Heseke’den Ankara’ya: Suriye’nin kuzey denkleminde yeni dönem

img
Heseke’den Ankara’ya: Suriye’nin kuzey denkleminde yeni dönem YDH

"Suriye’nin kuzeyindeki yeni denge artık topçu ateşiyle değil, çok katmanlı bir diplomasiyle şekilleniyor ve eğer bu diplomasi kalıcı olursa, uzun bir savaş döneminin sonunu getirebilir."




7 Ekim’de Ebu Muhammed el-Colani ile Mazlum Abdi’nin yaptığı görüşme ve Şam’da ilan edilen kapsamlı ateşkesten sonra, Suriye’deki gelişmeler benzeri görülmemiş bir hızla yeni bir bölgesel diplomasi aşamasına girdi.

Sadece 24 saat sonra, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin Dışişleri Bakanı Esad Şeybani resmî bir ziyaretle Ankara’ya geldi ve Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı tarihi toplantıda “ilişkilerin güçlendirilmesi, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması” vurgulandı.

Bu görüşme, Aralık 2024’te Beşar Esed hükümetinin düşüşünden bu yana iki ülke arasında dışişleri bakanları düzeyinde gerçekleşen üçüncü (15 Ocak, 13 Ağustos ve 8 Ekim) resmî buluşmaydı ve pek çok analiste göre, Suriye’de yeni siyasal düzenin pekişmesi yolunda kritik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor; artık bu düzen üç temel aktör arasında şekillenmiş durumda: Şam, Ankara ve Washington.

Şam’daki ateşkesten Ankara ziyaretine

7 Ekim’de Colani ile Mazlum Abdi arasında, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve CENTCOM Komutanı Brad Cooper’ın katılımıyla gerçekleşen görüşme, “krizin sahadaki ve siyasî düzeyde yönetimi” açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu.

Bu üçlü toplantıda, Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusunda kapsamlı bir ateşkes ilan edildi ve taraflar, 10 Mart Anlaşması uyarınca Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Suriye Millî Ordusu’na entegrasyon sürecini başlatma taahhüdünde bulundular.

Ancak daha bildirinin mürekkebi kurumadan, Türk medyası HTŞ ve Türkiye dışişleri bakanlarının Ankara’da yakında bir araya geleceği yönünde haberler geçti; bu görüşmenin amacı “anlaşmanın uygulanmasında koordinasyon ve ortak tehditlere karşı iş birliği” olarak açıklandı.

8 Ekim sabahı, Şeybani başkanlığındaki Suriye diplomatik heyeti Ankara’ya ulaştı. Birkaç saat sonra o ve Hakan Fidan, gazetecilerin karşısına çıkarak Şam–Ankara ilişkilerinin ikinci döneminin resmî başlangıcı olarak anılan bir görüşmeye imza attılar.

İkinci Bölüm: Görüşmenin içeriği ve anlaşma başlıkları

İki dışişleri bakanlığının resmî açıklamasına göre, görüşmelerin gündeminde dört ana başlık yer aldı:

1) Ateşkesin güçlendirilmesi

— Tarafların, Suriye’nin kuzey ve doğusunda yeni çatışmaların önlenmesi konusunda taahhütte bulunması

— Ortak bir denetim komitesinin oluşturulması

2) Sınır güvenliği ve terörle mücadele

— Fidan’ın, “Suriye’nin güvenliğini tehdit eden unsurlar Türkiye’nin güvenliğini de tehdit eder” vurgusu

— HTŞ'nin, Türkiye’nin Suriye topraklarındaki hava operasyonlarını durdurma talebi

3) 10 Mart Anlaşması’nın uygulanması

— SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyon sürecinin başlatılması

— Geçiş kapıları, havaalanları ve petrol sahalarının kademeli olarak merkezi hükümete devredilmesi

4) Mültecilerin dönüşü ve yeniden inşa

— Mültecilerin gönüllü dönüşü için iş birliği yapılması

— Suriye’nin kuzeyinde imar projeleri için ortak bir komite kurulması

Ortak basın toplantısında iki bakanın tutumları

Esad Şeybani'nin açıklamaları

Eski hükümetin çöküşü, Suriye’nin altmış yılı aşkın bir süredir üzerine çöken karanlığın sonuydu. Birkaç ay içinde adalet ve vatandaşlık temellerine dayalı bir ülke kurduk. Şimdi görevimiz, bölünmeleri kapatmak ve ayrılıkçılıkla mücadele etmektir.

Şeybani, Suriye’nin bölünmesine kesinlikle karşı olduklarını vurgulayarak şunları söyledi:

“Suriye Demokratik Güçleri, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanmasında yavaş davrandı ve henüz somut bir adım atmadı. Görüşmelerimizin amacı, aynı anlaşmaya bağlılığı teyit etmek ve ülkenin birliğini korumaktır.”

Şeybani ayrıca uluslararası topluma, İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını sona erdirmek için harekete geçme ve 1974 Çatışmasızlık Anlaşması’na bağlı kalma çağrısında bulundu.

Hakan Fidan’ın açıklamaları

Suriye’nin uluslararası alandaki etkileşimi her geçen gün genişliyor, özellikle de Colani'nin Birleşmiş Milletler’de yaptığı tarihî konuşmadan sonra.

Biz Suriye’nin birliğini ve egemenliğini savunuyor, İsrail’in her türlü eylemini kınıyoruz.

Fidan sözlerine şöyle devam etti:

“Ankara, Türkiye ya da Suriye’nin güvenliğini tehdit edebilecek hiçbir yarı askerî yapıyı kabul etmeyecektir. Suriye Demokratik Güçleri, taahhütlerini yerine getirmeli ve entegrasyon sürecini tamamlamalıdır.”

Tom Barrack’ın rolü

Bu görüşmeden iki gün önce, Tom Barrack Heseke’de Mazlum Abdi ile bir araya gelmişti. Türkiye’den gelen bazı eleştirilere yanıt olarak X platformunda şöyle yazdı:

“Heseke ziyaretim, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanmasını denetlemek içindi. Faaliyetlerimin hiçbiri Türkiye’nin çıkarlarına tehdit oluşturmaz. Aksine, bu görev sınır ötesi tehditlerin azaltılmasına ve bölgesel istikrara katkı sağlar.”

Barrack, özel röportajında şu ifadeleri kullanmıştı:

“SDG’nin Suriye devlet yapısına entegrasyonu zaman alacaktır, çünkü taraflar arasında hâlâ güven eksikliği var. Fakat bu, tek mümkün yoldur. Sonunda onlar birbirleriyle uzlaşacaklar ve bu güzel bir evlilik olacaktır.”

Bu tutum, Washington’un yeni politikasının açık bir yansımasıydı: kalıcı askerî varlık olmaksızın aktif arabuluculuk.

Saha tepkileri

Deyr Hafir cephesi

SDG komutanı Zuhair Afrin, Hawar ajansına verdiği demeçte şunları vurguladı: “Ateşkese bağlıyız, ancak geçici hükümet güçleri bu anlaşmayı ihlal ediyor ve sivilleri hedef alıyor.”

Afrin, birliklerinin sivilleri korumak için tam hazırlık içinde olduğunu belirterek, HTŞ medyasının haberlerini “propaganda savaşı” olarak nitelendirdi.

Tişrin Barajı ve Karakozak Köprüsü hattı

SDG Medya Merkezi de 8 Ekim’de yayımladığı resmî bildiride, aralarında Nocan Gabar ve Tikûşer Afrin’in de bulunduğu dört savaşçısının hayatını kaybettiğini duyurdu ve şu ifadeleri kullandı:

“İşgal tamamen ortadan kalkana kadar direniş yolumuz devam edecektir.”

Bu açıklama, aslında HTŞ ve Ankara’nın SDG’yi “yavaşlık ve oyalama” ile suçlayan tutumlarına verilen sembolik bir yanıt niteliğindeydi.

İç ve bölgesel medyanın yansımaları

Kürt medyası

Hawar ve ANF haber siteleri, Fidan–Şeybani görüşmesini “Kürt güçlerine karşı bir koordinasyon toplantısı” olarak nitelendirdi ve HTŞ'nin, Türkiye’nin baskısı altında özerk yönetimin kazanımlarını yavaş yavaş zayıflatmakta olduğu uyarısında bulundu.

Arap medyası

El-Cezire ve el-Meyadin, bu görüşmeyi Suriye’nin bölgesel diplomasinin sahnesine dönüşünün bir göstergesi olarak değerlendirdi ve HTŞ'nin artık “uluslararası meşruiyetini yeniden canlandırma sürecinde” olduğunu vurguladı.

Türk medyası

Daily Sabah ve Türkiye gazeteleri manşetlerinde şu başlığı kullandı: “Şam ile Ankara arasında operasyonel işbirliği döneminin başlangıcı.”

Ayrıca “Kürt silahlı kollarının tamamen silahsızlandırılması” gerekliliğine vurgu yaptılar.

Uluslararası yansımalar

— Reuters: Türkiye, Kürtlere ayrılıkçı siyasetten vazgeçmeleri çağrısında bulundu.

— Associated Press: Türkiye ve Suriye, ortak tehditlere karşı güvenlik iş birliğini güçlendirme konusunda anlaştı.

— SANA: Ankara ve Şam, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü üzerinde durdu.

— Kurdistan24: Bu görüşme, Kürt güçleri üzerindeki baskıyı artırabilir ve özerk yönetim yapısını zayıflatabilir.

Sonuç Değerlendirmesi

8 Ekim 2025’te Ankara’da gerçekleşen görüşme, Şam’daki ateşkes ve Heseke’deki müzakerelerle başlayan sürecin mantıksal bir devamıdır.

Ancak bu kez denklem açıkça değişmiştir:

— Washington, silahsız bir arabulucu rolünde

— Türkiye, güvenlik garantörü ve siyasî baskı unsuru konumunda

— HTŞ, entegrasyon ve kontrol merkezi rolünü üstlenmiş durumda

- Ve Kürtler hâlâ sahada, varlık ile entegrasyon arasında sıkışmış durumda

Suriye’nin kuzeyindeki yeni denge artık topçu ateşiyle değil, çok katmanlı bir diplomasiyle şekilleniyor ve eğer bu diplomasi kalıcı olursa, uzun bir savaş döneminin sonunu getirebilir.

 



Makaleler

Güncel