‘Yeni Suriye Ordusu mayın tarlasına benziyor’

img
‘Yeni Suriye Ordusu mayın tarlasına benziyor’ YDH

“Yeni Suriye Ordusu” projesi, kritik bir eşikte bulunuyor. Eşit hakları güvence altına alan bir anayasa, kapsayıcı bir toplumsal sözleşme ve tüm Suriyelileri temsil edebilecek bir siyasi liderlik ortaya konmadıkça, bu girişim sadece ertelenmiş ve tuzaklarla dolu bir proje olarak kalacak.




YDH- Nisan ortasında Suriye'de faaliyet gösteren Heyet Tahrir eş-Şam örgütünün lideri Colani, HTŞ'ye bağlı 'savunma bakanlığı' gözetiminde “Yeni Suriye Ordusu”nun kurulduğunu duyurdu.

El-Meşhed gazetesi bu girişimin, Lübnan modeli benzeri biçimde silahlı gruplara sınırlı özerklik tanıyan ve askeri kaosu denge siyasetiyle kontrol altına almayı amaçlayan bir yapı olarak, sahadaki karmaşık dengeler nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğunu kaydetti.

Sahada kontrolü elinde bulunduran askeri fraksiyonların—İslamcı, milliyetçi, etnik ve mezhepsel çeşitliliği—birleşik bir askeri doktrin oluşturulmasını ve ortak bir düşman tanımını zorlaştırıyor.

Suriyeli yazar ve araştırmacı Dr. Malik Hafız, "Prensipte Suriye'de gerçek bir siyasi geçiş, askeri kurumun egemen ve disiplinli bir yapı olarak yeniden tasarlanması olmadan tamamlanamaz. Bu kurum, ulusal birliği temsil eden bir sözleşmeyi yansıtmalı, fraksiyonel bloklara ya da sınır ötesi savaş kimliklerine değil." diyor.

Ancak bu projenin çok sayıda yapısal ve siyasi engelle karşı karşıya olduğunu da vurguluyor.

 

Entegrasyon girişimi Batı-Ankara dengesi arasında 

Suriye’de sahadaki en baskın güç konumundaki HTŞ, özellikle yabancı savaşçıların geleceği konusunda liderlik kadrosu içinde fikir ayrılıkları yaşıyor.

Örgütün çekirdek kadrosunun büyük kısmı, bu savaşçıların varlığını yalnızca stratejik değil, aynı zamanda ahlaki ve ideolojik bir sorumluluk olarak görüyor; bu da iç çatışma riskini artırıyor.

Öte yandan Türkiye destekli Ulusal Ordu, Şam’ın etkili kontrol alanı dışında kalmayı sürdürüyor.

HTŞ rejimi, bu gücü 'savunma bakanlığı' çatısı altına çekmek için bazı komutanlara yeni orduda pozisyon teklif etti ancak bu girişim de Batı ile ilişkileri riske atabilecek fraksiyon geçmişiyle Ankara’yı dengeleme çabası arasında ikili bir açmaz yaratıyor.

Öte yandan, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Suriye topraklarının üçte birini kontrol eden ve 100 binden fazla savaşçıdan oluşan bir yapıya sahip olması nedeniyle, entegrasyon sürecinde en büyük ve en derin çıkmazı oluşturuyor.

El-Meşhed’e göre, SDG'nin orduya katılımı için öne sürdüğü şartlar arasında tek askeri blok olarak bütünlüğünü koruma, Kürt özyönetiminin resmen tanınması, HTŞ ile kaynak paylaşımının sağlanması ve Rakka, Deyr ez-Zor ile Haseke üzerindeki mevcut kontrolün sürdürülmesi yer alıyor.

Ayrıca SDG, yabancı savaşçıların ve radikal ideologların sınır dışı edilmesini, Ulusal Ordu saflarındaki uluslararası düzeyde aranan isimlerin ise tutuklanmasını talep ediyor.

Hafız, el-Meşhed'e yaptığı açıklamada şöyle dedi:

“SDG'nin veya Süveyda'daki yerel fraksiyonların tutumundan bahsederken, aslında mevcut geçici otoritenin asıl ağırlığını oluşturan HTŞ’yi, siyasi beklentilerini ya da devlet vizyonlarını yansıtmayan bir yapı olarak gören ortamlardan söz ediyoruz. Bu yapı, çoğulculuğu ve farklılığı reddeden başka bir ideolojik tekeli yeniden üretiyor. Buradaki güven krizi, aslında bir varoluşsal krizdir ve bu sürecin birleşik bir devlete değil, sadece başka bir otoriteye götüreceğine dair inanç eksikliğiyle ilgilidir.”

SDG’nin Batı destekli pozisyonuna bağlı kalması, aynı zamanda Süveyda’daki Dürzi pozisyonunu da güçlendiriyor.

Güneydeki bazı aktif fraksiyonlar, orduya katılmadan önce merkezi orduya katılmak istediklerini, bunun da azınlık haklarını güvence altına alan yeni bir anayasa taslağına bağlı olması gerektiğini söylüyor.

Şu anda, Şam’ın müdahalesi olmadan kendi illerinin güvenliğinden sorumlu kalmak istiyorlar ve bu tutum Dürzi dini liderliği tarafından da destekleniyor.

Hafız bu durumu şöyle açıklıyor:

“Askeri fraksiyonların kimliği, dini ya da bölgesel seferberlik söylemiyle yakından ilişkilidir. Bu yapıların yukarıdan alınan bir kararla veya sadece biçimsel bir yeniden yapılanmayla ulusal bir orduya dönüşmesi mümkün değildir. Savaş doktrininde ulusal bir yola kademeli geçiş bile içeriden tepki görecektir. Çünkü bu kadroların çoğu, kendilerini var eden ideolojiyi hem varlık gerekçesi hem de kimlik sembolü olarak görmektedir. Bu da iç isyanlar veya sessiz kurumsal çözülme ihtimalini beraberinde getiriyor.”

 

Suriye'de silahlı dağınıklık durumu kalıcılaşıyor

Her fraksiyon, meşruiyetin en çok kendisine ait olduğunu düşünerek pozisyon ve kaynak talebinde bulunuyor.

Fraksiyonların çoğu dış destekle ayakta duruyor, bu da entegrasyonu daha da karmaşıklaştırıyor.

Bu fraksiyonlara ek olarak, “dayanışma” ilkesiyle hareket eden ve küçük ile orta ölçekli silahlarla donatılmış, ancak örgütsüz ve geniş aile bağları üzerinden kurulan gruplar da mevcut.

Süveyda fraksiyonları, şehirde kontrolü ele geçirdikten sonra özellikle el-Tala, el-Beyli ve 4. Tümen’e ait Suriye ordusu depolarını yağmalayarak silah elde etti.

Ayrıca, eski ordunun dağıtılması ve personelin büyük kısmının terhis edilmesinden sonra yeni ordunun yeniden inşası için büyük miktarda finansman gerekiyor. Ancak Suriye, liranın çökmesi ve yoksulluk oranının %90’a ulaşmasıyla ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor.

Türkiye, Ulusal Ordu’yu destekliyor ve ABD destekli SDG’nin entegrasyonuna karşı çıkıyor.

İsrail ise Suriye ordusunun güçlendirilmesini reddediyor.

Moskova ise silah karşılığında ortaklık talep ediyor.

Bu şartlar altında Colani rejimi, HTŞ fraksiyonlarını merkezi güce entegre etmeye çalışırken diğer fraksiyonlara sınırlı özerklik tanıyarak kırılgan bir denge kurmaya çalışıyor.

Aynı zamanda SDG ile çatışmadan kaçınıyor, Ulusal Ordu’yu tamamen karşısına almadan Türkiye ile ilişkilerini sürdürüyor ve Dürzilere anayasal vaatlerle yaklaşmaya çalışıyor.

El-Meşhed, en büyük tehlikenin, ordunun kırılgan bir “askeri federasyona” dönüşmesi; yani bölünmeleri çözmek yerine kalıcı hale getirmesi olduğunu öne sürdü.

Ayrıca SDG ile bir çatışma veya HTŞ içinde bir bölünme gibi olası bir askeri tırmanış, ülkeyi yeniden iç savaşa sürükleyebilir.

 

‘Ortak düşman olmadan ordu olmaz’

El-Meşhed, yeni askeri projenin, bir “yol haritası” olmaktan çok bir mayın tarlasını andırdığını yazdı.

Hafız, “Suriye’de projenin uygulanabilirliğine tarafları ikna edebilecek birleşik bir ulusal liderlik hala mevcut değil. Mezhep üstü güven sağlayan bir figür ya da askeri yapı henüz ortaya çıkmadı. Bu da olası bir birleşik ordunun, gerçekten temsil edici bir kurum olmaktan çok fraksiyonel bir örtü olarak algılanmasına neden oluyor.” diyor.

El-Meşhed, Suriye’deki silahlı fraksiyonların, ortak bir savaş doktrinine, birleşik eğitime ve koordineli operasyonlara sahip birleşik bir askeri yapıya entegre etmenin uzun ve karmaşık bir süreç olacağını kaydederken devletin tehdit algısına göre şekillenen, anayasayla tanımlanan bir askeri doktrin olmadan bu yapının kurulamayacağını da belirtti.

Eski Türk subay Suat Delgin, el-Meşhed’e yaptığı açıklamada, “Devletler, görev ve yetkilerini, kimliğini ve ideolojisini tanımlayan anayasaya dayalı bir askeri yapıya dayanır. Biçimi, eğitimi, teçhizatı gibi teknik detaylar bu temelin ardından gelir.” dedi.

NATO ile Türk ordusu arasında irtibat subayı olarak görev yapmış olan Delgin, “Fraksiyonları Savunma Bakanlığı’na bağlı gibi göstererek bir araya getirmekle ordu kurma denemeleri yıllar içinde başarısız oldu. Son örnek, Washington’un Afganistan’da kurduğu ve ilk Taliban saldırısında çöken ordu oldu.” ifadelerini kullandı.