İran ve Suudi Arabistan bölgesel işbirliği hattını güçlendiriyor

img
İran ve Suudi Arabistan bölgesel işbirliği hattını güçlendiriyor YDH

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekai, Tahran’ın Lübnan’ın iç işlerine müdahale ettiği yönündeki iddiaları reddederek bölgedeki asıl tehdidin İsrail saldırganlığı olduğunu vurguladı. Bekai, Suudi Arabistan ile ilişkilerin Suriye ekseninde derinleştiğini belirtti.




YDH - İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Lübnan’daki saldırılarının doğrudan kalkınma hedeflerini ve vatandaşların refahını yok etmeye yönelik olduğunu açıkladı.

Bakanlık Sözcüsü İsmail Bekai, ateşkesin garantörü olan tarafları eleştirerek bu ülkelerin şu ana kadar kayda değer hiçbir adım atmadığını belirtti.

Tahran, Lübnan’ın kendini savunma hakkını doğal bir hak olarak gördüğünü ve bunu desteklediğini yineledi.

Düzenlenen basın toplantısında konuşan İsmail Bekai, sahadaki durumu değerlendirirken İsrail’in ateşkes anlaşmalarına yaklaşımına değindi.

Bekai, "İsrail’in herhangi bir ateşkese girmesinin temel amacı, o ateşkesi ihlal etmektir; bu bilinen bir gerçektir" dedi.

Birleşmiş Milletler raportörlerinden birinin hazırladığı rapora atıfta bulunan Bekai, bugüne kadar ateşkes sürecinde on bin ihlalin tespit edildiğini aktardı.

Ateşkes ihlalleri ve sivil kayıplar

Bekai, mevcut tabloda fiili bir ateşkesin bulunmadığını, İsrail tarafının hiçbir taahhüde uymadığını vurguladı. İsrail’in ateşkesi bir örtü olarak kullandığını belirten sözcü, "Bu durumu Lübnan’a daha fazla saldırı düzenlemek ve oradaki sivilleri öldürmek için bir araç olarak kullanıyorlar" diye konuştu.

Bölgenin karşı karşıya olduğu en önemli sorunun Siyonist rejimin eylemleri olduğunu ifade eden Bekai, İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye yönelik uluslararası hukuk ihlallerinin devam ettiğini söyledi.

Sözcü ayrıca, Gazze’de ateşkes anlaşmasına rağmen 600 civarında ihlalin gerçekleştiğini kaydetti.

İran’ın Lübnan’ın iç işlerine müdahale ettiğine dair iddiaları kesin bir dille reddeden Bekai, Tahran’ın böyle bir politikası olmadığını savundu.

Lübnan’daki meselelerin yalnızca Lübnan halkını ilgilendirdiğini belirten sözcü, İran’ın ülkenin içinden geçtiği zorlu koşulların farkında olduğunu dile getirdi.

Bekai, "Lübnan’a asıl müdahale eden taraflar, Lübnan halkına süre ve şart dayatanlardır" ifadesini kullandı.

Suudi Arabistan ile Suriye odaklı diplomasi

Toplantıda Suudi Arabistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Suud bin Muhammed es-Satı’nın Tahran ziyareti de gündeme geldi.

Bekai, bu ziyaretin Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin aylar önce gerçekleştirdiği ziyarete bir yanıt niteliği taşıdığını açıkladı.

Görüşmelerin odak noktasının Suriye dosyası olduğunu belirten sözcü, Suriye ve bölge güvenliğinin Tahran için büyük önem taşıdığını vurguladı.

Suudi heyetinin Tahran’daki temaslarının ağırlıklı olarak Suriye Özel Temsilcisi ile yapıldığını aktaran Bekai, İran’ın Suriye konusunu sadece Suudi Arabistan ile değil, diğer ilgili taraflarla da görüştüğüne dikkat çekti. İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının ve Suriye topraklarının bir kısmının işgal altında olmasının İran diplomasisinin değişmez gündem maddeleri arasında yer aldığını belirtti.

Bekai, "Suudi Arabistan, İran ile Suriye hükümeti arasında bir arabulucu olarak görülemez. Tahran, bölgedeki güvenlik koşullarını iyileştirmek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla tüm ilgili ülkelerle doğal olarak görüşmektedir" dedi.

İran ve Suudi Arabistan’ın iki yıl önce başlayan ikili ilişkiler sürecini sürdürme kararlılığında olduğunu ifade eden Bekai, bu sürecin güveni artırmayı, bölgesel anlayışı genişletmeyi ve Batı Asya’da istikrarı pekiştirmeyi amaçladığını söyledi.

Bekai, İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanma hakkına ilişkin soruları yanıtlarken, ülkesinin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) kapsamında kendisine tanınan hakları kullanmaya odaklandığını belirtti.

Bu konunun İran’a bir sorunmuş gibi dayatıldığını savunan Sözcü, meselenin doğası gereği bir problem teşkil etmediğini ve "çıkmaz sokak" söylemlerinin yersiz olduğunu dile getirdi.

Karşı tarafların baskı politikasından vazgeçmesi gerektiğini vurgulayan Bekai, "İran’ın nükleer dosyasının bir sorun olarak kalmamasının yolu, NPT uyarınca İran’ın haklarının tanınması ve İran’a yönelik saldırgan tutumun son bulmasıdır" dedi. Tahran’ın her müzakere turunda hakkını kullanma kararlılığını teyit ettiğini sözlerine ekledi.

Avrupa ülkelerini de eleştiren Bekai, bu ülkelerin Tahran aleyhine karar tasarıları sunarak müzakere sürecini çıkmaza sürüklediğini öne sürdü.

Üç Avrupa ülkesinin, "uluslararası barış ve güvenlik için en büyük tehdit haline gelen" ABD’nin baskısıyla yükümlülüklerinden vazgeçtiğine dair birçok örnek bulunduğunu savundu.

Tüm nükleer tesislerin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetimi altında olduğunu hatırlatan Sözcü, mevcut durumdan sorumlu tutulması gerekenlerin krizi yaratanlar olduğunu belirtti.

Bekai, "Mevcut krizin nedeni ABD ve İsrail’in askeri saldırganlığıdır" dedi. Radyoaktif madde sızıntısı riskinin bulunduğu bir ortamda denetim yapılamayacağını açıklayan Bekai, üye bir ülkenin tesislerine saldırı düzenlenmesi durumunda nasıl hareket edileceğine dair bir protokolün bulunmadığını da sözlerine ekledi.

ABD’nin tek taraflılığına karşı küresel çağrı

Basın toplantısının son bölümünde Venezuela’daki gelişmelere değinen Bekai, dünyanın Washington’un bu ülkede kaba kuvvete başvurduğuna tanıklık ettiğini söyledi.

Sözcü, Venezuela hava sahasının kapatılmasını kınayan Sözcü, bunun uluslararası hukuku ihlal eden ve emsali görülmemiş bir adım olduğunu belirtti.

İran Büyükelçiliği’nin Karakas’ta faaliyetlerine devam ettiğini bildiren Bekai, ABD’nin "saldırgan tek taraflılığına" karşı ciddi bir duruş sergilenmesi gerektiğini vurguladı. Bu yaklaşımın Batı Yarımküre’deki düzene yönelik geniş çaplı bir tehdide dönüşmesine izin verilmemesi gerektiğinin altını çizdi.

Bekai ayrıca ABD’nin Afrika ülkelerini tehdit ettiğini ve bu ülkelerin G20’ye katılım hakkı bulunmadığını iddia ettiğini hatırlatarak bu tutumu kınadı.

Washington’un eylemlerinin uluslararası barış ve güvenlikle çeliştiğinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından tescil edilmesi gerektiğini savundu.

Sözcü, "ABD’nin bu davranışları başka aktörler için de bir modele dönüşüyor; bunun sonuçları istisnasız tüm hükümetleri etkileyecektir" uyarısında bulundu.

İlgili Haberler