İsrail'in yapay zeka kullanımı: Doktrinsel bir dönüşüm ve operasyonel hızlanma

img
İsrail'in yapay zeka kullanımı: Doktrinsel bir dönüşüm ve operasyonel hızlanma YDH

‘’Bu gerçeklik, savaşın yeni doğasını sürekli ve titiz bir şekilde okumamızı zorunlu kılıyor. Artık savaş sadece sahada değil, aynı zamanda veri ağlarında ve karar algoritmalarında da cereyan ediyor. Bu zorluklarla başa çıkmak için, geleneksel askeri araçların dijital, hukuki ve medya odaklı savunma stratejileriyle uyumlu bir şekilde harmanlanması gerekiyor.’’




YDH- Unews’te yer alan analiz, İsrail’in yapay zekâ teknolojilerini askeri yapısına nasıl entegre ettiğini ve bunun savaş doktrininde yarattığı köklü dönüşümü inceliyor. Yapay zekânın artık yalnızca yardımcı bir araç değil, işgal varlığının operasyonlarının merkezinde yer alan bir “karar alma motoru” haline geldiğini vurgulayan Unews, savaşın artık yalnızca sahada değil, veri ağlarında ve algoritmalarda da yürütüldüğünü ortaya koyarak bu modelin küresel ölçekte bir teknolojik yarışa yol açma ihtimalini de öne çıkarıyor.

İsrail’in askeri yapısına yapay zekâ teknolojilerinin entegrasyonu artık yalnızca teknik bir yenilik ya da yardımcı bir unsur olarak değil, doğrudan savaş doktrininde köklü bir dönüşüm olarak karşımıza çıkıyor.

Bugün İsrail’in stratejik bakışı, klasik anlamda ateş üstünlüğü ve manevra kabiliyetine dayalı anlayıştan uzaklaşıp, “bilgi üstünlüğü” ve “karar alma hızına” odaklanan yeni bir çerçeveye evrilmiş durumda. 21. yüzyılın çatışmalarında belirleyici faktör olarak öne çıkarılan bu iki unsur, ordunun daha bağlantılı, daha hızlı ve daha ölümcül kararlar alabilen bir savaş makinesine dönüşmesini amaçlıyor. Böylece hem çatışmanın doğası hem de sahadaki risk dengeleri temelden değişiyor.

İsrail ordusunun yapay zekâya yoğun biçimde bel bağlaması ani bir gelişme değil; aksine, onlarca yıla yayılan yatırımların ve sistemli saha denemelerinin ürünü. Bu dönüşüm süreci, temelde dört aşamalı bir evreye ayrılarak okunabilir.

Birinci aşama: 2000’lerin başı - 2010

Bu dönemde sürecin temelleri atıldı. Sivil teknoloji sektörü hızla gelişirken, 8200 gibi istihbarat birimleri adeta birer “yetenek kuluçkasına” dönüştü. Burada yetişen uzmanlar, ordu ile sivil teknoloji dünyası arasında sürekli bir geçiş sağladı.

O yıllarda asıl odak, büyük miktarda veri toplamaktı: iletişim kayıtları, görsel gözetim materyalleri, biyometrik bilgiler… Bu “büyük verinin” ileride makine öğrenimi algoritmalarını besleyerek gelişmiş istihbarat üretimi ve operasyonel görevlerde kullanılabileceğine dair güçlü bir inanç hâkimdi.

İkinci aşama 2011 - 2019

Dünyada yapay zekâ alanında özellikle derin öğrenme ve görüntü işleme teknolojilerinde yaşanan sıçramalarla birlikte, İsrail de bu teknolojileri deneme amaçlı olarak askeri sistemlerine entegre etmeye başladı.

Bu dönemde, sivil teknoloji sektörünün orduyla kurduğu bağlar ve yeni uygulamaların sahada test edildiği laboratuvarlar somut örnekler olarak öne çıktı.

Aynı süreçte savunma ve saldırı mekanizmalarında dikkate değer kırılmalar yaşandı.

Kurumsal düzeyde ise otomasyon ve yapay zekâ destekli analizlerin hem hedefleme hem de savunma operasyonlarını hızlandıracağı ve daha etkili hale getireceği yönünde belirgin bir farkındalık gelişti.

Üçüncü aşama: 2020 - 6 Ekim 2023

Bu dönemde yapay zekâ, yardımcı araç olmaktan çıkarak savaşlarda sistematik biçimde kullanılan operasyonel bileşenlere dönüştü.

Ordunun farklı kuvvetlerini birbirine bağlayan birleşik platformlar geliştirildi ve yapay zekânın operasyonların merkezine entegre edilmesini öngören stratejik planlamalar hayata geçirildi.

Radar analizinden savunma sistemlerinin geliştirilmesine, operasyonel hedeflerin insan analistlerin kapasitesini katbekat aşan bir hızda üretilmesine kadar pek çok alanda aktif rol üstlenen sistemler kullanılmaya başlandı.

Dördüncü aşama: 7 Ekim 2023 sonrası

7 Ekim 2023 öncesi ve sonrasındaki istihbarî ve askerî açıklar, düşmanın yapay zekâya eşi görülmemiş ve yoğun bir yönelişinin başlıca hızlandırıcısı oldu.

Daha önceden yalnızca yardımcı bir araç statüsünde kalan bu teknolojiler, artık operasyonların ana itici gücüne dönüştü.

Siyasi ve askerî çevrelerde hissedilen ani ve taktiksel tepki ihtiyacı, bu sistemlerin kullanımına getirilen kurumsal ve etik sınırlamaları ortadan kaldırdı.

Böylece yapay zekânın geniş ölçekte devreye sokulmasının ve çok yüksek hızlarla hedef üretilmesi için kullanılmasının yolu tamamen açıldı.

 

Dönüşümün motorları: Psikolojik ve kurumsal etkenler

Bu dönüşümün temel itici güçleri, birbirine geçmiş iki ana eksende özetlenebilir. İlk olarak, kurumsal başarısızlıklar ve yanlış değerlendirmelere verilen tepki öne çıkıyor. Geleneksel istihbaratın sık sık yaşadığı başarısızlıklar ve insana dayalı değerlendirmelerdeki hatalar, hızlı ve güvenilir kararlar üretebilen “nesnel” teknolojik alternatifler arayışını tetikledi. Yapay zekâ, bu bağlamda, insan hatasını, önyargıyı ve yorgunluğu ortadan kaldırabilecek bir çözüm olarak görülmeye başlandı.

İkinci önemli nokta ise, özellikle kritik dönüm noktalarının ardından hedefleme sürecinde hız ve yoğunluğa verilen önceliktir. Kısa sürede devasa bir “hedef bankası” oluşturma ihtiyacı, insan analistlerin kapasitesini aşınca otomatik sistemlere günlük yüzlerce hedef üretme yetkisi tanındı. Böylece karar döngüsünün erken aşamalarında insanın rolü azaltıldı.

Pratikte bu platformlar ve sistemler, büyük veri akışlarını analiz edebiliyor, hedefler oluşturabiliyor ve liderliğe uygulanabilir öneriler sunabiliyor. Bu dönüşüm sayesinde düşman, hedefleme kapasitesini eskisine kıyasla çok daha hızlı genişletebildi; sensör ve gözetleme cihazları karar alma platformlarına neredeyse otomatik şekilde bağlandı. Hedeflerin sınıflandırılması ve önceliklendirilmesi ise taktik ve siyasi kriterlere dayalı algoritmalar aracılığıyla mümkün hale geldi. Böylece insan gücünün yorumlama, filtreleme ve hız bakımından taşıdığı sınırlamalar aşıldı.

Geliştirilen bu mekanizmalarla yapay zekâ, kapsamlı savaşların sorunlarına “yapay bir çözüm” olarak konumlandı; kısa sürede geniş çaplı yıkım ve öldürme kapasitesi üretebilir hale geldi.

Ancak etik, hukuki ve insani boyutlar açısından düşman birçok “kırmızı çizgiyi” aşmış durumda. Bu teknolojilerin yaygın kullanımı çok katmanlı kaygıları beraberinde getiriyor:

  • Hedefleme hassasiyeti ve sivil kayıplar: İnsan faktörünün karar döngüsünün ilk aşamalarından neredeyse tamamen çıkarılması, hata ve yan zarar riskini ciddi biçimde artırıyor.

  • Hukuki sorumluluk: Algoritmaların yol açtığı hatalardan kim sorumlu tutulacak? Geleneksel savaş kuralları, otomatik önerilere dayanan bu yeni ortamda nasıl uygulanacak?

  • Kurumsal normalleşme: İnsan takdirinin tamamen sistemlere bırakılması, etik ve hukuki denetimleri zayıflatan yeni bir askeri doktrinin zeminini oluşturabilir.

  • Teknolojik yarış: Bu modelin görece başarısı, bölgesel ve küresel aktörleri benzer sistemlere yatırım yapmaya yöneltecek; bu da çatışmaların niteliğini ve şiddetini daha da artırabilir.

Dolayısıyla İsrail’in yapay zekâya yönelimi sadece teknik bir dönüşüm değil; askeri kararların doğasını yeniden tanımlamayı ve insan-makine arasındaki rol dağılımını kökten değiştirmeyi hedefleyen ideolojik bir evrimdir.

Bu hızlı dönüşüm, aynı zamanda geçmişte yaşanan başarısızlıkların kabulünü de ifade ediyor. Geleneksel yöntemlerin büyük sürprizleri önlemede yetersiz kalması, yerlerini hız ve kapsam vadeden otomatik mekanizmalara bıraktı. Tüm bunlar, etik ve hukuki hassasiyetlerden ödün verilse bile hayata geçirildi.

 

Karşı strateji için analitik öneriler

Geleneksel olmayan savunma kapasitesinin güçlendirilmesi: Düşman sistemlerini besleyen veri kaynaklarına karşı sahada karışıklık ve yanıltma yaratacak mekanizmaların geliştirilmesi.

Sivil toplum ve kurumsal yapının sağlamlaştırılması: Medya ve etik boyutların farkına vararak, enformasyona yönelik hedefleme araçlarını ortaya çıkarıp ifşa etmek.

Hukuki anlayışın güncellenmesi: Uluslararası kurallara yönelik ihlallerin titizlikle izlenmesi ve belgelenmesi; otomatik hedefleme sistemlerine karşı hak talepleri ve hukuki davaların açılması.

Teknolojik ittifaklar üzerinde çalışmak: Savunma ve saha analizlerinde yapay zeka ile karşı teknolojilerden faydalanmak, ancak insan unsurunu tamamen dışlayarak otomatik çözümlere tam anlamıyla bağımlı olmamak.

7 Ekim 2023 olayları, düşmanın askeri doktrininde yapay zekanın entegrasyonunda dramatik bir dönüm noktası oldu. Önceki başarısızlıklar sadece daha fazla yatırımı tetiklemekle kalmadı; aynı zamanda yapay zekayı operasyonların merkezine yerleştiren kurumsal ve doktrinsel bir dönüşüm sürecini başlattı.

Bu gerçeklik, savaşın yeni doğasını sürekli ve titiz bir şekilde okumamızı zorunlu kılıyor. Artık savaş sadece sahada değil, aynı zamanda veri ağlarında ve karar algoritmalarında da cereyan ediyor. Bu zorluklarla başa çıkmak için, geleneksel askeri araçların dijital, hukuki ve medya odaklı savunma stratejileriyle uyumlu bir şekilde harmanlanması gerekiyor.

Çeviri: YDH

İlgili Haberler