"Bu rejimlerin gördüğü şey, düşman İsrail'in istediği normalleşmenin, kendilerine yönelik Amerikan himayesinin yerini İsrail himayesinin almasına yol açabileceği ki buna hazır değiller."

YDH - ABD Başkanı Donald Trump'ın Körfez turu, Suudi Arabistan'ın İsrail ile toplu normalleşme sürecini ertelediğini gösterirken, Riyad da bu yönde sinyaller veriyor. El-Ahbar yazarı Hüseyin İbrahim'e göre İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Gazze'deki durumu, hem dış ilişkilerinde hem de iç politikada artan bir çıkmaza işaret ediyor; özellikle esirlerin geri alınamaması ve Yemen'den gelen baskılar nedeniyle zorlanıyor. İbrahim, Trump ile Netanyahu arasında, Gazze'ye yardım, İran'ın nükleer programı ve savaşın geleceği gibi konularda derin görüş ayrılıkları olduğunu ve bu durumun İsrail'in bölgesel normalleşme umutlarını zora soktuğunu vurguluyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Körfez ülkelerine ve en başta Suudi Arabistan'a yaptığı ziyarette, Suudi Arabistan ile İsrail arasında ilişkilerin normalleştiğini duyurmaması, Tel Aviv'in istemediği büyük ödülün zamanının henüz gelmediği anlamına geliyor.
Ancak Riyad, bu yönde ilerlediğine dair birbiri ardına sinyaller vermekten geri durmuyor. Bunların en yenisi, Suriye geçiş dönemi lideri Ahmed eş-Şaraa'nın Trump ile görüşmeye çağrılması oldu.
Bu gelişme, İsrail'in, Şam ile Tel Aviv arasındaki ilişkilerin normalleşmesine Şaraa'nın prensipte onay verdiği yönündeki sızıntıların gölgesinde yaşandı; tıpkı 2020'de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'in Suudi Arabistan desteğiyle İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesinde olduğu gibi.
Trump, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden savaşın sonucunun, Suudi Arabistan'ın lokomotifliğini yapacağı bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasında toplu bir normalleşme anlaşmasına olanak tanımadığını anlamış olabilir.
Bu noktada kendisi ile düşman İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki görüş ayrılığı şudur: Trump, (Amerikan) gücüyle elde edilemeyenin daha fazla güçle elde edilemeyeceğine inanırken, Netanyahu ve hükümetinin önde gelenleri ise Filistinlilerin Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan sürülmesiyle ve Orta Doğu'nun yönetiminin Amerika'ya değil İsrail'e devredilmesiyle sonuçlanacak "nihai zafere" kadar sürecek (Amerikan) bir savaş istiyor.
Aşırılıkçı İsrail sağının bu tür bir tasavvuru, sadece bölge ülkelerinin yöneticilerinin rollerinde değil, aynı zamanda Amerika'nın kendi rolünde de büyük bir dengesizliğe yol açabilir.
Bu durum, bugün Türkiye gibi çatışmaların dışında kalan ülkelere de sıçrayabilecek sonu gelmez anlaşmazlıklar için bir reçete olabilir.
Buna karşılık, Trump'a trilyonlarca dolar ödeyen Körfez ülkelerinin ve ona verecek bir şeyi olmayan diğer bazı ülkelerin sorunu normalleşme ilkesinde değil, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda yöneticilerinin geleceğinde.
Zira bu rejimlerin gördüğü şey, düşman İsrail'in istediği normalleşmenin, kendilerine yönelik Amerikan himayesinin yerini İsrail himayesinin almasına yol açabileceği ki buna hazır değiller.
Ayrıca, İsrail'in Orta Doğu'daki kontrolü, İsraillilerle doğrudan temastan hâlâ çekinen halklarıyla sorun yaşamalarına neden olacaktır.
Oysa bu halklar, belirli bir aşamada aralarından biriyle veya diğeriyle anlaşmazlığa düşseler bile, bir şekilde Körfez yöneticileri için hâlâ güvence teşkil eden Amerikalılarla ilişki kurmaya alışık.
İsrail ile büyük iç riskler olmaksızın kendine özgü bir ilişki kurma yolu bulan BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid bile, Gazze savaşı sırasında belirli zamanlarda zor durumda kaldı, diğer zamanlarda ise savaşın bazı yansımaları, özellikle de Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) Suriye'de yönetimi ele geçirmesi ve Türk nüfuzunun orada önemli ölçüde genişlemesi nedeniyle endişelendi.
Belki de bu endişeler, Washington'un tüm bölge için hazırlamaya devam ettiği düzenlemeler ışığında giderilmiştir.
Amerikalılar, İsrail'in bunu yapmaya uygun olmadığını ve ona sağlayabilecekleri tek şeyin, Netanyahu'nun istediğini yapmasına izin vermenin yol açabileceği kaosu riske atmadan çıkarlarını güçlendirmek olduğunu biliyor.
Dolayısıyla, bir buçuk yıl boyunca yaşanan her şeye rağmen, İsrail ile herhangi bir toplu Arap normalleşme projesi hâlâ İsrail'in taviz vermesini gerektiriyor.
İsrail, müttefiki olabilecek olanlara bile herhangi bir taviz vermeye hazır olmadığı sürece, böyle bir proje imkânsız kalacaktır. Belki de bu, Trump'ın Orta Doğu turunda Körfez ile İsrail arasındaki bağı koparmasının nedenlerinden biri.
Bu tur, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için azami fayda sağlamayı amaçladı ve ardından ABD Başkanı ile Netanyahu arasındaki bazı anlaşmazlıkların ana hatları belirginleşti.
Nitekim Netanyahu, Amerika'nın Gazze'ye yardım girişine izin verilmesi yönündeki talebini, hükümetindeki bazı aşırılık yanlısı bakanların bu karara karşı çıkması nedeniyle havaya uçurma korkusuyla kabinesinde oylamaya sunmadan tek başına onaylamak zorunda kaldı.
Söz konusu talebin nedeninin, Trump'ın bölge ziyaretinde ortaya çıkan, Körfez ülkelerinin Amerika'da yatırım yapacağını duyurduğu trilyonlar ile tüm Arapların, halkı açlıktan kıvranan ve açken hava bombalarıyla öldürülen Gazze'ye bir somun ekmek bile sokamaması arasındaki bariz çelişkiyi örtbas edememesi olduğu anlaşıldı.
Her hâlükârda, Gazze'de ufuk Netanyahu için neredeyse kapanmak üzere. Şeritteki vahşetinin dış ilişkilerinde yol açtığı krizlere ek olarak, esirleri geri getirme konusundaki başarısızlığı da iç sorunları yüzüne yığacaktır.
Hamas ile esirler üzerinden pazarlık yapmaya yönelik herhangi bir girişimi hükümetini havaya uçuracaktır.
Ayrıca, Yemen'deki tırmanışın, Amerika'nın onu orada terk etmesinin gölgesinde kendisine karşı artması, sorunlarına büyük bir sorun daha ekliyor ve bunun önümüzdeki haftalarda daha da kötüleşmesi bekleniyor; özellikle de Sanaa'nın artık İsrail'i hiçbir engelle karşılaşmadan ve herhangi bir eylemden korkmadan vurduğu göz önüne alındığında.
Dolayısıyla Netanyahu'nun şu anda yaşadığı kriz, öncekilerden daha derin görünüyor ve Trump'ın Körfez turu sırasında sergilediği yalnızlık yapay değil, gerçektir.
Nitekim Washington Post gazetesi, Trump'ın Netanyahu'yu Gazze'ye yönelik saldırıyı durdurmak ile İsrail'e yönelik Amerikan desteğini kaybetmek arasında seçim yapmaya zorladığını aktardı.
Bu, esirlerin serbest bırakılmasının tek yolunun Hamas ile müzakere etmek ve savaşı sona erdirmek olduğu ve Hareket'in yenilmeyeceği, dolayısıyla düşman İsrail ile toplu normalleşme imkânının olmadığı anlamına geliyor.
Aynı gazetenin belirttiğine göre Amerikalılar, Netanyahu'nun savaşı durdurabileceğine ve hükümette ve Knesset'te büyük çoğunluğun desteğini alabileceğine inanıyor, fakat bunu yapacak siyasi iradeden yoksun olan ve aşırılık yanlılarının baskısına boyun eğme döngüsünde kalmayı seçen yine kendisi.
İki lider arasında belki de iplerin kopmasına neden olan bir başka anlaşmazlık daha vardı. Trump, Netanyahu'nun kendi yönetimini manipüle etme girişimlerinden şikâyet ettiğinde ortaya çıkan bu durum, İran ile nükleer müzakereler etrafında dönüyordu.
Bu durum, ABD Başkanı'nın olası bir anlaşma kapsamında Tahran'ın sivil düzeyde uranyum zenginleştirmesine izin verilip verilmeyeceğine henüz karar vermediğini açıklamasının ardından Netanyahu'nun endişelerini dile getirmesiyle kendini gösterdi ki bu, İsrail Başbakanı'nın kesin bir dille reddettiği bir konu.
Çeviri: YDH