İran'ın İsrail'deki casusluk ve işbirlikçilik ağı genişliyor

img
İran'ın İsrail'deki casusluk ve işbirlikçilik ağı genişliyor YDH

''Tahran stratejisini tamamen değiştirdi; önce “şahıslar/hedefler” ile güven köprüleri kurarak, ardından onları cezbetmeye ve kendi saflarına katmaya başladı.''




YDH- El-Ahbar yazarlarından Yahya Dabbuk, İran’ın İsrail’e yönelik son casusluk, siber saldırı ve sosyal mühendislik faaliyetlerindeki dönüşümü ve yoğunlaşmayı tartıştığı yazısında, İran’ın istihbarat stratejisinde radikal bir değişiklik yaptığını vurguluyor. İran’ın casusluk faaliyetlerinin artık münferit ve bireysel olaylar olmaktan çıkıp, sistematik, örgütlü ve devlet destekli bir güvenlik tehdidine dönüştüğünü öne süren Dabbuk, söz konusu operasyonlarının sadece teknik değil, aynı zamanda “yumuşak savaş” unsurlarını içerdiğini belirtiyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında sona eren 12 günlük İran-İsrail savaşından bu yana, casusluk, iş birliği ve siber ihlallerin yeni bölümleri her iki yönde de ortaya çıktı.

İsrailliler, bu olgunun son aylarda Tahran tarafında gelişip genişlediğini; sosyal mühendislik, teknoloji ve hassas istihbarata dayalı, daha sinsi, etkili ve gizli bir yaklaşım kullanan organize ve sofistike bir casusluk olarak tanımlıyor.

Sadece birkaç gün önce Yediot Ahronot gazetesi, muhtemelen İsrail güvenlik teşkilatları tarafından görevlendirilen ve stratejik bir değişimi temsil eden tehlikeli bir olgu hakkında “uyarı” niteliğinde bir rapor yayınladı.

İran artık geniş çaplı, ayrım gözetmeyen saldırılara güvenmiyor; bunun yerine üst düzey İsrail yetkililerine, onların emri altındakilere ve hatta kişisel arkadaş ve akraba çevrelerine karşı hedefli, hassas ve dikkatlice planlanmış bir savaşa geçti.

Rapora göre, Tahran stratejisini tamamen değiştirdi; önce “şahıslar/hedefler” ile güven köprüleri kurarak, ardından onları cezbetmeye ve kendi saflarına katmaya başladı.

Bu yöntem, saldırganların meşru kurumların temsilcileri gibi davranarak sosyal medya üzerinden yetkililerle veya onlara yakın kişilerle iletişim kurmasını içeriyor. Güven sağlandıktan sonra, aynı kişilerle veya çevrelerindekilerle doğrudan girişimlerde bulunuluyor; bu sırada “kurban” hiçbir şeyden haberdar olmadan, akıllı cihazları sessizce ve sürekli olarak kontrol ediliyor.

Gazete haberine göre İran, para karşılığında İran kökenli Yahudi göçmenler de dahil olmak üzere İsraillileri işe aldı ve alıyor. Bunların görevleri, limanlar, askeri üsler ve hükümet merkezleri gibi hayati öneme sahip tesislerin fotoğraflarını çekmek, stratejik noktaları izlemek ve üst düzey yetkililer hakkında bilgi toplamak.

Gizliliği sağlamak için işe alınanlara genellikle kripto para birimiyle ödeme yapılıyor. Bu iş birliğinin nihai amacı, İsrail ordusu üsleri, hava savunma sistemleri, enerji tesisleri ve güvenlik kurumları hakkında kesin veriler elde etmek olarak düşünülüyor. Ancak İran, geleneksel casuslukla yetinmeyip İsrail kurumlarındaki hassas pozisyonlara ajan yerleştirmeye de çalışıyor. Bu tür hedeflemenin en belirgin örneği, faaliyetleri ortaya çıkmadan önce uzun yıllar Tahran’a hassas bilgiler sağlayan eski İsrail Enerji Bakanı Gonen Segev vakası.

Dolayısıyla İran, İsrail güvenlik ve hükümet kurumlarındaki üst düzey yetkilileri ve aile üyelerini sistematik olarak hedef alıyor.

Siber güvenlik araştırmacısı Shimi Cohen ve İsrail hükümetinin dijital sistemindeki siber birimin başkanı Nir Bar-Yosef’e göre, İran’ın işe alım ve sızma kampanyası, yüksek değerli hedefleri hassas şekilde hedeflemesiyle karakterize ediliyor. Bu kampanya, “WhatsApp ve Telegram gibi sosyal medya platformları aracılığıyla uzun vadeli kişisel ilişkiler kurmaya, resmi kurumları taklit eden sahte kimlikler kullanmaya veya konferanslara ya da resmi toplantılara davetler yoluyla” dayanıyor.

Ancak birçok operasyonun zaten gerçekleştiğini öne süren tüm söylemlere rağmen, İsrail’den İran için çalışan ajanların yukarıda açıklanan şekilde ve düzeyde varlığını doğrulayan resmi bir rapor henüz bulunmamaktadır. Medyada yer alan “kesin” teşhislerle resmi bilgi eksikliği arasında önemli bir boşluk var; bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Yerleşimcikamuoyuna zarar vermemek için güvenlik veya siyasi nedenlerle kasıtlı olarak bilgi mi gizleniyor?

Her hâlükârda, İsraillilerin savaş zamanında bile İran’la temas halinde kalması gibi, İbranice medyaya sızdırılan son güvenlik vakaları, Maariv gazetesinde yer alan son bir haberde de vurgulandığı üzere, tüm ilgili taraflardan acil eylem gerektiren bir olguya işaret etmektedir.

Haberde, bu tür “ihanetlerin” tekrarını önlemek için caydırıcılık ve önleme ihtiyacının altı çiziliyor. Gazete, hükümete, güvenlik servislerine, savcılığa ve yargıya bu vakaları münferit olaylar veya tekil vakalar olarak değil, iç caydırıcılığın zayıflığının göstergeleri olarak ele almaları çağrısında bulunuyor. En nihayetinde bu, açık bir mesaj vermek için katı cezalar uygulanmasını gerektiriyor: ''Savaş veya barış zamanında olsun, “devlet düşmanı” ile herhangi bir iş birliği müsamaha gösterilemeyecek bir güvenlik suçu'' deniliyor.

İsrail polisinin Uluslararası Suç Araştırma Birimi’ndeki güvenlik kaynakları, Maariv’e güvenlik servislerinin savaş zamanında bile İran için casusluk yapan İsraillileri tespit ettiği vakalarla ilgili soruşturmaların arttığını doğruladı.

Bu vakaların çoğundaki temel motivasyonun, kötüleşen ekonomik durumun bir sonucu olarak finansal olduğu belirtildi.

Aynı kaynaklar, savaş zamanında bilgi sızdırmak için ömür boyu hapis veya ölüm cezası da dahil olmak üzere ağır cezalar uygulanmazsa bu eğilimin daha da kötüleşebileceği konusunda uyarıda bulundu.

İsrail güvenlik soruşturmalarına göre İran, iki yoldan ilerliyor: Birincisi istihbarata dayalı olup, tesislerin fotoğraflanması veya bireylerin izlenmesine odaklanmak; ikincisi ise sosyo-psikolojik olup, İsrail toplumunu bölmeyi amaçlayan sloganlar veya mesajlar yaymaya yönelik.

Bu ikinci yaklaşım, örneğin Başbakan Benyamin Netanyahu’ya karşı gösterileri kışkırtan, iç bölünmeleri körükleyen ve liderliğin imajını zedeleyen Telegram gruplarının oluşturulmasıyla örneklendiriliyor. Bu, devlete, yetkililerine ve kurumlarına olan iç güveni zayıflatmak için tasarlanmış bir yumuşak savaş stratejisinin parçasıdır.

İran ayrıca, İsrail’den geliyormuş gibi görünen sahte reklamlar kullanıyor; örneğin, İsrail için çalışan ajanlar için işe alım ilanları gibi. Bu yolla İsraillileri aldatmaya ve işe alım çabalarını gizlemeye çalışıyor. Dahası, Tahran bazı protestoların finansmanının arkasında yer almakta ve sokaklarda göstericilerin taşıdığı bazı pankartların içeriğini bile belirlemektedir.

İran’la son savaştan bu yana, İsrail yetkilileri 34 İsrailliyi Tahran’la iş birliği yapmakla suçladı; bu da İran adına casusluğun artık bir istisna değil, sistematik ve giderek artan bir olgu olduğunu gösteriyor. 

İsrail güvenlik kaynaklarına göre, daha önce “bireysel kaçamaklar” olarak görülen bu durum, artık devlet için doğrudan bir güvenlik tehdidi haline geldi.

İşe alınanlar toplumun tek bir kesiminden değil; genç ve yaşlı, Arap ve Yahudi, yeni ve kalıcı Yahudi göçmenler ve hatta güvenlik servisleri ile polis mensupları da dahil olmak üzere çeşitli kesimlerden geliyor.

Motivasyonlar söz konusu olduğunda, Maariv’deki çeşitli güvenlik kaynakları ortak bir unsur üzerinde hemfikir: para kazanma isteği.

İşe alımlar çoğunlukla sosyal medya aracılığıyla yapılıyor; işe alım yapanlar genellikle genç kadınlar veya sıradan kişiler olarak kendilerini gösteriyor ve bir yerin fotoğrafını çekmek ya da bir tabela asmak gibi basit görevler için yüksek meblağlar teklif ediyorlar. Bu ilişkiler zamanla daha riskli görevleri de kapsayacak şekilde ilerliyor; hatta bazen güvenlik operasyonlarının uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi gibi kritik sorumluluklara dönüşüyor.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel