YDH- Jonathan Dahoah-Halevi, İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde kaleme aldığı “Dünya neden yahudilerden bağımsız bir Filistin devleti fikrini kabul ediyor?” başlıklı yazısında Batı Şeria ve Gazze’de bile hak iddia eden İsrail ırkçılığını tevil etmeye çalışıyor.
YDH- Jonathan Dahoah-Halevi, İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde kaleme aldığı “Dünya neden yahudilerden bağımsız bir Filistin devleti fikrini kabul ediyor?” başlıklı yazısında Batı Şeria ve Gazze’de bile hak iddia eden İsrail ırkçılığını tevil etmeye çalışıyor.
İsrail Yargıtay Başkanı Aharon Barak 25 Haziranda, Yeni İsrail Vakfı toplantısından önceki bir konuşmasında bir Yahudi devleti ve demokrasi olarak İsrail’in varlığına ve kimliğine ilişkin bazı sinir uçlarına temas etti.
Bir taraftan demokratik bir yahudi devletine olan desteğini açıkça belirtip, diğer taraftan da tüm vatandaşlara eşitlik fikrine sadakatini yerine getirirken mumunu iki ucundan yakmış oldu.
Fikirleri şaşırtıcıydı. İsrail’in, tüm vatandaşlarının eşit olduğu bir ülke olması gerekiyorsa neden Yahudi olmayanlara ayrımcılık yapıyor ve göç eden Yahudilere öncelik tanıyor? Aharon Barak, eğer, eşitlik prensibine gerçekten sadıksa, neden İsrail’in “tüm vatandaşları” tarafından demokratik bir şekilde yönetilen bir devlet değil de, bir Yahudi devleti olması gerektiği konusunda ısrar ediyor?
Bir eşitlik durumunda, madem Yahudilerin hakları Araplarınkiyle eşit olmalıysa, geri dönüş yasası İsrail’in Arap nüfusuna neden uygulanmıyor?
İsrail devleti ciddi bir kimlik krizi yaşıyor. Yahudiler ve Araplar arasındaki hizipleşme büyüyor ve Araplar kendilerini İsrailli olmaktan çok Filistinli görüyorlar. Bu hizipleşmenin aynı zamanda demokratik bir yahudi devleti düşüncesindeki sadık sioynistlerle, yahudi devlet yapısını ortadan kaldırmak ve onu bugün İsrail devleti sınırları (veya İsrail-Filistin toprakları) içersinde yaşayan tüm vatandaşlar için kurmak isteyen post- siyonistler arasında da büyüdüğü görülüyor.
Her iki çözüm de sorunlu. Demokratik bir yahudi devleti, vatandaşlarının tümüne eşitliği, ancak devletin yahudi mizacını tehlikeye atmadığı müddetçe sağlayabilir ve aslında Yahudi olmayan, demokratik çoğunluk yöntemiyle devlet yapısını değiştirme amacı güden grupların (veya devletin zihniyetini benimsemeyen Yahudilerin) hakkını reddeder.
Diğer bir yandan, tüm vatandaşların eşit olduğu bir devlet düşüncesi, tarihsel anavatanlarına dönüş yapan Yahudilere bir sığınak olarak kurulmuş bu devletin yegane Yahudiliğinin yok edilmesi, hem de İsrail’de yaşayan Yahudilerin ve bu Yahudilerin kendi toprakları konusundaki haklarının inkar edilmesi anlamına geliyor.
Önerilen politik düzenlemenin tabiatında bir dengesizlik mevcut. Filistinlilerin, tüm Yahudilerin sınır dışı edileceği bir Filistin devleti kurma konusundaki talepleri uluslararası bir onay kazanmış durumda.
Filistin Hükümetinin anayasası açıkça “İslam’ın Filistin’in resmi dini olduğunu” ve “İslami hukuk prensiplerinin (şeriat) yasamada birincil kaynak hükmü taşıdığını” belirtir.
Filistinliler yalnızca “anlaşma” talep ediyor
Uluslararası kamuoyu, Filistinlilere, çoğunluk dinine dayanan bir ülke kurma hakkı verdi, ve bir Hıristiyan azınlığın, -çoğunluk arz etse bile- devlet yapısını değiştirme hakkı olmayacak, olsa olsa ibadet özgürlüğüne izin verilebilecek.
İnsan hakları savunucuları, parlayan bir zırhın içinde, kasıtlarının “Yahudisizleştirme” (judenrein) olduğunu apaçık bir şekilde, gururla ifade eden aparteid, ırkçı Filistinli bir devletin kurulmasını erdemli bulurken İsrail’e ahlak vazedip duruyor ve tüm vatandaşlarının eşit olduğu bir ülke talep ediyorlar.
1993 Oslo Barış sürecinin (taraflar arasında geçici anlaşmalarla sağlanan uzlaşı) esasları el-Aksa intifadası döneminde parçalandı ve Fetih’ten Hamas’a kadar, İsrail’le uzlaşmayı kesin bir dille reddeden ve kati bir düzenleme talep eden tüm birleşmiş Filistin cephesi, taleplerini hâlihazırdaki İsrail devletine karşı milyonlarca Filistinli mültecinin ve onlarından neslinden olanların geri dönüş hakkına dayandırdı. Bu fikirler Filistin Hükümeti Başkanı Mahmut Abbas ve Hamas lideri Halid Meşal tarafından çeşitli konuşmalarda tekrar tekrar zikredildi.
Kimse, ırkçılığa ve –Hamas’ın ele geçirmesinden sonar Gazze şeridinde görülebileceği üzere- İran gibi köktenci bir teokrasiye dayanıyor olsa da Filistinlilerin ulusal devlet hakkına itiraz etmiyor. Benjamin Netanyahu liderliğindeki İsrail Hükümeti bile bu hakkı tanıyor, bu arada talep ettiği şey de askerden/silahtan arındırılmış bir Filistin devleti.
Filistin sorununun, Filistin devletinin var olmasıyla çözüleceği varsayılıyor. Samimi bir uzlaşı üzerine kurulmuş siyasi bir uyumdan yoksun bir anlaşma, çatışmanın kapılarını genişçe aralayacak ve mültecilere yer açmak üzere Yahudilerin ihraç edilmesi anlamına gelen bu milyonlarca Filistinlinin geri dönüş talebi, İsrail Yahudilerinin, kendi kaderlerini tayin etme (self-determinasyon) isteklerini yeniden ortaya çıkaracaktır.
Uluslararası politika, bundan sonra “Filistin sorunu”ndan çok Filistin’deki “Yahudi sorunu”yla ilgilenmek zorundadır.
Çeviren: Ammar Kılıç
http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3739588,00.html