Maliki’den, ulusal, uzlaşma, kon" /> Maliki’den, ulusal, uzlaşma, kon" /> Maliki’den ulusal uzlaşma kon" /> Maliki’den ulusal uzlaşma kon" /> Maliki’den ulusal uzlaşma kon" /> Maliki’den ulusal uzlaşma kon"> Maliki’den, ulusal, uzlaşma, kon">

Maliki’den ulusal uzlaşma kon

Maliki’den ulusal uzlaşma kon"> img
Maliki’den ulusal uzlaşma kon YDH

YDH-Londra’da yayınlanan Şarku’l Evsat gazetesi Irak Başbakanı Nuri el-Maliki ile Irak’taki ulusal uzlaşma sorununu görüştü.




YDH-Londra’da yayınlanan Şarku’l Evsat gazetesi Irak Başbakanı Nuri el-Maliki ile Irak’taki ulusal uzlaşma sorununu görüştü.

 

Kuzey Irak’taki Bölgesel Yönetim’le Bağdat’taki merkezi hükümetin ilişkilerinin de konuşulduğu röporajda Irak’ın Arap ülkeleriyle yaşadığı soğukluk da gündeme geldi.

 

Birçok kesim Maliki hükümetini uzlaşma yanlısı olmamakla suçluyor. Sizce bu suçlamanın sebebi nedir?

 

Öncelikle realite bu iddiayı yalanlıyor. Aslında böylelikle birilerinin neden bu iddiaları öne sürdüğünden bahsetme fırsatımız da doğuyor. Bunlardan birisi belki de onların uzlaşma anlayışlarıyla ortak kanaate sahip olmayışımızdan kaynaklanıyor. Onlara göre Irak parçalanıp paylaştırılması gereken bir kek gibi. Bu kek, anayasa ve devlet yapısı olmadan dağıtılmalı. Oysa pratik bu algıyı yalanlıyor.

 

İlk olarak uzlaşma inisiyatifini ben başlattım. Ancak bazı politikacılar uzlaşmadan yana değildi. Onlar sadece Irak mirasının paylaştırılmasından bahsediyorlardı. Bense bunu reddettim. Ben görevlerin ulusal ölçütlere göre paylaştırılması için çalıştım.

 

Bu nedenle uzlaşma fikri henüz başlangıçtı. Konferansalar ve çeşitli açılımlarla sözümde durdum. Ancak bazı siyasi oluşumlar siyasi sürece inanmıyordu. Bazıları silahlı direnişten bahsediyordu. Bu durumda nasıl uzlaşma olabilir. Bu büyük bir yalandır.

 

Bu nedenle uzlaşma sürecine başladığımızda siyasetçiler uzlaşmanın önemini bilmiyorsa Irak halkı bunun değerini biliyrodur dedim. Bu nedenle özellikle de halka gittim. Öncelikle ordu içerisindeki gruplar arasında uzlaşma sağladım. Polis, aşiretler ve toplumun çeşitli tabakaları arasında uzlaşma sağladım. Şu anda büyük bir uzlaşma için zemin hazır durumda. Bu da uzlaşmayı reddeden, Irak’ı bir kek gibi paylaşmaktan yana olan siyasetçilerin karşı olduğu bir şeydi.

 

İkincisi gidin bu iddia sahiplerine sorun: Kim El Enbar’ın yanında durdu? Ebu Settar Ebu Rişe ve kardeşi Ahmed Ebu Rişe’ye yahut Hamid El Hayis’e sorun. Size açıkça bu iddialara cevap versinler. Size “yanımızda Allah ve Maliki’den başkası yoktu” diyeceklerdir. Biz uzlaşmayı en üst düzeyde destekeldik. Bu da başarılı oldu.

 

El-Enbar, aslında el-Enbar’da hiçbir varlığı olmayan siyasi gruplar tarafından yönetiliyordu. Enbar’ı Bağdat’tan idare ediyorlardı. Ama projemiz başarılı olunca Iraklı politikacılar da çok uluslu güç de herkes bu işi beğenmeye başladı. El-Enbar’a ayrılan polis desteğinin iki katını verdik. Elimizden gelen iradi desteği de verdik. İl meclisine bazı aşiret şeyhlerini aldık.

 

Tüm bunları “uzlaşma”ya inandığım için hatırlatıyorum. Güvenlik güçleri Irak’ta olanları sonuna kadar kontrol edemezdi. Biz bunu iç savaşa son vererek, mezhepçi politikacılarla mücadele ederek gerçekleştirdik. Ancak şu anda uzlaşma dediğimiz seviyeye ulaştık. Bazıları ne yazık ki uzlaşmayı sandalyelerin dağıtılması şeklinde algılıyor.

 

Bahsettiğimiz bu kimseler hükümetin içerisinde mi?

 

Hayır, hükümetin içerisinde de var, dışında da...

 

Sizinle Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi arasında anlaşmazlık olduğu söyleniyor. Ancak Haşimi bunun kişisel olmadığını belirtiyor. Sizin yorumunuz nedir?

 

Doğru, aramızda kişisel bir sorun yok. Siyasi süreçteki tüm ortaklarıma saygı duyuyorum. Hepsi benim arkadaşımdır.

 

Öyleyse anlaşmazlık noktası nedir?

 

Anlaşmazlık ana hususlarda. Ben bu siyasi sürecin sıfırdan başlaması gerektiğini söyleyenle ayrışıyorum. Anayasa dondurulmalı, diyenle ayrışıyorum. “(Silahlı) Direniş projesi”nden bahsedenle ayrışıyorum. Dolayısıyla anlaşmazlığımız kişisel değildir.

 

Tarık Haşimi kardeşimdir, arkadaşımdır. Hepsiyle dostuz. Birlikte ortak çalışmayı diliyoruz. Ancak ulusal zeminde anlaşmazlıklarımız var. Bunlar bizim taviz verebileceğimiz konular değil. Ben bir taraftayım o başka bir tarafta. Her birimiz bir devlet olarak Irak’ın çıkarlarını temsil ediyoruz.

 

Bu şahsi bir mülk değil ki salahiyetlerimden taviz vereyim. Bu bir anayasadır. Evet, anayasada sorunlar varsa anayasayı değiştirme komisyonuna başvursunlar. Anayasa, “güvenlik dosyasından Silahlı Kuvvetler Komutanı sorumludur” diyor. Bu durumda güvenlik dosyasını başkasına bırakmam isteniyor. Bense anayasal sorumluluğumu yerine getiriyorum ve “olmaz” diyorum ve sorun çıkıyor.

 

Irak’taki siyasi dairelerde birçok sorun var. Bu sizin bu konularda anayasaya müracaat etmeye inandığınız anlamına mı geliyor?

 

Öncelikle diğerleri anaysadan bahsedeceksek şunu hatırlatalım ki anayasa yetkileri dağıtmıştır. Yasama ve yürütme organlarının ortak ilkelerini belirlemiştir. Yürütme organı iki temele dayanır, başkanlık heyeti ve bakanlar kurulu. Anayasa sorumlulukları ve görevleri belirlemiştir. Böylelikle devlet yönetimi ortak yürütülmektedir.

 

Eğer işler anayasa ile yürüyecekse anayasa ortada. Eğer bir maddeyi farklı yorumluyorsak yeniden gözden geçirebiliriz. Ama bana göre mesele anayasa yorumundan farklı. Görev zor, tehditler büyük.

 

Bu durumda anayasadan ve sorumluluklardan taviz vermem söz konusu olamaz.  Devletin genel politikalarını belirleme ve uygulaması görevi bakanlar kurulundadır. Ancak bu konuda da ortak hareket imkanı da geniştir. Bu noktada Başkanlık Kurulu ve Başbakanlık arasındaki 3+1 şeklinde yapılan toplantıda görüşler gündeme getirilebilir. Böylece anayasaya aykırı olmayan fırsatlar elde edilebilir. Bu nedenle 3+1 toplantılarına olumlu yaklaşıyorum.

 

Ancak anayasayı iptal etme gibi bir durum söz konusu olamaz. Böyle bir durumda insanlar da parlamento da itiraz eder. Ancak ortak sorumluluk bilinci ortaya konulunca böyle birşey olmaz. Bildiğiniz gibi devlet tamamen yıkılmıştı; biz ise yeniden yapılandırma aşamasındayız. Tüm kurumlar da bu konuda bize yardımcı oluyor.

 

Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz. Petrol yasası var, anayasanın 140. maddesi çerçevesinde bu yıl içerisinde çözülmesi beklenen Kerkük’ün statüsü gibi hassas konular var.

 

Irak halkının hiçbir kesimiyle sorunumuz yok. Bölgesel yönetim, siyasi partiler ve Kürt hareketi liderleriyle iyi ilişkilerimiz var. Ancak tüm bunlar anayasal çerçevede ve Irak’ın ulusal çıkarları içerisinde işliyor. Bölgesel yönetimden ulusal çıkarlara yahut anayasaya aykırı bir talep geldiği zaman tabi ki itiraz ediyoruz. Aynı şekilde merkezi hükümetin anayasayı hiçe sayan bir uygulaması söz konusu olursa bölgesel yönetimin hakkı korunuyor.

 

Burada bir diktatörlüğün kâbusundan kurtulduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Biz bu süre zarfında Kürt ve Arapların yaşadıkları mahrumiyeti gidermek istiyoruz. Bu Sünni, Şii, Türkmen, Hıristiyan herkes için geçerli.

 

Ancak tüm bunlar anayasal çerçevede olmalı. Benim özerk yönetimle yahut yürürlükteki anayasayla bir sorunum yok. Evet, Kürtlerin gündeminde 140. madde var. Bu bir anayasa maddesi ve ne benim ne de onların bu maddeyi göz ardı etme gibi bir hakkımız var.

 

Petrol meselesi ve petrol anlaşmalarına ne diyeceksiniz?

 

Evet, petrol konusu da anayasal bir konu. Petrol Irak halkının bir zenginliği. Başka konular da var. Gündemdeki tüm sorunlar anayasal çerçevede çözülmeli. Anayasaya uyduğumuz sürece sorun çıkmaz. Sadece bizimle Kürtler değil; hükümetle diğer gruplar arasında da...

 

Sadr grubuyla ilişkileriniz nedir? Mehdi Ordusu’na bağlı olduğu iddia edilen grupların suç oranında düşüş oldu. Halen Mukteda Sadr ile bağlantıda mısınız?

 

Tabi ki Sadr grubu liderleriyle ilişkilerim sürüyor. Onlar da bizim dostumuz. Çok önemli ilişkilerimiz var. Sadr grubunun bugünü dününden çok farklı. Bazı gruplar Sadr grubunun içine sızmaya ve onun adını kullanmaya başlamıştı. Şimdi medyada falanca grup diye duyduğunuz yeni isimlerin çoğu zamanında Sadr grubu adı altında çalıştığını iddia ediyordu. Tabi bazı ulusalcı saygın kimselerin adına da zarar verildi.

 

Şu anda devletle daha bir uyum içerisinde olduklarını ve güvenliğe riayet ettiklerini görüyoruz. Belki de Sadr Hareketi’nin ve Mukteda Sadr’ın yeni eğilimi güvenliğin istikrarına büyük katkıda bulundu. Şu anda onlar da saflarını temizliyor. Onlar siyasi bir yapı ve önümüzdeki seçimlere katılmaya hazırlanıyorlar.

 

Irak’ta istikrarın nispi olarak sağlanmasında “Uyanış Konseyleri”nin de büyük katkısı var. Bu konseylere bakışınız nedir? Uyanış konseylerinin ardındankileri koruyacak mısınız?

 

Aslında bunlara “uyanış” demek istemiyorum. Çünkü karşıtı “gaflet” gibi birşey oluyor. Daha çok “halk komiteleri” yahut “aşiret konseyleri” daha uygun. Her halükarda bir şekilde adlandırıldılar.

 

El-Kaide ve lideri olan Usame B. Ladin bu konseyleri açık hedef gösterdi. Çünkü bu konseyler ciddi suretle El-Kaide ile mücadeleye katkıda bulundular. El-Enbar bölgesinde, kurtarma konseyi, uyanış konseyi ve diğer katılımlarla güvenlik durumu düzeldi. Bu da El-Kaide’nin onları hedef almasına neden oldu.

 

Bu projenin başında tabi hükümet var. Bu konseyler polis ve ordu güçlerine dönüşecekler. Tabi ki bunun için sağlık, yaş, diploma, özgeçmiş, adli ve istihabarat kayıtları gözden geçirilecek. Her halükarda büyük bir bölümü polis ve orduya katılacak. Çünkü güvenliğin sağlanmasına katkıda bulundular. Biz de onlara güvenlik konusunda destek vermeye devam edeceğiz.

 

Ancak sizin uyanış konseylerine karşı olduğuna dair haberler var!

 

Bu bir yanlış anlaşılma. Hükümet konseylerin yanındadır. Ancak konseylere birilerinin sızmasını engellemek istemektedir. Bizim hükümet olarak istihbaratımız var. Baas Partisi ve El-Kaide örgütü, üyelerine “konsey” saflarına sızma emri verdi. Bizim tavrımız bu noktada önemliydi. Bu onların saflarına sızılmaması içindi.

 

Nitekim dediğimiz doğru da çıktı. Böyle bir şeyin olmadığını iddia edenler bile kanıtları görünce ikna oldular. Konsey adı altında polisleri öldürenler, vatandaşları kaçıranlar, çeşitli mezhep çatışmalarına neden olanlar ortaya çıkarıldı.

 

Bu noktada bizim desteklediğimiz, arkasında durduğumuz, ordu ve polis güçlerine alacağımız gerçek konseylerle bu adı kullananları ayırt etmemiz gerekiyor. Kimileri bu ad altında Baas Partisi ve el-Kaide’nin politikalarına uygun şekilde suç işliyor.

 

Son olarak, Irak’ın Arap ülkeleriyle ilişkisini sormak istiyoruz. Şu ana kadar bu ilişkilerin düzelmemesinin nedeni nedir?

 

Irak açısından konuşmak gerekirse; biz Arap toplumunun bir parçası olmaya çalışıyoruz. Nitekim Irak bir Arap ülkesidir. Bu nedenle ne zaman yabancı devlete gitmeye kalksam öncelikli olarak Arap ülkelerine gidiyorum. Bu mesajın Arap liderleri tarafından iyi okunmasını diliyorum.

 

Biz halen daha bu seçeneğin arkasındayız. Çünkü biz Arap bölgesinin bir parçasıyız. Diğer yandan da İslam toplumunun bir parçasıyız. Şu halde Arap ülkeleri Irak’ın onların çıkarlarına zarar verecek bir yuva olmayacağını bilmeliler. Ne Kuveyt gibi bir ülke işgal edilecek ne darbe girişimleri olacak.

 

Biz Irak’ı tüm bunlardan uzak tutmak ve bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Ancak bu ilişkiler dengeli olmalı. Irak ne onlara ne İran ve Türkiye’ye zarar veren bir üs olamaz. Bu bizim politkamız ve anayasamızdır.

 

Ama onlar neden şimdiye kadar bize yeterince açılmadı? Bu sorunun muhatapı ben değilim. Onlara sormanız daha doğru olur.

 

http://www.iraqi-pm.org/index/03-474.htm