor.




YDH - Suriye, ülkenin siyasi ve güvenlik ortamını yeniden şekillendirecek büyük çaplı siyasi ve saha değişimlerine sahne oluyor.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin, sahadaki güçlü aktörlerle bireysel anlaşmalar yaparak yeni bir gerçeklik oluşturduğu bu süreçte, özellikle kıyı bölgeleri büyük bir trajedi yaşamaya devam ediyor.

Kırsal bölgelerde süregelen kaos ve silahlı grupların saldırıları, binlerce sivilin hayatına mal olan mezhepsel katliamlara yol açtı.

Bu kıyımların izleri, HTŞ rejiminin uyguladığı sansür çabalarına rağmen ortaya çıkmaya devam ederken rejim, uluslararası tepkileri yatıştırmak adına tüm suçluların yargılanacağına dair sözler veriyor.

Bu gelişmelerin hemen ardından, HTŞ ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan ve SDG'nin yeni kurulan "Suriye ordusuna" katılmasını öngören anlaşmanın duyurulmasından yalnızca bir gün sonra, İsrail’in kendi stratejik çıkarları doğrultusunda kullanmak istediği Dürzilerin kontrolündeki Süveyda’nın entegrasyonu için de çalışmalar başlatıldı.

Süveyda’dan bir heyet, dün hükümet yetkilileriyle müzakerelerde bulunarak anlaşmaya vardı ve bunun sonucunda, birkaç gün önce Dürzi bayrağı çekilen il binasında yeniden üç yıldızlı Suriye bayrağı görüldü.

El-Ahbar gazetesinin değerlendirmesine göre aynı zamanda, güç dengelerinde yeni bir konumlandırma süreci yaşanıyor. ABD’nin Ürdün-Irak-Suriye üçgeninde yer alan Tenef’te kurduğu ve Suriye’nin güneydoğusunda önemli roller üstlenmesi beklenen Özgür Suriye Ordusu'na yeni görevler verildi.

Bu güç, Suriye-Ürdün sınırının güvenliğini sağlamanın yanı sıra, hükümetin kontrolüne geçen petrol sahalarının korunmasında da aktif rol oynayacak.

Söz konusu petrol sahalarının yönetimi, HTŞ rejime ile SDG arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde rejime devrediliyor.

Anlaşma, Suriye'yi gizlice 'federasyon modeline' götürüyor

Kendini cumhurbaşkanı atayan HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed Şaraa) ve SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmanın bazı maddeleri belirsiz ve muğlak olsa da, Amerika ve Fransa'nın desteğiyle hayata geçirilen bu süreç, Suriye’de merkezi yönetim ile federasyon arasında bir denge kurmayı amaçlayan bir modelin inşasına işaret ediyor.

Bu yeni düzende, HTŞ rejimi siyasi ve iktisadi kararları elinde tutarken, yerel bölgelerde fiili güç sahibi olan yapılar belirli özerkliklerini koruyacak.

Süveyda’nın entegrasyonu da bu çerçevede değerlendiriliyor.

Fakat Süveyda’da iç tartışmalar sürüyor. Bölgedeki etkin güçlerden biri olan Şeyh Hikmet el-Hicri, anlaşmaya karşı çıkarken, federatif bir sisteme geçişe sıcak baktığını ifade etti.

Buna karşılık, bölgedeki diğer siyasi gruplar anlaşmayı destekledi ve yeni rejimden, Süveyda’nın özel statüsünü koruma ve yerel silahlı grupları tek bir çatı altında toplayarak düzenli bir askeri güç oluşturma garantisi aldı.

Söz konusu güç, ilerleyen süreçte yeni kurulan Suriye ordusunun talepleri doğrultusunda operasyonlara katılabilecek.

Fakat bu konuda nihai kararın, Süveyda’daki yerel aktörler arasındaki görüşmeler tamamlandıktan sonra verilmesi bekleniyor.

Eğer yürütülen bu anlaşmalar başarıya ulaşırsa, Suriye tek bir bayrak altında birleşebilir; ancak bu, tamamen HTŞ rejiminin kontrolü altına girmesi anlamına gelmeyecek.

Bu doğrultuda, SDG'nin siyasi kanadı olan Suriye Demokratik Meclisi (SDM) bir açıklama yaparak, anlaşmanın “ulusal ortaklık, karşılıklı tanınma ve siyasi adalet temelinde yeni bir siyasi aşamaya geçiş için önemli bir adım olduğunu” belirtti.

Açıklamada ayrıca, “Suriye halkının fedakarlıkları ve beklentilerini yansıtan demokratik, çoğulcu bir devletin inşasına zemin hazırladığı” ifade edildi.

SDM, başarılı bir geçiş sürecinin, tarafların samimi reform çabalarına ve demokratik bir yönetim anlayışına bağlı kalmasına bağlı olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin tutumu

Suriye sahasındaki en önemli aktörlerden biri olan Türkiye, SDG'yi PKK’nin bir uzantısı olarak gördüğü için bu gelişmelere temkinli yaklaşıyor.

Türkiye, süreci yakından izlediğini duyururken, SDG'ye karşı yürütülen askeri operasyonlara devam ettiğini de gösterdi.

Özellikle, Türk destekli Milli Ordu güçleri, SDG'nin de katılması öngörülen yeni Savunma Bakanlığı’na bağlı birliklere karşı Tişrin Barajı çevresinde çatışmalar yürütüyor.

Son anlaşmalar Suriye genelinde büyük yankı uyandırdı. Bazı bölgelerde kutlamalar düzenlenirken, silahla havaya ateş açılması sonucunda birçok sivil yaralandı.

Öte yandan, kıyı bölgesindeki toplu katliamlar nedeniyle Kürt bölgelerinde protesto gösterileri düzenlendi.

Kamışlı ve Ayn el-Arab (Kobani) gibi kentlerde, kıyımdan sorumlu grupların cezalandırılması talep edilen gösteriler yapıldı.

Özellikle kıyı bölgesi, halen mezhepsel katliamların ağır etkilerini yaşamaya devam ediyor.

Saldırganların arasında HTŞ rejiminden unsurların yanı sıra, Milli Ordu'ya bağlı milisler de yer aldı.

Resmi olmayan verilere göre, bu saldırılarda 4 binden fazla sivil hayatını kaybetti.

Tüm ailelerin yok edildiği olaylarda, geniş çaplı yağma, kundaklama ve mülklerin sistematik olarak yok edilmesi de gerçekleşti.

Bölge halkı halen güvende hissetmiyor. Yerel kaynaklara göre, binlerce aile katliamların ardından evlerini terk ederek açık alanlarda yaşamaya mahkum oldu. Bu durum, kıyı bölgesinde insani bir felaketin sürdüğünü gösteriyor.

HTŞ'nin tepkisi

HTŞ rejimi, suçluların yargılanacağını ilan etse de, atılan adımlar halk nezdinde şüpheyle karşılanıyor.

Rejimi kurduğu hakikat komitesi üyesi Yasir Ferhan, düzenlediği basın toplantısında, saldırıları gerçekleştirenlerin kimliklerinin belirleneceğini ve soruşturma sonuçlarının 30 gün içinde rapor halinde sunulacağını açıkladı.

Fakat bu komitenin tarafsızlığı konusunda ciddi soru işaretleri var. Komite üyeleri arasında yer alan Cuma el-Anzi gibi isimlerin geçmişteki mezhepçi söylemleri biliniyor.

Örneğin, Anzi’nin, kıyı bölgesindeki katliamların kurbanı olan Alevilere yönelik “sapkınlar” ve “cehenneme mahkum” gibi ifadeler kullandığı yazılar yayımladığı biliniyor.