Amerikalı uzman William Shriver, İran’ın hem eski hem de gelişmiş nesil füzelerle İsrail’e büyük zarar verdiğini, İsrail’in ise tarihindeki en ağır kayıpları yaşadığını belirtiyor.

YDH- Amerikalı askeri ve jeopolitik uzman Will Schryver, İran ile İsrail arasında yaşanan son savaşla ilgili analizinde, çatışmanın yalnızca taktiksel değil, aynı zamanda stratejik sonuçlar doğurduğunu vurguladı.
Schryver'a göre, İran’ın İsrail’e yönelik ilk füze yanıtı, esas olarak “hava savunma sistemlerini yormayı amaçlayan” yüzlerce eski model İHA ve subsonik seyir füzesiyle başladı.
Bu ön dalga saldırıların temel hedefi, özellikle İsrail’in Demir Kubbe sistemi başta olmak üzere savunma altyapısını meşgul etmek ve etkisizleştirmekti.
İsrail ordusu, 14 Haziran günü İran’ın 200’den fazla balistik füze fırlattığını açıklasa da, Schryver bu rakamın “abartılı” olduğunu söyleyerek bu füzelerin büyük bölümünün “eski envantere ait ya da dikkat dağıtıcı sahte hedeflerden ibaret.” olduğunu öne sürdü.
Bununla birlikte, Schryver’ın tahmini, İran’ın 14 Haziran’daki saldırısında yaklaşık üç düzine kadar yeni nesil balistik füze kullandığı yönünde. Schryver'e göre, bu füzelerin büyük çoğunluğu –muhtemelen tamamı– hedeflerine ulaştı ve İsrail hava savunması tarafından etkisiz hale getirilemedi.
Bu saldırıların izleyen günlerde sistematik biçimde devam ettiğini belirten Schryver, 15–21 Haziran haftasında İran’ın, İsrail kaynaklarına göre, her gün ortalama 25 balistik füze daha fırlattığını kaydetti.
Aynı dönemde de, Batılı askeri çevrelerde dolaşıma giren çok sayıda analiz ve haber, ABD-İsrail’in entegre hava savunma sistemlerinin ciddi biçimde yıprandığına ve beklenen performansı gösteremediğine işaret etmişti.
Özellikle ABD’ye ait karadan konuşlu THAAD sistemleri, Doğu Akdeniz’deki Amerikan savaş gemilerinden fırlatılan SM-3 ve SM-6 füzeleri, ve İsrail’in Arrow sistemleri, bu süreçte hem hızla tükenmiş hem de İran’ın ileri teknoloji füzelerine karşı etkisiz kalmıştı.
Schryver’a göre, bu sistemlerin İran’ın gelişmiş silahlarına karşı neredeyse “hiçbir caydırıcılığı kalmadı.”
22 Haziran tarihinde İran, bu kez daha büyük ölçekli bir füze saldırısı düzenledi.
Yaklaşık 100 balistik füzenin kullanıldığı bu operasyonda, İsrail’in Demir Kubbe sistemi ciddi biçimde zayıfladı, hatta yavaş uçan İran İHA’larının dahi savunma sistemini aşabildiği rapor edildi.
Aynı zamanda, THAAD sisteminin pratikte devre dışı kaldığı, Arrow sistemlerinde ise çoklu teknik arızaların yaşandığı bilgisi açık kaynaklara yansıdı.
Schryver, açık kaynak istihbarat görüntülerinin (OSINT) ortaya koyduğu üzere, İran’ın az sayıdaki hipersonik füzesine karşı İsrail’in savunma tepkilerinin “kaotik” bir görünüm sergilediğini, her gelen füzeye karşı birkaç savunma füzesi ateşlenmesine rağmen, bu önleme girişimlerinin başarısız olduğunu aktarırken özellikle plazma kaplamaları sayesinde gece gökyüzünde parlayan İran füzelerinin, engellenemeden hedeflerine ilerlediğini vurguladı.
24 Haziran’da ateşkes sağlandığında, Schryver’a göre hem İsrail’in hem de ABD’nin bölgede konuşlu hava savunma kabiliyetleri büyük ölçüde tükendi.
Buna karşın, İran’ın daha gelişmiş füze sistemlerini sahaya sürme kapasitesini sınırlı da olsa artırarak devam ettirdiği gözlemlendi.
Savaşın bilançosuna dair değerlendirmesinde Schryver, İsrail’in “tarihinin en ağır kayıplarından birini yaşadığını” belirterek işgal varlığının İran içinde yıllar içinde inşa ettiği istihbarat ve sabotaj ağlarının başarısız olmasına dikkat çekti.
Schryver, İran’ın yüksek isabet kabiliyetine sahip, büyük harp başlıkları taşıyan ve 10 metreden daha düşük CEP (Circular Error Probable) değerine sahip hipersonik füze saldırıları düzenleyebileceğini açıkça gösterdiğini vurgulayarak, bu tür silahların İran’ın elinde ne kadar bulunduğu ya da üretim hızının ne olduğunun belirsizliğini koruduğunu ifade etti.
Schryver analizini şu cümlelerle tamamladı:
“İran, stratejik düzeyde güçlü bir caydırıcılık yaratan büyük bir zafer elde etti. Zaman geçtikçe İran daha da güçlenecek. İsrailliler ise harekete geçmek için giderek daha fazla çaresizleşecek.”