• 09/09/08 - 01:00
  • Yazar: Admin
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- Rıdvan es-Seyyid, Şarku’l Evsat gazetesinde yer alan makalesinde Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı Şam’daki dörtlü zirveyi değerlendiriyor.




    YDH- Rıdvan es-Seyyid, Şarku’l Evsat gazetesinde yer alan makalesinde Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı Şam’daki dörtlü zirveyi değerlendiriyor.

     

    Geçtiğimiz çarşamba günü Fransa Başkanı Sarkozi, Türkiye Başbakanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Halife bin Ahmet Şam'da bir araya geldiler.

     

    Bu pek de sıradan olmayan zirvenin iki nedeni var. Birincisi; İsrail ile görüşmelerin zorunlu olduğunu ve sürmesi gerektiğini anlatmak. İkincisi; Hizbullah'a Suriye üzerinden silah aktarımının engellenmesini istemektir.

     

    Belki Filistinli savaşçılara verilen desteğin bitirilmesi de talep edilebilir. Bazı gözlemciler ise Katar ve Türkiye'nin Lübnan ile ilişkiler meselesine tesir edebileceğini ve Lübnan Cumhurbaşkanının Suriye ziyaretinden sonra durumun iyileştirilmesini ve diplomatik ilişkilerin uyum çerçevesinde yürütülmesini talep edebileceklerini söylüyorlar.

     

    Bir ay önce İsrail ve Suriye ilişkilerinin daha önce yapılan açıklamaların tersine pek de iyi olmadığının emareleri baş gösterdi. Taraflar Türkiye'de dört turluk dolaylı görüşme yaptı. Her görüşme sonunda taraflar, görüşmeler iyi geçti ve ilerleme kaydedildi diyorlardı. Son görüşmede Suriye görüşmeler iyi geçti ve ilerleme kaydediliyor demesine rağmen, tarafların, özellikle İsrail tarafının görüşmeden pek de memnun olmadığı gözlemleniyordu.

     

    Başkan Esed görüşmelerin ardından gerçekleştirdiği Paris ve Ankara ziyaretlerinde İsrail'in bu görüşmelerde İsrail hükümetinin erken seçime gitme ihtimalinden kaynaklanan zaaflarından dolayı, çekilme hususunda pek de siyasi kararlılığa sahip olmadığından şikâyet ediyordu.

     

    Aynı şekilde İsraillilerin su konusunda çok fazla sorun çıkardıklarını, Cebel-i Şeyh'deki gözetleme sayesinde güvenliklerini garanti altına alındığından, Suriye'nin silahlanma yarışına girmemesi gerektiğinden ve bunun İsrail'in pek de iyi neticeler vermeyecek olan tepkilerine neden olacağından çokça söz ettiklerini söylüyor. Ve karşılıklı güven ortamı olmadan bu şüphelerle ilişkilerin geliştirtmesi üzerinde nasıl konuşulacağını soruyordu.

     

    İsrailliler de müzakerelerden bahsediyorlar; fakat müzakereleri aynı şekilde tasvir etmiyorlardı. Diyorlar ki; Golan'dan çekilme meselesi kesinleşebilir; fakat üzerinde dikkatlice konuşulması gereken çok fazla mevzu var.

     

    Mesela sınır ve su sorunu var. Ya da Hizbullah'ın silahlarının Suriye üzerinden aktarım sorunu var. Suriye'nin Tahran ve Tahran ile birlikte hareket eden Arap ülkeleri ile ilişkisi meselesi var.

     

    Suriye'nin göbeğinde bulunan terör örgütleri meselesi var. (On gurup + Hamas) Bu şartlar altında Suriyeliler İsraillilerden, hiçbir şart olmaksızın ve diplomatik ilişki kurulmaksızın, Golan'dan tamamen çekilmelerini talep ediyorlar. İsrailliler çok şey vermiş olacaklar ve bütün bunlar olduğu gibi kalacaksa bir dost da elde etmiş olmayacaklar.

     

    İsrailliler Golan'dan çekilecekler ve Golan'da meskûn 20 bin İsrail vatandaşının iskân sorunuyla uğraşacaklar. İkinci olarak önemli bir su kaynağını kaybedecekler. Golan'da ve Cebel-i Şeyh'deki inşa etikleri birçok stratejik mevkiyi yıkmak zorunda kalacaklar. Bütün bu saydıklarımız Suriye'nin Batı’nın uç karakolu olmasından, Tahran, Hizbullah ve Filistinli terör gurupları ile alakasını kesmesinden aşağı kalır değil.

     

    Dahası iki tarafta da tatminsizlik var bu tatminsizliğin temel nedeni Amerikan garantisi ve şemsiyesinin olmaması ki buna Suriye'nin İsrail'den daha çok ihtiyacı var. İsrailliler Suriye yönetiminin içerde güçlenmek ve Golan tepelerini talep etme yolunda koz olarak kullanmak için İran, Suriye ve Filistin kartını elinde bulunduruyor.

     

    Ne var ki Suriye'nin soğuk savaş dönemi sonrasında var olabilmesinin nedeni Amerika ve İsrail'in buna müsaade etmesidir ve 2000'den sonra Amerika'nın onun varlığına müsaadesi devam etmektedir.

     

    Türkler iki senedir Suriye ve İsrail arasında uzlaşma zemini oluşturmaya çalışıyor. İlk olarak bunu Amerika'ya bildirdi. Bundan Amerikalılar ve İsrailliler ilk görüşmenin tahakkukuna kadar şüphe etti. Amerika beklemenin ve gözlemenin faydalı olacağını söylüyordu. Amerika bu yönde Suriye'nin Lübnan, Filistin ve Irak'taki politikalarının değiştirmesini ve içerdeki insan hakları meselesinin düzelmesini delil olarak görüyordu. Bunlardan önce ve sonra Filistin ve Hizbullah savaşçılarıyla alakasını kesmesini delil olarak görüyordu.

     

    Türkler bilinen hacimlerine rağmen başlangıçtan bu yana Amerikalılarla ve onların olumsuz tavrı ile ve Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle uğraşmak zorunda kaldılar. Mısır ve Suudi Arabistan son Şam zirvesinden sonra Suriye'nin Lübnan ve Lübnan'ın istikrarı konusunda takındığı tavrı protesto etmek için onunla alakalarını kesmişlerdi. Bu ülkelere göre Suriyeliler Lübnan istikrarını Trablus üzerinden İran ise Hizbullah üzerinden tehdit ediyordu.

     

    Demek ki Amerika ve büyük Arap ülkeleri Suriye yönetimini güvenilir olarak kabul etmiyor. Aynı şekilde Tahran yönetimi de BM ile uranyum zenginleştirme dosyası nedeniyle aratan gerginlik yüzünden Suriye üzerinde baskıya neden oluyor.

     

    Çünkü İran bölgede Filistin ve Lübnan kartını doğrudan oynuyor. Fakat bunu Suriye yönetimini desteği olmadan yapamaz. Bu nedenle İran Suriye'nin altı ay dahi olsa Türkiye İsrail eksenine kaymasına müsaade edemez.

     

    Demek ki eğer Suriye Türkiye üzerinden Suriye'ye açılırsa ona tıpkı İran gibi destek olacak farklı bir alternatif bulmak zorunda. Bu Irak ve Lübnan'daki Şii kartının yerine geçecek bir Sünni devlet olabilir. Bu devletin elinde Suriye'nin ihtiyacı olan su ve elektrik var ve askeri kuvvetli hem de NATO üyesi.

     

    Fakat aralarında Suriye'nin kuzey bölgesindeki emperyalist emellerinden dolayı sorun yaşanmış bir ülke. Bunun gibi Türkiye'nin ayırt edici özelikleri var, eğer buna bir de İsrail eklenecek olursa Suriye siyasetini değiştirebilir. Filistin, Suriye ve Irak işlerine karışmayıp Golan'ı almaya razı olan bir devlet olabilir.

     

    Yukarda söylediğimiz gibi Türkiye'de gerçekleşen dört dolaylı görüşmenin ardından taraflardan şikâyet sesleri geldi. Bu görüşmelerin ardından Olmert ve Barak Wasington'a, Esed ise Fransa, Tahran ve Türkiye'ye ve daha sonra Rusya'ya gitti.

     

    Tahran ziyareti iki tarafın gözünü boyamak içindi. Diğer iki ülke ise iki yeni dostun ziyareti idi. Fakat Rusya ziyareti tamamen farklı bir hikâye. Bununla Esed tek bir tarafa güvenme niyetinin olmadığını, eski günlerdeki gibi Rusya cenahına kayabileceğini ve İsrail'e karşı savunma füzeleri istediğini gösterdi.

     

    Fransa, Türkiye ve Katar, Bush (veya McCaine) ile görüştükten sonra Esed'in bu iki endişesi ortadan kaldırmak, Suriye'yi İsrail ile görüşmelere devam etmeye ikna etmek, Tahran yönetimi ve terör gurupları ile ilişkisini kesmeye ve büyük Arap devletleri ile arasını düzeltmeye ikna için Suriye'ye gittiler.

     

    Bunu Amerika'nın başkanını kaybetmesine alta ay kala yaptılar; çünkü bu altı ayda küçük ya da büyük herhangi bir savaşın çıkmasına neden olacak iletişim kopukluğuna mahal vermek istemediler.

     

    Çeviren Emrah Kekilli

    http://www.aawsat.com/leader.asp?section=3&article=485688&issueno=10874