Thomas Barrack’ın Suriyeli Kürtlerle ilgili tavırlarının tam okuması

img
Thomas Barrack’ın Suriyeli Kürtlerle ilgili tavırlarının tam okuması YDH

"Barrack her ne kadar kendisini 'tarafsız arabulucu' gibi göstermeye çalışsa da, fiiliyatta görevi Suriye’yi zayıflatmaya yönelik İsrail kaynaklı bir planın uygulanmasından ibaretti."




Suriye, on yılı aşkın bir süredir askerî, siyasî ve jeopolitik çatışmaların sahasına dönüşmüş durumda; öyle bir toprak ki Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya, İran’dan Türkiye ve İsrail’e kadar her güç orada bir rol oynamıştır.

Beşşar Esed’in düşüşü ve Ebu Muhammed el-Colani’nin Şam’daki yeni devletin lideri olarak ortaya çıkışıyla birlikte, bu ülkenin geleceği hakkında yeni sorular gündeme geldi: Suriye yeniden tek ve güçlü bir devlet kurabilecek mi? Yoksa azınlıkların, özellikle Kürtler ve Dürzîlerin, yönetimde daha fazla rol üstleneceği adem-i merkeziyetçi yapılara mı yönelmesi gerekecek?

Bu gelişmelerin ortasında, ABD, Thomas Barrack’ı Suriye meselelerinde özel temsilcisi olarak atadı. Trump’ın siyasî çevresine yakın isimlerden biri olan ve İsrail’in güven duyduğu bir şahsiyet olarak görülen Barrack, en başından itibaren çift yönlü bir görev üstlenmişti: Bir yandan yıllar süren kopuştan sonra Washington’u yeniden Şam’a döndürmek, diğer yandan da Suriye’nin bir daha direniş ekseninde birleşik ve güçlü bir devlete dönüşmesini engelleyecek bir geleceği şekillendirmek.

Barrack’ın görevindeki ilk üç ayda (Mayıs’tan Ağustos 2025’e kadar) yaptığı açıklamalar yalnızca onun şahsî görüşlerini yansıtmakla kalmadı, aynı zamanda Washington’un yeni politikasının genel hatlarını da ortaya koydu.

Başlangıçta “birleşik ve merkeziyetçi Suriye” vurgusunu öne çıkardı ve SDG dâhil olmak üzere tüm güçleri Colani’nin devletine entegre olmaya çağırdı. Ancak ilerleyen süreçte, özellikle 23 Ağustos’taki mesajıyla birlikte üslubu değişti: Amerika artık yalnızca üniter devletten söz etmiyor, açıkça adem-i merkeziyetçi ve “sınırlı merkezsizleşme” modelinden bahsediyordu.

Bu ton değişikliği, açıkça İsrail’in baskı ve etkisinin sonucuydu; zira İsrail hiçbir zaman Suriye’nin yeniden güçlü ve üniter bir devlete dönüşmesine ilgi göstermedi. Bu nedenle, Thomas Barrack’ın sözlerinin tam ve özetlenmeden yeniden okunması, özellikle Amerika’nın politika değişikliğini ve Kürtlerin konumunu anlamak açısından temel bir zorunluluktur.

29 Mayıs 2025 – Amerika’nın Şam’a Dönüşü; 13 Yıl Sonra Bayrağın Yeniden Dalgalanması

Arka Plan

2012 yılında, Suriye krizi zirveye ulaştığında ve Washington ile Şam arasındaki ilişkiler kesildiğinde, Amerikan büyükelçiliği kapatıldı ve bu ülkenin bayrağı Şam’daki diplomatik binadan indirildi.

O tarihten sonra Amerika, yalnızca uzaktan ve daha çok askerî operasyonlar ile Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği destek üzerinden bu dosyada yer almaya devam etti.

Ancak 29 Mayıs 2025’te, dünya Trump yönetiminin Suriye’ye yönelik tutumunun netleşmesini beklerken, Thomas Barrack sembolik bir adımla sahneye çıktı: Amerika Birleşik Devletleri bayrağını yeniden Şam’daki büyükelçi konutunun üzerine dikti.

Aynı gün medyada yayımlanan fotoğraf, Barrack’ı gösteriyordu; Amerikan yıldızlı bayrağı yeniden Suriye’nin başkentinin üzerinde dalgalanıyordu. Birçok gözlemci o anı “Washington’un Şam’ın kalbine resmî dönüşü” olarak tanımladı.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack bu adımın ardından gazetecilere şunları söyledi:

“Suriye ile İsrail’in çözülebilir bir sorunu var; fakat her şey diyalogla başlar. Önce bir saldırmazlık anlaşmasından başlamalı, sonra sınırlar ve hatlar hakkında konuşmalıyız.”

Ardından eski “terörizm” meselesine ve Suriye’nin uluslararası konumuna değindi:

“Suriye artık terörizmin destekçisi olarak görülmeyecek. Bu sıfat Esed hükümetinin sona ermesiyle birlikte bitmiştir, her ne kadar Kongre’nin bu konuyu incelemek için altı ayı olsa da.”

Son olarak Şam’daki yeni rejime –Ebu Muhammed el-Colani liderliğindeki rejime– hitap ederek şunları söyledi:

“Amerika’nın niyeti ve Başkan’ın bakış açısı şudur: Bu yeni doğan devlete bir fırsat verilmelidir; müdahale olmadan, taleplerimizi dayatmadan, ön koşullar koymadan ve kültürümüzü sizin kültürünüzün üzerine empoze etmeden.”

Analiz

Barrack’ın bu cümleleri her ne kadar basit görünse de, çok katmanlı mesajlar taşıyordu:

Şam’a: Esed’in düşüşünden sonra Washington ilk kez Colani rejimini “yeni doğan devlet” olarak adlandırdı; bu da siyasî meşruiyetin zımnen kabulü anlamına geliyordu.

İsrail’e: “Saldırmazlık anlaşması” fikrinin ortaya atılması, Amerika’nın Suriye– İsrail sınır ve güvenlik meselelerini müzakere aşamasına taşımak istediği mesajını veriyordu; bu konu Tel Aviv için hayati öneme sahipti.

Uluslararası topluma: “Terörizmi destekleyen ülke” etiketinin kaldırılması, Washington’un Suriye’yi yeniden küresel etkileşim hattına döndürme çabasının işaretiydi.

Kürtlere (SDG): O gün isimleri doğrudan zikredilmese de, Washington’un Şam’a resmî dönüşü net bir anlam taşıyordu: Amerika’nın siyasetindeki ağırlık merkezi yerel güçlerden merkezi hükümete kayıyordu.

3 Haziran 2025 – Amerika’nın Askerî Varlığını Azaltması ve Suriyeli Kürtlere Verilen Açık Mesaj

Arka Plan

Amerikan bayrağının Şam’da yeniden göndere çekilmesinden birkaç gün sonra, Thomas Barrack Türkiye medyası – NTV başta olmak üzere – ile yaptığı röportajlarda ve ardından Reuters haber ajansına verdiği demeçte, Washington’un en önemli stratejik kararlarından birini açıkladı: Amerika’nın Suriye topraklarındaki askerî varlığını kayda değer ölçüde azaltması.

Amerika, 2014 yılından itibaren “IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon” adı altında Suriye’de askerî varlık bulunduruyordu. Bu varlığın temelini “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) ile iş birliği oluşturuyordu; omurgasını ise Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) teşkil ediyordu.

Fiiliyatta, SDG’nin varlığı ve Suriye’nin kuzey ile doğusundaki bazı bölgeleri kontrol edebilmesi doğrudan Amerika’nın askerî varlığına bağlıydı. Bu nedenle, Barrack’ın üslerin azaltılacağını açıklaması Kürtler ve bölgesel aktörler için büyük bir şok anlamına geliyordu.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack bu söyleşide şunları vurguladı:

“Şu anki Suriye politikamızın geçmeniş yüz yılın politikalarıyla hiçbir benzerliği olmayacak, çünkü onların hiçbiri başarılı olmadı.”

Amerika’nın askerî üsleri hakkında şöyle dedi:

“Üslerimizin sayısını sekizden beşe, ardından üçe ve nihayetinde bire düşüreceğiz. Bu süreç şimdiden başlamış durumda ve uygulanıyor.”

Barrack Kürt meselesine de doğrudan değinerek şunları söyledi:

“SDG bizim müttefikimizdir ve Kongre açısından son derece önemli bir unsurdur. Fakat onların yeni Suriye devletine entegre edilmesi büyük önem taşıyor. Herkesin beklentilerinde mantıklı olması gerekir.”

Analiz

Barrack’ın bu sözleri görünüşte basit bir askerî açıklama gibi olsa da, mesajının derinliği çok daha ötelere gidiyordu:

1) Kürtlere (SDG): Washington açıkça, onlar için “kalıcı bir güvenlik şemsiyesi” olmayacağını ilan etti. “Herkes mantıklı olmalı” ifadesinin anlamı bir uyarıdan başka bir şey değildi: Kürtler, varlıklarını sürdürebilmenin tek yolunun Colani rejjimine ve birleşik Suriye ordusuna entegre olmak olduğunu kabul etmeliydi.

2) Şam’a: Barrack, “geçen yüzyılın politikaları başarısız oldu” diyerek aslında Amerika’nın önceki modellerinden – dışarıdan denge kurma ve yerel güçlere dayanma stratejisinden – uzaklaştığını vurguladı ve Colani rejimine şu mesajı verdi: Washington, HTŞ rejimine merkezi bir rol vermeye hazırdır, elbette otoritesinin sınırlı kalacağı bir çerçevede.

3) Türkiye’ye: Barrack aynı zamanda Amerika’nın Ankara Büyükelçisi olduğundan, Washington’un Kürtlerin bağımsızlığına ya da özerkliğine bağlı olmadığını vurgulaması Ankara’ya yönelik yatıştırıcı bir mesaj niteliği taşıyordu; zira Türkiye devleti her zaman YPG/SDG’yi PKK’nın bir kolu ve ulusal güvenliği için doğrudan bir tehdit olarak görmüştür.

4) İsrail’e: Amerika’nın Suriye’deki askerî varlığını azaltması, sahadaki rolün kısmen İsrail’e bırakılması anlamına geliyordu. Tel Aviv artık daha rahat bir şekilde Suriye’nin güneyinde rolünü genişletebilirdi, çünkü Washington fiilen “doğrudan saha yönetiminden” geri çekilmiş ve “siyasî yönetim” çizgisine yönelmişti.

Böylece, 3 Haziran’daki Barrack açıklamaları yalnızca askerî bir duyuru değil, Amerika’nın siyasetinde köklü bir dönüşümün başlangıcıydı: Kürtlere dayanmaktan Şam’a geri dönüşe, “saha varlığından” “siyasî aracılığa” geçişe.

9 Temmuz 2025 – Şam ile Kürtler Arasında Entegrasyon Anlaşmazlığı; Barrack’tan Uyarı Mesajı

Arka Plan

Amerikan bayrağının Şam’da göndere çekilmesinden (29 Mayıs) ve askerî üslerin azaltılacağının açıklanmasından (3 Haziran) sonra, Barrack Suriye’nin en hassas dosyasını ilerletmeye çalıştı: Kürtlerin ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yeni devlet yapısındaki konumunun belirlenmesi.

Beşşar Esed’in düşüşünden bu yana, Suriye’nin kuzey ve doğu bölgeleri fiilen SDG’nin kontrolü altındaydı.

Bu güçler, doğrudan Amerika’nın askerî desteğine dayanarak yalnızca IŞİD’i geri püskürtmekle kalmadı, aynı zamanda Rakka, Haseke ve Deyr ez-Zor’da yarı-devlet yapıları kurabildiler. Ancak yeni merkezî otorite olarak Colani hükümeti, tüm güçlerin millî orduya tamamen entegre edilmesini ve Kürtlerin özerkliğinin sona ermesini talep ediyordu.

Bu gergin ortamda Barrack, gazetecilerle yaptığı bir söyleşide açık bir mesaj verdi: HTŞ ile SDG arasındaki entegrasyon konusundaki anlaşmazlık hâlâ ciddi şekilde sürüyor ve bunu çözmek için sonsuz bir zaman yok.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack o gün şöyle dedi:

“Taraflar arasında hâlâ kayda değer anlaşmazlıklar var. Bir ilerleme sağlandığını düşünmüyorum.”

Müzakere süreci hakkında ise şunları ekledi:

“Bu meseleler adım adım, güven, taahhüt ve karşılıklı anlayış üzerine inşa edilir. Bir gecede sonuç alabileceğimizi sanmıyorum.”

Aynı zamanda şu uyarıda bulundu:

“Umarım SDG ile Colani rejimi bir anlaşmaya varır ve umarım bunu daha hızlı yaparlar.”

Washington’un entegrasyon sürecine verdiği siyasî desteği vurgulamak için ise şöyle dedi:

“Amerika, yeni Suriye hükümetine ve ordusuna tam güven duymaktadır. Suriye Demokratik Güçleri’nin yeni devlete saygılı bir şekilde entegre olma fırsatına sahip olacağından emin olmak istiyoruz.”

Analiz

Barrack’ın bu açıklamaları birkaç katmanlıydı:

1) Kürtlere: Barrack açıkça sürenin sınırlı olduğunu söyledi. “Umarım bunu daha hızlı yaparlar” ifadesi, Washington’un SDG’yi ayrı bir yapı olarak süresiz biçimde desteklemeyeceği anlamına geliyordu. Net mesaj şuydu: Ya millî orduya entegre olun ya da Amerika’nın desteğini kaybedin.

2) Şam’a (Colani rejimine): Barrack “tam güven” ifadesiyle yeni rejimin iç ve uluslararası meşruiyetini pekiştirdi. Ancak entegrasyonun “saygılı” şekilde yapılması gerektiğini vurguladı—yani HTŞ, Kürt yapısını yalnızca zorla dağıtamazdı.

3) Bölgesel kamuoyuna: Amerika bu tutumuyla hâlâ “tarafsız bir arabulucu” rolü oynadığını göstermeye çalıştı. Barrack aslında Washington’un imajını “tek taraflı Kürt destekçisi” konumundan çıkarıp “tüm taraflar arasında uzlaşının teminatçısı” konumuna taşımak istedi.

4) İsrail ve Türkiye’ye: İsrail bu süreçle, HTŞ’nin güç paylaşımı için müzakere etmek zorunda kalacağından ve asla güçlü, merkezî bir devlete dönmeyeceğinden emin oluyordu. Türkiye ise Barrack’ın “entegrasyon” vurgusunu memnuniyetle karşıladı; çünkü bu, kuzey Suriye’deki Kürt özerklik hayalinin sona ermesi demekti.

Böylece, 9 Temmuz 2025’teki Barrack mesajı bir “diplomatik uyarı” niteliği taşıyordu: Washington hâlâ arabulucu rolündeydi, ancak Kürtlerin pazarlık süresi hızla sona eriyordu.

21 Temmuz 2025 – Colani Rejimine Açık Destek ve İsrail’e Doğrudan Eleştiri

Arka Plan

SDG entegrasyonu ve Suriye’nin kuzey ile doğusunun geleceği üzerine haftalarca süren tartışmaların ardından, yeni bir gelişme denklemi daha da karmaşık hâle getirdi: İsrail’in Suriye’nin güneyine doğrudan müdahalesi. Colani rejiminin yerleşmesinden rahatsız olan Tel Aviv, saldırılar ve sınır ötesi operasyonlarla dengeyi bozmaya çalışıyordu.

Bu koşullar altında, herkesin gözü Amerika’nın tutumuna çevrilmişti. Washington geleneksel müttefiki (İsrail) yanında mı duracaktı, yoksa Şam’daki yeni rejimi mi destekleyecekti? Thomas Barrack’ın 21 Temmuz’da yaptığı açıklamalar bu bakımdan son derece önemli ve belirleyici oldu.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Mevcut Suriye yetkilileriyle işbirliğine dair hiçbir yedek planımız (Plan B) yok. Tek seçeneğimiz bu hükümetle çalışarak ülkeyi birleştirmektir.”

Ardından İsrail’in müdahalesi hakkında şu ifadeleri kullandı:

“Amerika Birleşik Devletleri bu operasyonu ne istemiştir ne de içinde yer almıştır. Bu adım son derece kafa karıştırıcı bir süreci başlattı ve çok kötü bir zamanda gerçekleşti.”

Barrack ayrıca Colani rejiminin performansına değinerek şunları belirtti:

“Mevcut Suriye hükümeti, sınırlı kaynaklara rağmen, kendisini yeni doğan bir devlet olarak göstermeye ve çeşitli toplulukları bir araya getirmeye çalıştı. Onlar boş ellerle fakat istikrar yaratma niyetiyle hareket ediyorlar.”

Ve sonunda yeniden Kürt dosyasına döndü:

“Önümüzdeki haftalarda Suriye Demokratik Güçleri’nin entegrasyon sürecinde ilerleme kaydedilebilir.”

Analiz

Barrack’ın bu sözleri birkaç açıdan dikkat çekiciydi:

1) HTŞ’ye (Ebu Muhammed el-Colani): Barrack açıkça “yedek bir plan yok” dedi; yani Amerika, Colani rejimine yatırım yapmaya karar vermiş ve onu zımnen Suriye’nin tek meşru temsilcisi olarak görmüştü. Bu tutum, HTŞ’nin müzakerelerdeki pazarlık gücünü artırdı.

2) İsrail’e: Belki de bu açıklamaların en önemli kısmı, İsrail’in müdahalesine yönelik doğrudan eleştiriydi. Yıllar sonra ilk kez üst düzey bir Amerikan yetkilisi Tel Aviv’i “kafa karışıklığı ve istikrarsızlığın” sorumlusu olarak nitelendirdi. Bu tavır, Washington’un önceliklerinde yeni bir dengeyi açıkça gösteriyordu: Şam’daki istikrar sürecine destek, kısa vadede İsrail’in çıkarlarıyla çelişse bile.

3) Kürtlere (SDG): Barrack onlara sınırlı da olsa bir umut vermeye çalıştı: “Önümüzdeki haftalarda ilerleme.” Bu ifade, gerçekte bir vaat olmaktan çok yatıştırıcı bir mesajdı; zira fiiliyatta Amerika’nın siyaseti, SDG’yi entegrasyona zorlamaktaydı.

4) Uluslararası kamuoyuna: Barrack, Colani rejimine “yeni doğan, farklı toplulukları yönetmeye çalışan bir devlet” olarak resmetti. Bu imaj, HTŞ’nin uluslararası kurumlarda resmî kabulünün önünü açabilecek bir zemin oluşturuyordu.

Böylece, 21 Temmuz 2025 günü Barrack dengeleri resmen HTŞ lehine ağırlaştırdı:

— Bir yandan Colani rejimine açık destek,

— Diğer yandan İsrail’e yönelik aleni eleştiri.

Bu tutum Tel Aviv’e büyük bir şok etkisi yarattı ve aynı zamanda HTŞ’ye daha fazla özgüven kazandırdı.

22 Temmuz 2025 – Ebu Muhammed el-Colani’ye Çöküş Tehlikesi Hakkında Ciddi Uyarı

Arka Plan

Barrack’ın 21 Temmuz’da Colani rejimine açık destek verip İsrail’in müdahalelerini eleştirmesinden bir gün sonra, diplomasi yeni bir aşamaya girdi: Colani’nin şahsına yönelik doğrudan baskı.

Amaç netti: Washington her ne kadar Colani rejimini mevcut tek seçenek olarak tanısa da, aynı zamanda onu iç reformlara ve azınlıklara karşı esnek olmaya zorlamak istiyordu. Aksi hâlde, uluslararası desteğin kaybedilmesi ve çöküş tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı.

Barrack’ın bu tutumu, Şam’ın yeni liderine yönelik ilk açık uyarıydı ve Amerika’nın Colani’nin arkasında koşulsuz bir şekilde durmaya niyetli olmadığını gösteriyordu.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack, Şam’da Reuters’e verdiği röportajda şöyle dedi:

“Ahmed Şara siyasetlerini gözden geçirmek zorunda, aksi takdirde uluslararası desteği kaybetme ve Suriye’nin parçalanması tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.”

Ardından şu uyarıyı yaptı:

“Ben hızlı değişmek zorundayım, çünkü hızlı değişmezsem arkamda duran küresel enerjiyi kaybedeceğim.”

Barrack, Colani rejiminin tutumuyla ilgili şu açıklamada bulundu:

“Doğru olan, onun yolunu düzeltmesidir. Geçmişteki aynı politikaları sürdürmek işe yaramaz.”

Suveyda’daki son çatışmalar ve Colani rejiminee yöneltilen suçlamalarla ilgili olarak şöyle dedi:

“Bu suçlar Suriye ordusu tarafindan işlenmedi. Onlar (ordu) İsrail’le harekete geçmemek konusunda anlaşmışlardı.”

Barrack konuşmasının başka bir bölümünde alternatif bir planın bulunmadığını vurguladı:

“Bu hükümet için hiçbir yedek plan yok. Eğer bu hükümet çökerse, durum Libya ya da Afganistan’dan bile daha kötü olabilir.”

Analiz

Barrack’ın bu açıklamaları birkaç temel mesaj içeriyordu:

1) Ebu Muhammed el-Colani’ye: Barrack, “açık sözlü bir danışman” diliyle konuştu. Colani’den kapsamlı reformlar yapmasını istedi; aksi hâlde yalnızca iç meşruiyetini değil, uluslararası desteğini de kaybedeceğini vurguladı. Net mesaj şuydu: Amerika’nın desteği şartlıdır.

2) Suriye kamuoyuna: Barrack, “Süveyda’daki suçlar orduya ait değildi” diyerek aslında Colani rejimini suçlamalardan arındırmaya ve onun içerdeki imajını korumaya çalıştı. Aynı zamanda “İsrail’le yapılan anlaşmaya” değinmesi, HTŞ ile Tel Aviv arasındaki güvenlik koordinasyonunun resmî açıklamaların ötesinde olduğunu gösteriyordu.

3) Bölgesel müttefiklere: “Suriye’nin Libya ya da Afganistan’a dönüşme riski” vurgusu, Türkiye, Ürdün ve hatta İsrail’e verilmiş bir uyarı mesajıydı: Colani rejimi çökerse, Suriye yeni bir kaos döngüsüne girer ve bu durum herkes için tehdit olur.

4) Kürtlere (SDG): Barrack fiilen onlara şu mesajı verdi: Washington, Colani’nin iktidarda kalmasını istiyor ama reformlarla birlikte. Bu da onların geleceğinin bağımsızlık ya da federalizmde değil, merkezî devlet yapısına entegrasyonda olduğunu gösteriyordu.

Dolayısıyla, 22 Temmuz’daki açıklamaları bir “stratejik uyarı” olarak adlandırmak mümkündür:

— Amerika’nın Colani’ye desteği gerçektir, fakat şartlıdır;

— Eğer o reform yapmazsa, Washington da olası bir çöküşü engelleyemez.

23 Ağustos 2025 – Amerika’nın Politikasında Büyük Dönüş; Suriye İçin Adem-i Merkeziyetçi Model Önerisi

Arka Plan

Bu tarihe kadar Washington’un açıkladığı politika – Thomas Barrack’ın defalarca vurguladığı üzere – üç ilkeye dayanıyordu:

1) Suriye birleşik ve merkezi bir devlet olmalıdır.

2) Kürtler (SDG) dâhil tüm güçler tek orduya entegre edilmelidir.

3) Suriye’nin geleceğinde federalizme ya da Kürt bağımsızlığına yer yoktur.

Fakat 23 Ağustos 2025’te Barrack, bölgesel ve uluslararası medyada yankı bulan bir röportajında farklı bir tutum sergiledi. İlk kez “daha az merkezi bir seçenekten” söz etti; bu değişim, pek çok kişi tarafindan İsrail’in baskılarının ve Suriye’deki saha gerçekliklerinin sonucu olarak değerlendirildi.

Thomas Barrack’ın Açıklamaları 

Barrack şöyle dedi:

“Suriye, son derece merkeziyetçi sistemin yerine bir alternatife ihtiyaç duyuyor — tam bir federalizm değil, fakat daha az merkezî bir model.”

Şöyle açıkladı:

“Bu yapı, her grubun kimliğini, dilini ve kültürünü korumasına imkân vermelidir; İslami siyasetten bir tehdit doğmaksızın.”

Barrack bu röportajda, böyle bir modelin Suriye için daha fazla istikrar getirebileceğini ve farklı etnik ile mezhepsel toplulukların birlikte yaşayabilmeleri için zemin oluşturabileceğini vurguladı.

Analiz

Barrack’ın bu sözleri Amerika’nın tutumunda açık bir dönüşü işaret ediyor ve önemli sonuçlar doğuruyordu:

1) Washington’un strateji değişikliği: “Birleşik ve merkezi devlet” vurgusundan “adem-i merkeziyetçiliği” zımnen kabul etmeye doğru. Bu dönüş, önceki kesin tutumdan geri adım anlamına geliyor ve Amerika’nın Suriye’nin karmaşık gerçeklerini kabullendiğini gösteriyordu.

2) Kürtlere (SDG): Amerika ilk kez dolaylı biçimde onların kültürel–idari özerklik taleplerinin meşruiyetini tanımış oldu. Bu mesaj, gelecekteki müzakerelerde Kürt liderlerine güçlü bir koz kazandırdı.

3) HTŞ’ye (Colani): Mutlak egemenliği savunan Colani hükümeti artık dış baskıyla karşı karşıyaydı; gücünün bir kısmını paylaşmaya zorlanıyordu. Barrack’ın sözleri, azınlıklara esneklik göstermediği takdirde uluslararası desteğinin sarsılacağını ona hatırlattı.

4) İsrail’e: Bu üslup değişikliği, her şeyden önce Tel Aviv’in Amerikan politikasındaki nüfuzunun yansımasıydı. İsrail en başından beri “birleşik ve güçlü bir Suriye” fikrine karşı çıkmış ve daima çok parçalı, adem-i merkeziyetçi bir model talep etmişti. Bu yüzden birçok analist, 23 Ağustos’u Washington politikasında İsrail anlatısının galip geldiği gün olarak nitelendirdi.

5) Bölgesel sonuç: Bu değişim, Suriye’nin geleceğinin giderek “çok katmanlı ve mozaiğe benzeyen” bir yapıya yöneldiği anlamına geliyordu: Zayıf bir merkezî devlet ve yerel güçler (Kürtler, Dürzîler, Arap aşiretleri) arasında bölünmüş siyasal ve güvenlik kontrolü.

Böylece, 23 Ağustos 2025 Barrack’ın misyonunda bir dönüm noktası oldu. Daha önce Amerika’nın resmî politikası olarak ilan edilen “tek devlet, tek ordu” yaklaşımı artık yerini “sınırlı adem-i merkeziyetçiliğe” bırakmıştı. Bu değişim, her şeyden önce İsrail’in anlatısının üstün gelmesinin ve sahadaki azınlıkların baskısının Washington politikasına yansımasının göstergesiydi.

24 Ağustos 2025 – Barrack’ın Tel Aviv’de Netanyahu ile Görüşmesi; Suriye ve Lübnan Dosyasında Eşgüdüm

Arka Plan

Barrack’ın Suriye’nin geleceği için “daha az merkezî” bir modelden söz etmesinden sadece bir gün sonra, Tel Aviv’e giderek İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile görüştü. Bu görüşme, Barrack’ın üslup değişikliğinin tekil bir çıkış değil, İsrail’le uyumlu bir sürecin parçası olduğunu açıkça ortaya koydu.

İsrail, yıllardır Suriye’nin güçlü ve merkezi bir devlete dönüşmesine karşı çıkıyordu. Tel Aviv, kuzey sınırlarında yeniden stratejik bir tehdidin oluşmasını engellemek için zayıf, parçalı ve adem-i merkeziyetçi bir Suriye’nin kalıcı hâle gelmesini hedefliyordu. Bu nedenle, 24 Ağustos’taki Barrack–Netanyahu görüşmesi olağanüstü bir önem taşıyordu.

Görüşmenin İçeriği (medyada yer alan haberlere göre)

— Müzakerelerin ana ekseni, Lübnan ve Suriye’de gerilimin azaltılmasıydı.

— Barrack, İsrail’den Lübnan’da itidalli davranmasını ve krizi tırmandırmaktan kaçınmasını istedi.

— Amerika’nın, Lübnan ve Suriye’deki gerilimleri yönetmek için kapsamlı bir çerçeve tasarlamaya çalıştığını vurguladı.

— İsrail kaynaklarına göre görüşmeler, Suriye’nin güneyinin geleceğini, Lübnan ordusunun rolünü ve Hizbullah’ın faaliyetlerinin sınırlandırılması ihtimalini de kapsadı.

Her ne kadar resmî ayrıntılar yayımlanmasa da, bu görüşmenin 23 Ağustos’taki dönüşümle aynı zamana denk gelmesi net bir mesaj taşıyordu: Washington ve Tel Aviv, Suriye ve Lübnan’ın geleceğine dair politikalarını uyumlu hâle getirmektedir.

Analiz

1) İsrail’e: Barrack’ın Tel Aviv’e acil ziyareti, onun adem-i merkeziyetçilik konusundaki üslup değişikliğinin İsrail’le koordinasyon içinde gerçekleştiğini gösterdi. Fiilen şu mesajı verdi: Washington, İsrail’in güney Suriye ve Lübnan’daki güvenlik önceliklerine riayet etmeye hazırdır.

2) Lübnan’a: Müzakerelerde Lübnan ordusunun rolüne yapılan vurgu, Washington ve Tel Aviv’in Hizbullah’ı ordu ve merkezî hükümet üzerindeki baskı yoluyla sınırlamak istediğini gösteriyor. Bu, Amerika–İsrail’in “bölgesel paketi”nin bir parçasıdır.

3) HTŞ’ye (Colani): Bu görüşme, her ne kadar Amerika görünürde Colani rejimini desteklese de, gerçekte politikalarının İsrail’in etkisi altında şekillendiğini hatırlattı. Yani HTŞ, uluslararası meşruiyet kazanmak için Tel Aviv’in oyun kurallarını kabul etmek zorundadır.

4) Kürtlere: Bu görüşmede SDG’nin adı geçmese de, bir gün önceki (23 Ağustos) üslup değişikliği onlara dolaylı bir mesaj taşıyordu: Washington artık yalnızca entegrasyondan söz etmiyor, “nispi özerkliği” de muhtemel görüyor; İsrail’in de desteklediği bir senaryo.

Böylece, 24 Ağustos’taki görüşme, Amerika’nın politika dönüşümü (23 Ağustos) ile İsrail’le açık uyumunun arasındaki bağlantı halkası olarak görülebilir. Bu nokta, Barrack’ın değişiminin aslında Tel Aviv’in baskısı ve güvenlik anlatısının bir yansıması olduğunu gösterdi.

25 Ağustos 2025 – Barrack’ın Şam’da Colani ile Görüşmesi; Washington’un Arabuluculuğunun Özetlenmesi

Arka Plan

Barrack’ın 24 Ağustos’ta Tel Aviv’de Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından, Şam’a giderek rejim lideri Ebu Muhammed el-Colani ile bir araya gelmesi, Amerika’nın art arda gerçekleştirdiği bu ziyaretlerin amacını ortaya koyuyordu: Washington, iki ezelî düşman taraf arasında bir “bağlantı köprüsü” rolü üstlenmeye çalışıyordu.

Gündemin ana başlıkları şunlardı:

— Güney Suriye’de gerilimin azaltılması,

— İsrail’le gayriresmî bir ateşkesin görüşülmesi,

— Ve Suriye’nin yönetim yapısının geleceği (Kürtlerin konumu dâhil).

Medya ve analistlerin gözünde bu görüşme, Barrack’ın Amerika’nın Suriye politikasını yeniden tanımlamak için birkaç aydır yürüttüğü çabaların bir özeti niteliğindeydi.

Resmî Görüşme (haber kaynaklarına göre)

— Suriye medyası, Ebu Muhammed el-Colani ile Thomas Barrack’ın Suriye ve bölgedeki son gelişmeleri görüştüklerini duyurdu.

— Diplomatik kaynaklara göre müzakereler “Güney Suriye’nin istikrarı” ve “Amerika’nın İsrail’le ateşkesteki arabulucu rolü” üzerine yoğunlaştı.

— Barrack, Washington’un Colani rejiminden siyasî adem-i merkeziyetçilik yönünde adımlar atmasını ve azınlıkların taleplerine karşılık vermesini beklediğini vurguladı.

— Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri’nin Colani’yi hâlâ “çöküşü önleyecek tek mevcut seçenek” olarak gördüğü güvencesini verdi.

Analiz

1) Ebu Muhammed el-Colani’ye: Bu görüşme iki çelişkili mesaj taşıyordu: Bir yandan Amerika, Colani’yi “Suriye’nin meşru lideri” olarak sundu; öte yandan onu, bir gün önce ortaya atılan adem-i merkeziyetçilik modelini kabul etmeye zorladı.

Colani şunu anladı: Amerika’nın desteği şartlıdır; ya reform yapıp iktidarın bir kısmını azınlıklara devredecek ya da uluslararası desteğini kaybetme riskiyle karşılaşacaktır.

2) İsrail’e: Barrack’ın Tel Aviv’in ardından hemen Şam’a gitmesi, Washington’un “ikili denge” siyaseti izlediğini ortaya koydu: Görünürde Colani’yi destekliyor, ama gerçekte politikasını İsrail’in güvenlik çıkarlarına göre ayarlıyor.

Tel Aviv’e verilen mesaj şuydu: Güney Suriye’de sizi güvence altına alıyoruz, ama Colani rejimini de ayakta tutmamız gerekiyor.

3) Kürtlere (SDG): Barrack HTŞ’ye, bir gün önce medyaya verdiği mesajı taşıdı: “tam entegrasyon ve tek devlet” politikasının sonu ve “sınırlı adem-i merkeziyetçilik” sürecinin başlangıcı. SDG için bu, pazarlık alanının genişlemesi demekti.

4) Uluslararası topluma: Bu görüşme, Amerika’nın “yeni Suriye düzeninin mimarı” rolünü üstlenmek istediğini gösterdi: artık asker ve tankla değil, diplomasi ve yerel aktörlere baskıyla.

Dolayısıyla, 25 Ağustos 2025’teki Şam görüşmesi, Barrack’ın bu aşamadaki misyonunun doruk noktası olarak görülebilir:

— Bir yandan Colani’yi sağlamlaştırdı,

— Öte yandan ona adem-i merkeziyetçi modeli dayattı,

— Ve tüm bunları İsrail’le tam bir eşgüdüm içinde yaptı.

Analitik Değerlendirme – Birleşik Devletten Adem-i Merkeziyetçiliğe; Kazanan İsrail, Kaybeden Türkiye

Amerika’nın Politika Değişikliği

Thomas Barrack’ın 29 Mayıs 2025’te Şam’a ilk gelişiyle 25 Ağustos 2025’te Ebu Muhammed el-Colani ile yaptığı görüşme arasında, Amerika’nın siyasetinde köklü bir değişim açıkça ortaya çıktı:

— Birinci Aşama (Mayıs–Temmuz): Washington, birleşik bir devlet ve tek ordu vurgusu yapıyordu. Barrack defalarca tüm güçlerin, özellikle Kürt SDG’nin, Colani’nin ordusuna ve hükümetine entegre edilmesi gerektiğini uyardı. Federalizm ya da Kürt bağımsızlığı hayalleri kesin bir şekilde reddediliyordu.

— İkinci Aşama (Ağustos): 23 Ağustos’taki sözleriyle Barrack ilk kez “adem-i merkeziyetçi bir modelden” bahsetti. Bu, güçlü ve merkezi bir devlet yerine yerel özerkliklerin olduğu mozaiğe benzeyen bir Suriye’nin kabulü anlamına geliyordu.

İsrail’in Politika Değişimindeki Rolü

Bu ani değişim yalnızca Suriye içindeki anlaşmazlıklardan kaynaklanmıyordu; esasen Washington’un politikası üzerindeki İsrail baskısı ve nüfuzunun sonucuydu.

— Tel Aviv en başından beri Şam’da güçlü bir merkezî devletin yeniden canlanmasına karşı çıkıyordu. İsrail, ister Esed ister Colani olsun, güçlü bir devletin er ya da geç Suriye’yi yeniden direniş eksenine bağlayacağını biliyordu.

— Barrack’ın 24 Ağustos’ta Tel Aviv’e, ardından 25 Ağustos’ta Şam’a yaptığı ziyaretlerle birlikte, Washington’un politikasını fiilen İsrail’in güvenlik anlatısına göre yeniden tasarladığı ortaya çıktı: Suriye zayıf ve parçalı kalmalıydı.

Kürtlere Yansıması

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için bu değişim yeni bir fırsat anlamına geliyor:

— Artık tek seçenek “Colani ordusuna tam entegrasyon” değil.

— Washington şimdi bir tür “adem-i merkeziyetçiliğin” onların varlığını sürdürmesine yardımcı olabileceğini kabul ediyor.

— Bu da Kürtlerin, kültürel–idari özerklik konusunda pazarlık yapabilecekleri anlamına geliyor.

Şam’a (Colani) Yansıması

— Colani, bir yandan uluslararası meşruiyet kazandı; çünkü Amerika onu mevcut tek seçenek olarak gördü.

— Fakat öte yandan, Washington ve Tel Aviv’in adem-i merkeziyetçilik baskısı karşısında geri adım atmak zorunda kaldı.

— Bu denklem, zayıf, bağımlı ve azınlıklarla uzlaşmaya mecbur bir devlet anlamına geliyor.

Türkiye’ye Yansıması

Bu değişim, nihayetinde en çok Türkiye’nin aleyhine olacaktır:

— Ankara her zaman Suriye’nin kuzeyindeki Kürt özerklik projesinin ortadan kaldırılmasını istemişti. Washington’un ilk politikası olan SDG’nin tam entegrasyonu Türkiye’nin lehineydi.

— Fakat şimdi, “adem-i merkeziyetçi modelin” resmiyet kazanmasıyla birlikte Kürtler, fiilen belirli bir özerkliği korumak için Amerikan desteğini elde etmiş oluyor.

— Bu süreç, Türkiye’nin ulusal güvenliği için doğrudan bir tehdittir; çünkü güney sınırlarında Kürt özerklik eğilimlerini güçlendirmektedir.

— Aslında, Suriye’de Kürtlere verilmiş görünen bu “imtiyaz”, Ankara için PKK kâbusunun geri dönüşüne dönüşebilir.

Bölgesel Yansımalar

— İsrail: Asıl kazanan; çünkü Suriye’nin güçlü bir devlete dönüşmesini engellemeyi başardı.

— İran ve Direniş Ekseni: Zayıf ve parçalı bir Suriye ile nüfuz yolları daha sınırlı hâle geliyor.

— Türkiye: Asıl kaybeden; çünkü güney sınırlarında Kürt özerkliğinin kurumsallaşma tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kalıyor.

— Amerika: Görünürde arabulucu, gerçekte ise politikasını İsrail anlatısına bağlamış çıkarcı bir aktör.

Sonuç

Mayıs’tan Ağustos 2025’e kadar yaşanan gelişmeler, Amerika Birleşik Devletleri’nin “birleşik Suriye” söyleminden yeni bir versiyona geçtiğini gösterdi: adem-i merkeziyetçi, zayıf ve bağımlı bir Suriye. Bu versiyon en çok İsrail’in çıkarlarıyla örtüşüyor; çünkü Şam’da güçlü bir devletin yeniden ortaya çıkmasını engelliyor. Ancak aynı zamanda bu değişim, Türkiye için ciddi bir tehdit anlamına geliyor; zira Kürtlerin “nispi özerklik” kazanımı kalıcı hâle gelecek.

Dolayısıyla, Barrack her ne kadar kendisini “tarafsız arabulucu” gibi göstermeye çalışsa da, fiiliyatta görevi Suriye’yi zayıflatmaya yönelik İsrail kaynaklı bir planın uygulanmasından ibaretti; öyle bir plan ki, bölgenin geleceğini daha karmaşık ve güç dengelerini daha kırılgan hâle getirecektir.