"Dünyanın dört bir yanında Filistin için gösteri yapan milyonların sesi, adalet mücadelesinin canlı ve durdurulamaz olduğunun, uyanık vicdanların bu yüce insani ve ahlaki hedefe ulaşılana kadar rahat etmeyeceğinin kanıtıdır."

YDH - Dünya Kudüs Günü, İmam Humeyni'nin mirası olarak, Siyonistlerin Filistin'deki işgaline, apartheid politikalarına ve zorunlu tehcir uygulamalarına karşı küresel direnişi simgelemektedir. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, el-Ahbar gazetesinde yer bulan makalesinde, uluslararası hukuka ve BM kararlarına dayanarak bu üç "hayır"ı vurguluyor ve sembolik desteklerin ötesinde somut adımlar atılması gerektiğini belirtiyor. Arakçi, Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'ndaki davası gibi girişimlerin desteklenmesi, İsrail'e silah satışı ve diplomatik desteğin kesilmesi ve liderlerinin yargılanması gibi eylemler için çağrı yapıyor. Bakan, direnişin İsrail'in yayılmacılığına karşı caydırıcı olduğu ve Filistin'in kurtuluşunun mümkün olduğuna dikkat çekiyor.
Dünya Kudüs Günü, İmam Humeyni'nin (Allah rahmet eylesin) Kudüs-ü Şerif'in kurtuluşu için bıraktığı eşsiz mirastır.
Bu miras, İslam Devrimi'nin büyük kurucusunun, bir yandan İslam dininin yumuşak ve manevi gücüne dair derin bilgisinden, diğer yandan büyük uluslararası liderin bilgeliği ve cesaretinden kaynaklanmaktadır.
Farklı toplumlarda ve siyasi sistemlerde, hepsi arzu edilen ve talep edilen pek çok umut ve fikir bulunur; ancak öncelikle genel kabul görmeyen, ikinci olarak eylem planına veya fiiliyata dönüşmeyen fikirler, toplumlara fayda sağlamayan güzel hayaller olarak kalır.
Şüphesiz Kudüs Günü, fikrin çeşitli yönleriyle kavranıp küresel düzeyde İslami, hatta gayrimüslim toplumlar için eylem programına dönüştürülmesinin en belirgin örneklerinden biridir.
İmam Humeyni'nin (Allah rahmet eylesin) dehası, halkları harekete geçirmek, onları ayağa kalkmaya ve eyleme geçmeye teşvik etmek için yumuşak güçten veya manevi güçten yararlanarak fikri kavraması ve onu pratik, özgürleştirici siyasi adıma dönüştürmesinde yatmaktadır.
Bu fikir, öncelikle, işgale ve zulme direniş gibi temel ve mutlak insani değeri vurguladığı için evrenseldir; ikinci olarak, işgal ve zulüm var olduğu sürece onlara karşı direniş ve mücadelenin devam edecek olması nedeniyle zamanlar üstü ve kalıcıdır; üçüncü olarak, zamanın geçişi onun gerekliliğini daha fazla ortaya çıkardığı ve ona yönelik eğilimi güçlendirdiği için etkilidir.
Buradan hareketle, son yıllarda, özellikle de geçtiğimiz iki yılda, pek çok Batı ülkesinin sokaklarındaki hafta sonlarının, defalarca tekrarlanan Kudüs günlerine dönüştüğünü görüyoruz.
Bu durum, aslında İmam Humeyni'nin ortaya koyduğu ve dünya çapında eylem programına dönüşen aynı hedefi ve fikri yansıtmaktadır.
Bu nedenle, bugün artık sadece protesto gösterileri düzenlemeye çalışmak veya Filistin halkıyla empati kurmak yeterli değildir.
İmam Humeyni'nin (Allah rahmet eylesin) girişimi sayesinde bu aşamayı geçtik.
Aksine, Dünya Kudüs Günü fikrine yönelik uluslararası olumlu yaklaşım, dünya genelindeki hükümetleri işgalci İsrail'in suçlarına karşı hukuki, iktisadi ve uluslararası önlemler almaya teşvik etmek için kullanılmalıdır.
Neyse ki, Aralık 2023'te Güney Afrika'nın, Siyonist varlığın Filistinlilere yönelik soykırım davasını Uluslararası Adalet Divanı'na taşıma girişimi sayesinde, aralarında gayrimüslim ülkelerin de bulunduğu dünyanın dört bir yanından birçok ülke bu adımı destekledi. İşgal sona erene kadar bu tür eylemler daha güçlü, daha etkili ve sürekli şekilde devam etmelidir.
Dolayısıyla, bu yılki Dünya Kudüs Günü'nde, adaletin tesisi ile on yıllardır İsrail varlığının vahşi işgali, apartheid politikaları, zorla yerinden etme ve sömürgeci etnik temizliğe yönelik sistematik girişimlerinden muzdarip olan mazlum Filistin halkının onuruna ve kendi kaderini tayin hakkına olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz.
Filistin halkıyla küresel dayanışmayı kutladığımız bu büyük günde, Siyonist varlığın politikalarına karşı küresel düzeyde açıkça üç büyük "hayır"ı yükseltmeliyiz: İşgale hayır, apartheid'a hayır ve Filistin'in yok edilmesine hayır. Bu üç büyük "hayır", aşağıda belirtildiği gibi sağlam hukuki ve uluslararası temellere dayanmaktadır:
Filistin halkıyla küresel dayanışmayı kutladığımız bu büyük günde, Siyonist varlığın politikalarına karşı küresel düzeyde açıkça üç büyük "hayır"ı yükseltmeliyiz: İşgale hayır, apartheid'a hayır ve Filistin'in yok edilmesine hayır.
Bu üç büyük "Hayır", aşağıda belirtildiği gibi sağlam hukuki ve uluslararası temellere dayanmaktadır:
Birincisi: İşgale hayır
Tarihi Filistin, seksen yılı aşkın süredir Siyonistlerin işgali altındadır. Her gün bir parçası işgalci varlığa ilhak edilmekte, öyle ki bugün tarihi Filistin'in sadece yüzde 7'si kalmıştır.
Bu acımasız işgal, yalnızca birçok uluslararası anlaşmaya aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu tarafından çıkarılan çok sayıda kararla da kınanmıştır.
Bunlar arasında, Siyonistlerin işgaline karşı Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan 338, 476 ve 2334 sayılı kararların yanı sıra, Genel Kurul tarafından bu işgali reddeden onlarca bağlayıcı olmayan karar bulunmaktadır.
İşgalci varlığın Filistin topraklarında kurduğu yerleşimler Cenevre Sözleşmesi'nin açık ihlalidir. Ayrıca Uluslararası Adalet Divanı, ayrım duvarlarının inşasının yasa dışı olduğunu ilan etmiştir.
Uluslararası toplumun bugün yapması gereken, bu işgale karşı büyük ve kapsamlı "hayır" demektir ki uluslararası toplum bunu yıllar boyunca Filistin topraklarının işgaline karşı kararlara katılarak yapmıştır. Hukuki dayanaklar hazırdır ve bugün artık özgürlüğü desteklemek için sembolik tavırlar almak yeterli değildir; kararlı adımlar atılmalıdır.
İkincisi: Apartheid'a hayır
Apartheid, uluslararası hukuka göre insanlığa karşı suçtur: Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (1973), apartheid'ı uluslararası suç olarak kabul etmiş ve baskıcı ırkçı uygulamaları kınamıştır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü (Madde 7) de apartheid'ı insanlığa karşı suçlar arasında sınıflandırmış ve cezai sorumluluk gerektirdiğini belirtmiştir.
BM Şartı (Madde 1 ve 55), eşitliği ve insan haklarını vurgulamaktadır. BM Genel Kurulu'nun 1761 (1962) sayılı kararı, Güney Afrika'daki apartheid'ı kınamış ve üye devletleri bu ülkeye boykot uygulamaya çağırmıştır.
Bu bağlamda, İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan BM soruşturma komisyonu, 2022'de işgalci Siyonist varlığın Filistinlilere yönelik politikalarının apartheid sistemi yarattığını bildirmiştir.
Uluslararası Af Örgütü de aynı yıl yayımladığı raporda işgalci varlığı apartheid rejimi olarak nitelendirmiştir. 2021'de İnsan Hakları İzleme Örgütü bu gerçeği kanıtlamış ve Siyonist varlığı apartheid sistemi olarak tanımlamıştır.
Bugün, İsrail apartheid rejiminin insanlık dışı doğası hakkında en ufak şüphe yoktur. Bu durumun güvenilir uluslararası raporlar ve araştırmalarla kanıtlanmasına rağmen, bu varlığın destekçileri hâlâ bu gerçeğe meydan okuyor gibi görünmektedir.
Üçüncüsü: Zorunlu tehcir ve Filistin'in yok edilmesine hayır
Halkların zorla yerinden edilmesi (Deportation or Forced Transfer), savaş suçu ve insanlığa karşı suçtur.
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi (Madde 49), işgal altındaki bölgelerde nüfusun sürülmesini yasaklamıştır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü (Madde 7 ve 8), zorla yerinden etmeyi savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar arasında sınıflandırmıştır. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (1948), zorla yerinden etmenin etnik veya dini grubu yok etmeyi amaçlaması hâlinde soykırım sayılacağını açıkça belirtmiştir.
BM kararları (Bosna ile ilgili 47/1993 gibi), zorla etnik tahliyeyi kınamış ve bunu etnik temizlik olarak kabul etmiştir.
BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin halkının topraklarından zorla sürülmesine karşı çıkan en az dört kararının yanı sıra, Genel Kurul'un her yıl kabul ettiği yıllık "Filistin'in Durumu" kararı, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını, yerleşimlerin durdurulmasını ve zorla tehcirin önlenmesini vurgulamaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı'nın tavsiye görüşü (2004) ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği raporu (2016) da Filistin halkının zorla yerinden edilmesine karşı çıkmakta ve Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönme hakkını teyit etmektedir.
İnsan Hakları Konseyi'nin 31/36 (2016) sayılı kararı ve 45/29 (2020) sayılı kararı, işgal altındaki Filistin topraklarına nüfus naklini yasaklamaktadır.
Dolayısıyla, önceki üç maddede ayrıntılı olarak gösterildiği gibi, işgalci varlığa yönelik üç büyük uluslararası "hayır", siyasi tartışmalar arasında kaybolmuş sağlam hukuki temellere ve küresel fikir birliğine dayanmaktadır.
Dolayısıyla Siyonist varlığın işlemeye devam ettiği insanlığa karşı suçlar karşısında, bu üç "Hayır"ın ve benzersiz hukuki dayanakların uluslararası toplum tarafından daha fazla dikkate alınması zorunludur.
Zira bu "Hayır"ların her birine dayanarak, işgalci yapıyla mücadele etmek için çeşitli devletlerin uluslararası kuruluşlarda desteklerini açıkladıkları hususlarla tamamen uyumlu pratik eylemler tasarlanabilir ve uygulanabilir.
Bölgedeki Arap ülkeleri, direnişin sadece Lübnan ve Filistin'de değil, tüm Arap dünyasında Batı'nın ve Siyonist varlığın bitmek bilmeyen emellerine karşı caydırıcı engel teşkil ettiğini idrak etmelidir.
Sahadaki gerçekler, direnişin zayıflaması hâlinde sadece işgal altındaki toprakların değil, Arap dünyasının diğer bölgelerinin de Siyonist varlığın saldırı ve tecavüz tehlikesine maruz kalacağını kanıtlamıştır.
Bu çerçevede, uluslararası toplum, Siyonist varlığın politikalarına karşı çıkmak ve Filistin halkını desteklemek için belirli adımlar atabilir ve atmalıdır:
1) Filistin halkının kendi kaderini tayin etme, işgalden ve apartheid'dan kurtulma hakkını desteklemek.
2) Gazze'de süregelen soykırımı sona erdirmek için çaba göstermek ve Filistin halkının topraklarından zorla sürülmesine etkin şekilde karşı çıkmak.
3) İşgalin ve apartheid'ın sürmesine olanak tanıyan silah satışı, iktisadi katılım ve diplomatik destek dâhil olmak üzere İsrail'in suçlarına doğrudan ve dolaylı işbirliğini sona erdirmek.
4) Gaspçı Siyonist varlığın liderlerini Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) aracılığıyla uluslararası hukuka göre sürekli takip etmek ve etkin şekilde cezalandırmak.
Filistin'in kurtuluşu uzak hayal değildir. Hiçbir apartheid rejimi, hiçbir askeri işgal, hiçbir sömürgeci proje sonsuza dek süremez.
Dünyanın dört bir yanında Filistin için gösteri yapan milyonların sesi, adalet mücadelesinin canlı ve durdurulamaz olduğunun, uyanık vicdanların bu yüce insani ve ahlaki hedefe ulaşılana kadar rahat etmeyeceğinin kanıtıdır.
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı
Çeviri: YDH