• 11/05/08 - 01:00
  • Yazar: Admin
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- Mısır’da yayımlanan el-Vatanu’l Arabi gazetesinden Temmam el-Berazi, ABD başkan adaylarının danışmanlarının dünya meselelerine bakışını analiz ediyor.




    YDH- Mısır’da yayımlanan el-Vatanu’l Arabi gazetesinden Temmam el-Berazi, ABD başkan adaylarının danışmanlarının dünya meselelerine bakışını analiz ediyor.

    ABD eski başkanı George Bush’un ulusal güvenlik danışmanı olan ve Cumhuriyetçilerin şu anki Başkan adayı John McCain’in danışmanlığını yürüten Brent Scowcroft, Ortadoğu’da İran’ın da kendisini güvende hissedeceği bir bölgesel güvenlik çerçevesinin kurulmasını istiyor.

    ABD eski başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı olan ve Demokratların şu anki Başkan adayı Barak Obama’nın danışmanlığını yürüten Zbigniew Brzezinski ise ABD’nin Ortadoğu barışının ilkelerini şu şekilde belirlemesini istiyor: Filistinlilerin dönüş hakkı yoktur, Kudüs’te gerçek bir ortaklık sağlanmalıdır, taraflar birbirlerine toprak değişimi yapmalı ve Filistin devleti silahsızlandırılmalıdır.

    ABD Başkanı Bush’un Irak’taki Amerikan güçlerinin azaltılıp Afganistan’da artırılması ve bunun gelecek Amerikan başkanının Irak politikasını nasıl etkileyeceği konusunda ise Brzezinski “Bu kararın Amerikan güçlerinin Irak’tan tamamen çekilmesini kolaylaştırabileceğini düşünüyorum.” diyor.

    Brzezinski sözlerine şöyle devam ediyor:  “Obama 2010 yılında askerlerin Irak’tan çekilmesinden bahsediyor. Ancak McCain’in çekilme tarihi konusunda ne düşündüğünü bilmiyoruz… İşgal bitmelidir; çünkü bu işgaldir ve Iraklılar işlerini düzenlemelidir…

    Amerikan güçlerinin Irak’tan ayrılmasından sonra bir dönemin istikrarsız geçeceğini düşünüyorum. Zira şu anki siyasi dengeler Amerikan güçlerinin varlığına dayanıyor. Ancak bu güçlerin Afganistan’a gönderilmesi beni kaygılandırıyor.”

    Irak’taki ABD askerleri ne olacak?

    Brent Scowcroft, Bob Woodward’un son kitabında Irak’taki Amerikan askerlerinin sayısının artırılmasının şiddeti önlemediğine ilişkin görüşünü şöyle değerlendiriyor: “Irak’taki güçlerinin 5 tümen artırılmasını önemli buluyorum. Önceki askeri stratejiye göre bölgeler temizleniyor ancak askerlerin ayrılmasının ardından çatışmalar yeniden başlıyor ve bizi destekleyen gruplar öldürülüyordu.

    Ancak askerlerimizin sayısının artırılması bölgelerin temizlenmesi ve aynı zamanda da muhafaza edilmesini sağladı. Bu sırada bu bölgeleri daimi olarak koruyacak Irak ordusunu hazırlama vakti bulabildik.

    Irak’ın bir ada olmadığını anlamamız gerekiyor. Irak, Ortadoğu’nun merkezinde ve bir takvime göre çekilmek yerine reel duruma göre çekilmemiz gerekiyor. 2002 yılında savaşa karşı çıktığımı Wall Street Journal’da yazmıştım. Ancak şu anda oradayız ve eğer girdiğimiz gibi çekilirsek büyük bir hata yapmış oluruz.”

    Brzezinski şöyle diyor: “Irak’ı işgal ederek büyük bir hata yaptık. Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu konusunda şüpheliydim ve Amerikan yönetimi beni ikna edemedi. Ancak çekilme gerçekleşmeli ve yaramızı sarmalıyız. Bizim varlığımı işleri zorlaştırıyor. Modern bir Irak devletinin kurulabilmesi için bizim Irak’tan çekilmemiz gerekiyor. İşgal asla başarılı olamaz ve çekilme için belli bir vakit belirlenmelidir.”

    Scowcroft bu görüşe karşı çıkıyor: Seninle aynı düşünmüyorum. Yaraları sarma yaklaşımın ciddi meselelerin üstünü örtüyor. Biz burada başarıdan bahsetmiyoruz. Aksine Irak’ın kaos ve çatışma merkezi değil istikrar merkezine dönüşmesini savunuyoruz.”

    Peki, Amerika’nın Irak’tan çekilmesi durumunda Irk’ın tavrı ne olacaktır. Bu konuda gelecek Amerikan Başkanı’na ne tavsiye ediyorlar?

    Brzezinski şöyle düşünüyor: “Bir zamanlar Sovyet Yönetimi ile masaya oturmuştuk. Oysa Stalin insanlık tarihinde milyonlarca kişiyi katletmiş biriydi. Nükleer güç olduktan sonra Çinlilerle de aynı masaya oturduk. Hindistan’ın nükleer bombasıyla yaşamayı alıştık. Pakistan’ın da nükleer bombası var. İsrail’in de nükleer bombası var. İranlılarla da ilişkilerimizde sabırlı olmalıyız. Ancak İran’ın nükleer bombaya sahip olmasını da istemeyiz. Çünkü bu bölgedeki Arap ülkelerinin de aynı doğrultuda harekete geçirir.

    İranlılarla şart koşmadan konuşmalıyız. Eğer İran’dan görüşmeler için uranyum zenginleştirmeyi durdurmasını istersek İranlılar da karşı şart olarak yaptırım ve ekonomik cezaların kaldırılmasını isterlerse… Sonuçta İranlılardan sadece Amerika ile diyaloga girmek amacıyla geri adım atmalarını bekleyemeyiz.

    Ortadoğu’da bölgesel güvenlik çerçevesi

    Scowcroft ise konuya şöyle yaklaşıyor: “İran oldukça karmaşık bir konu. Sorunun iki yönü var: Birincisi İran ve Irak tarihi düşmanlar. İran, Irak’ın iç işlerine karışıyor. Bu çözülmesi gereken bir sorun. Diğeri ise İran ve nükleer mesele!

    İran’ın çevresinde tehlikeli ülkeler var. İran Sünni bölgesinde Şii bir ülke! Arap dünyasının komşusu olan Fars devleti! Ben bu noktada Gelecek Başkan’ın İran’la diyalog kurmasından yanayım. İran’ın da içerisinde bulunacağı bir bölgesel güvenlik çerçevesi çizebiliriz. İran da kendisini güvende hisseder. Bu noktada İran’a, nükleer silah üretmenin çözüm olmadığını söyleyebiliriz.”

    Brzezinski ise dış politikası ile anlaşmadıkları ülkeler konusunda dikkatli olunması gerektiğini, sorunları görmezden gelmemek gerektiğini ve izlenecek politikanın ayaklarının yere basması gerektiğini söylüyor.

    Scowcroft şöyle diyor: “Bu harikulade bir diplomasi örneği. Diplomasi Amerika ile İran arasında yürütülmüyor. Avrupalılar, Çinliler ve Ruslar hatta giriyor… Şu süreçte diplomasinin ortak yürütülmesi gerekiyor. İran bütünlük içerisinde değil; İran halkı rejimi sevmiyor ve daha dışa açık bir yönetim istiyor… İran’da yönetim ile ülkedeki kontrolü elinde tutan mollalar arasında anlaşmazlıklar var.”

    Küresel dengeler ve Amerika

    Dünya’daki yeni hakikatleri kavrayamamanın Amerika’ya pahalıya patlaması konusunda Brzezinski şunları söylüyor: “Irak’a savaş açma kararının olumsuz sonuçları oldu. Bu ABD’nin girmek zorunda olduğu bir savaş değildir, bilakis bu sorumluluğu yönetim üzerine aldı… Bu demagoji üzerine kurulu bir savaştı. Şu anki dünya 30 yıl öncesine göre çok farklı. Kişi yeni gelişmeler üzerine düşünmeli.

    Küresel Süper Güç kavramının anlamını yeniden tanımlamalıyız. ABD’nin dünyadaki en büyük güç olduğunda bir şüphe yok. Ancak bir güvenlikten sorumluyuz. Sorunun bir parçası da bizim kuşatılmış olmamız. Çünkü dünya artık eskisi gibi itaatkâr ve tembel değil. Küresel politikalarda bir uyanıklık hâkim ve bu da küresel çapta siyasi dalgalanmalar yaratıyor.

    Bu dalgalanma yükseler ABD’ye yöneliyor. Bu nedenle de kendimizi tüm gücümüze rağmen kuşatılmış buluyor. Değişen dünyada nasıl iş göreceğin bilmelisin! Önceliklerimiz neler ve gelecek ABD Başkanı’nın öncelikleri neler olacak, bunu bilmeliyiz!”

    Scowcroft ise şöyle diyor: “Dünyanın doğası, soğuk savaş ve 20. yüzyıla göre değişti. Bizim uluslar arası politika örneğimiz eski düzene göre kuruluydu. Ancak işler dramatik suretle değişti ve biz dünyanın birinci gücü olarak kaldık. Ancak bu gücü eski yöntemlerle kullanmayı sürdürmemiz mümkün değil.

    Artık küresel sınırlar kalkıyor. Eskiden dünya halklarının çoğu neler olup bittiğinden habersizdi. Ancak artık televizyon, internet ve cep telefonları devreye girdi. Artık insanlar olan bitene tepki gösteriyor. Geleneksel yöntemleri izlemek yerine yeni fırsatları değerlendirmeliyiz. İnsanlar bizim kibirli olduğumuz ve tek taraflı hareket ettiğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle elimizi müttefiklerimize ve dostlarımıza uzatıp ortak hareket etmeliyiz.”

    Filistin-İsrail barış görüşmeleri

    Brzezinski konuyla ilgili şunları söylüyor: Başkan Bush’un defalarca söylemesine rağmen Filistinlilerle İsrail arasında barış anlaşmasının imzalanmasını zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. Filistin ve İsraillilerin şu süreçte en fazla gerçekleştirebilecekleri şey genel çerçevede bir anlaşma; fazlası değil! Üzücü gerçek şu ki hem Filistin hem de İsrail yönetimi ABD olmaksızın kapsamlı bir barışı sağlayacak konumda değil.

    Bu noktada ABD’nin bazı ilkeler ilan etmesi gerekiyor. Filistin halkı da İsrail halkı da barışın sağlanması için şu dört unsurun gerçekleşmesi gerektiğini öğrenmeliler:

    1- Filistinlilerin dönüş hakkı olmayacaktır ki bu Filistinliler için yutulması acı olan bir hap gibidir.

    2- Kudüs gerçek ortaklık konusu olmalıdır ki bu da İsrailliler için yutulması acı olan bir hap gibidir.

    3- Taraflar karşılıklı olarak toprak değişimi yapmalıdır.

    4- Filistin devleti silahsız olmalıdır.

    Eğer Amerika bu ilkelerin barış anlaşması için gerekli olduğunu vurgulasaydı bu barış için güçlü bir etken olurdu. Ancak Başkan Bush bunu yapmayı reddetti ve sonuçta vaziyet daha da kötü bir hal aldı.”

    Scowcroft ise konuyu şöyle ele alıyor: “Filistinliler ile İsrailliler arasındaki sağlanacak bir barış, bölgesel barışın temeli olacaktır. Başkan Bush bu konuyla ilgilendiğinde meseleye geleneksel yöntemlerle yaklaştı. Yani biz barış için arabulucuyuz, dedi. Ancak hem İsrail hem de Filistin yönetimi, bir uzlaşmaya varamayacak derecede zayıftı.

    Şu halde ABD daha güçlü bir rol oynamalı ve sahaya daha güçlü girmeliydi. Maalesef vakit tükendi… Brzezinski’nin bahsettiği hususlar konusunda 2001 yılında Taba anlaşmasında uzlaşıldı. Ancak ABD, her iki tarafı da bu şartları kabul etmeye zorlayamaz. Arada 50 yıl süren bir kriz dönemi var.”

    Kuzey Kore ile nükleer görüşmeler neden durdu?

    Peki, neden Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl neden 60. Yıl kutlamalarına katılmadı ve neden Kore’yle nükleer pazarlıklar durdu? Scowcroft bu konuda şunları söylüyor:

    “Pazarlıklar sona erdi. Çünkü Kuzey Kore çok zorlu bir müzakereci! Sürekli tavrını değiştirdi ve her fırsatta bizi aldattı. ABD, Kuzey Kore yönetimini devirmek yerine onunla müzakereler yürütme kararı alınca ilerleme sağlandı. Plotonyum ürettikleri nükleer tesislerini kapattılar. Bazı ilerlemeler kaydedildi ve Çin de bu çözümü destekledi. Eğer pazarlıklara devam edersek çözüme ulaşabiliriz. Ancak Kuzey Kore liderinin ölmesi durumunda işler iyice zorlaşacaktır.”

    ABD ve Ekonomik Kriz

    Yaşadığı büyük mali krize ve Çin’in kendisini kimi zaman finanse etmesine rağmen ABD’nin Dünya’daki nüfuzunu nasıl yenileyeceği konusunda Brzezinski şöyle diyor: “Bu durum, dünyadaki tek süper güç olmamıza rağmen tek taraflı hareketlerimize son vermemiz için temel neden olabilir. Şu halde başlıca ortaklarımızın desteğini sağlamamız gerekiyor.

    Örneğin Kuzey Kore’yi nükleer santrallerini kaldırmaya ikna eden Çin idi. Çin pazarlıkları ileri bir aşamaya taşıdı. Biz de sadece son süreçte Kuzey Kore ile pazarlık masasına oturmayı kabul ettik. Avrupa da bize İran, Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan konularında yardımcı oldu.”

    Gelecek Başkan adayı ve dış politika

    Gelecek Başkanın kişiliğinin ABD’nin karşı karşıya kaldığı zorlu dış sorunları çözebileceği konusunda Scowcroft şöyle diyor: “Ben Cumhuriyetçiyim. McCain de dostumdur… Seçimlerden bahsetmeyeceğim, bilakis dış politikadan bahsedeceğim.”

    Brzezinski’nin meseleye bakışı şöyle: “Ben Obama’yı destekliyorum; McCain’i ise tanıyorum. McCain’in dünyaya bakış açısına geçtiğimiz yüzyıl hâkim. Obama ise dünyada karşı karşıya kalacağımız değişim ilkelerinin doğasını anlıyor.

    Yine McCain’in 72 yaşını ve hastalıklarını göz önünde bulundurursak Palin’in gelecek başkan olacağını söyleyebiliriz. Bu da ABD Başkanı olma konusundaki yetkinliği konusunda tartışmaları beraberinde getiriyor.”

    ABD, terör ve göç sorunu

    Göç, Amerika’nın sınırları ve terör konusunda ise Brzezinski şunları söylüyor: “11 Eylül’ün üzerinden 7 sene geçti ancak sınırlarımızdaki durum değişmedi. ABD’ye göçün nedenini terörle ilintilendirmemek gerekiyor. Göç, toplumsal ve siyasal bir konu. Bu konuda anlayışlı olmayız. Yaklaşık 11 milyon göçmenin ülkemize girmesine izin verdik çünkü onlara ihtiyacımız var. Çözüm sınırlarımızı kapatıp bu insanları Amerika’dan kovmak değildir.

    Guantanamo ne olacak?

    Brzezinski, “Eğer ulusal güvenlik müsteşarı olsaydın, Başkan’a Gruantanamo konusunda tavsiyeniz ne olurdu?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Guantanamo’da geçici süre tutuklamalara kabul ediyordum. Süresiz hapse karşı çıkıyordum. İşkence yöntemiyle sorgulamalara da karşıyım. Ya yargılama yahut da serbest bırakmaktan yanayım.”

    Scowcroft ise bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Guantanamo’daki tutukluların durumu gerçekten zor. Çünkü onlara suçlu yahut asker gibi davranmayı biz istemedik. Bu yeni bir durum! Terörle mücadele bir savaş değildir ve birçok sorunu da beraberinde getirdi. Sonuçta bu meselede son sözü Amerikan anayasası söyleyecektir.”

    Brzezinski, Nükleer silahların yayılması konusunda birçok farklı politikanın bulunmasını şöyle değerlendiriyor: “Nükleer silahların dost ülkelerde yayılmasını destekledik. Karşıt ülkelerde ise karşı çıktık.

    ABD-Irak güvenlik anlaşması

    Irak ile Amerika arasında imzalanması beklenen anlaşma konusunda Brzezinski şunu söylüyor: “Irak-Amerikan anlaşması, ABD birliklerinin çekilmesinin ardından uzun sürmeyecektir. Bizim çekilmemizin ardından Irak hükümeti bağımsız olma konusunda ısrar edecektir. Özellikle de ABD’ye karşı duyulan nefret artacaktır.”

    Scowcroft ise konuya şöyle yaklaşıyor: “Bizim bunun gibi dünyanın birçok ülkesiyle anlaşmalarımız var…”

    Soğuk Savaş yeniden mi başlıyor?

    Gürcistan’daki gerilim konusunda Brzezinski şöyle düşünüyor: “Rusya’nın Venezuela’ya askeri gemiler göndermesiyle ilgilenmiyorum. Bunlar eski gemiler. Okyanus’u geçebileceğinden dahi şüphe duyuyorum. ABD’nin buna karşı bir tepki göstereceğini sanmıyorum. Tabi Rusların bu adımının hoşumuza gittiği anlamına da gelmiyor.”

    Scowcroft ise kaygılı: “Tarafların demeçlerinde abarttığını düşünüyorum. Ben bunun soğuk savaşın tekrar başladığı anlamına gelmediğini düşünüyorum. Ancak eğer bu karşılıklı restleşmeler devam ederse gelişmelerin kontrolden çıkması gibi tehlike de var.”

    Castro Sonrası Küba

    Scowcroft, Castro sonrası oldukça rahat: “Küba’nın artık bir dış politika meselesi değil iç politika meselesi olduğunu düşünüyorum. Florida Başkanlık seçimlerinde önemli bir eyalet. Küba siyasetimizde bu iç dengelerin etkili olacağını düşünüyorum.”

    Brzezinski, ise ABD’nin Küba konusunda çok ağır hareket ettiğini düşünüyor:  “Küba politikamız uzun süre etkin bir şekilde yürümedi. Doğu Avrupa’daki Sosyalist ülkeler açıldığımızda daha etkindik. Eğer Küba konusunda da böyle davransaydık Küba’da birçok şey farklı olurdu.

    Çeviri: Yakındoğu Haber

     

    ABD eski başkanı George Bush’un ulusal güvenlik danışmanı olan ve Cumhuriyetçilerin şu anki Başkan adayı John McCain’in danışmanlığını yürüten Brent Scowcroft, Ortadoğu’da İran’ın da kendisini güvende hissedeceği bir bölgesel güvenlik çerçevesinin kurulmasını istiyor.

    ABD eski başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı olan ve Demokratların şu anki Başkan adayı Barak Obama’nın danışmanlığını yürüten Zbigniew Brzezinski ise ABD’nin Ortadoğu barışının ilkelerini şu şekilde belirlemesini istiyor: Filistinlilerin dönüş hakkı yoktur, Kudüs’te gerçek bir ortaklık sağlanmalıdır, taraflar birbirlerine toprak değişimi yapmalı ve Filistin devleti silahsızlandırılmalıdır.

    ABD Başkanı Bush’un Irak’taki Amerikan güçlerinin azaltılıp Afganistan’da artırılması ve bunun gelecek Amerikan başkanının Irak politikasını nasıl etkileyeceği konusunda ise Brzezinski “Bu kararın Amerikan güçlerinin Irak’tan tamamen çekilmesini kolaylaştırabileceğini düşünüyorum.” diyor.

    Brzezinski sözlerine şöyle devam ediyor:  “Obama 2010 yılında askerlerin Irak’tan çekilmesinden bahsediyor. Ancak McCain’in çekilme tarihi konusunda ne düşündüğünü bilmiyoruz… İşgal bitmelidir; çünkü bu işgaldir ve Iraklılar işlerini düzenlemelidir…

    Amerikan güçlerinin Irak’tan ayrılmasından sonra bir dönemin istikrarsız geçeceğini düşünüyorum. Zira şu anki siyasi dengeler Amerikan güçlerinin varlığına dayanıyor. Ancak bu güçlerin Afganistan’a gönderilmesi beni kaygılandırıyor.”

    Irak’taki ABD askerleri ne olacak?

    Brent Scowcroft, Bob Woodward’un son kitabında Irak’taki Amerikan askerlerinin sayısının artırılmasının şiddeti önlemediğine ilişkin görüşünü şöyle değerlendiriyor: “Irak’taki güçlerinin 5 tümen artırılmasını önemli buluyorum. Önceki askeri stratejiye göre bölgeler temizleniyor ancak askerlerin ayrılmasının ardından çatışmalar yeniden başlıyor ve bizi destekleyen gruplar öldürülüyordu.

    Ancak askerlerimizin sayısının artırılması bölgelerin temizlenmesi ve aynı zamanda da muhafaza edilmesini sağladı. Bu sırada bu bölgeleri daimi olarak koruyacak Irak ordusunu hazırlama vakti bulabildik.

    Irak’ın bir ada olmadığını anlamamız gerekiyor. Irak, Ortadoğu’nun merkezinde ve bir takvime göre çekilmek yerine reel duruma göre çekilmemiz gerekiyor. 2002 yılında savaşa karşı çıktığımı Wall Street Journal’da yazmıştım. Ancak şu anda oradayız ve eğer girdiğimiz gibi çekilirsek büyük bir hata yapmış oluruz.”

    Brzezinski şöyle diyor: “Irak’ı işgal ederek büyük bir hata yaptık. Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu konusunda şüpheliydim ve Amerikan yönetimi beni ikna edemedi. Ancak çekilme gerçekleşmeli ve yaramızı sarmalıyız. Bizim varlığımı işleri zorlaştırıyor. Modern bir Irak devletinin kurulabilmesi için bizim Irak’tan çekilmemiz gerekiyor. İşgal asla başarılı olamaz ve çekilme için belli bir vakit belirlenmelidir.”

    Scowcroft bu görüşe karşı çıkıyor: Seninle aynı düşünmüyorum. Yaraları sarma yaklaşımın ciddi meselelerin üstünü örtüyor. Biz burada başarıdan bahsetmiyoruz. Aksine Irak’ın kaos ve çatışma merkezi değil istikrar merkezine dönüşmesini savunuyoruz.”

    Peki, Amerika’nın Irak’tan çekilmesi durumunda Irk’ın tavrı ne olacaktır. Bu konuda gelecek Amerikan Başkanı’na ne tavsiye ediyorlar?

    Brzezinski şöyle düşünüyor: “Bir zamanlar Sovyet Yönetimi ile masaya oturmuştuk. Oysa Stalin insanlık tarihinde milyonlarca kişiyi katletmiş biriydi. Nükleer güç olduktan sonra Çinlilerle de aynı masaya oturduk. Hindistan’ın nükleer bombasıyla yaşamayı alıştık. Pakistan’ın da nükleer bombası var. İsrail’in de nükleer bombası var. İranlılarla da ilişkilerimizde sabırlı olmalıyız. Ancak İran’ın nükleer bombaya sahip olmasını da istemeyiz. Çünkü bu bölgedeki Arap ülkelerinin de aynı doğrultuda harekete geçirir.

    İranlılarla şart koşmadan konuşmalıyız. Eğer İran’dan görüşmeler için uranyum zenginleştirmeyi durdurmasını istersek İranlılar da karşı şart olarak yaptırım ve ekonomik cezaların kaldırılmasını isterlerse… Sonuçta İranlılardan sadece Amerika ile diyaloga girmek amacıyla geri adım atmalarını bekleyemeyiz.

    Ortadoğu’da bölgesel güvenlik çerçevesi

    Scowcroft ise konuya şöyle yaklaşıyor: “İran oldukça karmaşık bir konu. Sorunun iki yönü var: Birincisi İran ve Irak tarihi düşmanlar. İran, Irak’ın iç işlerine karışıyor. Bu çözülmesi gereken bir sorun. Diğeri ise İran ve nükleer mesele!

    İran’ın çevresinde tehlikeli ülkeler var. İran Sünni bölgesinde Şii bir ülke! Arap dünyasının komşusu olan Fars devleti! Ben bu noktada Gelecek Başkan’ın İran’la diyalog kurmasından yanayım. İran’ın da içerisinde bulunacağı bir bölgesel güvenlik çerçevesi çizebiliriz. İran da kendisini güvende hisseder. Bu noktada İran’a, nükleer silah üretmenin çözüm olmadığını söyleyebiliriz.”

    Brzezinski ise dış politikası ile anlaşmadıkları ülkeler konusunda dikkatli olunması gerektiğini, sorunları görmezden gelmemek gerektiğini ve izlenecek politikanın ayaklarının yere basması gerektiğini söylüyor.

    Scowcroft şöyle diyor: “Bu harikulade bir diplomasi örneği. Diplomasi Amerika ile İran arasında yürütülmüyor. Avrupalılar, Çinliler ve Ruslar hatta giriyor… Şu süreçte diplomasinin ortak yürütülmesi gerekiyor. İran bütünlük içerisinde değil; İran halkı rejimi sevmiyor ve daha dışa açık bir yönetim istiyor… İran’da yönetim ile ülkedeki kontrolü elinde tutan mollalar arasında anlaşmazlıklar var.”

    Küresel dengeler ve Amerika

    Dünya’daki yeni hakikatleri kavrayamamanın Amerika’ya pahalıya patlaması konusunda Brzezinski şunları söylüyor: “Irak’a savaş açma kararının olumsuz sonuçları oldu. Bu ABD’nin girmek zorunda olduğu bir savaş değildir, bilakis bu sorumluluğu yönetim üzerine aldı… Bu demagoji üzerine kurulu bir savaştı. Şu anki dünya 30 yıl öncesine göre çok farklı. Kişi yeni gelişmeler üzerine düşünmeli.

    Küresel Süper Güç kavramının anlamını yeniden tanımlamalıyız. ABD’nin dünyadaki en büyük güç olduğunda bir şüphe yok. Ancak bir güvenlikten sorumluyuz. Sorunun bir parçası da bizim kuşatılmış olmamız. Çünkü dünya artık eskisi gibi itaatkâr ve tembel değil. Küresel politikalarda bir uyanıklık hâkim ve bu da küresel çapta siyasi dalgalanmalar yaratıyor. Bu dalgalanma yükseler ABD’ye yöneliyor. Bu nedenle de kendimizi tüm gücümüze rağmen kuşatılmış buluyor. Değişen dünyada nasıl iş göreceğin bilmelisin! Önceliklerimiz neler ve gelecek ABD Başkanı’nın öncelikleri neler olacak, bunu bilmeliyiz!”

    Scowcroft ise şöyle diyor: “Dünyanın doğası, soğuk savaş ve 20. yüzyıla göre değişti. Bizim uluslar arası politika örneğimiz eski düzene göre kuruluydu. Ancak işler dramatik suretle değişti ve biz dünyanın birinci gücü olarak kaldık. Ancak bu gücü eski yöntemlerle kullanmayı sürdürmemiz mümkün değil.

    Artık küresel sınırlar kalkıyor. Eskiden dünya halklarının çoğu neler olup bittiğinden habersizdi. Ancak artık televizyon, internet ve cep telefonları devreye girdi. Artık insanlar olan bitene tepki gösteriyor. Geleneksel yöntemleri izlemek yerine yeni fırsatları değerlendirmeliyiz. İnsanlar bizim kibirli olduğumuz ve tek taraflı hareket ettiğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle elimizi müttefiklerimize ve dostlarımıza uzatıp ortak hareket etmeliyiz.”

    Filistin-İsrail barış görüşmeleri

    Brzezinski konuyla ilgili şunları söylüyor: Başkan Bush’un defalarca söylemesine rağmen Filistinlilerle İsrail arasında barış anlaşmasının imzalanmasını zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. Filistin ve İsraillilerin şu süreçte en fazla gerçekleştirebilecekleri şey genel çerçevede bir anlaşma; fazlası değil! Üzücü gerçek şu ki hem Filistin hem de İsrail yönetimi ABD olmaksızın kapsamlı bir barışı sağlayacak konumda değil.

    Bu noktada ABD’nin bazı ilkeler ilan etmesi gerekiyor. Filistin halkı da İsrail halkı da barışın sağlanması için şu dört unsurun gerçekleşmesi gerektiğini öğrenmeliler:

    1- Filistinlilerin dönüş hakkı olmayacaktır ki bu Filistinliler için yutulması acı olan bir hap gibidir.

    2- Kudüs gerçek ortaklık konusu olmalıdır ki bu da İsrailliler için yutulması acı olan bir hap gibidir.

    3- Taraflar karşılıklı olarak toprak değişimi yapmalıdır.

    4- Filistin devleti silahsız olmalıdır.

    Eğer Amerika bu ilkelerin barış anlaşması için gerekli olduğunu vurgulasaydı bu barış için güçlü bir etken olurdu. Ancak Başkan Bush bunu yapmayı reddetti ve sonuçta vaziyet daha da kötü bir hal aldı.”

    Scowcroft ise konuyu şöyle ele alıyor: “Filistinliler ile İsrailliler arasındaki sağlanacak bir barış, bölgesel barışın temeli olacaktır. Başkan Bush bu konuyla ilgilendiğinde meseleye geleneksel yöntemlerle yaklaştı. Yani biz barış için arabulucuyuz, dedi. Ancak hem İsrail hem de Filistin yönetimi, bir uzlaşmaya varamayacak derecede zayıftı.

    Şu halde ABD daha güçlü bir rol oynamalı ve sahaya daha güçlü girmeliydi. Maalesef vakit tükendi… Brzezinski’nin bahsettiği hususlar konusunda 2001 yılında Taba anlaşmasında uzlaşıldı. Ancak ABD, her iki tarafı da bu şartları kabul etmeye zorlayamaz. Arada 50 yıl süren bir kriz dönemi var.”

    Kuzey Kore ile nükleer görüşmeler neden durdu?

    Peki, neden Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl neden 60. Yıl kutlamalarına katılmadı ve neden Kore’yle nükleer pazarlıklar durdu? Scowcroft bu konuda şunları söylüyor:

    “Pazarlıklar sona erdi. Çünkü Kuzey Kore çok zorlu bir müzakereci! Sürekli tavrını değiştirdi ve her fırsatta bizi aldattı. ABD, Kuzey Kore yönetimini devirmek yerine onunla müzakereler yürütme kararı alınca ilerleme sağlandı. Plotonyum ürettikleri nükleer tesislerini kapattılar. Bazı ilerlemeler kaydedildi ve Çin de bu çözümü destekledi. Eğer pazarlıklara devam edersek çözüme ulaşabiliriz. Ancak Kuzey Kore liderinin ölmesi durumunda işler iyice zorlaşacaktır.”

    ABD ve Ekonomik Kriz

    Yaşadığı büyük mali krize ve Çin’in kendisini kimi zaman finanse etmesine rağmen ABD’nin Dünya’daki nüfuzunu nasıl yenileyeceği konusunda Brzezinski şöyle diyor: “Bu durum, dünyadaki tek süper güç olmamıza rağmen tek taraflı hareketlerimize son vermemiz için temel neden olabilir. Şu halde başlıca ortaklarımızın desteğini sağlamamız gerekiyor.

    Örneğin Kuzey Kore’yi nükleer santrallerini kaldırmaya ikna eden Çin idi. Çin pazarlıkları ileri bir aşamaya taşıdı. Biz de sadece son süreçte Kuzey Kore ile pazarlık masasına oturmayı kabul ettik. Avrupa da bize İran, Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan konularında yardımcı oldu.”

    Gelecek Başkan adayı ve dış politika

    Gelecek Başkanın kişiliğinin ABD’nin karşı karşıya kaldığı zorlu dış sorunları çözebileceği konusunda Scowcroft şöyle diyor: “Ben Cumhuriyetçiyim. McCain de dostumdur… Seçimlerden bahsetmeyeceğim, bilakis dış politikadan bahsedeceğim.”

    Brzezinski’nin meseleye bakışı şöyle: “Ben Obama’yı destekliyorum; McCain’i ise tanıyorum. McCain’in dünyaya bakış açısına geçtiğimiz yüzyıl hâkim. Obama ise dünyada karşı karşıya kalacağımız değişim ilkelerinin doğasını anlıyor.

    Yine McCain’in 72 yaşını ve hastalıklarını göz önünde bulundurursak Palin’in gelecek başkan olacağını söyleyebiliriz. Bu da ABD Başkanı olma konusundaki yetkinliği konusunda tartışmaları beraberinde getiriyor.”

    ABD, terör ve göç sorunu

    Göç, Amerika’nın sınırları ve terör konusunda ise Brzezinski şunları söylüyor: “11 Eylül’ün üzerinden 7 sene geçti ancak sınırlarımızdaki durum değişmedi. ABD’ye göçün nedenini terörle ilintilendirmemek gerekiyor. Göç, toplumsal ve siyasal bir konu. Bu konuda anlayışlı olmayız. Yaklaşık 11 milyon göçmenin ülkemize girmesine izin verdik çünkü onlara ihtiyacımız var. Çözüm sınırlarımızı kapatıp bu insanları Amerika’dan kovmak değildir.

    Guantanamo ne olacak?

    Brzezinski, “Eğer ulusal güvenlik müsteşarı olsaydın, Başkan’a Gruantanamo konusunda tavsiyeniz ne olurdu?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Guantanamo’da geçici süre tutuklamalara kabul ediyordum. Süresiz hapse karşı çıkıyordum. İşkence yöntemiyle sorgulamalara da karşıyım. Ya yargılama yahut da serbest bırakmaktan yanayım.”

    Scowcroft ise bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Guantanamo’daki tutukluların durumu gerçekten zor. Çünkü onlara suçlu yahut asker gibi davranmayı biz istemedik. Bu yeni bir durum! Terörle mücadele bir savaş değildir ve birçok sorunu da beraberinde getirdi. Sonuçta bu meselede son sözü Amerikan anayasası söyleyecektir.”

    Brzezinski, Nükleer silahların yayılması konusunda birçok farklı politikanın bulunmasını şöyle değerlendiriyor: “Nükleer silahların dost ülkelerde yayılmasını destekledik. Karşıt ülkelerde ise karşı çıktık.

    ABD-Irak güvenlik anlaşması

    Irak ile Amerika arasında imzalanması beklenen anlaşma konusunda Brzezinski şunu söylüyor: “Irak-Amerikan anlaşması, ABD birliklerinin çekilmesinin ardından uzun sürmeyecektir. Bizim çekilmemizin ardından Irak hükümeti bağımsız olma konusunda ısrar edecektir. Özellikle de ABD’ye karşı duyulan nefret artacaktır.”

    Scowcroft ise konuya şöyle yaklaşıyor: “Bizim bunun gibi dünyanın birçok ülkesiyle anlaşmalarımız var…”

    Soğuk Savaş yeniden mi başlıyor?

    Gürcistan’daki gerilim konusunda Brzezinski şöyle düşünüyor: “Rusya’nın Venezuela’ya askeri gemiler göndermesiyle ilgilenmiyorum. Bunlar eski gemiler. Okyanus’u geçebileceğinden dahi şüphe duyuyorum. ABD’nin buna karşı bir tepki göstereceğini sanmıyorum. Tabi Rusların bu adımının hoşumuza gittiği anlamına da gelmiyor.”

    Scowcroft ise kaygılı: “Tarafların demeçlerinde abarttığını düşünüyorum. Ben bunun soğuk savaşın tekrar başladığı anlamına gelmediğini düşünüyorum. Ancak eğer bu karşılıklı restleşmeler devam ederse gelişmelerin kontrolden çıkması gibi tehlike de var.”

    Castro Sonrası Küba

    Scowcroft, Castro sonrası oldukça rahat: “Küba’nın artık bir dış politika meselesi değil iç politika meselesi olduğunu düşünüyorum. Florida Başkanlık seçimlerinde önemli bir eyalet. Küba siyasetimizde bu iç dengelerin etkili olacağını düşünüyorum.”

    Brzezinski, ise ABD’nin Küba konusunda çok ağır hareket ettiğini düşünüyor:  “Küba politikamız uzun süre etkin bir şekilde yürümedi. Doğu Avrupa’daki Sosyalist ülkeler açıldığımızda daha etkindik. Eğer Küba konusunda da böyle davransaydık Küba’da birçok şey farklı olurdu.

    Çeviri: Yakındoğu Haber

    

    Makaleler

    Güncel