Tel Aviv’in, “geçici güvenlik önlemi” olarak sunduğu adımları kalıcı kontrole dönüştürme stratejisi, Gazze Şeridi’nde yeni bir aşamaya girdi. Sızan planlara göre İsrail, Gazze şehrini askeri olarak kuşatmayı ve kendi egemenliğinde bir liman inşa ederek Filistinlilerin denize bağımsız erişimini ortadan kaldırmayı hedefliyor.

YDH - Tel Aviv, Filistin topraklarında işgal devletinin kurulmasından bu yana “yavaş ilhak” politikası izliyor.
Bu politika kapsamında “güvenlik amaçlı” veya “geçici” olarak başlatılan adımlar, kısa sürede kalıcı kontrole dönüşüyor. Bugün bu politika, Gazze şehrinin kontrol altına alınması ve İsrail egemenliğinde bir liman kurulması planıyla kendini gösteriyor.
Söz konusu plan, işgal yönetimine Doğu Akdeniz’deki deniz yolları ve ticaret hatları üzerinde daha büyük bir denetim yetkisi vermeyi amaçlıyor.
Askeri boyutun ekonomik hedeflerle kesiştiği bu yaklaşım, Filistinlilerin denize açılan bağımsız bir kapısını ortadan kaldırmayı ve limanı bölgesel bir baskı aracına dönüştürmeyi hedefliyor.
Filistin topraklarındaki yayılmacı planın kamuoyuna yansıyan ilk işaretleri, 17 Mayıs 2024’te Gazze Şeridi kıyılarında kurulan yüzer iskeleyle başladı. Bu iskele, medyada yardımların girişini kolaylaştırmak için “insani bir koridor” olarak tanıtıldı.
Ancak İsrail ile ilgili tarihsel deneyimler, geçici veya sınırlı bir önlem olarak sunulan adımların zamanla kalıcı bir stratejik dayanak noktasına dönüştüğünü kanıtlıyor.
Tel Aviv, altmış yılı aşkın bir süredir yerel işgalleri fiili ilhaka dönüştürdü ve karşı çıktığını iddia ettiği yerleşim birimlerini kaldırılamaz hale gelene kadar genişletti.
Bu tarihsel gerçeklik, eğer gerçekleşirse Gazze şehrinin kontrol altına alınmasının duruma özgü bir tedbir olacağına inanmayı safdillik haline getiriyor. Gazze’nin işgali, askeri güvenliği, ekonomik hırsları ve deniz yolları üzerindeki jeopolitik kontrolü birleştiren yayılmacı projenin en yeni aşamasını oluşturuyor.
El-Ahbar gazetesinin aktardığı sızıntılar ve resmi açıklamalara göre İsrail’in yeni planı, bölgenin bazı kısımlarını doğrudan kontrol dışında bırakarak Gazze şehri çevresindeki askeri kuşatmayı sıkılaştırmakla başlıyor.
Benyamin Netanyahu, kamuoyuna yönelik söyleminde operasyonun “sınırlı” ve “geçici” olduğunu vurgulamaya çalışıyor.
Netanyahu, amacın Gazze’nin tamamını işgal etmek değil, şehri direnişin kontrolünden “kurtarmak” ve kapsamlı bir İsrail güvenlik denetimi altında sivil yönetimi başka bir tarafa devretmek olduğunu belirtiyor.
Ancak Haaretz gazetesinin de işaret ettiği gibi, bu tanım hem işgalin geçmişteki uygulamalarıyla hem de İsrail hükümetlerinin geçici önlemleri kalıcı hale getirme yaklaşımıyla çeliştiği için inandırıcılıktan yoksun.
Tel Aviv’in açıklanan hedefleri ve gizli niyetleri
Güvenliği yayılmacılık için bir bahane olarak kullanmakta usta olan İsrail, Gazze limanında bölgenin sınırlarını aşan stratejik bir fırsat görüyor.
Jeopolitik açıdan bu limanın kontrolü, Tel Aviv’e sadece Gazze’ye yönelik değil, aynı zamanda işgal altındaki Filistin’in tüm güney sahil şeridindeki mal ve insan hareketini denetleme imkanı tanıyacak.
İsrail planına göre inşa edilirse yeni liman, Tel Aviv’in Hayfa ve Aşkalan'dan Aşdod’a ve Aşkelan’daki “askeri limana” kadar Filistin sahili boyunca hakim olduğu limanlar ağının bir parçası olacak.
Bu ağ, sadece İsrail ekonomisini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda bölgesel ticarette, özellikle Mısır ve Akdeniz’e kıyısı olan diğer Arap ülkelerine karşı güçlü bir baskı aracı sağlıyor.
Güvenlik açısından bakıldığında, İsrail kontrolündeki bir Gazze limanı, Filistinlilerin denize açılan bağımsız bir kapısının ortadan kaldırılması anlamına geliyor.
Liman, karadaki geçiş noktalarında olduğu gibi tüm ithalat ve ihracatın işgal otoritesine tabi olduğu bir gözetim, casusluk ve ablukayı sıkılaştırma aracına dönüşecek.
Sıkı askeri denetime tabi olan Aşdod limanı deneyimi, İsrail egemenliği altındaki herhangi bir deniz kapısının, stratejik çıkarlarıyla uyumlu olmayan hiçbir faaliyete izin vermeyen ulusal güvenlik sisteminin bir parçası haline geldiğini doğruluyor.
Haaretz’e göre Netanyahu, projenin etkisini yumuşatıcı bir dille hafifletmeye çalışıyor. Operasyonun bir işgal olmadığını, zamanla sınırlı olduğunu ve şehrin “kurtarılıp” esirler geri alındıktan sonra duracağını tekrarlıyor. Ancak İsrail kamuoyuna ve uluslararası baskılara yönelik gibi görünen bu dil, sahadaki gerçeklikle ve Filistinlilerin işgalle ilgili uzun deneyimleriyle çelişiyor.
Tarihsel olarak her “güvenlik koruma” operasyonu, kontrol alanını genişletmek ve sahadaki fiili durumu kalıcı hale getirmekle sonuçlandı.
Yavaş ilhak ve oldubitti siyaseti
Tarihsel olarak İsrail, askeri bir yenilginin veya ağır ve imkansız bir uluslararası anlaşmanın baskısı altında olmadığı sürece geri çekilmedi. Bu durumlarda bile dolaylı etki ve kontrol araçlarını elinde tuttu.
Sina’dan Güney Lübnan’a, Batı Şeria’dan Kudüs’e kadar işgal yönetimi, “yavaş ilhak” politikası uyguladı. Bu politika, “güvenlik amaçlı” veya “geçici” bir adımla başlayıp ardından sürdürülebilir bir fiili duruma dönüştü.
Lübnan’ın güneyindeki Şebaa Çiftlikleri ile muhtemelen şu an işgal altındaki beş tepe bunun örnekleri. Bu çerçevede Gazze şehrini kontrol etme planı, askeri strateji ile ekonomik hakimiyeti birleştiren işgal doktrininin doğal bir uzantısı olarak görülüyor.
Daha da tehlikelisi, Gazze’nin kontrol altına alınması ve burada bir liman kurulması, İsrail’e Doğu Akdeniz’deki herhangi bir bölgesel deniz taşımacılığı veya enerji projesinde avantajlı bir konum sağlıyor.
Gazze’de kendi yönetimine tabi bir limanın varlığı, tedarik hatlarını etkileyebileceği ve gelecekte limanı aynı anda hem ticari hem de güvenlik platformu olarak kullanarak bölge ülkeleriyle deniz bağlantı projelerine dahil olabileceği anlamına geliyor.
Bu durum, Filistinlilerin bağımsız bir deniz altyapısı kurma yeteneğini zayıflatıyor ve onları ablukanın kırılmasına katkıda bulunabilecek hayati bir ekonomik kaynaktan mahrum bırakıyor.
İsrail’in Gazze’deki projesi, şehrin askeri olarak kuşatılmasını ve İsrail kontrolünde bir liman kurulmasını içermesiyle, uzun bir yayılmacı politikalar zincirinin yeni bir halkası.
İsrail’in resmi anlatısı “geçici bir önlem, kurtarma ve güvenlik garantisi” dese de, gerçekler dünyanın savaşla meşgul olmasından ve Arap ve Filistin’deki bölünmüşlükten yararlanarak kontrolü fiili bir duruma dönüştürme niyetini açıkça gösteriyor.