Lübnan’da iktidarsız hükümetin yanlış hesabı

img
Lübnan’da iktidarsız hükümetin yanlış hesabı YDH

YDH-ABD Başkanı George Bush, 2008 yılı sonuna kadar Filistin ve İsrail’in barış anlaşması yapacağına inanıyordu.




YDH-ABD Başkanı George Bush, 2008 yılı sonuna kadar Filistin ve İsrail’in barış anlaşması yapacağına inanıyordu. Bush bu inancını Annapolis Konferansı’nda yüksek sesle ilan etti. Ancak Filistin ve İsrail tarafları yapılan tüm görüşmelere rağmen barışın yıl sonuna kadar sağlanacağına dair bir izlenim veremedi.

Ayrıca İsrail’de Başbakan Ehud Olmert ciddi yolsuzluk suçlamalarına muhatap. Olmert hükümetinin geleceğinin sallantıda olduğu biliniyor. Olmert’in yerine düşünülen şu anki Dışişleri Bakanı Livni’ninse Kudüs’ün statüsünü pazarlık konusu yaptığı için eleştiri oklarının hedefi olduğu biliniyor. Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, sadece Filistin halkını değil el-Fetih’i bile temsil etmekte sıkıntı çekiyor.

Başkan Bush, önümüzdeki günlerde bölgeyi ziyaret edecek. Bush’un ziyareti öncesi Lübnan’da Batı yanlısı Sinyora hükümetinin harekete geçmesi dikkat çekici görülüyor. Lübnan’da muhalefete yakın kaynaklar Başkan Bush’un, bölge turu öncesi Lübnan’da bir yangın çıkartarak Filistin başarısızlığını gizlemeyi ve İran’ı ön plana çıkartmayı deneyeceğini düşünüyor.

ABD’nin, bir süredir İran karşıtlığı üzerinden Arapları İsrail’le uzlaştırmaya çalıştığı biliniyor. Bazı uzmanlarsa ABD’nin niyetinin daha tehlikeli olduğu kanaatinde. Onlara göre Hizbullah’ı iç savaşa çekmek, devrik Irak lideri Saddam’ı Kuveyt’e çeker gibi İran’ı tuzağa düşürmeye benziyor.

Yeni Doğu Araştırmaları Merkezi’nden Nasır Kandil, ABD Başkanı Bush’un Gazze’deki başarısız operasyonundan sorumlu danışmanı Eliot Abrams’ın bir hafta önce benzer amaçlarla Beyrut’a özel bir çıkartma yaptığını belirtiyor. Kandil, bu ziyaret sonrası Nebih Berri’nin son diyalog çağrısına olumlu yanıt veren Dürzi lideri Velid Canpolat’ın birden tavır değiştirdiğini belirtiyor.

Neden Hizbullah’ın telefon şebekesi?

Uzmanlar, Hizbullah’ın 2006 Temmuz Savaşı’ndaki başarısının silahına, iletişimine, medyayı kullanışına ve ülkedeki ulusal birliğe dayandığını belirtiyor. Nitekim İsrail’de bu savaşın değerlendirmesini yapan Winograd Komisyonu raporunda, Hizbullah’ın özel telefon hattının savaş denkleminde önemli yere sahip olduğuna işaret edilmişti.

Winograd raporunda İsrail’in istihbarat zaafından bahsediliyor; Hizbullah’a casus sokulamadığı ve Hizbullah’ın özel telefon şebekesine sızılamadığı kaydediliyordu. Bu değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda ve her türlü savaşın idaresinin iletişim gücüne bağlı olduğu dikkate alındığında Hizbullah’ın telefon şebekesinin örgüt açısından önemi göze çarpıyor.

Lübnan hükümeti –Nasrullah’ın konuşmasında da anlattığı üzere- bu telefon şebekesinin daraltılması için uzun süredir çalışıyordu. Uzmanlar bunun Hizbullah’ın güvenlik açığı vermesi, liderlerinin korumasını tehlikeye atılması anlamına geldiği yorumlarını yapıyordu. Nitekim İsrail’in, psikolojik harbi başarıyla yürüten Hizbullah liderinin bir sonraki savaş öncesi ortadan kaldırılması gerektiği biliniyor.

Peki Lübnan hükümeti Hizbullah için hassas olan telefon şebekelerine karşı adım atarken neye güveniyordu? Saad Hariri’ye bağlı Mustakbel Partisi’nin her ne kadar silahlı milisler kurduğu göz önünde bulundursak bile hükümetin daha çok psikolojik etkenlere dayandığını düşünebiliriz. Buna göre hükümetin stratejisi Hizbullah’ın Arap halkında oluşturduğu saygınlığı kaybetmek istemeyeceği üzerine kuruluydu. Nitekim Lübnan hükümeti birçok kez Hizbullah’ı mezhep kartıyla sıkıştırmaya çalışmıştı.

Ancak hükümetin bu son adımı ve bu kartın son süreçte kullanması yanlıştı. Zira Hizbullah “silahını” bir kırmızıçizgi olarak ilan etmiş; silahına uzatılacak eli keseceğini çok önceden ilan etmişti. Ayrıca Hizbullah liderliğindeki muhalefet geçen süre zarfında Sünni ve Hıristiyan çevrelerdeki ittifaklarını güçlendirdi. Bu nedenle “mezhep kartı”na karşı verilecek cevap Hizbullah’tan önce Sünni (Fethi Yeken, Ömer Kerame, Selim Hıss) , Dürzi (Talal Ersalan, Viam Vahhab) ve Hıristiyan (General Mişel Avn) çevrelerden gelmişti.

Sonuçta olan oldu; başkent Beyrut’ta Velid Canbolat, Sa’ad Hariri, Semir Caca ekibi kısa zamanda Hizbullah tarafından etkisizleştirildi. Tabi ki Hizbullah, bunun için cephedeki gücünü kullanmadı. Örgütün Beyrut’taki gücünü kullanması yeterli olmuş; diğer müttefikler bölgelerini kontrol altına almıştı. Şu şartlarda herkesin kafasındaki soru, hükümetin bu adımın sonuçlarını nasıl kaldıracağı ve ABD yönetiminin bir sonraki adımının ne olacağı?

Müftünün açıklaması ve Sünnilerin dini temsiliyet sorunu

Lübnan’da Sünni toplumun müftüsü Muhammed Reşid Kabbani, hükümetin Hizbullah’ın telefon şebekelerine ilişkin kararı sonrası düzenlenen sokak gösterilerine şiddetli tepki göstermiş; İran’ı “İslam ümmetini bölmek”le suçlamıştı. Diğer taraftan Sünni Lübnan Alimler Heyeti Başkanı Yusuf El Ğuş, Kabbani’yi “dinini dinarla satmakla” suçladı.

Kaynaklara göre Müftü Kabbani’nin açıklamalarını Dr. Rıdvan Seyyid yazıyor. Aynı kaynaklara göre Seyyid, Amerikan elçiliği ile diyalog yürüten bir şahıs. Bilindiği kadarıyla Sünni Müftünün açıklamaları daha önce ülkedeki dengeleri gözeten Dr. Muhammed Semmak tarafından yazılıyordu. Öldürülen eski Başbakan Refik Hariri, tarafından göreve getirilen Semmak, baba Hariri sonrası görevinden alındı; Seyyid göreve getirildi.

Uzmanlar Müftü Kabbani’nin, Lübnan’da Dürzilerinin düştüğü önemli bir yanlışı tekrarladığını düşünüyor. Lüban’da Dürzi cephede dini kurum olarak bilinen “akıl”, Velid Canpolat’ın siyasi tercihine bağlı kaldığı için kendi karşı kurumunu oluşturmuş; muhalif Dürzi liderler Ersalan ve Vehhab karşı bir “akıl” etrafında birleşmişlerdi.

Lübnan Müftüsü, Fethi Yeken, Ömer Kerame, Selim Hıss gibi Sünni politikacıları kendisinden uzaklaştırmış durumda. Fethi Yeken liderliğindeki İslami Amel Cephesi, Sünni alimlerden oluşan ayrı bir kurulun peşinde. Benzer tehlikenin Hıristiyan cephede de yaşandığı düşünülürse Patrik Sufeyr’in Maruni Hıristiyanları temsili de uzun zaman geçmeden tartışmaya açılacağa benziyor.