Mukteda es Sadr: Irak’ta çıkan tüm fesadın ve ihtilafın kaynağı işgal güçleridir.

img
Mukteda es Sadr: Irak’ta çıkan tüm fesadın ve ihtilafın kaynağı işgal güçleridir. YDH

"İşgal güçleri taraflar arasında ihtilaf çıkarmak suretiyle bölücü politikalar uygulamaktan geri durmuyor."




Irak işgali ve Irak’taki siyasal süreçle ilgili gelişmeler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli boyutlarıyla tartışılmaya devam ediyor. Tartışmaların doğru bir zeminde ve sağlıklı bilgiler temelinde yapılması için öncelikle Iraklı liderlerin bakış açılarının ve değerlendirmelerinin bilinmesi gerektiğini düşünerek Irak’ın önemli dinî-siyasî liderlerden biri olan Seyyid Mukteda Sadr’la bir röportaj yaptık.

Röportajımızda Irak gündemi, işgalci güçler, Sadr hareketinin düşünsel yapısı, Irak’taki Sünni ve Şii grupların ilişkisi, silahlı direniş,  sünnilere yönelik saldırılar, Şiilerin Sünnilere saldırdığı iddiaları; Filistin davası; İran meselesi, karikatür meselesi; Sadr hareketinin Türkiye’ye mesajı gibi konulara yer verdik. 

10 Şubatta hac dönüşü uğradığı Suriye’de, Suriye vekili Şeyh Raid El-Haydarî aracılığıyla ilettiğimiz Türkiye Müslümanlarını bilgilendirme amaçlı röportaj isteğimizi kırmayan Sadr Hareketinin lideri Seyyid Mukteda Es-Sadr’a teşekkürlerimizi sunarken Suriye’deki bürosunda gerçekleştirdiğim bu röportajın Türkiye Müslümanlarının bakış açısına katkıda bulunması dileğiyle.

Furkan TORLAK

 

Vaktimizin yettiği ölçüde Irak ve gündemle ilgili size sorularımız olacak. Öncelikle Irak’la ilgili sorulardan başlamak istiyoruz.

 

Buyurun.

 

Sadr hareketi olarak, 15 Aralık seçimleri sonrası kurulacak yeni hükümete yönelik duruşunuz ne olacaktır?

 

İşgalcileri çıkaracak, Irak halkına hürriyetini sağlayacak ve halka hizmet edecek her oluşumun yanında oluruz. Buna karşılık Irak halkının hürriyetini sağlamayacak, ona hizmet etmeyen, maslahatına hareket etmeyen her oluşumun karşısında dururuz.

 

Peki, hükümetin işgalin sona ermesi yönünde bir takvim belirlenmesine dönük bir talebi olacak mıdır? Bu konuda Irak’taki etnik ve dini kesimlere nasıl bir sorumluluk düşmektedir?

 

Elbette ki kurulacak hükümetin işgal güçlerinden, Irak’tan çekilme yönünde takvim belirlemesi gerekir. Biz bu doğrultuda görüşlerin tek ses halini alması için çaba gösterdik. Eğer bize yakın gözüken birileri meclise giriyorsa bu bilmem kaç ABD doları alacağı için değildir. Eğer bu doğrultuda bir takvim belirleyemeyecekse hükümet istifa etsin! Kendi vatanının bağımsızlığını sağlayamayan bir hükümetin ne gibi bir anlamı olabilir! Bu doğrultuda dini ve etnik kesimlerin kesin tavır koyması, iradesini göstermesi gerekmektedir. Ayrıca mesele, birilerinin Washington’dan yapacağı açıklamalara göre belirlenecek değildir. Kimse böyle bir zanna kapılmasın!

 

Bilindiği üzere Irak anayasası Amerikan işgali altında hazırlandı ve kabul edildi. Bu anayasa işgalcilerin anayasasıdır diyebilir miyiz? Siz bu anayasayı benimsiyor musunuz?

 

Bu anayasayı onaylayıp onaylamama yahut bir kısmını onaylamanın dışında söylenmesi gereken şey şudur: İşgal altındaki hiçbir icraatın tam olarak gerçekleştirilmesi mümkün değildir.

 

Irak’ta, kuzeydeki Kürt federasyonunun dışında başka federatif yapıların kurulması mümkün müdür? Böylesi bir adım atılması, Irak’taki sosyal ve siyasal durumu nasıl etkiler?

 

Mümkün olmasına elbette mümkündür. Ancak biz bu şekilde ayrı bir federatif devletin kurulmasına kesinlikle karşıyız. Sonuç olarak buna işgalcilerin Irak’ı terk etmesi sonrası Irak halkı; Irak’taki kesimler karar verecektir. Ancak böylesi bir ayrım Irak halkının aleyhine olur.

 

Irak’ta muteber saydığınız belirli bir merciiyyet var mıdır? Bu konudaki duruşunuzu açıklar mısınız?

 

Seyyid Sistani’yi –Allah ömrünü uzun kılsın- taklit etmememiz medyaya sanki merciiyyeti tanımıyoruz şeklinde yansıdı. Oysa durumumuz Şia içerisinde gayet olağan bir durumdur. Biz –Sadr hareketi olarak- iki şehidi taklit ediyoruz Şehit Muhammed Bakır es-Sadr’ı ve Şehid Muhammed Sadık es-Sadr’ı! Karşımıza çıkan yeni konularda ise Seyyid Kazım el-Hairi’ye danışıyor; fetvaları doğrultusunda hareket ediyoruz.

 

Bu konuda kafaları karıştıran Necef müdafaası meselesine gelince; iki tür silahlı cihad vardır: Birisi saldırı, diğeri ise müdafaa yönünde. Mezhebimize göre müdafaa doğrultusunda bir cihad için şer’i hâkimden fetva alma zorunluluğu yoktur. Şehrimize tanklarla, silahlarla girdiler. Biz de elimizden gelen mücadeleyi gösterdik. Onun dışında bizim yaptığımız, şer’i fetvalar doğrultusunda “emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” hükmünü icra etmekten başka bir şey değildir. Merciiyyete, şer’i hâkimin fetvasına ihtiyaç duyulan meselelerde geri çekilip, hâkimin fetvasına başvuruyoruz.

 

Bugün İslam dünyasında Irak’taki Birleşik Irak ittifakına mensup Şii hareketler liderleri ve bu ittifaka destek veren Ayetullah Sistani siyasi yolda yürüyüp askeri bir mücadele ortaya koymadıkları için bir kısım İslamcılar tarafından Amerikan işbirlikçisi olarak tanımlanmakta ve suçlanmaktadırlar. Sizce Irak’ta kimler işbirlikçidir kimler işbirlikçi değildir?

 

Öncelikle bu kesimlerin işgal karşıtı olduğunu belirtmek gerekir. Bizim onlarla farkımız işgali kabul edip etmeme noktasında değildir. Bu guruplar da işgal güçlerinin Irak’ı terk etmesini istiyor. Ancak izledikleri taktik bizlerden farklıydı. Medya, sanki işgal güçlerini tasvip ediyorlar da işbirliği yapıyorlar gibi bir izlenim verdi. Dünya medyası genel olarak biz Irak’lı Şiilere zulmetti! Ama Ahiret var! Allah’ın karşısında biz de onlar da hesaba çekilecek. Orada her şey açık aşikâr belli olacaktır!

 

Birleşik Irak İttifakıyla, Meclis’ul Ala ile şu anki ilişkiniz içindeki gruplarla nedir?

 

Nasıl tüm Müslümanların kardeş olduğunu söylüyorsak tüm Şiilerin de kardeş olduğunu söylüyoruz. Bana göre Irak’ta çıkan tüm fesadın ve ihtilafın kaynağı işgal güçleridir. Çok basit bir örnek vereyim: İşgalin ilk günlerinde Şeyh Hekim’in –Allah ona rahmet etsin- bazı yerlerde asılı olan posterleri karalanıyor ve bu bizim hareketimize mal edilmeye çalışılıyordu. Buna karşın bize ait fotoğraflar da karalanıyor; bu da medyaya Hekim’e bağlı gruplara mal edilerek yansıtılıyordu. Karşılıklı görüşmeler sonrası, görevlendirdiğimiz gözcüler aracılığıyla gördük ki, işgal güçlerine ait iki “hummer” günün belirli bir saatinde gelip resimleri karalıyor ve derhal mekânı terk ediyor. İşgal güçleri taraflar arasında ihtilaf çıkarmak suretiyle bölücü politikalar uygulamaktan geri durmuyor.

 

Genelde tüm dünyada özelde de Irak’ta Şii ve Sünni Müslümanlar arasında İslami vahdetin sağlanması için yapılması gerekenler nelerdir? Irak’taki Sünnilerle vahdet noktasında yaptığınız çalışmalar ve attığınız adımlardan olumlu bir sonuç alabildiniz mi?

 

İslam dünyasının genel sorunu olarak “vahdet” meselesi başlı başına müstakil bir konu olarak konuşulması gerekir. Müslümanların arasında birçok ihtilaf vardır. Ancak taraflar arasında gelişmekte olan bir yakınlaşma durumunu da gözlemliyoruz. Bu doğrultuda öncelikle ihtilaflı meseleler ikinci planda ele alınmalıdır. Bu vahdet yolunda atılacak adımların başında gelir. Irak içerisinde ise bizim bu amaçlar doğrultusunda yaptığımız çalışmaları herkes bilmektedir. Bunun olumlu sonuçlarını da elbette ki görmekteyiz.

 

Bugün Irak’ta İşgal güçlerine karşı direniş gösterilmekte ve işgal güçlerine ağır darbeler vurulmaktadır. Siz bu direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu direniş hareketlerini tasvip ediyor musunuz?

 

Irak’ta ister Sünni ister Şii -ki Şia’ya ait olanlar; özellikle Irak’ın güneyinde Şiiler tarafından gerçekleştirilen olaylar medyaya hiç yansımıyor, nedense oralara medya pek uğramıyor- silahlı, silahsız her türlü direniş gösterilmektedir. Bunlar elbette meşrudur. Tabi ki sivillere, mescitlere, dini merasimlere yönelik terör saldırılarıyla meşru meşru direnişi birbirinden ayırmak gerekir. İşgal güçlerinin eliyle, direniş hareketi, terör hareketi gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Gizli eller aracılığıyla bir yerler patlatılıyor sonra Zerkavi’ye, bilmem kime mal ediliyor.

 

Irak’ta Şii Müslümanları, camileri ve sivil halkı hedef alan saldırı ve eylemler gerçekleştirilmektedir, bu eylemleri gerçekleştirenler direnişçiler midir, yoksa işgal güçleriyle irtibatlı olan ajanlar veya işbirlikçiler midir?

 

Söylediğim gibi bu tip olayların direnişle hiç bir alakası yoktur. Bu eylemler, işgal güçlerinin elleriyle düzenlenen terör eylemleridir. Ayrıca bu kimseler Şii, Sünni, Kürt, Türk dinlememekte; her tarafa yönelik bu tarz terör eylemleri düzenlemektedir. Buna karşın Şii, Sünni, Kürt, Türk, Arap tüm gruplar bu tarz eylemlere karşıdır.

 

Zerkavi’nin Irak’taki hareketlerini ve eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Şahsen Zerkavi’nin hayal ürünü bir şahsiyet olduğunu düşünüyorum. İşgal güçleri, direnişi gölgelemek, terörle ayrıştırılamaz hale getirmek için bir yerleri patlatıyor; sonra bu eylemleri Zerkavî’ye vb. mal ediyor. Abd’nin bu tarz oluşturduğu birçok sahte şahsiyetlere daha önce şahit olduk. Bu tarz eylemlerin Zerkavî’si(mavilisi), Hamravî’si (kırmızılısı), Hazravî’si (yeşillisi) olmaz! Eğer bu şahsiyet gerçekse bile işbirlikçilerin kuklası olduğunda hiç şüphe yoktur.

 

Irak’ta Şiilerden Sünnilere karşı herhangi bir saldırı olmakta mıdır? İç işleri bakanlığına bağlı Şii polislerin Sünnilere karşı katliam yaptığı ve onlara ağır işkenceler uygulandığı iddia edilmektedir. Bu tür iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bir Şii, bir Sünniyi öldüremez. Bir sünniyi öldüren zaten Şii olamaz. Zira Müslüman olamaz. Aynı şey Sünniler için geçerlidir. Bir Şii’yi öldüren Sünni olamaz. Bu kimseler olsa olsa işbirlikçi olabilirler. Bu noktada kesin sözümüz budur.

 

Filistin’de Hamas hareketinin seçim zaferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyonizme karşı mücadele ve Kudüs’ün özgürleştirilmesi konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

 

İnşallah Filistin’in kurtuluşu doğrultusunda bir adım olur, öyle ümit ediyorum. İsrail’in, Fırat ile Dicle arasında bulunan bölgeye yayılma politikası var. Buna karşı Müslümanların yekvücut hareket etmesi gerekir. Suriye ve Irak bu noktada ortak strateji geliştirmelidir.

 

Hacc dönüşünüzde İran’a uğrayıp orada bir açıklamada bulunarak, İran’a bir saldırı olduğunda Amerika’ya karşı savaşacağınız yönünde bir beyanınız olmuş. Bu beyanınızı biraz açar mısınız?

 

Tam olarak “İran” ifadesini kullanmadım. Daha genel olarak “hangi güç bir İslam devletine saldırırsa biz İslam devletinin yanında yer alırız” ifadelerini kullandım. Evet, bizler bu doğrultuda işgal güçlerine karşı Müslümanların yanında yer alırız.

 

Danimarka’da başlatılıp diğer Avrupa ülkelerinde de yayılan, Hz. Peygambere hakaret eden karikatürleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bağdat’ta Sadr semtinde hareketinize mensup Müslümanların protesto gösterileri yaptığını duyduk…

 

Bu olay, batının İslam’a yönelik beslediği kini açık aşikâr gözler önüne sermiştir. Şahsen Vatikan’dan Papanın karikatürleri kınamasını talep ettim. Bize bağlı olan tüm temsilcilikler de olayı kınadı ve protesto etti.

 

Türkiye halkına yönelik mesajınız nedir? Türkiye’deki Müslümanlardan Irak’la ilgili beklentileriniz nelerdir?

 

Türk halkının şu süreçte Irak’a destek vermesini, Irak’ın birliğinden yana tavır koymalarını, bekliyoruz. Şu süreçte Irak’ın istikrarı Türkiye’nin istikrarı; Türkiye’nin istikrarı Irak’ın istikrarı demektir. Türk Devleti de bunu göz önünde bulundurarak hareket etmelidir.

 

Röportaj: Furkan TORLAK