Lübnan'da yayımlanan el-Ahbar gazetesine göre, İran'ın füzelerle hedef aldığı Weizmann Bilim Enstitüsü, İsrail'in sadece bir bilim merkezi değil, aynı zamanda Batı'nın çıkarlarına hizmet eden stratejik bir kolu.

YDH - Lübnan'da yayımlanan el-Ahbar gazetesine göre, İran'ın füzelerle hedef aldığı Weizmann Bilim Enstitüsü, İsrail'in sadece bir bilim merkezi değil, aynı zamanda Batı'nın çıkarlarına hizmet eden stratejik bir kolu.
Gazete, enstitünün kuruluşundan bu yana, kurucusu Chaim Weizmann'ın İngiltere için aseton üretiminden günümüzdeki Pentagon projelerine kadar Batı için 'işlevsel bir rol' oynadığını kaydetti.
Haberde, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun saldırı sonrası enstitüyü 'sivil bir tesis' olarak nitelendirmesine karşın, kurumun tarihsel ve güncel bağlarının askeri niteliğini ortaya koyduğu ifade edildi.
Netanyahu: 'Sivil tesislerimizi vuruyorlar'
İsrail Başbakanı Netanyahu 20 Haziran'da Weizmann Bilim Enstitüsü'nün yıkılan binalarından birinin enkazı önünde yaptığı açıklamada, "Aramızdaki fark bu, biz sivilleri etkisiz hale getirmek için elimizden geleni yaparken, onlar bizim sivil tesislerimizi bombalıyor," dedi.
Gazete ise bu iddianın aksine, İran füzelerinin sadece Siyonist bilim aklını değil, aynı zamanda enstitünün Batı için üstlendiği "işlevsel rolün kalbini" vurduğunu belirtti.
Asetondan Balfour Deklarasyonu'na giden yol
Haberde, Siyonist tarihçi Yehuda Reinharz'ın "Chaim Weizmann: Bir Siyonist Liderin Yaratılışı" kitabına atıfta bulunularak, Weizmann'ın 20. yüzyılın başlarında kimya alanındaki ününü Britanya'daki siyasi konumunu güçlendirmek için kullandığı belirtiliyor.
Weizmann, "Yahudilerin büyük devletlerin bilimsel ilerlemesine katkıda bulunabileceği" fikrini pazarlayarak Filistin'de bir yurt kurma hakkı elde etmeyi amaçlıyordu.
Weizmann'ın anılarına göre, Birinci Dünya Savaşı sırasında bakteriyel fermantasyon ve endüstriyel aseton üretimi üzerine yaptığı kimyasal araştırmalar, dönemin Denizcilik Bakanı Winston Churchill, daha sonra Mühimmat Bakanı olan Lloyd George ve Dışişleri Bakanı Arthur Balfour gibi isimlerle tanışmasını sağladı.
1915'te Britanya Donanması'nın mühimmat (özellikle kordit) üretiminde kullanılan asetona şiddetle ihtiyaç duyması üzerine Mühimmat Bakanlığı, Weizmann ile temasa geçti. Weizmann, yeni yöntemiyle yeterli miktarda aseton tedarik edebileceğini belirtti.
Bu işbirliği sayesinde Britanya, savaş çabaları için kritik olan mühimmat üretimini sürdürdü.
El-Ahbar'a göre bu gelişme, Weizmann'a Britanyalı yetkililer nezdinde büyük bir itibar kazandırdı ve Siyonist projeyi Batı'nın çıkarlarına hizmet eden bir "hizmet sağlayıcı" olarak pazarlamasına olanak tanıdı.
Bu durumun daha sonra Balfour Deklarasyonu'nun yayımlanmasında önemli bir rol oynadığı ifade edildi.
Weizmann'ın 'hayal kırıklığı'
Weizmann, bilimin Siyonist projenin Batı tarafından benimsenmesi için etkili bir araç olduğuna inanıyordu. Ancak 1918'de kurulan İbrani Üniversitesi'nin bilimsel yönelimlerinden hayal kırıklığına uğradı.
Üniversitenin uygulamalı bilimler yerine beşeri bilimlere öncelik vermesinden şikayetçi olan Weizmann, anılarında belirttiği üzere "sinir bozucu bürokratik ortamı" aşmak için kendi enstitüsünü kurmaya karar verdi.
1933 yazında, sanayici Daniel Sieff'in ailesinden 50 bin sterlinlik bir bağış alarak Filistin'in Hırbet Duran köyü toprakları üzerine kurulan Rehovot yerleşiminde Daniel Sieff Araştırma Enstitüsünü kurdu. 2 Kasım 1949'da, Balfour Deklarasyonu'nun 32. yıl dönümünde, enstitünün adı Weizmann Bilim Enstitüsü olarak değiştirildi.
Milyarlarca dolarlık dış fon ve Pentagon ile sözleşmeler
Enstitü, 1954'te İsrail'in ilk bilgisayarını üreterek ve aynı yıl nükleer fizik bölümünü kurarak ülkenin nükleer projesinin temellerini attı.
9 Nisan 1965 tarihli gizli bir ABD büyükelçiliği raporuna göre, o dönemde İsrail'in 200 nükleer bilim insanından 55'i Weizmann'da çalışıyordu ve enstitü, ülkenin nükleer altyapısıyla dolaylı ama temel bir bağa sahipti.
Gazetenin incelediği finansman verileri, enstitünün yabancı fonlarının büyük bir kısmının ABD'den geldiğini gösteriyor. 2004 ile 2023 yılları arasında enstitü adına ABD'de kayıtlı kâr amacı gütmeyen bir kuruluş aracılığıyla Amerikalı bağışçılardan 10,935 milyar dolar toplandığı belirtiliyor.
Ayrıca, 2008-2025 yılları arasında Pentagon'un, biyoteknoloji ve uygulamalı araştırma alanlarında ABD Donanması, Hava Kuvvetleri ve Savunma Tehditlerini Azaltma Ajansı (DTRA) adına enstitüye yaklaşık 70 milyon dolarlık sözleşmeler verdiği ifade ediliyor.
Avrupa Birliği'nin ise 2007-2024 yılları arasında yaklaşık 477 milyon avro, Kanada'nın da 139 milyon dolardan fazla fon sağladığı kaydediliyor.
'Kırılan cam gibi onarılması zor'
El-Ahbar gazetesi, makalesini şu tespitle sonlandırıyor: "İran'ın Weizmann Enstitüsü'nü bombalaması, bir binaya veya ekipmana verilen hasarla değil, İsrail'in Batı'nın bölgemizdeki bilimsel ve teknolojik bir uzantısı olarak oynadığı temel işlevsel role verilen zararla ölçülmelidir."
Gazeteye göre saldırı, Washington'un 7 Ekim 2023'ten bu yana onarmaya çalıştığı bu işlevsel rolün "kırıldığında değerini yitiren bir cam gibi" onarılması zor bir hasara uğradığına dair keskin bir mesaj niteliği taşıyor.