YDH- İran cumhurbaşkanlığı adaylarından Mir Hüseyin Musevi, seçimlere katılış sebebini ve sürdürdüğü hareketin amacını açıklamak için halka hitaben bir bildiri yayımladı.
YDH- İran cumhurbaşkanlığı adaylarından Mir Hüseyin Musevi, seçimlere katılış sebebini ve sürdürdüğü hareketin amacını açıklamak için halka hitaben bir bildiri yayımladı.
Mir Hüseyin Musevi yanlısı “Kelime” adlı internet sitesinde yayımlanan bildirinin çevirisini sunuyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim
Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. (Nisa Suresi:58)
Bu günlerde ve gecelerde milletimiz açısından tarihi bir dönüm noktası gerçekleşiyor. Halk kendi kendine ve bana şu soruyu soruyor: Ne yapmalı ve hangi yöne gitmeli?
İnandıklarımı sizinle paylaşmayı, size anlatmayı ve sizden öğrenmeyi kendim için bir yükümlülük olarak görüyorum. Ola ki tarihi misyonumuzu unutmayalım ve çağların ve nesillerin omzumuza yüklediği sorumluluktan kaçmış olmayalım.
30 yıl önce bu ülkede İslam için yapılan bir devrim zafere ulaştı; bu, özgürlük için, insan onuru için, doğruluk ve dürüstlük için yapılmış bir devrimdi. Bu süre içerisinde özellikle de yolu aydınlatan İmam’ımızın hayatı döneminde bu kutlu binanın temellerini güçlendirmek için canlardan, mallardan ve onurdan büyük bedeller ödendi ve büyük kazanımlar elde edildi.
Toplumumuzu o zamana kadar tecrübe edemediği büyük nuranilikler kapladı. Halkımız yeni bir hayata kavuştu en çetin zorluklara rağmen bu, onlara tatlı geldi. Halkımızın elde ettiği yeni temiz hayatın öncüsü onur ve özgürlüktü. Şundan eminim ki o günleri görenler bundan daha azına razı olmazlar.
Acaba biz halk olarak o ruh bahşedici atmosferi tecrübe edemeyecek kadar liyakatimizi mi kaybettik? Ben bunun böyle olmadığını söylemeye gelmiştim. Hala geç değil, hala yolumuz o nurani atmosferden uzak değil.
Hem manevi bir hayat yaşayabileceğimizi hem de bugünde yaşayabileceğimizi söylemeye gelmiştim. İmam’ımızın tahaccür (taş kafalılık) konusundaki uyarılarını anlatmaya gelmiştim. Yasalardan kaçmanın istibdatla sonuçlanacağını söylemeye gelmiştim. İnsan onuruna özen göstermenin nizamın temellerini zayıflatmak bir yana onu güçlendireceğini hatırlatmaya gelmiştim. Halkın doğru ve dürüst hizmetkarlar istediğini söylemeye ve bizim birçok sorunumuzun yalandan kaynaklandığını belirtmeye gelmiştim. Geri kalmışlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun ve adaletsizliğin bizim kaderimiz olmadığını söylemeye gelmiştim. Bir kez daha olduğu şekliyle İslam Devrimi’ne ve olması gerektiği şekliyle İslam Cumhuriyeti’ne davet etmeye gelmiştim.
Ben bu davette usta bir hatip değildim. Ama devrimin asil mesajı, benim ustalıklı olmayan ifadelerimi bile o kadar gönüllere yerleştirdi ki o günleri görmemiş olan genç kuşaklara, kendileriyle o büyük miras arasında mesafeler oluşmuş olan gençlere bile heyecan verdi. Ancak devrim yıllarında ve kutsal savunma dönemlerinde görebileceğimiz sahneler yarattı.
Halkın kendiliğinden başlayan hareketi, sembol olarak kendisine yeşil rengi seçti. İtiraf edeyim ki bu konuda ben de onların takipçisi oldum. Dini temellerden uzak olmakla suçlanan bu nesil, sloganlarında tekbirle ve “Nasrun min Allah ve fethun qarib”le buluştu. Bu şecere-yi Tayyibe’nin meyveye durduğu zaman birbirine benzer meyveler vereceğini ispat etmek için, “ya Hüseyin” ve Humeyni isimlerine yaslandı. Bu sloganları onlara fıtrattan başka bir şey öğretmemişti.
Küçük menfaatleri kendilerini bu Devrim mucizesini “yabancıların ürünü” ve “kadife devrim” diye adlandırmaya zorlayanlar ne kadar da insafsızdırlar.
Ancak bildiğiniz gibi hepimiz bu yeni milli hayat yolunda gençlerin ve yaşlıların kalbinde kökleşen bu idealleri gerçekleştirme yolunda yalanla ve hileyle karşı karşıya kaldık. Yasalardan kaçma konusunda öngördüğümüz şeyler, en açık ve en yakın şekliyle gerçekleşti.
Son seçimlere gösterilen bu büyük ilgi, öncelikle mevcut yönetim bunalımlarına ve birikimi devrimi ve nizamı hedef alan geniş toplumsal rahatsızlıklara gerekli cevap verilebilsin diye halka güven ve ümit vermek için gösterilen çabaların bir sonucuydu.
Eğer halkın bu hüsnü zannına ve güvenine, oyların korunması yoluyla cevap verilmezse veya onlar barışçı ve medeni yollarla haklarını savunamazsa tehlikeli bir yola girilmiş olacaktır ki bunun sorumluluğu da barışçı yöntemlere tahammül etmeyenlerin olacaktır.
Halkın güven harmanını yakan geniş çaplı seçim hileleri ve oyların yer değiştirilmesi, seçim hilesi yapılmadığının delili olarak ortaya konacak olursa nizamın cumhuriyet niteliği katledilmiş olacak ve İslam’la cumhuriyetin bağdaşmadığı fiilen ispat edilmiş olacaktır.
Bu durum da iki grubu memnun edecektir. Bunlardan birincisi İmam’ın karşısında saf tutarak İslami yönetimi “Salihlerin istibdadı” olarak görenler ve kendi batıl kuruntularıyla halkı zorla cennete götürmek isteyenlerdir.
İkincisi ise halkın haklarını savunma iddiasıyla dini ve İslam’ı cumhuriyetin gerçekleşmesine engel olarak görenlerdir. İşte İmam’ın en büyük ve zarif hüneri bu ikilinin büyüsünü bozmasıydı. Ben İmam’ın yoluna dayanarak yeniden hayat bulan bu büyücüleri etkisiz bırakmak için gelmiştim.
Şu an ülke yöneticileri, geçen seçimde sahnelenenlerin sorumluluğunu kabul ettiler ve sonrasında yapılacak her türlü araştırma ve soruşturma için sınır belirlediler. Bu, seçimlerin iptal edilmemesi ve sonucun değiştirilmemesi için yapıldı. Hatta 170 seçim bölgesinde sandığa atılan oylar, oy verme yeterliliğine sahip seçmen sayısından fazla olsa bile…
Bizden şikayetimizi Anayasa’yı Koruyucular Kurulu aracılığıyla yapmamız isteniyor. Halbuki bu Kurul, gerek seçimden önce, gerek seçim sırasında ve gerekse sonrasında sergilediği tutumla tarafsız olmadığını ispat etmiştir. Hakemliğin ilk şartı ise tarafsızlıktır.
Ben seçimlerin iptalini ve yenilenmesini istemenin kesin bir hak olduğuna şiddetle inanıyorum. Bu, ulusal güven taşıyan bir tarafsız heyet tarafından yürütülmelidir. Onun bütünüyle elverişli olduğuna dair bir mantık ortaya atılmamalı, kan dökülmesi ihtimali söz konusu edilerek halk, her türlü yürüyüş ve gösteriden alıkonulmamalı ve Milli Güvenlik Kurulu bazı sivil giysili şahısların halkın canına ve malına yönelik saldırıları konusundaki meşru sorulara cevap vermek yerine konuyu saptırarak meydana gelen faciaların sorumluluğunu başkalarının üstüne atmamalıdır.
Ben sahneye baktığımda bunun istenmeyen bir hükümetin halka dayatmasının ötesinde bir takım hedeflerin ürünü olduğunu görüyorum. Bunun ülkenin siyasi hayatına yönelik yeni bir dayatma olarak görüyorum.
Ben yeşil dalgada sizlerin katılımınızın güzelliklerini gören bir yoldaşınız olarak benim yaptıklarım yüzünden hiç kimsenin hayatının tehlikeye düşmesine izin vermeyeceğim. Ancak bununla birlikte seçimlerin iptali ve halkın haklarının temin edilmesi yönündeki kararlı inancımda ısrar edeceğim.
Gücümün kısıtlılığına rağmen, şuna inanıyorum ki motivasyonunuz ve yaratıcılığınız sayesinde yeni medeni çehrelerle meşru haklarınızın takipçisi olacak ve bunu gerçekleştireceksiniz.
Şundan emin olun ki daima sizin yanınızda yer alacağım. Bir kardeşiniz olarak bu yeni yolların bulunması konusunda özellikle aziz gençlere tavsiyem şu ki, sakın yalancıların ve hilecilerin İslam nizamı bayrağını sizden kapmalarına izin vermeyin. Ehil olmayanların ve mahrem olmayanların dürüst babalarınızın kanlarıyla ve acılarıyla size bıraktığı değerli İslam Devrimi mirasını müsadere etmesine izin vermeyin.
Allah’a tevekkül ederek, geleceğe ümitle bakarak kendi gücünüze dayanarak toplumsal hareketinizi bundan sonra da anayasada belirtilen özgürlükler doğrultusunda ve şiddetten uzak durma ilkesi çerçevesinde sürdürün.
Biz bu yolda Besici’lerle karşı karşıya değiliz. Besici’ler bizim kardeşlerimizdir. Biz bu yolda Devrim Muhafızlarıyla karşı karşıya değiliz. Devrim Muhafızları Devrimimizin ve nizamımızın koruyucularıdır. Biz orduyla karşı karşıya değiliz; ordu sınırlarımızın bekçisidir. Biz kutsal nizamımızla ve onun yasalarıyla karşı karşıya değiliz. Bunlar bizim istiklalimizin, özgürlüğümüzün ve İslam Cumhuriyetimizin koruyucularıdır.
Biz, yalancılarla ve eğri yolda olanlarla karşı karşıyayız. Biz bunları ıslah etme peşindeyiz. Asil İslam Devrimi’nin ilkelerine dönmek için ıslah peşindeyiz.
Yöneticilere de şunu tavsiye ediyorum: Sokaklarda sükunetin sağlanması için anayasanın 27. maddesi doğrultusunda barışçı gösteriler için imkan sağlamakla kalmasınlar, hatta bu tür toplantıları teşvik etsinler. Radyo Televizyon kurumunu kötü söyleme ve tek taraflı davranma kaydından azat etsinler. Bıraksınlar da sesler çığlığa dönüşmeden önce bu medya organında istidlal ve güzel mücadele yoluyla tashih ve tadil olsun.
Bırakın gazeteler eleştirebilsin, haberleri olduğu gibi yazabilsin. Kısaca halk için taraftarlıklarını da muhalefetlerini de gösterebilecekleri özgür bir ortam sağlayın.
Bırakalım tekbir getirilsin. Bunu kendimize bir muhalefet olarak algılamayalım. Son derece açıktır ki böyle olduğunda asker ve polisin caddelerde bulunmasına gerek kalmayacak ve devrimi ve ülkeyi seven herkesin duyduğunda veya gördüğünde üzüldüğü sahnelerle karşılaşılmayacak.
Kardeşiniz ve yoldaşınız
Mir Hüseyin Musevi
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu