İran’a karşı ortak askeri stratejide neler planlanıyor?

img
İran’a karşı ortak askeri stratejide neler planlanıyor? YDH

İsrail, ABD ve Suudi Arabistan, İran’a karşı ortak bir güvenlik stratejisi geliştirmek için işbirliği yaparken İran, mevcut zenginleştirilmiş uranyum stoklarıyla kısa sürede nükleer silah üretebilir.




YDH- 1841 yılında kurulan haftalık yayın organı The Jewish Chronicle (JC), ABD ile İsrail'in, İran'ın nükleer kapasiteye sahip olma çabalarını engellemek için askeri seçenekler de dahil olmak üzere güçlü bir strateji geliştirmeye odaklandıklarını bildirdi.

Londra merkezli web sitesine göre, İran nükleer kapasiteye sahip olmak için aktif bir şekilde çalışıyor, İsrail bir saldırı stratejisi planlıyor ve Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD, İran’ı durdurmak için askeri güç kullanmaya istekli olabileceğini gösteriyor.

Pentagon, en az iki Patriot karadan havaya füze bataryasının ve bir Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması (THAAD) anti-balistik füze savunma sisteminin Asya'dan Orta Doğu'ya taşınması emrini verdi; ayrıca çok sayıda ABD askeri kargo uçağının Orta Doğu'ya gittiği, düzinelerce C-17 ve birkaç C-5'in Bahreyn'deki İsa Hava Üssü'ne ve Fars Körfezi yakınlarındaki diğer üslere ulaştığı bildiriliyor. Uçaklar ayrıca Katar'daki el-Udeyd Hava Üssüne ve Yemen yakınlarındaki Cibuti Uluslararası Havaalanına da teslim ediliyor.

Jewish Chronicle’a göre, THAAD gibi kritik hava savunma sistemlerinin yerlerinin değiştirilmesi, USS Carl Vinson ve Taşıyıcı Saldırı Grubu'nun Orta Doğu'ya yeniden konumlandırılması ve en az altı B-2 “Spirit” Uzun Menzilli Stratejik Hayalet Bombardıman Uçağı'nın yakın zamanda Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia'ya konuşlandırılması, ABD'nin yakında İran ile büyük bir çatışmaya hazırlanıyor olabileceğini gösteriyor.

ABD ordusu Perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Michael Kurilla'nın bu hafta İsrail'i ziyaret ederek İsrail ordusu Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir ile bölgesel güvenlik konularında görüşmeler yaptığını belirtti.

Amerika Ulusal Güvenlik Yahudi Enstitüsü (JINSA) politikadan sorumlu başkan yardımcısı Blaise Misztal, Jewish News Syndicate’a (JNS) verdiği demeçte, İran'ın “öldürücü gündemini gerçekleştirecek silahlara sahip olmasına izin verilmemelidir: terörist vekilleri geriletilmeli; bölgedeki etkisi azaltılmalı; nükleer tesisleri, balistik füze ve insansız hava aracı fabrikaları kapatılmalı ya da yok edilmelidir” dedi.

Misgav Ulusal Güvenlik ve Siyonist Strateji Enstitüsü'nde İran ve Şia uzmanı olan Yossi Mansharof, JNS'e verdiği demeçte, İran'ın nükleer programını askeri harekatla sona erdirmenin “Trump yönetiminin şu anda hedeflediği bir şey olmadığını” söyledi.

Trump’ın, İran'ın müzakere teklifine yanıt vermemesi halinde ABD'nin kendisinin İran'a saldıracağını açıkça ifade ettiğinin altını çizen Mansharof, Trump’ın askeri seçeneğe başvurmadan önce tüm diplomatik yolları tüketmek istiyor gibi göründüğünü ya da İsrail'e bunu yapması için yetki verdiğini ifade etti.  

Mansharof'a göre Trump Tahran'ın müzakere etmesini istiyor ve “İran'ı, rejimin nükleer programın sadece hedeflerini ilerletmek için başarısız olmakla kalmayıp aslında kendisini ve İran'ın ulusal güvenliğini tehlikeye attığını anladığı bir noktaya getirmeye çalışıyor.”

Trump'ın müzakerelere bir zaman sınırı koymasının “inandırıcılık kazandırmak ve İran tarafını kendisini ciddiye almaya zorlamak için” “makul” olacağını öne süren Mansharof, Trump'ın “Tahran'ın yeterli taviz vermeye yanaşmadığı ya da müzakerelerde ciddiyet göstermediği sonucuna varırsa, İsrail'in İran'a yönelik bir saldırısını destekleyeceğini ve hatta ABD ordusuna İsrail saldırısına katılma ve bunu ortaklaşa gerçekleştirme emri verebileceğini” de sözlerine ekliyor.

Mansharof ayrıca Trump'ın İran'a “nükleer programda ilerleme, bölgesel güçlenme, İran'ın vekil ağını destekleme ve füze programını geliştirme gibi mevcut gidişatı sürdürmenin rejime zarar vereceğini” ve bu nedenle “bu üç alanda ABD ile bir anlaşmaya varmanın İran'ın kendi çıkarına olacağını” anlatmak istediğine inandığını söyledi.

Ancak Misztal, Trump yönetiminin bir İsrail saldırısını destekleme isteğini açıkça ifade etmediğini hatırlatıyor ve “Başkan'ın İsrail'e verdiği genel destek ve İran'a yönelik son zamanlarda giderek artan kavgacı uyarıları, Yahudi devletinin nükleer bir İran tehdidine karşı kendini savunmak için gerekli olduğunu düşündüğü her şeyi yapmasını engellememe ihtimalinin seleflerinden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.” diyor.

 

İran iki ayda 13 nükleer silah üretebilir

Washington merkezli Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü (ISIS), Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın 26 Şubat tarihli ve “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2231 (2015) sayılı kararı ışığında İran İslam Cumhuriyeti'nde doğrulama ve izleme” başlıklı, İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (JCPOA) uyumunu da içeren üç aylık raporunu analiz etti.

Bulgular, İran'ın “mevcut yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum stokunu Fordow Yakıt Zenginleştirme Tesisi'nde (FFEP) üç hafta içinde 174 kg [384 pound] silah kalitesinde uranyuma (WGU) dönüştürebileceğini, bunun da silah başına 25 kg [55 pound] WGU olarak alındığında 7 nükleer silah için yeterli olduğunu” gösterdi.

Bulgulara göre İran, Fordow'da ilk 25 kg WGU miktarını bir haftadan kısa bir sürede üretebilecek.

ISIS analizi İran'ın “toplam zenginleştirilmiş uranyum stokları ile Fordow ve Natanz Yakıt Zenginleştirme Tesisi'ndeki (FEP) santrifüj kapasitesinin toplamının bir ay içinde ondan fazla, iki ay içinde ise 12-13 nükleer silah için yeterli WGU üretmeye yeterli olduğunu” belirtiyor.

Buna ek olarak, İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na ilişkin geçmişteki birçok raporda olduğu gibi, UAEK İran'dan “dört sahada -Lavisan-Shian, Varamin, Marivan ve Turkuzabad- beyan edilmemiş nükleer malzeme ve/veya faaliyetlerin varlığına” ilişkin net yanıtlar alamadı.

ISIS analizi UAEA'nın “İran'ın karmaşık ve büyüyen nükleer programını izleme kabiliyetinin önemli ölçüde azaldığını” vurguluyor.

Jewish Chronicle, ‘’İran’ın nükleerleşme yolunda ilerlediğini ve UAEK İran'ın faaliyetlerine ilişkin net bir resimden yoksun olduğunu’’ iddia etti.

 

İran’ın misilleme kapasitesi ve balistik füze yatırımları

Jewish Chronicle'ın iddiasına göre, İran uranyum zenginleştiriyor olabilir ancak nükleer yük taşıma sistemini henüz geliştirmedi.

16 Mart 2025 tarihli The Maritime Executive dergisinde yer alan bir raporda, İran İslam Cumhuriyeti Denizcilik Hatları'na (IRISL) ait olan ve Çin'de sodyum perklorat yüklediğine inanılan iki İran kargo gemisinden ikincisi olan MV Jairan'ın yakın zamanda Bandar Abbas'a giderken Malakka Boğazı'ndan geçtiğinin belgelendiği kaydedildi; rapor, ''sodyum perkloratın, İran'ın katı yakıtlı balistik füzeleri tarafından kullanılan amonyum perklorat yapımında kullanılan birincil hammadde'' olduğunu duyurdu.

Geminin, İran'ın sırasıyla 13 Nisan ve 1 Ekim 2024'te Sadık Vaat-1 ve 2 Operasyonları'nda İsrail'e saldırmak için kullandığı tipte yaklaşık 250 orta menzilli füzeye yakıt sağlamak için yeterli amonyum perkloratı rafine etmeye yetecek kadar sodyum perklorat taşıdığına inanılıyor.

Amonyum perklorat kullanan mevcut İran balistik mermileri arasında orta menzilli Hayberşiken ve Fettah-1 füzeleri ile daha kısa menzilli Fatih-110 ve Zülfikar füzeleri bulunuyor.

Mansharof, ABD ve/veya İsrail'in İran'ı vurması halinde bölgedeki Sünni devletlerin “İran'ın misilleme saldırısının hedefi haline gelebilecekleri korkusuyla endişeyle karşılık vereceklerine” inanıyor.

İran'ın Gazze, Lübnan ve Yemen'deki müttefiklerinin ‘’tehlikeli olma potansiyeline sahip’’ olduklarını öne süren Mansharof'a göre, ABD'nin bölgedeki Sünni devletlerin güvenliğini koruyacağından emin olmak için “Trump yönetiminin garantileri gerekli”.

Misztal şunları söyledi:

“Bölgesel tepkiyi neredeyse kesin olarak İran'a yönelik herhangi bir saldırının etkinliği ve ABD'nin İran'ın misillemesini caydırma gücü belirleyecektir. 13 Nisan 2024'te gördüğümüz gibi başka bir durumu hayal etmek mümkün: ABD, uluslararası ve bölgesel güçlerle birlikte İsrail'i İran'ın misillemesine karşı uyarmak ve savunmak için birlikte hareket ediyor.”

Mansharof  ise şöyle söyledi:

''Şimdi İran meselesini kökünden ele alma zamanı.''

 

İsrail, ABD ve Suudi Arabistan: İran’a karşı işbirliği modeli

Mansharof, Tahran'ın zayıflatılmasının başarıldığı bir senaryoda, hem Irak'ta hem de Lübnan'da İsrail'le uzlaşma çağrısı yapan seslerin, şu anda İsrail karşıtı kamp tarafından bastırılsalar da, güç kazanacaklarını belirtirken İran olmadan Suudi Arabistan'ın İbrahim Anlaşması'na katılmasının önünde hiçbir engel kalmayacağını ve bölgedeki ''barış çemberi''nin önemli ölçüde genişleyeceğini iddia etti. 

Mansharof şöyle diyor: 

''İran tehdidinin etkisiz hale getirilmesi Avrupa'nın ulusal güvenliğine de fayda sağlayacaktır. Aynı durum İran'ın ‘Şiileştirmeyi’ teşvik ettiği Afrika için de geçerlidir, özellikle de yerel İslami hareketi desteklediği Nijerya'da.''

Mansharof JNS'e İran'ı zayıflatmanın “küresel istikrarı önemli ölçüde ilerleteceğini, çünkü bugün İran'ın bir şekilde faaliyet göstermediği hiçbir kıta olmadığını” söyledi.

“ABD ve İsrail'in onlarca yıldır nükleer bir İran'ı önleme sözü vermelerinin ardından, gerçekten önlemelerinin dünya çapında önemli ölçüde faydalı yansımaları olacağını” söyleyen Misztal ayrıca, “Orta Doğu'da, bölgeyi en azından son on yıldır rehin tutan İran tehdidini ortadan kaldırarak, İsrail'i hafife alınmaması gereken bölgesel bir süper güç olarak yeniden kurarak ve Suudi Arabistan ve diğerleriyle normalleşme yolunu yeniden açarak yeni, barışçıl ve işbirlikçi bir bölge potansiyelini başlatacaktır” diyerek Mansharof ile aynı fikirde oldu.