YDH- Londra’da yayımlanan el-Kudsu’l- Arabi gazetesi, dünkü sayısında gazetenin görüşü olarak yer verdiği aşağıdaki yazıda İngiltere’nin Hizbullah’la yeniden diyalog kurma kararını analiz ediyor.
YDH- Londra’da yayımlanan el-Kudsu’l- Arabi gazetesi, dünkü sayısında gazetenin görüşü olarak yer verdiği aşağıdaki yazıda İngiltere’nin Hizbullah’la yeniden diyalog kurma kararını analiz ediyor.
İngiltere ve Hizbullah ile diyalogu
İngiltere yönetimi Lübnan Hizbullah’ına karşı bakışını gözden geçirdiğini vurguladı. İngiltere’nin Hizbullah’ın siyasi kanadı ile diyalog kuracağını ilan etmesi İngiltere dış politikasında bir devrim olarak nitelendiriliyor.
Bu davranış, İsrail’in AB’ye dayattığı tabuların İngiltere tarafından yıkılması olarak nitelendiriliyor.
İngiltere ve diğer Avrupa devletleri halen Hizbullah’a olumsuz bir bakış açısıyla bir terörist oluşum olarak bakıyor.
Bu nedenle İngiltere hükümeti bu konuda Yahudi lobilerinden ve bunların yardımcılarından kötü yönde bakıya maruz kaldı. Çünkü Hizbullah liderlerinden birine yani Seyyid İbrahim Musevi’nin İngiltere’yi ziyaretine izin verdi hatta onun siyasi bir konferansa katılmasına müsaade etti.
Bu konferansı Savaş Karşıtları organizasyonu organize etmişti ve Seyyid İbrahim Musevi bu konferansa Hizbullah’a bağlı “el-Menar” televizyonunun üst düzey bir yetkilisi olarak katılmıştı ki bu sayede İngiltere’den vize alabildi. Bu İngiltere’nin Hizbullah’a bakışındaki değişimin ilk sinyali idi.
İngiltere’nin Hizbullah’a yaklaşımındaki bu değişim Amerika’nın İran’a bakışındaki değişim ile benzerlik arz ediyor. Zira Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, önümüzdeki haftalarda gerçekleştirilecek olan, Afganistan’daki durum ve bu duruma nasıl yaklaşılması gerektiği sorusuna cevap aranacak sempozyuma, İran’ı da davet edeceğini söyleyerek herkesi şaşırttı.
Buna paralel olarak Hillary Clinton’un Suriye’ye diyalog kapısının açılması için gönderdiği elçileri de burada zikredelim.
Şurası açık ki “Şer Ekseni” olarak nitelenen İran, Suriye ve onların uzantıları olan Hamas ve İslami Cihat gibi örgütlerle her türlü irtibatın yasak olduğu George W. Bush dönemine nispetle değişik bir politika kendini göstermeye başlamıştır.
Burada doğal olarak şu soruyu sorma ihtiyacı hissediliyordu; acaba İngiltere’nin Hizbullah ile irtibat kurma yönündeki bu girişimleri Hamas üzerine uygulananın vetonun kaldırılması yönünde bir adım olarak da anlaşılmalı mı? Bunda sonra da Hamas’ın siyasi kanadı ile görüşmelere başlanabilir mi?
İngiltere siyasetinin dehlizlerini ve karar alma mekanizmasını bilen birisi Hizbullah ile kurulan diyalog kanalı çerçevesinde Hamas ile kurulması muhtemel ilişkinin beklenen bir vakıa olduğunu anlayacaktır ve bunun tezahürü yakın gelecekte kendini gösterecektir.
Kendi yerlerinde inkâr edilmesi mümkün olmayan bu iki gücün askeri ve siyasi kanatları arasında bir ayrım yaparak bunlar ile görüşme başlamak çok zekice görünüyor.
Binaenaleyh İngiltere Hizbullah ile irtibata geçmesini meşrulaştırmak için onu Lübnan hükümetinin bir ortağı ve Lübnan parlamentosunda milletvekilleri olan siyasi bir hareket olarak niteliyor.
Bunların hepsi Hamas ile kurulacak olan irtibatı meşrulaştırmak için de kullanılabilir; zira Hamas Filistin Yasama Meclisi’nde çoğunluğu oluşturuyor ve muhtemelen önümüzdeki hafta Kahire’de çalışmalarına başlayacak olan Filistin kurullarından çıkacak olan Filistin Ulusal Birlik Hükümeti’nde yer alacak.
Zira İngiltere hükümeti İrlanda Cumhuriyet Ordusu ile uzlaşma sağlayabilmek için askeri ve siyasi yönünü ayırdı ve bu ona uzlaşmanın önünü açtı.
Bu ayrım İngiltere için büyük bir kırılma idi; ancak zekice yapılmış bir manevranın sonucu idi. Bu kırılma terörist olarak nitelediği bir kurum ile ilişki kurmasının da yolunu açtı. Onlara zor olarak niteleyebileceğimiz diyaloglara girme imkânı verdi.
Bu çerçevede bu imkânı Hizbullah ve Hamas için de kullanabilir; zira bu iki örgütün Batılı hedeflere saldırmadığını da dikkate alacak olursak bu daha da mümkün görünüyor. Çünkü bunlar bütün savaşlarını İsrail işgaline karşı yalnızca Filistin ve Lübnan’da sürdürdüler.
İngiltere’nin dış siyasetindeki bu ani değişim geçmiş dönemde, George Bush’un başkanı olduğu Amerika ve İsrail menşeli Yahudi lobilerinin baskısı ile yürüttüğü yalnızlaştırma ve marjinalleştirme siyasetinin başarısızlığının bir ifade olarak yorumlanabilir.
Çeviren: Emrah Kekilli