• 01/01/70 - 02:00
  • Yazar: Admin
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH-CIA’nın Türkiye Masası eski Şefi Graham Fuller, Los Angeles Times gazetesinde yayımlanan aşağıdaki yazısında Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin son dönemdeki durumunu değerlendiriyor.




    Türk-Amerikan ilişkileri krizin eşiğinde. Birinci Dünya savaşı sırasında yaşananları soykırım olarak nitelendiren tasarı sadece buna yol açan etkenlerden birisi aslında bir yan sebep..Türk-Amerikan ilişkileri aslında yıllardır giderek kötüleşen bir seyir izliyor. Bunun temel izahı son derece basit: Washington’ın politikaları pek çok alanda Türkiye dış politikasının çıkarlarıyla temelde derin bir uyumsuzluk gösteriyor. Hiçbir diplomat ağzı da bu gerçeği gizleyemez ya da değiştiremez. İşte nedenler:

    * Kürtler: Son 16 yılda ABD’nin Irak politikası Türkiye için tam anlamıyla bir felaket oldu. 1991 Körfez savaşından bu yana Iraklı Kürtler daha da özerk hale geldi ve şimdi de fiili bir bağımsızlığın eşiğindeler. Böylesi bir Kürt varlığı Türkiye içerisinde Kürt ayrılıkçılığını tetikliyor. Dahası, Washington, İran’a karşı Kürt teröristleri destekliyor.

    * Terörizm: Türkiye 30 yılı aşkın bir süredir ülke içinde siyasi şiddete ve teröre karşı mücadele veriyor. Marksist, sosyalist, sağ kanat milliyetçileri, Kürtler ve İslamcı yaklaşımlara karşı.. ABD’nin Ortadoğu politikaları tüm bölgede şiddeti ve radikal İslamcılığı büyük ölçüde tetikledi ve El Kaide’yi Türkiye’nin kapısına taşıdı.

    * İran: İran Türkiye’nin en güçlü komşusu ve önemli bir petrol ve doğal gaz kaynağı. Türkiye’nin enerji iytiyacının karşılanmasında Rusya’nın hemen ardından geliyor. Washington, İran’da ABD yaptırım rejimini uygulayabilmek adına, Türkiye’ye İran ile kurduğu derin ve kapsamlı ilişkileri sonlandırması konusunda baskı uyguluyor. Türkiye ve İran arasında “sevgi” denebilecek türden bir ilişki olmasa da, iki ülke arasında yüzyıllardır ciddi bir silahlı çatışma yaşanmadı. Ankara, ABD’nin politikalarını Tahran’ı radikalleştirme ve daha da soyutlama çabası olarak görüyor. Bu da Türkiye’nin istemediği bir şey.

    * Suriye: Ankara’nın Suriye ile ilişkileri son 10 yıl içinde 180 derece değişti ve iki ülke ilişkileri gittikçe daha da gelişiyor. Hem Suriyeliler hem de diğer Araplar Türkiye’nin hem NATO üyesi olup AB’ye girmeye çalışırken hem de ABD’nin Irak’ı işgal etmesi için Türk topraklarını kullandırmayı reddetmesi, kendi İslam değerlerine ve mirasına sahip çıkması, Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirmesi ve Filistin sorununda gerçekten dengeli bir konum benimsemesinden çok etkileniyor. Ankara, Washinton’ın Şam Yönetimini soyutlama baskılarına direniyor.  

    * Ermenistan: Ankara ve Erivan birbiriyle, hava bağlantıları yoluyla gayri resmi ve üretken bir iletişim halinde aslında. Her iki taraf da olası bir uzlaşıda etkili olmak istiyor. Kullandığı yoğun milliyetçi söylemiyle Ermeni diasporası da olası bir uzlaşı aleyhinde ortamı ateşleyerek gerilimi artıran en önemli unsurlardan.  

    * Rusya: 500 yıllık düşmanlığın ardından Ankara ve Moskova ilişkilerinde devrim yaşandı. Rusya bugün Almanya’dan sonra Türk mallarını ithal eden ikinci büyük ülke. Türkiye de Rusya’nın inşaat sektörüne 12 milyar dolarlık bir yatırım yapmış durumda. Rusya Türkiye’nin birincil enerji kaynağı ve Ankara ekonomik geleceğinin önemli bir parçası olarak gözünü Avrasya’ya çevirmiş durumda.

    Washington’a öfke duyan Türk generaller, eğer Batı’da elleri kolları bağlanırsa, Rusya’nın stratejik ortaklıkta bir alternatif olabileceğini bile gündeme getiriyor. Gerek Rusya gerekse İran ve Türkiye üzerinden olsun, Orta Asya’dan Batıya enerji yolları konusunda rekabet olsa da, Ankara Moskova ile bağına değer veriyor ve Kafkaslar ve Doğu Avrupa’da hem NATO genişlemesi hem de füze sistemleri konusunda ABD’nin Rusya’yı saf dışı bırakma çabalarına karşı çıkıyor.

    * Filistin: Türkler, Osmanlı döneminde kendi denetimlerinde bulunan Filistin konusuna büyük önem atfediyor. 40 yıldır İsrail işgali altında yaşayan Filistin halkının çektiği acıyı da anlıyor. Ankara, Hamas’ı, Filistin siyasetinin meşru ve önemli bir unsuru olarak görüyor ve orta yol bulmak istiyor. Washington ise reddediyor. Ankara’nın İsrail’le de iyi bir bağı bulunuyor ancak İsrail’e karşı sert eleştiriler de yok değil.

    Genel olarak, yeni bir Türkiye, aktif olarak bölgedeki bütün devletler ve aktörlerle iyi komşuluk ilişkileri içinde olmak istiyor. Türkiye, Washington’ın ortalığı karıştıran “kötüleyici” yaklaşımına karşı, sabırlı bir diplomasi yoluyla radikalleri ana çizgiye çekmek ve Ortadoğu’da önemli bir aktör ve arabulucu olmak istiyor.

    Türkiye’nin Orta Asya’da derin çıkarları bulunuyor. Eğer Çin ve Rusya’nın başı çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü Avrasya’da baskın jeopolitik grup olma çabasına girerse böyle bir durumda Türkiye, Afganistan, İran ve Hindistan gibi, bu örgütle bağlantı kurmak isteyecek. Washington buna da karşı çıkıyor.

    Türkiye’nin politikalarının detayları tartışılabilir ancak Türkiye siyasetine bakıldığında bu politikaların ülkenin temel ihtiyaçlarına cevap verdiği inancı hakim. ABD Dışişleri bakanlığı demokrasi, istikrar ve terörle mücadelede önemli ortak ihtiyaçlardan söz etse de, önemli alanlarda çatışan somut politikalarla kıyaslandıklarında, bunlar zaten hep söylenen genel-geçer şeyler ve büyük ölçüde de boş sözler topluluğu. Popüler demokrasisiyle güçlenen Türkiye’nin Washington’dan gelen baskıya karşın kendi çıkarlarının peşinde koşacağı gerçeğine alışsak iyi olacak. Çok az sayıda Türk bu yaklaşımdan farklı bir şey istiyor.

    Graham E. Fuller CIA’ in Ulusal İstihbarat Konseyi eski başkan yardımcısıdır. Son kitabı “Yeni Türkiye Cumhuryeti” aralık ayında yayımlanacak.

    Graham E. Fuller Los Angeles Times 19 Ekim 2007

    Çeviri: YDH Çeviri servisi