El-Hanedek gazetesi, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye, Mısır’dan Körfez ülkelerine kadar birçok devletin, Filistin dayanışması söylemiyle kamuoyunu oyalarken, İsrail’e devam eden askeri ve ekonomik destekleriyle bölgedeki çelişkili tutumlarını sürdürdüğünü gündeme taşıyor.

YDH- Filistin dayanışması söylemi ile İsrail’in savaş makinesini besleyen fiili politikalar arasındaki çelişki, bölgesel ve uluslararası arenada giderek derinleşiyor.
Resmi kınamalara rağmen, ablukanın ötesinde işgalciye silah, malzeme ve lojistik destek sağlayan karmaşık ekonomik ağlar varlığını sürdürüyor.
Son skandal ise Suudi Arabistan bayraklı “Bahri Yanbu” gemisinin Cenova limanında İsrail’e gönderilmek üzere ağır silahlar taşımasıyla ortaya çıktı.
7 Ağustos’ta İtalya’nın Cenova limanına yanaşan Bahri Yanbu’nun kargosunda İsrail işgaline yönelik ağır silahlar tespit edildi.
Mürettebat, liman çalışanlarının kargoyu görmesini engellemeye çalıştı. Ancak deniz trafiği takip sitesi VesselFinder geminin Mısır’ın İskenderiye limanına doğru hareket ettiğini ve 13 Ağustos’ta varmasının beklendiğini duyurdu.
Bu olay, Filistin davasına destek açıklamaları yapan ülkelerin ekonomik faaliyetlerinde ciddi ikiyüzlülüğün göstergesi oldu.
El-Hanedek gazetesine göre, Türkiye, doğrudan ticareti kısıtlasa da son aylarda dolaylı yollarla İsrail pazarına ulaşan Türk malları artış gösterdi.
Tel Aviv Merkez Bankası, bu durumun İsrail ekonomisini etkilemediğini belirterek tedarik zincirlerinin esnekliğine vurgu yaptı.
Mısır ise ulusal güvenlik kaygıları ile uluslararası baskılar arasında denge kurmaya çalışıyor. Ancak limanlarındaki yoğun deniz trafiği, İsrail ile ticaretin devam ettiğini gözler önüne seriyor.
Halk arasında sembolik “denize yiyecek atma” eylemleri sosyal medyada yer alsa da, kamuoyu baskısı ya da diplomatik yaptırımların gündeme gelmediği görülüyor.
Körfez ülkeleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin haklarını destekleyen açıklamalar yaparken, İsrail ile güvenlik işbirliği ve Washington’la ittifaklarını güçlendirme çabaları sürüyor.
Bu ilişkiler çoğunlukla gizli tutulsa da, İsrail’in askeri ve ekonomik çıkarlarına hizmet eden örtülü bir koordinasyon alanı yaratıyor. Gazze soykırımıyla birlikte bu ikiyüzlü tutumlar daha görünür hale geldi.
Başkentlerin resmi duruşları ile ticaret, ulaşım ve lojman altyapılarının fiili işleyişi arasında büyük uçurum bulunuyor. Abluka kısıtlamalarını aşan bu ticaret yolları, işgalcinin ihtiyaç duyduğu stratejik malzemelerin geçişine imkân sağlıyor.
Önemli olan, bu kanalların basit kaçakçılık veya bireysel eylemler sonucu değil, hükümetler ve çokuluslu şirketlerin yönettiği karmaşık ve entegre bir ekonomik sistemin parçası olması.
Bu durum, siyasi söylemlerle saha gerçekleri arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor.
Bu tablo, İsrail’in savaşın ekonomik ve lojistik açıdan dayanıklılığını sürdürmesinde bölgesel arabulucuların kritik rolünü gözler önüne seriyor.
Gazze’deki çatışmanın seyri, sosyal medyadaki dayanışma mesajlarıyla değil, işgalciye giden ikmal yollarının kesilip kesilmemesiyle belirleniyor.
Sonuç olarak, bazı devletlerin resmi muhalefeti ve gizli destekçiliği devam ederken, gerçek zorluk, yüksek sesli diplomatik söylemlerden ziyade, para, mal ve ittifakların hareketlerini doğru okuyabilmek ve buna göre strateji geliştirebilmekte yatıyor.