İran, ABD'nin tehditlerine karşı "bileşik caydırıcılık" stratejisi geliştirerek güçlü bir yanıt verirken nükleer stratejisini revize etme tehdidiyle ABD'nin baskılarına karşı caydırıcı bir önlem almayı planlıyor.

YDH- İran merkezli haber ajansı Nur, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın, Tahran ile bir anlaşmaya varılamaması halinde "sert askeri müdahale" ihtimalinden söz etmesini, yalnızca politik bir mesaj değil, aynı zamanda stratejik bir uyarı olarak okuyor; Nur’a göre, Trump’ın bu daha önce benzeri görülmemiş bir doğrudanlık taşıyan tehdidi, Amerikan siyasi literatüründe kök salmış "tüm seçenekler masada" tarzı geleneksel söylemlerden kavramsal ve yasal açıdan belirgin şekilde ayrışıyor.
ABD’nin olası askeri müdahale söylemlerinin, yalnızca bir blöf değil, stratejik hesaplamaların da ürünü olabileceğini saptayan Nur, bu durumun taraflar arasında diplomatik yollarla sağlanacak bir uzlaşmanın her zamankinden daha kritik hale geldiğini gösterdiğinin altını çiziyor.
Açılış hamlesi: Sert tehdit
İlk kez, bir ABD başkanı İran'ı doğrudan askeri saldırı ve bombardımanla tehdit ederken Pentagon da, bölgeye bir uçak gemisi göndererek ve B2 bombardıman uçaklarını Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia üssüne konuşlandırarak ABD'nin tehditlerinin ciddi olduğunu göstermeye çalıştı.
Tehditlerin, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. Maddesi'ne göre, bir ülkenin toprak bütünlüğüne veya siyasi otoritesine karşı herhangi bir tehdit veya kuvvete başvurmanın yasak olduğu halde dile getirildiğini açıklayan Nur Haber Ajansı’na göre, küresel toplum, ABD'nin eylemleri karşısında sessiz kalarak bu tür davranışlarının devam etmesi konusunda endişeleri körükledi.
Trump'ın tehditlerinin sunulmasının ardından, tehditleri incelemek üzere BM Güvenlik Konseyi'nde bir toplantı yapılmadı; bu sessizlik, uluslararası hukuk düzeninin zayıflamasının ve uluslararası kuruluşların ABD'nin tek taraflı güç gösterisine karşı hareketsizliğinin bir işareti.
Oyun teorisi çerçevesinde, tehdidin "geçerli ancak maliyetli tehditler" kategorisine yerleştirilebileceğini yazan Nur, ABD’nin, askeri yeteneklerini ve bölgedeki varlığını sergileyerek, İran'a, Washington'ın tek taraflı kırmızı çizgilerini aşması durumunda askeri bir saldırının masada olacağını iletmeye çalıştığını öne sürüyor.
Nur’a göre, İran bu tehdidin tek hedef kitlesi değil; bölge ülkeleri, Avrupa, Rusya, Çin ve hatta Trump'a karşı içerideki muhalefet de bu hedeflenen gösterinin hedef kitlesinin bir parçası.
Karşı hamle başladı: Bileşik caydırıcılık stratejisi
Washington’un doğrudan askeri tehditlerine karşı Tahran, yalnızca diplomatik kanallarla sınırlı kalmayan, askeri, siyasi ve stratejik bileşenleri içeren çok katmanlı bir yanıt geliştirdi; bu strateji, İran’ın bölgesel güvenlik denkleminde caydırıcılığı önceleyen yeni bir denge arayışına işaret ediyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın dile getirdiği askeri müdahale tehdidi, İran tarafından geçiştirilecek bir söylem olarak değil, ciddiyetle ele alınan bir kırılma noktası olarak değerlendirildi: Tahran yönetimi, "bileşik caydırıcılık" olarak tanımlanabilecek kapsamlı bir stratejiyi devreye soktu.
Stratejinin merkezinde, ülkenin askeri kapasitesinin dört kritik alanda—konvansiyonel savunma, füze sistemleri, deniz unsurları ve asimetrik savaş kabiliyetleri—yeniden yapılandırılması bulunuyor.
İran’ın aldığı önlemler, sadece tatbikat düzeyinde kalan sembolik hareketler olmaktan uzak. Söz konusu yeniden yapılandırma, aynı zamanda savunma altyapısının fiziki takviyesi, birliklerin yeni tehdit senaryolarına uygun şekilde yeniden konuşlandırılması ve komuta-kontrol mekanizmalarının güncellenmesini kapsıyor.
Nur, bu hazırlıkların temel amacının, herhangi bir olası saldırıya karşı önleyici değil, cezalandırıcı bir caydırıcılık kapasitesi tesis etmek olduğunu kaydetti.
Tahtadaki taşlar: Caydırıcılığın bölgesel uzantısı
İran’ın yanıt stratejisinde bir diğer temel bileşen ise, Batı medyasının “vekil güçler” olarak tanımladığı ancak Tahran’ın ortak stratejik çıkar temelinde müttefik olarak gördüğü aktörler.
Lübnan İslami Direnişi – Hizbullah, Yemen'deki Ensarullah Hareketi, Suriye ve Irak’taki silahlı direniş örgütleri, bu çok katmanlı caydırıcılık modelinin saha uzantılarını oluşturuyor.
İran’a göre bu güçler, yalnızca kriz anlarında değil, normalleşme süreçlerinde de bölgede stratejik istikrarın sürdürülebilirliği açısından vazgeçilmez bir rol oynuyor.
Tahran’ın verdiği mesaj yalnızca askeri kapasiteyle sınırlı değil. Saha perspektifinden yapılan açıklamalar, savaşın yalnızca İran ile ABD arasında kalmayacağı, tüm bölgeye yayılabileceği, Fars Körfezi’ndeki enerji trafiğinin aksayabileceği ve ABD üslerinin savunmasız kalabileceği yönünde.
Bu tür bir senaryo, yalnızca askeri değil, aynı zamanda küresel ekonomik dengeleri de sarsabilecek nitelikte. Böylece İran, ABD’nin hamlesinin maliyetini artırarak kar-zarar dengesini değiştirmeye yönelik klasik oyun teorisi manevralarını devreye sokuyor. Askeri hazırlıkların yanı sıra, İran diplomatik sahada da aktif.
Son dönemde bölge ülkeleriyle başkanlar, dışişleri bakanları ve askeri yetkililer düzeyinde yürütülen temaslar, İran’ın yalnızca savunma alanında değil, diplomatik arenada da olası bir çatışmaya hazırlandığını gösteriyor. Bu temasların temel hedefi, açık ve örtük destek alarak görünmeyen bir savunma koalisyonu oluşturmaktan geçiyor. Tahran’ın geliştirdiği bu bileşik caydırıcılık modeli, sadece mevcut tehditlere yönelik geçici bir refleks değil, aynı zamanda uzun vadeli bir güvenlik doktrini olarak inşa ediliyor.
Bu yönüyle strateji, Trump dönemine özgü tehditler ötesinde, gelecekteki potansiyel askeri müdahalelere karşı kalıcı bir hazırlık sürecinin temelini oluşturuyor.
Zincirleme hamleler: İsrail, Körfez, Avrupa ve Asya üzerine sinyaller
ABD'nin İran'a karşı bariz stratejilerinden biri, aynı anda birkaç oyuncuya mesaj göndermek. Bu çerçevede, askeri tehdit yalnızca İran'ın kararını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda İsrail'e, Fars Körfezi kıyısındaki Arap devletlerine ve Avrupa güçlerine de mesaj gönderir.
İsrail'e iletilen mesaj, Washington'un İran'ın nükleer ilerlemesine karşı koymak için hala askeri seçeneğe inandığı; Arap ülkeleri, ABD'nin güvenlik desteği garantisiyle umutlanacaklardır; Avrupa ülkeleri, diplomasiyi canlandırmaya yardımcı olacağını umarak İran'a baskıyı artırmak için iş birliklerini artıracaklardır; ve Çin ve Rusya, ABD'nin aşırı açgözlülüğüne karşı İran'ı desteklemenin yüksek maliyetini hesaplarken daha dikkatli davranacaklardır.
Oyun teorisi çerçevesinde, bu çok boyutlu sinyalleme, koalisyonları zorlamak ve aynı anda ana rakip üzerindeki baskıyı artırmak için klasik bir taktiktir.
Oyun değiştirici açıklama
Belki de İran'ın bu tehdide karşı en önemli tepkisi savaş alanında değil, nükleer stratejik karar alma odasında gerçekleşir.
İslam Devrimi Lideri'nin danışmanı Ali Laricani, "Amerikalılar İran'ı varlığına yönelik bir tehdit haline getirmek isterlerse, İran'ın hesaplamasının da değişmesi ve nükleer silah üretmeme stratejisinin revize edilmesi doğaldır" uyarısında bulunmuştur.
Bu açıklamalar, oyun teorisi çerçevesinde, "karşılıklı caydırma tehdidi"ni temsil etmektedir; bu, İran'ın varlığı tehdit edilirse nükleer silah üretme aşamasına gireceğini duyurarak olası ABD eylemlerine karşı önleyici bir engel oluşturmaya çalıştığı anlamına gelir.
Oyun teorisine göre bu durum “karşılıklı kırmızı çizgi” olarak değerlendirilebilir; ABD tehditlerinin ötesine geçerse İran da barışçıl stratejisinden vazgeçebilir.
Diplomasinin mat noktası
Son tahlilde, ABD’nin İran’a yönelik askeri saldırısı, sadece baskıyı artırma taktiği olabilir, ciddi ve potansiyel bir tehdit olarak ele alınmalı zira tehdit çok açık bir şekilde ve bir ABD başkanı tarafından dile getirildiği için, geçmişteki klişe tehditlerle aynı kategoride sınıflandırılamaz.
Bu koşullar altında İran’ın bölgesel caydırıcılık, siyasi uyarılar ve stratejik hazırlık kombinasyonunu kesin hesaplamalarla gündeme getirmekten başka seçeneği yok, aynı zamanda, uluslararası kuruluşların bariz askeri tehdide tepki vermedeki zayıflığı, tehditleri kontrol altına almak için yalnızca küresel yasal mekanizmalara güvenmenin yeterli olmadığını göstermektedir.
Oyun teorisi çerçevesinde uçurumun kenarında oynamak, iki tarafın operasyonel bir aşamaya girmeden birbirlerini ciddi eylemlerle tehdit ederek geri çekilmeye zorlaması anlamına gelir. Ancak tehditlerin tonu ne kadar sert olursa, hata veya yanlış anlaşılma olasılığı da o kadar artar. Yanlış bir hamleyle oyun, bir oyundan gerçeğe dönüşebilir; tarafların hiçbirinin deneyimlemek istemediği bir gerçekliğe.