Sünni cihatçılardan Colani'nin Amerikancılığına sınırlı tepki

img
Sünni cihatçılardan Colani'nin Amerikancılığına sınırlı tepki YDH

Uzun süredir bastırılmış olan ideolojik fay hattı, HTŞ lideri Colani’nin ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yeniden alevlendi. Söz konusu temas, radikal çevrelerde infial yaratırken, birçok gözlemci arasında yoğun bir tartışmayı da beraberinde getirdi.




YDH- Şark'ul Avsat’ın araştırmasına göre, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Colani ile Trump'ın aynı masaya oturması, bazı çevrelerde tekfir çağrılarına varan karışık ve öfkeli tepkilerin doğmasına neden oldu.

Söz konusu tepkiler merkezi ya da organize bir yapıdan değil, daha çok dağınık biçimde gelişti.

Buna karşın, terörist grupların sıklıkla tercih ettiği iletişim platformu olan Telegram’da, kapalı toplantılarda ve zaman zaman sosyal medya platformu X üzerindeki paylaşımlarda bu öfkenin izleri açıkça görüldü.

Colani’nin Batı’ya, özellikle de İsrail’e karşı yürüttüğü açık politikalara yönelik eleştiriler; dini gerekçelerle açıklanmaya çalışılan hoşnutsuzluklar, tekfir tehditleri ve öfke ifadeleriyle kendini gösterdi.

Colani’nin söz konusu eğilimlerini doğrudan reddeden tek yapı olarak Saraya Ensar el-Sunne öne çıkıyor. 8 Aralık’ın ardından ortaya çıkan ve halen gizemini koruyan örgüt, faaliyetlerine kapalı Telegram kanalları aracılığıyla başladı.

Sahada görünürlük sağlamayan ve net bir örgütsel kimlik sunmayan grup, radikal söylemleriyle dikkat çekiyor. Yayımladığı bildirilerde tekfir ve tehdit içeren ifadeler öne çıkarken, son dönemde dolaşıma giren bir açıklamada, örgütün Suriye’nin tüm illerinde ve Lübnan’ın Trablus kentinde saldırılarını artıracağı duyuruldu.

Her ne kadar bugüne kadar sahada somut bir operasyonel varlık göstermemiş olsa da bu tür yapıların zaman zaman yalnız kurt eylemleriyle güvenlik ortamını ciddi biçimde sarsabildiği biliniyor. Saraya Ensar el-Sunne, kamuoyuna ilk kez geçen Şubat ayında adını duyurdu.

Hama kırsalındaki Arza köyünde gerçekleşen ve ondan fazla sivilin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan bir saldırının sorumluluğunu üstlenen grup, yayımladığı bildiride “mezhepsel intikam” ve “Nusayri ve Râfızîlere saldırı” ifadelerine yer verdi.

Bildiride ayrıca, örgütün merkezi olmayan bir yapılanmaya sahip olduğu, belirgin bir karargâh ya da liderlik yapısına sahip olmadan “yalnız kurt” stratejisini benimsediği vurgulandı.

Suriye İçişleri Bakanlığı ise, örgüt hakkında detaylı bilgi vermekten kaçınırken, faaliyetlerini yakından izlediğini ve somut bir örgütsel yapı olmamasına rağmen tehdidi ciddiye aldığını belirtti.

 

Yeni Sünni aktör: Saraya Ensar el-Sunne

Şark’ul Avsat’ın kuzey Suriye’deki güvenlik kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Hama ve Humus kırsalında Alevi mezhebine mensup sivillere yönelik suikastların arkasındaki yapı olarak Saraya Ensar el-Sunne adlı oluşum ön plana çıkıyor.

Bu grup, HTŞ rejimini Alevilere karşı yeterince katliam yapmamakla suçluyor ve saldırılarını, “devletin dokunulmaz kıldığı şebbiha milislerine karşı intikam” şeklinde gerekçelendiriyor.

HTŞ'yi, geçiş sürecinde adalet vaatlerini yerine getirmemekle suçlayan örgüt, bu durumu alaycı bir şekilde “seçici adalet” olarak niteliyor.

Henüz somut bir kamuoyu varlığına sahip olmayan grup, faaliyetlerini yalnızca kapalı Telegram kanallarında yayınladığı açıklamalarla sınırlı tutuyor.

Özel kaynaklar, örgütün liderlik yapısının görünür olmaktan uzak olduğunu ve söylemlerinin tamamen radikal tekfirci doktrinlere dayandığını aktarıyor.

Saraya Ensar el-Sunne ile bağlantılı olarak gündeme gelen en dikkat çekici iki isim ise “Ebu Ayşe el-Şami” ve “Ebu el-Fatih el-Şami” takma adlarıyla tanınan kişiler.

Bu şahısların, el-Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen “Hurras el-Din” (Din Muhafızları) örgütünün eski üyeleri oldukları düşünülüyor. İstihbarat raporları, her iki ismin de Humus ve Hama kırsalında faaliyet gösteren küçük hücreler etrafında yeniden örgütlendiğine işaret ediyor.

Örgütün Telegram kanalında yayınladığı son bildiride, grubun “dini otoritesi” olarak tanıtılan Ebu el-Fatih el-Şami, HTŞ rejimini açıkça hedef aldı.

Şeriat yasasına karşı geliştirilen yeni yaklaşımları “küfür” ve “irtidad” (dinden dönme) olarak tanımlayan açıklama, HTŞ rejimini yalnızca siyasi bir rakip değil, doğrudan “ideolojik bir düşman” olarak kodluyor.

Buna karşın örgüt, bugüne kadar HTŞ örgütüyle doğrudan bir silahlı çatışmaya girmekten kaçındı.

Bu söylem, geleneksel el-Kaide çizgisi ile Colani liderliğindeki Tahrir el-Şam’ın temsil ettiği yeni yerel yönelim arasındaki eski ve derin ayrışmanın yeniden su yüzüne çıkmasına neden oldu.

Suriye’deki Colani rejimine yönelik muhalif seslerden biri, Din Muhafızları’nın eski üst düzey figürlerinden Halid ebu Katade el-Ensari oldu.

El-Ensari, mevcut rejimi “vatana ihanet” ve “haktan sapma” ile itham etti.

Aynı çizgide, eski Nusra Cephesi fıkıhçı olarak tanınan Samir el-Ali (namıdiğer Ebu Ubeyde), Colani’yi “dava yolundan sapmak” ve planın temel ilkelerini “siyasi çıkarlar uğruna terk etmekle” suçladı.

Irak sahnesinde etkili bir isim olarak bilinen Ebu Abdullah el-Şami, bu dönüşümü “iman pahasına gerçekleştirilen radikal bir sapma” olarak değerlendirdi.

Ancak en dikkat çekici görüş ayrılığı, iki önde gelen Sünni teorisyen, Ebu Muhammed el-Makdisi ile Ebu Katade arasında belirdi.

Makdisi, HTŞ’nin İsrail ve ABD ile yakınlaşmasını “sabitelerden sapma” olarak tanımlarken, Ebu Katade bu değişimin, devrim kazanımlarını muhafaza etmek adına rejim sonrası dönemde “zorunlu bir adım” olabileceğini savundu.

Bu ayrışma, bir yanda şeriatın terkini sapkınlık olarak gören katı bir çizgi ile diğer yanda bu dönüşümü pragmatik ve meşru bir manevra olarak kabul eden bir anlayış arasındaki kırılmanın net bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

 

HTŞ içi ayrışmalar

HTŞ içindeki fraksiyonlar farklılıkları bulunan gruplardan bazıları hala geleneksel sert politikaya eğilimli ve eski rejimin düşüşünden sonra arzu edilen devletin net bir vizyonuna sahip olmayan Colani'nin politikalarına öfkeli.

Bu gruplar da ''düşmanlarla sadece iletişim kurmanın dinden dönmekle eşdeğer olduğu'' şeklindeki geleneksel görüşe bağlı.

Bir araştırmacı Şark'ul Avsat'a şunları söyledi:

“Reddiyeci hareket en büyük blok gibi görünmüyor. En büyük blok, Colani ile aynı çizgide olan ve onu destekleyen bloktur ve bu en güçlü akımdır. Colani yönetimi, muhalefetin veya açıklığa karşı temkinli olanların yanında yer almayacağına karar vermiştir. Özellikle Colani, uluslararası toplumun kendisini kabul etmesinin daha aşırı akımları dizginlemesine bağlı olduğunu fark ettiğinden, herhangi bir tehlikeyi önlemek için onunla bir anlaşmaya varılabilir.’’

Araştırmacı, yeni Suriye rejiminin ''belkemiği olan HTŞ içindeki herhangi bir bölünmenin, Şeriat yönetiminin mevcut durumdaki bütünlüğünü tehdit edeceğini ve tüm ülkeyi etkileyecek iç çatışmalara yol açabileceğini'' düşünüyor.

Araştırmacıya göre, yönetim şu anda ülkenin kuzeydoğusundaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), yabancı savaşçılar sorunu, sınır kontrolü ve otoritesini pekiştirme gibi önemli konuları çözmeye hazırlanıyor.

 

Suriye’de Sünniler arası gerilimleri IŞİD fırsata çeviriyor

İslamcı bir grubun eski askeri komutanı olan ve aşırılıkçı grupların değişkenliğini iyi bilen Ebu Yahya al-Şami olarak bilinen Muhammed el-İbrahim, Suriye'deki durumun karmaşık olmaya devam ettiğini ve ne olacağını tahmin etmenin imkânsız olduğunu söylüyor.

“Bugün Suriye'de birçok güç var ve rejim hayatta kalmak istiyorsa, en büyük isyancı tabanını kaybetmemeli” diye ekliyor.

El-Şami, “tekfir, aşırılıkçıların ve IŞİD'in bir silahıdır ve biz ve İslam hareketinin içindeki birçok kişi tarafından reddedilmektedir” diye vurguluyor.

Bazı coşkulu veya aşırılıkçı gençlerin aşırılıkçı grupların söylemlerinden etkilenebileceğine dair endişelere işaret ederek, “uzmanlar ve bilgili kişiler bu eğilimleri kontrol altına almak için çalışıyorlar, çünkü bunlar sorunları çözmüyor, aksine daha da kötüleştiriyor” diye vurguladı.

El-İbrahim, IŞİD'in Sünni örgütler arasındaki gerilimleri istismar etmesine karşı uyarıda bulundu.

Örgütün cehalet ve aşırılığın yaygın olduğu ortamlarda faaliyet gösterdiğini ve yeni yönetime karşı çıkan hareketlerden ayrılanlar ile rejimin baskısından muzdarip olanlar, savaş ve slogan atma deneyimi yaşamış ancak daha sonra farklı bir siyasi gerçeklikle karşılaşanlardan yararlanabileceğini söyledi.