"Eğer bu rota devam ederse, Suriye Orta Doğu’da 'akıllı dengenin' yeni bir örneğine dönüşebilir. Akıllı denge ise tek bir eksenin gölgesinde kalan bir ülke olmaktan çıkıp, sınırlı ama gerçekçi bir güçler arası birlikte yaşam sahnesi olabilmekle mümkün."

15 Ekim’de Kremlin’de gerçekleşen görüşme, yalnızca Vladimir Putin ile Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Colani arasında yapılan protokol niteliğinde bir toplantı değildi; Ortadoğu’daki yeni bir siyasi rekabet dalgasının başlangıcıydı.
Kremlin görüşmesinin ardından, Suriye sınırlarının ötesindeki üç güç merkezi -Washington, Ankara ve Kamışlı- neredeyse eşzamanlı olarak tepki verdi. Üçü de gayet iyi biliyor ki 'yeni Şam'ın Moskova’ya yakınlaşması, Suriye’nin kuzeyi ile güneyindeki kırılgan dengeyi kökten değiştirebilir.
Washington’da analistler “Rusya’nın Ortadoğu’ya sessiz dönüşü”nden söz etti ve şu soruyu gündeme getirdi: Amerika, Suriye’yi Moskova’ya bırakmayı mı planlıyor?
Ankara’da güvenlik kurumları, Moskova’nın Colani aracılığıyla Türkiye sınırlarında kalıcı bir nüfuz alanı elde etmek istediği konusunda uyarıda bulundu.
Kamışlı’da ise Kürt liderler, temkinli açıklamalarında “HTŞ ile Moskova arasında yapılacak herhangi bir anlaşmanın, Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yapılanmanın aleyhine olmaması gerektiğini” vurguladılar.
Artık Kremlin’deki o görüşmeden birkaç gün sonra, üç aktörün de -farklı çıkarlar ve kaygılarla- Rusya-HTŞ ilişkilerine dair tutumlarını yeniden düzenlemekte oldukları görülüyor.
ABD açısından bu ilişki, Fırat’ın doğusundaki varlığı için potansiyel bir tehdit anlamına geliyor;
Türkiye açısından, sınırlarının güneyinde yeniden şekillenmekte olan Rusya eksenli ittifaklara dair bir uyarı niteliğinde;
Kürtler açısından ise, umut ile endişe arasında gidip gelen -varoluşlarını güvence altına almak ile göreceli özerkliklerini yitirmek arasındaki bir denge- muğlak bir fırsat.
Aşağıda, bu üç aktörün Rusya ile HTŞ arasındaki yeni ilişkilere bakışlarını inceleyeceğiz;
Bu ilişkiler, görünürde sakin ve diplomatik olsa da, derinlerinde Suriye’nin geleceği üzerinde süren yumuşak bir rekabetin sahnesine dönüşmüş durumda.
ABD’nin Rusya-Şam ilişkilerine bakışı
Washington’da, 15 Ekim’de gerçekleşen Vladimir Putin ile Colani arasındaki görüşme, Rusya’nın Suriye sahnesine kademeli dönüşünün bir işareti olarak yorumlandı. Washington Post’un 15 Ekim 2025 tarihli haberine göre, bu dönüş görünüşte sakin ve diplomatik olsa da, özünde ABD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığı için bir tehdit anlamı taşıyor.
HTŞ rejiminin iş başına gelmesinin ardından, Amerika ikili bir tutum benimsedi:
Bir yandan Şam’daki yeni rejimin istikrar sürecine dolaylı destek vererek yeniden kaosun yaşanmasını önlemeye çalıştı; diğer yandan ise Rusya’nın bu istikrardan faydalanarak Suriye genelinde nüfuzunu pekiştirmesinden endişe duydu.
Al-Monitor’un 16 ekim 2025 tarihli analizine göre, Amerika’nın güvenlik kurumları Rusya ile HTŞ arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasını “Kremlin’in akıllıca bir hamlesi” olarak değerlendiriyor. Adı açıklanmayan eski bir Pentagon yetkilisine göre, Putin Suriye’deki askeri kazanımlarını uzun vadeli siyasi ve ekonomik bir sermayeye dönüştürüyor ve bu, Washington’un yıllardır başaramadığı şeyin ta kendisi.
Carnegie Araştırma Merkezi’nin (Anna Borshchevskaya, 5 Haziran 2025) raporunda da vurgulanmıştı ki, Beşar Esed hükümetinin çöküşü “Amerika için nesilde bir kez karşılaşılabilecek bir fırsattı”; Ortadoğu’daki güç dengelerini yeniden tanımlamak adına; ancak Washington bu firsatı gerektiği gibi değerlendiremedi.
Şimdi Rusya, "yeni Şam" ile öyle bir işbirliği aşamasına girmiş durumda ki, bu özellikle Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’nin nüfuzunu ciddi biçimde sorgulatabilir.
Trump yönetimi de en azından şu ana kadar pragmatik bir tutum benimsedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Reuters muhabirinin 17 Ekim 2025 tarihli sorusuna verdiği yanıtta şöyle dedi:
Amerika, son gelişmeleri yakından takip etmektedir ve Suriye’nin istikrarı ile toprak bütünlüğüne katkı sağlayacak her türlü çabayı desteklemektedir. Ancak Rusya’nın Suriye’deki rolünün şeffaf olması ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yürütülmesi beklenmektedir.
El-Cezire İngilizceye 16 Ekim’de konuşan, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’ne yakın kaynaklar ise şunu belirtti: Trump yönetimi, önceki dönemden farklı olarak HTŞ ile Moskova arasındaki "sınırlı ve denetimli" işbirliğini olumlu karşılıyor; yeter ki bu işbirliği İran’ın yeniden Suriye sahnesine dönmesine yol açmasın.
Başka bir deyişle, Beyaz Saray, Colani ile Putin arasındaki ilişkileri bir tehdit olarak değil; tersine, Tahran ve Ankara’yı sınırlamak için bir araç olarak görüyor. Washington Post’un yazdığı gibi:
Trump yönetimi, Rusya’nın Colani’nin ortağı olmasını, yerine İran veya Türkiye’nin geçmesindense tercih ediyor.
Aslında Amerika Birleşik Devletleri, doğrudan bir çatışma yerine Rusya’nın Suriye’deki nüfuzunu yönetmeye çalışıyor. Washington’un yeni yaklaşımı “yumuşak çevreleme” (soft containment) üzerine kurulu: Ne tamamen çekilme ne de doğrudan karşı karşıya gelme. Fırat’ın doğusundaki sınırlı askeri varlık devam edecek, ancak asıl rol diplomatik ve ekonomik araçlara bırakılacak. Foreign Policy’nin (17 Ekim 2025) öngördüğü gibi:
Suriye’deki gelecekteki rekabet, gökyüzünde ya da toprakta değil, müzakere odalarında şekillenecek.
Türkiye’nin Rusya-Şam ilişkilerine bakışı
15 Ekim’de Kremlin’de yapılan görüşmenin ardından, Türkiye medyası hızla HTŞ rejimi ile Moskova arasındaki yeni ilişkilere dair analizler yayımladı. Ankara açısından bu görüşme yalnızca diplomatik bir temas değil, aynı zamanda Rusya’nın Suriye denkleminin merkezine geri dönüşüne dair bir uyarıydı; hem de ülkenin kuzey-güney dengesi yeniden değişirken.
Hürriyet gazetesi (16 Ekim 2025) şöyle yazdı:
"Ankara, Rusya ile Colani yönetimi arasındaki ilişkileri siyasi bir mesele olarak değil, Suriye’nin kuzeyindeki güç dengesi açısından değerlendiriyor. Rusya’nın güneye yeniden yerleşmesi, kuzey cephesi üzerinde doğrudan sonuçlar doğurabilir."
Gazeteye göre, özellikle Türkiye Savunma Bakanlığı ve MİT’teki yetkililer, Rusya’nın Suriye’nin güneyine dönüşünün kalıcı hâle gelmesi durumunda İdlib, Tel Rıfat ve Menbic’teki güvenlik dengelerini de etkileyebileceğine inanıyor.
Hürriyet’in kaynakları, Moskova ile Ankara arasındaki üst düzey güvenlik temaslarının yeniden başladığını ve tarafların son haftalarda sınır bölgelerinde “sınırlı saha koordinasyonları” üzerine görüştüklerini aktardı.
TRT World’ün 17 Ekim tarihli haberine göre Türkiye şu anda iki paralel iletişim hattını aynı anda sürdürüyor: Biri Moskova ile, Suriye’nin kuzeybatısındaki askeri koordinasyon için; diğeri ise Colani yönetimiyle, sınır hattı boyunca Kürt güçlerinin etkisini genişletmesini önlemek amacıyla.
Haberde şu ifadeler yer aldı:
"Ankara, Fırat’ın doğusundaki Rus nüfuzu ile Kürt özerk yapılanması arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Şayet Şam ile Moskova arasındaki doğrudan işbirliği Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate almazsa, bu Ankara’nın tek taraflı askeri adımlar atmasına zemin hazırlayabilir."
Yeni Şafak gazetesi (18 Ekim 2025) de başyazısında Türkiye’nin Suriye politikasının “endişe ve fırsatın bir bileşimi” olduğunu yazdı.
Rusya, Suriye’deki üslerini koruyabilmek için Colani rejiminden yararlanmaya çalışıyor; Türkiye ise aynı hat üzerinden mültecilerin geri dönüşü ve sınır kontrolü konularında yeni diyaloglar başlatmak istiyor.
Al-Monitor’un 17 Ekim tarihli analizinde de belirtildiği üzere, Putin ile Colani'nin Kremlin’deki görüşmesi, Türk yetkililer arasında Rusya-Suriye-Türkiye üçlü güvenlik görüşmelerinin Hımeymim Üssü’nde yeniden başlatılması olasılığına dair iyimserliği artırdı. Bu plan ilk kez 2023 yazında gündeme gelmişti, ancak İdlib’deki gerilimler nedeniyle askıya alınmıştı. Şimdi ise Şam’daki güç dengelerinin değişmesiyle birlikte planın yeniden canlandırılma ihtimali artmış durumda.
Sonuç olarak Türkiye, Rusya-Şam ilişkilerine temkinli bir realizmle yaklaşıyor. Ankara, Rusya’nın nüfuzunu engelleyemeyeceğinin farkında; ancak bu nüfuzu Suriye’nin kuzeyindeki güvenlik çıkarlarını koruyacak bir yöne yönlendirmeye çalışıyor.
Türk analist Murat Yetkin’in 18 Ekim’de DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmeye göre:
“Türkiye ile Rusya Suriye’de ne düşman ne de müttefik. Onlar ortak bir zeminde oyun oynuyorlar; öyle bir zemin ki, her iki taraf da o alandan çıkmamaya çalışıyor.”
Bu doğrultuda Türkiye’nin politikasını üç başlıkta özetlemek mümkün:
Rusya’nın nüfuzunu doğrudan çatışmaya girmeden sınırlamak,
Suriye’nin kuzeyinde inisiyatifi korumak ve Colani yönetimiyle siyasi değil, güvenlik temelli bir diyalog için kademeli hazırlık yapmak.
Kürtlerin Rusya-Şam ilişkilerine bakışı
Suriye’nin kuzeydoğusunda Kamışlı hâlâ Kürt özerk yönetiminin siyasi başkenti ve sembolü olarak görülürken, 15 Ekim’de Vladimir Putin ile Colani arasında gerçekleşen görüşme temkinli bir tepkiyle karşılandı.
Kürt ve bölgesel medya organları, Kremlin toplantısının hemen ardından bu görüşmenin olası sonuçlarını analiz etmeye başladılar; çünkü bu buluşma, Fırat’ın doğusundaki kırılgan dengeyi değiştirme potansiyeline sahipti.
Kurdpress haber ajansı 16 Ekim 2025 tarihli haberinde şöyle yazdı:
Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetim, HTŞ ile Moskova arasındaki diyaloğu memnuniyetle karşılıyor; ancak Rusya ile Colani rejimi arasındaki olası bir anlaşmanın, özerk bölgelerin siyasi ve idari yetkilerini zayıflatmasından endişe ediyor.
Aynı gün Rudaw televizyonu, Suriye Demokratik Meclisi’nin (SDC) bir üyesinden şu açıklamayı aktardı:
“Biz Şam’daki istikrardan yanayız, ancak bir kez daha bizim katılımımız olmadan yapılan anlaşmaların kurbanı olmak istemiyoruz.”
Al-Monitor'un 17 Ekim 2025 tarihli haberine göre Moskova, Kremlin görüşmesinden birkaç hafta önce Kamışlı ve Haseke’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanlarıyla askeri temaslarını artırmıştı.
Haberde belirtildiğine göre Rusya, Kürt güçlerinin “sınır birlikleri” olarak yeni Suriye ordusuna entegre edilmesini önerdi; bu plan hâlen değerlendirme aşamasında bulunuyor.
El-Arabia’ya 17 Ekim’de konuşan Kürt analist Abdülkerim Ömer ise şunları söyledi:
“Rusya, ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmaya ve aynı zamanda HTŞ ile Kürtler arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Ancak deneyim bize gösteriyor ki Moskova her zaman kendi çıkarlarını önceliklendirir.”
Hawar News haber sitesi (18 Ekim) şu ifadeleri kullandı:
“Rusya, Suriye’nin güneyinde askeri varlığını yeniden güçlendirirse, bu doğrudan Fırat’ın doğusundaki durumu etkileyecektir; çünkü böyle bir senaryoda Washington, askeri varlığını azaltması yönünde iç baskıyla karşı karşıya kalabilir.”
SDG komutanlarından bir kaynak, 18 Ekim’de Reuters’a yaptığı açıklamada Ruslarla saha temaslarının son hafta içinde arttığını doğruladı:
“Rusya, Şam’da uyguladığı modeli kuzeydoğuda da hayata geçirmek istiyor, yani yerel özerkliğin tanınması karşılığında sınırlı güvenlik işbirliği.”
Kamışlı’da temkinli sessizlik; 2019’un deneyimi ile 2025’in gerçekliği arasında
Kürtlerin soğuk ve temkinli tavrı, geçmişin acı deneyimlerine dayanıyor.
Ekim 2019’da Amerika, kuvvetlerinin bir kısmını Türkiye sınırlarından geri çektiğinde, Rusya Soçi Mutabakatı’nda Kürtlere “güvenlik garantisi” sözü vermişti. Ancak kısa bir süre sonra Türkiye aynı bölgelerde askeri operasyon başlattı ve Kürtler, Moskova’nın kritik bir anda kendilerini daha büyük bir denge oyununun kurbanı yaptığı hissine kapıldılar.
Bu nedenle, Rusya’nın yeniden Şam sahnesine dönüşüne verdikleri tepki coşku değil, hesap ve ihtiyat içeriyor.
Kurdistan24’ün 17 Ekim tarihli haberine göre:
Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi, HTŞ ile Moskova arasındaki diyaloğu olumlu karşılıyor; ancak kuzey bölgelerinin idari ve güvenliksel özerkliğinin tehlikeye girmemesi için uluslararası güvence talep ediyor.
Suriye Demokratik Meclisi’nin (SDC) iç bildirisine göre -ki bu belgeye 18 Ekim’de Kurdpress ulaşmıştır- şu ifadeler yer almaktadır:
“Biz Şam ile müzakereye hazırız, ancak Moskova’nın tek taraflı karar aldığı bir ortamda değil.”
Öte yandan, RİA Novosti’ye 16 Ekim’de konuşan Rus uzman Viktor Nadin-Rayev konuyu farklı bir açıdan değerlendirdi:
“Rusya ne Kürtlerin düşmanıdır ne de onların bağımsızlığının destekçisi. Amacı, Kürtleri Amerika’nın yörüngesinden çıkarmak ve Suriye’yi bütünlüklü bir devlet hâline getirmektir.”
Genel olarak Kürtler iki zor seçenek arasında kalmış durumda: Ya Türkiye’yi dengelemek için Rusya’nın varlığına güvenmek ya da HTŞ'nin kuzeydoğuya tam olarak dönmesini engellemek için ABD ile bağlarını sürdürmek.
Kürt gazeteci Serdar Mahmud, 18 Ekim’de Rudaw English’e yaptığı değerlendirmede bunu şöyle özetledi:
“Kürtler artık verilen sözlere inanmıyorlar. Ancak eğer Rusya bu kez gerçekten tarafsız bir arabulucu rolü oynayabilirse, belki Şam ile diyaloğun kapısını açık bırakabilirler.”
Kürtler bugün akıllıca bir temkin döneminden geçiyor. Onlar, Rusya ile HTŞ arasındaki yeni ilişkinin hem bir tehdit hem de bir fırsat olabileceğinin farkındalar.
Kamışlı’da SDG temsilcileri ile Rus subayları arasındaki toplantılar sürerken, aynı zamanda Rumeylan üssündeki Amerikalı güçlerle koordineli temaslar da devam ediyor.
Kısacası Kürtler, iki büyük güç arasında bir “varlık dengesi” kurmaya çalışıyorlar. Bu denge kırılgan olsa da şimdilik Suriye’nin geleceğinde kendi paylarını koruyabilmelerinin tek yolu olarak görünüyor.
Sonuç: Rusya, Şam ve endişeli aktörler
Putin ile Colani'nin Kremlin’deki görüşmesinden üç gün sonra, Ortadoğu yeniden rekabetin tanıdık yüzünü takınmış durumda. Bu kez rekabet toprak için değil; nüfuz, denge ve anlatı üstünlüğü için yaşanıyor.
Amerika, Türkiye ve Kürtler, her biri kendi penceresinden Rusya-HTŞ ilişkilerini değerlendiriyor. Ancak hepsinin ortaklaştığı bir nokta var: Hiçbiri Moskova’nın denetimsiz ve dengesiz biçimde Suriye’nin tek hâkim aktörü olmasını istemiyor.
Washington -Al-Monitor (16 Ekim) ve Washington Post’un (15 Ekim) aktardığına göre- Rusya’yı “yumuşak bir çevreleme” politikasıyla sınırlamaya çalışıyor: Ne savaş ne de tamamen çekilme. Rusya Suriye’de kalabilir; ama Amerika ve İsrail’in çıkarlarına zarar vermeden ve istikrarlı biçimde kalmalı.
Ankara -Hürriyet (16 Ekim) ve Yeni Şafak’ın (18 Ekim) haberlerine göre- kuzey Suriye’de inisiyatifi korumaya çalışıyor. Türkiye, Rusya’nın denetimsiz bir şekilde nüfuz kazanmasının, HTŞ'nin kuzey sınırlarındaki elini güçlendirebileceğini biliyor. Ancak aynı zamanda Rusya’nın varlığını, Kürtlerin yeniden daha bağımsız bir sahneye dönüş ihtimaline karşı bir kalkan olarak görüyor.
Ve Kürtler -Kurdpress ile Rudaw’ın 16–18 Ekim tarihli haberlerinde belirtildiği üzere- bu iki güç arasında kendilerine bir varlık alanı arıyorlar. Onlar Rusya’yı ne bir düşman ne de kalıcı bir müttefik olarak görüyorlar; aksine, doğru biçimde sınırlandırıldığı takdirde, Rusya’nın kuzeydoğudaki kırılgan dengeyi koruyabilecek bir güç olduğuna inanıyorlar.
Daha geniş bir düzeyde bakıldığında, Rusya ile HTŞ arasındaki yeni ilişkiler, basit bir ikili işbirliğinden çok daha fazlasını ifade ediyor.
Rus diplomat Vitali Naumkin’in 15 Ekim’de Sputnik’e yaptığı açıklamaya göre: “Rusya Suriye’de kalıyor, çünkü Şam’a âşık olduğu için değil; yerine başkasının -ne Amerika’nın, ne Türkiye’nin, ne de İsrail’in- geçmesini istemediği için.”
Aslında Moskova ile HTŞ, güçlerin bir arada var olabileceği bir model tasarlıyorlar: Nispeten istikrarlı bir Suriye, Rusya’nın şemsiyesi altında, ancak Amerika, Türkiye ve hatta Kürtlerle diyaloğa açık bir Suriye.
Eğer bu rota devam ederse, Suriye Orta Doğu’da 'akıllı dengenin' yeni bir örneğine dönüşebilir. Akıllı denge ise tek bir eksenin gölgesinde kalan bir ülke olmaktan çıkıp, sınırlı ama gerçekçi bir güçler arası birlikte yaşam sahnesi olabilmekle mümkün.
Ancak son soru hâlâ açık: Bu kırılgan denge sürdürülebilir mi? Suriye tarihi bize şunu defalarca gösterdi: Hiçbir ittifak ebedi değildir; yalnızca çıkarlar kalıcıdır.