YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Gazze ile ilgili yaptığı dünkü dördüncü konuşmasında da Filistin direnişine büyük moral desteği veren analizler yaptı.
YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Gazze ile ilgili yaptığı dünkü dördüncü konuşmasında da Filistin direnişine büyük moral desteği veren analizler yaptı.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlıyor, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır diyor, son peygamber olan efendimiz Abdullah oğlu Ebu’l Kasım’a Allah’tan salât ve selam diliyorum.
Allah’ın selamı ve salâtı peygamberimizin temiz Ehlibeytine, seçkin ashabına ve bütün gönderilmiş peygamberlerle olsun diyor, efendimiz Allah’ın elçisinin torunu Eba Abdallah Hüseyin’e ve Hüseyn’in ashabına selam ediyorum. Es Selamu Aleyk ya Hüseyn ve evladu’l Hüseyn ve ashabul Hüseyn.
Aziz kardeşlerim Allah’ın selamı ve bereketi sizlerle olsun.
İman, direnişin mevcut unsurları arasına girmiş olan çok önemli bir etkendir. Biz aralarındaki bütün güç ve zaaf unsurları ve kuvvet farkları ile birlikte mevcut bütün direniş hareketlerine, bütün direniş tecrübelerine, gelmiş geçmiş bütün direniş hareketlerine, dünyanın direnen bütün halklarına büyük bir saygı duyuyor ve onları takdir ediyoruz.
İsrail ile olan savaşta Lübnan örneğini ele alarak Gazze örneğine döneceğiz; çünkü savaşın başında dediğimiz gibi bu gün Gazze yaşananlar Lübnan’da yaşananların kopyasıdır.
1982 sonrasında, yani seksenli ve doksanlı yıllarda yaşananlar bu gün hala devam etmektedir. O tarihten sonra siyaset sahnesine Allah’a iman, kıyamete gününe iman, ahrete iman, cennete, cehenneme, ödüllendirilmeye, cezalandırılmaya, şahadete, şehitlerin mekânına, cihada, cihadın sevabına, mücahitlerin mekânına olan inanç girdi.
Artık mesele bir karış toprağı elde etmekten savaşmaktan çıkmış, hakkımız olan bir şeyi almak için hukuk savaşına dönüşmüştü. Bir yerlere hükmetmek için değil, korumamız gereken yerleri korumak için savaşıyorduk. Yani artık yapılmasının vacip olduğuna inandığımız bir işi ifa ediyorduk ve artık bunu yapan insanlar kendilerine şehitler için hazırlanmış makamların olduğuna inanan insanlardı.
Artık manevi, ruhi irade ve azim ve farklı unsurlar mücadeleye girmiş, bütün musibetlere tahammül, en sevdiklerini, malını, canını kaybetmeye tahammül eden insanlar meydana getirmişti ve artık daha önce görülmemiş bir güç oluşturmuştu; çünkü artık verilen mücadele Allah için veriliyordu ve Allah için yapılan hiçbir şey zayi olmazdı. Allah’ın kendisi için yapılan her şeyi en iyi şekilde mükâfatlandıracağına dair bir inanç vardı.
Bu anlayış bu inanç ve bu bilgi düzeyi, Lübnan direnişine büyüyen gelişen, süreğen bir konum kazandırdı ve Lübnan halkına maruz kaldığı tehlikelere ve musibetlere sabretme azmi sağladı.
Bütün dünya 2006’da Lübnan’da yaşananları nasıl yorumladı? On binlerce ev yıkılırken, bir milyon insan 33 gün boyunca göç vaziyetinde yaşarken bu insanları direnişi desteklemeye onu kucaklamaya ve arka çıkmaya iten neydi. Bu insanların dünyaya verdiği örneği dünya nasıl yorumlayabilirdi?
Böyle bir örnek dünyanın neresinde bulunabilir. Bu imani bir durumdur ve bunu ancak Allah’a göre hesap yapanlar gerçekleştirebilirler.
Kerbela’da Hz Hüseyin’in bütün yakınları şehit olup da kendisi ve bir küçük çocuk yalnız kaldığında, onun için su istemişti; ancak çocuğu oklayarak öldürdüler. Akan kanlarını gökyüzüne savuran Hz. Hüseyin: “Bu kanlar Allah’ın gözünden akmaktadır” diyerek bize bir ders vermiştir. Bu ancak imani ruh ile yapılabilecek bir davranıştır.
Bu imani bir ruhtur ve işte bu imani ruh direnişin bir unsuru olarak Arap-İsrail savaşına girmiş bulunmaktadır. Bunu şimdiye kadar Siyonistler anlamamıştır ve anlayamayacaklardır da. Aynı şekilde 2006 Temmuz Savaşı’nda Lübnan direnişini yok edebileceğini zanneden Siyonistlerin Arap işbirlikçileri de bunu anlamamıştır ve anlayamamaktır.
Bu gün bu adamlar Filistin direnişini ortadan kaldırabilecekleri gibi bir zan içerisindedir; ancak bu adamlar artık savaşın başka bir boyut kazandığının farkında değiller. Bu savaş en az yirmi yıldır yeni bir boyut kazanmıştır.
Bu gün Allah’a iman, ona tevekkül, yapılan işleri Allah için yapmak bu savaşın etkenleri ve unsurları haline dönüşmüştür. Artık insanlar dünyevi neticeleri ne olursa olsun Allah için cihat etmekteler ve yaptıkları işin mükâfatını Allah’tan beklemektedirler. Zira bu savaşın sonunda onlar için şehit olmak ve zafer kazanmak gibi ikisini de Allah’tan talep ettikleri iki sonuçtan başka bir yoktur, artık.
İman unsuru direnişine girdikten sonra artık psikolojik bir yenilgi ya da yılma söz konusu değildir. Zira artık mücahitler şehit de olsa, yense de bu onun için başarıdır. Zira Hz. Hüseyin Kerbela’da başına gelenleri bir fetih olarak nitelemiştir ve gerçekten büyük bir fetihtir ve dünyanın cehresini değiştirmiştir.
Allah’a inanan mütevekkil, inançlı ve sabırlı halkıyla, mücahitleriyle, liderleriyle savaşan Gazze’de Filistin halkı böyle imani bir ruha sahiptir.
Fakat bu gün bütün dünya oturmuş bombalanan Gazze halkının bu bombardıman altın yüzlerce ölü verdikten sonra ne zaman teslim bayrağını çekeceğini, ne zaman direnişten yüz çevireceğini beklemektedir. Bu gün cari olan ve yaşanan bundan ibarettir.
Maalesef Arap dünyasının resmi tutumu da böyledir. Düşman Gazze’yi cumartesi günü vurmaya başladı; Arap Dışişleri bakanları ancak çarşamba günü ancak toplandılar ve buradan Arap zirvesini toplamak gibi bir sonuç çıkmadı; çünkü Gazze’de yaşananlar Arap liderleri bir masada toplayacak kadar önemli değil!
Açıkçası onlar bir masa etrafında da toplanamazlar zaten; çünkü toplandıkları takdirde bir karar almak ve bir şey yapmak zorunda kalacaklar. Arap Dışişlerinin yapabildiği en uç şey bir elçi heyeti oluşturup pazartesi günü Güvenlik Konseyi’ne göndermek kararı almak oldu.
Bu üstün gayetleri nedeniyle onlara teşekkür ediyorum! Aslında belki benim teşekkür etmeme gerek yok Arap dışişleri bakanları Arap ülkelerinin Gazze’ye yardım yolunda üstün gayret gösterdikleri için onlara teşekkür etti!
Arap devletleri neden çarşamba, perşembe ya da cuma günü elçi heyeti gönderme kararı almadı da pazartesi gönderme kararı aldı? Ben ilk konuşmamda Temmuz 2006’da söyleyemediğimiz bu gün Filistinli kardeşlerimizin de söyleyemediği şeyleri söyleyeceğimi ifade etmiştim.
Biz o zaman Arap liderlerden bir şey istememiştik ve onları bir şey isteyeceğimiz bir yerde de görmüyorduk. Biz o gün bombalar altında iken “Onlardan bir şey istemiyoruz bizden uzak dursunlar yeter” diyorduk. Peki, bu gün olanlar ne diyor, bu adamlar yardım mı ediyorlar yoksa düşmanla iş birliği mi yapıyor?
Görüşmeyi İsrail’e zaman kazandırabilmek için ve İsrail’in o güne kadar bir neticeye ulaşması umuduyla ta pazartesiye attılar. Bu nedenle pazartesi gününe kadar ne Güvenlik Konseyi nezdinde ne de Araplar nezdinde bir şey olacak.
Bir İslam zirvesi toplamak da söz konusu değil; çünkü Arap zirvesini toplayamayanlar İslam zirvesini nasıl toplayacaklar?
Yani ey Olmert ve Livni ve Barak bu işi pazartesine kadar halledin yoksa biz Güvenlik Konseyi’ne gideceğiz demek istiyorlar. Yani İsrail’e bir hafta süre veriyorlar; ancak Lübnan savaşında olduğu gibi haftalarca süre vermek gibi bir durumları yok. Sizce bu gerçek durum çok üzücü değil mi?
Fakat çuvalladılar, hesapları Gazze’de tutmadı ve hala başarısızlar. Sadece bir şey yapmamakla kalmadılar, kendi tutumları ve halklarının tutumları uyuşmadığı için gösteri yapmak isteyen halka bile mani oldular.
Eğer Mısır halkının tutumu ile resmi tutum birbirine uysa idi neden Mısır’da binlerce polis gösterileri engellemek için sokağa çıktı. En azından bırakın da Mısır halkı yaşananlara karşı kendi tutumunu ortaya koysun.
Bu gün birçok Arap ülkesinde insanların yaşananlara karşı tavırlarını ortaya koymak için sokaklara çıkma isteği engellenmektedir. Hatta bu engelleme dayak ve tutuklamaya kadar varabilmekte. Maalesef birçok Arap ülkesindeki durum budur.
Birçok Arap lider, halkın sokağa çıkıp kendilerinden sorumluluklarını yerine getirmelerini talep etmelerine tahammül edememektedir. Ne yaptıklarının farkında değiller; zira modern tarih boyunca direnişçilerden yüz çevirenlerin sonu zillet, acz ve zaaf olmuştur. Bu, bu gün de böyle değil midir?
Yıkıma mahkûm olan başarılı olmaz. Gazze’de olan nedir? Gazze’de insanlar ambargo altında, verdikleri kurbanlara rağmen direnmeye devam ediyor ve füzeler daha önce olmadığı kadar uzak Siyonist yerleşim birimlerine ulaşıyor.
Evet, Gazze’de kötü bir durum yaşanmaktadır, bunu görmezden gelemeyiz; ancak işe bir de diğer taraftan bakmalıyız. Gazze bombalanmaya başlayalı yedi gün oldu ve Gazzeli kardeşlerimiz halen azimle direnmeye devam ediyorlar, İsrailli birçok askeri uzman ve stratejist, İsrail’in altı gün içinde savaşı sonuca bağlaması gerektiği halde bunu yapamadığını bu nedenle İsrail’in süresinin bittiğini söylüyor. Zira İsrail birçok Arap ülkesi ile birçok cephede savaşırken savaşı altı gün sonunda neticelendirmişti.
Fakat yedinci günün sonunda İsrail’in hiçbir amaç ve hedef belirtmeksizin binaları bombalamaya devam ediyor ve hiçbir hedefini gerçekleştirebilmiş değil.
Eğer Gazze’yi düzenli bir ordu savunuyor olsaydı savaş birinci gün biterdi; fakat Gazze’yi savunan Gazze halkıdır, Gazzeli gençler kadınlar ve çocuklar… Yedi gün içinde düzenli Arap orduları ne yaptığı savaşı neticelendiren İsrail Gazze halkına karşı yaptığı savaşı neticelendirememektedir; zira Lübnan direnişi ile yaptığı 33 günlük savaş da neticelendirememişti.
Bu nedenle bu gün İsrail’de durumdan siyasi çıkış yoları aranmaya başlamıştır; zira hava operasyonu sürdürmek katliamı devam ettirmekten başka bir anlama gelmeyecektir ve bu katliama şimdiye kadar sabredenler şimdiden sonra da sabretmeye devam edeceklerdir; çünkü orada direnen insanların direnmekten başka seçenekleri yoktur.
Şimdi İsrail’in hedeflerini gerçekleştirmek için elinde kara operasyonu yapmaktan başka çare kalmamıştır. Ancak bu gün İsrail’de herkes kara operasyonu konusunda tereddütlüdür ve bu tereddüt Lübnan savaşından kaynaklanmaktadır.
Bu gün Lübnan savaşının ilk günlerini hatırladılar. Lübnan savaşının başlangıcında Aytya’ya giren tankların nasıl yerle bir edildiğini hatırladılar. Arakadan gelen tankların zırh delici silahlarla nasıl yok edildiğini hatırladılar ve İsrailli askeri yetkililer bizi Gazze’de neyin beklediğini bilmiyoruz diyorlar.
Evet, Gazze’de kanlı bir görüntü olduğu doğrudur; ancak İsrail’deki durum da çok güllük gülistanlık değil ve Gazze’de direniş bütün azmi ile devam etmektedir ve bu direniş meyvesini verecek sonunda kazan direniş olacaktır. Çünkü Gazze halkı verdiği bütün kurbanlara rağmen sabırla sebatla imanla tevekkülle direnmektedir.
Böyle hayır üzere bir durumun neticesi de hayır üzere olacaktır. Bunun aksine ümit bağlayanların ümidi ise boşa çıkacaktır. O gece de dediğim gibi biz bu gün bu direniş ile derinleşen yeni bir mantık ve yeni bir sınav ile karşı karşıyayız.
Bu gün bu müminlerden olmaya çalışmalıyız, verilen bütün bu kavga ve çaba kıyamet gününde alnımızın akı ile durabilmenin çabasıdır.